Kenar

Şubat ve Ağustos Sıcaklıkları Karşılaştırması, Yaşanabilir Ülkeler

Şubat ve Ağustos ayı sıcaklık karşılaştırmaları ve değerlendirmesi. Dünyanın cennetleri. En iyi bölgeler en az yağış, en az nem ve en iyi ortalama sıcaklık sahibi bölgeler kıstas alınarak hazırlanmıştır. Nasa verilerinden alıntı yapılmış ve sonra düzenlenmiş fotoğraflar aşağıdaki gibidir: Çöl bölgelerinde duranların hepsi bu dönemde pişiyor. Görüldüğü üzere Grönland kısmında erimeler rahatlıkla görülebiliyor.

Ağustos Ayında görüldüğü üzere:

Resim

dünyanın kuzeyinde tundra iklimi veya bazı dağlık kesimler hariç her yerde yanarken,

Şubat ayı değerlerine göre:

Resim

Kuzey bölgeler akdeniz iklimi olan yerler harici donarken güney kesimlerde yağmur ormanları ve dünyanın eğikliği sebebiyle fazla etkilenmiyor. Kuzey bu esnada Sibirya özellikle olmak üzere -60 dereceye varan soğuklar ile karşılaşıyor. Özellikle karasal iklimde yaşayan dağ hayatı yaşayan insanlar bundan çok etkileniyor.

Son olarak iki tarafın karşılaştırılması:

Resim

Kutuplarda yaşayan insanlar soğuk havada kaldığı için sıcaklık değişimi az olmasına rağmen hiç de yaşanmayacak ortamlardır. Step iklimine baktığınızda ise çok soğuk ve çok sıcak dönemler yaşanmaktadır. Dağlarda yaşayan insanlar da yazın rahat ederken kışın soğuklar ile uğraşırlar. Yağmur ormanları her zaman nemli ve bunaltıcı bir sıcağı bulunuyor. Bu durumda neresi en uygun yer olabilir insanların yaşaması için. Tabi ki akdeniz ikliminde olan bölgeler. Bu bölgelerde ise en uygun yer neresi diye soracak olursanız Karadenizin doğu bölgesi ve İspanya’nın kuzeyinden başlayarak Fransa’nın Occitan bölgesine ve İtalyanın Milano bölgesine kadar devam eden bir bölge var orası en uygun yer olacaktır. Tabi oralarda da küresel ısınma ile beraber gelecek hortum tehlikeleri ve rüzgardan denize girememe ve yağmurlu nemli yaşam dolayısıyla sıkıntıları olabilir. O da sizin için başka tercihlere itecektir. Her yerin avantajları farklıdır. Burada insan yaşamı için en rahat yer olarak söylediğimde buralar karşınıza çıkacaktır. En yaiama elverişsiz bölge ise Altay dağları etekleri. -40 ile +40 arasında değişen bir sıcaklık skalası var normal sene içerisinde sıcaklık değişimlerinde.

Kenar

Bilgisayara Program Yüklerken Bilgi Korunumuna Dikkat Edin

İnternet dünyasında son dönemde yapılan işler bilgi üzerine dönmeye başladı. Program yapımcıları ve site sahiplerinin hedef durumu insanların internet alışkanlıklarını takip etmek ve orada bulunan insanların yaptıklarından ne yapacaklarını kestirip ona göre önlemler almak veya çözümler sunmak için adımlar atıyor. Bu siteye kendi rızası ile giren kullanıcıların yaptıkları bilgi paylaşımları ile (facebook, twitter, google+, instagram gibi uygulamalar ne kadar gizli olsa da firma tarafından ve onların bilgi paylaştığı üçüncü şahıslar tarafından bakılabiliyor) veya bilgisayara yüklenen kullanıcı yararına olan programların yan ürünleri olarak yüklenen programlar (yükleme sırasında hızlıca geçilen toolbar’lar veya tarayıcıların zorunlu varsayılan olarak tuttuğu programlar ve bazı yüklendiğinden haberdar olmadığımız programlar) ile bu bilgiler alınıyor. Bunların site ile ilgili kısmını halletmek için yapmanız gereken gizliliği çok özel dosyaları paylaşmamanız veya iletişimde konuşmamanız olacaktır. Diğer şekilde kendi bilgisayarınızda olan uygulamalarda ise gerçekten size çok büyük fayda sağlayan bir uygulama yoksa kullanmamanızdır. Tabi bu herkese göre farklı olabilir fakat en sade haliyle size tavsiye edebileceğim her tarayıcıdaki gizlilik durumları ve diğer eklenti durumları şu şekilde olacak. Bilgisayarda yüklü olan programlardan toolbarları kaldırmanız da sizin faydanıza olacak. Çünkü tarayıcıların yavaş çalışmasını sağladığı gibi sizin bilgilerinizi de virüslerden daha yasal bir şekilde alıp götürüyorlar. Yandex’i haritası haricinde sevmediğim için hiç kullanmıyorum. Diğer tarayıcılar da en sınırlı şekilde bilgileri kullanacak şekilde düzenleme yaptım. Bağlantıları “https” yapmaya özen gösterin. Gerisi gelecektir. En azından tam güvenlikli olmasa da bol güvenlikli şekilde adımlarınızı atabilirsiniz artık.

İşte o gizlilik yönlendirmeleri fotoğrafları:

1) İnternet Explorer:

Resim

2) Firefox:

Resim

3) Google Chrome:

Resim

Osmanlı’da 1770-1922 arası Demografik Yapı Değişimleri ve Rusya’da Sürgün diğer adı Techir Hareketi

Osmanlı dünyası 1699 yılından itibarn gerileme dönemine girmiş ve bu 1770 yılına kadar sadece Macaritan ve Kırım bölgesinde olmuştur. Yalnız o tarihten sonra çözülme sürecine girmeye başlayan Osmanlı’da giden topraklarda aynı anda Müslüman nufusu yeni ele geçirilen topraklarda yapılan baskı ve katliamlar sonrası Osmanlı’ya geri dönmeye başladılar. Bu da aynı zamanda yolda fire veren insanlara sebep oluyordu.

Aşağıda görülen Osmanlı topraklarına göç resmine göre (Osmanlı’da nufus hareketleri arşiv bilgilerinden alınmıştır ve bazı göç hareketleri olmuş ancak sayısı belirli değildir o dönemdeki arşivlerin savaş sonrası kaybolmasından dolayı) bu dönem içerisinde yaklaşık 5 milyon Müslüman topraklarından zorla göç etmiştir. Bir yandan bu topraklarda yaşayan insanlar içerisinde bazı Hristiyanlar da devletin sağlığı açısından göç ettirilmiş veya kendi kendilerine yeni kurulan devlete göç etmişlerdir. Bu insanlar oranına baktığımızda yaklaşık olarak 1.7 milyon kişi gözüküyor.

Resim

Bu Birinci dünya savaşı sırasında ve sonrasında oluşan askerin yerini dolduran yerlerde müslümanlar, dış ülkelerde Türkiye’nin gittiği yerlerde ise hristiyanlar yer değiştirmiştir. Ve bu 1.7 milyon insan içerisinde nufus mübadelesi ile göç eden insanlar da dahildir. 1915-1922 arası göç ettiği bilinen 800.000 ermeni ve 850.000 yunan vardır. Ve 1917 yılında zorla göç ettirilen doğu anadolu’daki müslüman sayısı da o bölgede 1-2 milyon arası değişmektedir ve oradaki siyasi boşluk nedeniyle yaşanan iç savaş nedeniyle de iki taraf için de kayıplar mevcuttur. Yani orada bir katliam olmayacak kadar nufusun göç sayısı belirgin ve iki taraflı bir kayıp söz konusudur. Osmanlı’nın techir yapmasında esas neden ülkesinde yaşayan halkın müslüman nufus oranı her şehirde çoğunluk olmasıydı. Tabi o dönemde savaş ile kaybedilen ve asker olarak yollanan erkek nufus nedeniyle azalan demografik durum nufus kağıtlarında eksi olarak gösterilince (o dönemde nufus cüzdanı sadece kadınlara veriliyordu) oradaki Ermeni halkı da hem güvenli bölge hem de nufusunda müslümanı fazla diye o topraklara göç ettirildi.

Gel gelelim Rusyaya. Osmanlı’da uygulanan güvenlik için göç uygulaması Rusya için en klasik ve kolay yöntemlerden birisiydi. Birinci Dünya Savaşı öncesi istemediği nufusun yerini değiştirme adeti olan Rusya bunu birinci dünya savaşında savaş esirlerine yapmış ve toplumsal olarak istemediği toplumları da baskı altına alıp isyan edenleri öldürme raddesine gelmiştir. Birinci dünya savaşı sırasında iç isyanlar nedeniyle pek kayda değer bir techir olayı görülmese de ikinci dünya savaşında Alman istilası başladığı andan itibaren Kafkas, Baltık, Volga ve Kore civarındaki yabancı kültürdeki insanları o zaman için en güvenli bölgesi sayılabilecek çöl toprakları olan Orta Asya’ya götürüldü. Bu götürülen insan miktarı yaklaşık olarak 1.7 milyon kişi olmak üzere aşağıdaki şekilde görüldüğü gibidir.

Resim

Yani Osmanlı’da uygulanan techir olayı da en azından Orta Asya ile tipik aynı özellikte bulunan ve daha yakın bulunan Suriye’ye 440.000 kişi civarında yapılmıştır. Yani aslında bu techir olayı yani güvenlik için göç ettirme olayı o dönemin uygulamalarından birisiymiş. Tabi bu şimdi bir savaş çıkarsa aynı şekilde yapılmayacak diye bir şey demenin garantisi yoktur. Durum budur. O dönem adıyla gayrı-müslim insanlar topluma çok katkıları olan insanlar ve senelerdir bir arada toplumda yaşamışlardır. Burada yapılan soy kırım iddiaları yersiz ve haksızdır. Topraklardan göç ettirilmesi olayına ben de karşı olsam da o şartlarda her devletin yapacağı klasik bir yöntemi denemiştir. Fransa ve Belçika başta olmak üzere başka bazı sömürgeci devletler o dönemde bunu da yapmayarak direk sömürge ve faşizm ile oradaki insanları öldürmeleri yerine çok daha iyi bir yöntemdir. Tabi o dönemde siyasi boşluk ve anarşi oluşan Anadolu topraklarında insanların birbirini öldürmeleri de çok normaldir. Gayri müslimlerin söylediği kadar Müslüman topluluğun da ölü miktarları çoktur. Bu iç savaş tarzı bir durumdur. Gözüken o ki o 1770-1922 arası dönemde mağdur olan kesim nufus olarak bakıldığında müslüman çoğunlukta olmuştur. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti sonrası gelen yeni yönetim de bu durum bitmiş ve başka yeni toplumsal değişimler yaşanmıştır. Onlar da gerekirse onunla ilgili özel bir konuda başlık açarak anlatırım.

Son Dönem Olaylarına İlişkin

Son dönemdeki iki büyük olay sonrası tüm çevreler ve cemaatler ile ilgili bağlarımı askyıa aldım ve uzaktan seyretmeye başladım. Mayıs ayında bilirsiniz olaylar sırasında “hangi taraf haksız ise yok olsun” demiştim. şu anda görüldüğü üzere bu proses insanların üzerinde nasıl işlediğini çok rahatlıkla görebilirsiniz. İlk önce yapılan hatalarda kendimize ders çıkarmayı öğrenmemiz lazım. Şu an ülke bölünmelere başladı ve böyle giderse her insan kadar bölünmeye kadar gidebilir. Bu da bizim için hiç iyi olmaz. (Tek bir iyi yanı olur o da belki olursa daha güçlü ve samimi bağlar ile yeni oluşum oluşabilir) Bu olaylarda dönüm noktası olması için dip noktasına geldiğimizi düşünerek -daha da olmamasını isteyerek- bunları yazıyorum.

Bu yazımda herkes ilk önce bu kesimi okuyarak devam etsin. Çünkü her kesimi eleştirerek ilerleyeceğim için direkt tepki ederek devam etmeyin. Anlayın ona göre diyeceğinizi söyleyin.

Eskiden her türlü cemaati aynı yolun parçaları olarak görür her türlü ideolojik partiyi devlet için çalışır bilirdim. Sonra baktım tüm her birisi kendisini üst ideolojilerden daha büyük tutmuş ve kendi menfaat veya üstünlüklerini kanıtlamak için yarışa gider olmuş. Bu sayede atatürkçü insanlar dini düşman görmüş, cemaatler ise topluluklarını güç olarak devletin üzerindeki nufuzunu arttırmaya çalışmış, devlet işlerine ehli ve işi olmamasına rağmen karışmış ve ak parti de diğer partiler de çalma çırpmayı ve kendi tutumlarını herkese dikte etmeyi görev bilmiştir. Tüm bu yapılanların hepsinde de insanlar hadlerini aşmışlardır. Başkalarının haklarına tecavüz etmiş ve kendi haklarını başkalarından fazla görmüştür. Bu ne dinde ne de yüce vicdan adaletine sığacak bir durumdur. İnsanlar istedikleri gibi seçim yapma ve bu seçimlerden kendisi sorumlu olma durumu ile mutedildir. Kimse kimseyi zorlayamaz.

Başlıklar ve Kısa Açıklamaları:
1) Cemaatçiler (Akıllı ve irade sahibi olarak adım atmalı herkes)
2) Ak parti (Gerçekçi ve dürüst olun)
3) Gezici/Solcular (Hiç bir yer sosyalist olamaz)
4) Tüm kesimlere Tavsiyeler (İnsanlar daha iyi yerlere gittiğinde seçer)

1) Cemaatçiler:

İlk sözüm Cemaatçilere. Cemaat toplulukları Müslümanlığın tebliği ve bu tebliğ sırasında insanların belli ekollerde dini eğitim alması için kurulmuş dernek/vakıflar değil midir? Sizin ne haddinize devlet işlerine karışmak. Evet din devleti değil diye dar-ül harb ilan edildi. Peki ya %85 lik müslüman %60 lık sünni oranını nereye attınız? Siz eğer müslüman çoğunluklu bir ülkede yaşıyorsanız oranın yaşamında da ona göre davranmanız gerekir. Unutmayın ki her davranış eninde sonunda yine kendine döner. Diğerleri ile aranızdaki kavga size yakışıyor mu? Cemaat lideri olarak her yeri kontrol altında tutmaya çalışmak aynı zamanda kendi devletinin içerisinde devleti yok saymaya kadar giden ihtimallerin sebebidir. Devlet kademelerinde insan yetiştirmek ayrı bir olay bir ferdin müslümanlığını tamlamak ayrı olaydır. Eğer birisi kademelerde yetişmek için adım atıyorsa bunu torpiller ve bir cemaatin arkasında bulunması sayesinde yapmamalı. Böyle olursa o cemaatte her türlü geri dönüşe ve devlete isyan ettirilme laflarına hazır olmalı. Bunlar için uzmanlaşmış kişiler ve uzman kurumlar var.

Cemaatlerde bulunan insanlara sesleniyorum. Oradaki yaşadıkları ortamda daha iyi iş yaşam koşulları, daha iyi müslümanlık veya daha iyi bir türkiye için orada bir şeyler ile uğraşıyorsunuz. Peki ya hiç düşündünüz mü bu yaptıklarınız veya savunduklarınız hangi sonuçlara yol açıyor ve kime veya neye hizmet ediyor? Şahsen aklı selim olmak için nice ve çeşitli kitaplar okumaya ve çeşitli çevreleri dinlemeye çalıştım ki sadece bir kesimi bilip o insanlardan farklı olarak insanları bileyim diye. Şimdi söyleyin siz öğretilenler dışında bir şey öğrenmeye kalktınız mı? Çünkü bildiğiniz şeyler bazen doğru olmayabiliyor. Sadece öğretilen şeylerden öğrenmeye çalışırsanız zaten siz onların iradesinin altında bir köle oluyorsunuz. Düşünün ilk emir nedir? Oku. Oku ne demek oku, düşün, anla ve öğren sürecinin ilk aşamasıdır. Yani bunları yapasın ki insan olasın. Diğer türlü olacak olsaydı neden insan olurdunuz, hayvanlardan ne farkınız kalırdı. Düşünmek bir erdem ve insanlara verilmiş bir lütuftur. Siz üstlerin dediklerine sadece evet diyerek bir şey yaparsanız da zaten siz insanlığınızı kaybetmiş veya köle, mankurt tipi insanlara dönüşmüşsünüz demektir. Böyle olunca da zaten sizin gerçekten topluma bir katkı sağlamanızın imkanı kalmıyor. Düşünün, karşı çıkın, eleştirin gerekirse isyan edin. Sonuçta müslümanlıkta günah olarak yapılan her şey sizin de sorumluluğunuza girmiş oluyor ve siz de o cemaatin içerisinde onlardan mesul oluyorsunuz.

2) Ak Parti:

Ak parti saflarındaki kişilere sesleniyorum. Bırakın görmemezlikten gelmeyi ve yalakalık yapmayı. Ancak gerçekçiliğini koruyan yapılar ilerleyebilir. Birisi başbakana gerçek gündemi ve değiştirme gücü yanında insanların özgürlüklerinin kısıtlanması ve fakirleştirilmesi yanında insanların doğayı korumak istemelerini, rantsal değişimleri engellemek istemelerini görmek istemediniz ve bazı ideolojik fikirli insanlar ile olayları bütünleştirip başka yere çektiniz. Evet sonradan olaylar çirkinleşti ve saldırılar oldu ki onları hiç bir zaman tasvip etmem, orada olan asıl olayı kaçırdınız. Evet başka bir grup sizin kuyunuzu kazmak için harekete geçmiş olabilir ama yapılan olaylarda gerçekleri görmediniz. İnsanlar yanlış yapabilir ve işlerde uzman kişiler boşuna okumamışlar senelerce. Evet bir dönem okumuşlar hep belli görüş içerisinde olabilir ama bu demek değil ki o görüş sebebiyle her şeyi sabote etmeye çalışacaklar. Büyük şehirlerin park istatistiklerine bakın yeterince göreceksiniz durumu. Bir yandan da siz parti olarak barıştırıcı olmalısınız. %50 diye ayrıma gitmek aynı zamanda Türkiye’de bile ideolojik olarak birliği sağlamamışsınız ki tüm dünyada diğer insanlar neden sizi tercih etsin ve sevsin. Siz tüm Türkiye ve tüm dünyaya hitap etmelisiniz. Akıl ve bilim’in her zaman yanında olmalı ve “Sezar’ın hakkını Sezar’a” vermelisiniz. Çünkü unutmayın herkesin kendi hakkını aldığı ve siz ileri yönelik iyi adımlar attığınız taktirde daha iyi yerlere geleceksiniz. Cemaatler ile ilgili kısımlar sizin için de geçerli. Çünkü partiyi desteklerken yapılan görmezden gelinen olaylar ile ne kadar büyük vebal aldığınızı her zaman bilmeniz gerekir. Bu başkanınıza söylemediğiniz her gerçek sizin için ileride başarısızlık ve adaletin şaşmasına sebep olacağı için ileride ne kadar kötü şeyler ve bölünmeler olabilir hiç tahmin bile edemiyorum. Her zaman hatırlayın şu anda Ukrayna’da buna benzer bir hareket oldu ve polisler katıldı, insanlar daha saldırgan davrandı ve bu olaylarda hükumet yanlıları kaybetti. Yatın kalkın ülkemizdeki insanların geçmişte mevlanalar hacı bektaş-ı veliler, yunus emre’ler ile sevgi üzerine master yapmış olmalarına dua edin.

3) Geziciler/Solcular:

Geziciler/Solcular’a geleceğim şimdi de. Normalde Gezi eylemleri doğayı korumak ve şiddet sonucu tepki için oldu ilk başlarda. Sonradan geldiğiniz nokta ise şu: Bir kısım devletten nefret eden gruplar ortaya çıktı, bir takım türklerden nefret eden kısım çıktı, bir takım müslümanlardan nefret eden kısım çıktı. Olaylar arasında şiddet karıştı ve polise hava-i fişekler ile saldırılarda bulunuldu. Evet ülkemizde gerçekten doğayı seven ve özgürlükleri seven insanlar olabilir ama bunlar harici gruplarda nefret söylemleri hiç bir zaman haklı olamaz. Evet toplumsal olarak şu an giden olayları görüyoruz ve kızan çıkabiliyor. Mantıklı bir durum. Kişisel özgürlükler, toplumsal özgürlüklerden daha değerlidir. Hem çarşaf giyenler için de öyle hem mini etek giyen için de, namaz kılan için de toteme inanan için de. Akıl savunulacak bir şey ise o zaman şiddeti bırakın akıl ile anlatın. Bazı kesim insanların inançlarına ve akıllı tavırlarına inanıyorum ama çoğunluk ideolojik savaşın pençesinde hareket etti. Sosyalizm denilen şeyin uygulanması imkansız, anarşist düzenin uygulanması ise imkansız ötesi ve yeni ve daha kötü bir sistemin gelmesine ön ayak olur. Sosyalizm neden olmaz bilir misiniz? Çünkü insanlar menfaati sever. Bu yüzden illa herkes mutlak hakka sahip olamayacağı için insanlar her zaman diğerlerini yönetmek için kullanacak bu yönetim biçimini. Anarşizm ise kesinkez olmaz. İnsanlar eğitimli olsalar bile bazı kimseler çıkacak ve menfaatleri eğitimlerinin üstüne çıkacak. Böylelikle dostluk içerisinde olabilecek bir ortam küçük bir fişeklemeyle yangın yerine dönecektir. Dinlere baktığınızda göreceğiniz şu an sistemde yapılan çoğu şeyin yasak olduğunu görürsünüz. Çünkü dinler de bunlara karşı yapıldı ve atalarının bu gibi sistemler ile yönetimleri yanlış dediği için değiştirmeye çalıştı. Sosyalizm denilen şeye benzer yapı onlarda da var. İnsanların eşitliklerinden ırkların eşitliklerinden dem vururlar hep. Tabi bazı kültürel veya sosyolojik konulara kafayı takıp asıl denilenlerin es geçilmesini de anlayamıyorum bazen. Düşünürken şimdiye göre düşünüyorsunuz. Yaşam şartları ve yapılanların nedeni yerine hep bahaneler ile bu böyle yapmış şöyle yapmış deyiveriyorsunuz. Onlardan sonraki toplumsal gelişmelere bir göz atın derim. Her zaman insanlar denktir ve kimsenin kimseyi aşağılamaya hakkı yoktur. Saf dinler sürekli değişime uğratılmış ve kitaplar aynı kalsa bile uygulamalar değişmiştir. Saldırgan ve ırkçı Emevi Hanedanlığı mesela İslamiyetin bölünmesine sebep olmuş ve diğer yerlerde ilerlemesine en büyük engeli teşkil etmiştir. Roma/Bizanslılar da hristiyanlığı değiştirip kendi emelleri için halkı yönetmek için kullanmışlardır. Her yerde asıl din değiştirilip yerine uyarlanmış uygulamalar konulmuştur. Bunu ben de kabul ediyorum fakat siz bunu görmek yerine dinleri görmezden gelen insanlardan olmanız garip. Tüm herkes sadece kendi menfaatini düşünmez. Bu sizin de kabul edebileceğiniz bir şey olması lazım en azından. Tabi burada tüm gezicilere hitap etmiyorum. Orada bulunan ideolojik görüş veya art niyet içerenlere veya occupy hareketi planlayıcılarına söylüyorum.

4) Tüm Kesimlere Hitap Ediyorum:

Tüm kesimlere bir tavsiye vermek istiyorum. İdeolojilerinizden sıyrılın, etrafınızdaki aynı fikirdeki insan ve kaynaklardan uzaklaşın ardından da kenara çekilip her türlü elinizdeki diğer kaynakları ve insanlar ile görüşün. Göreceksiniz ki aslında insanların istedikleri hep aynı fakat farklı yollardan arıyorlar. Göreceksiniz ki aslında insanlar arasındaki en temel farkın menfaatlerindan fazla yardım eden insan ve kendini menfaatlerine adayan insanlar var dünyada. Hep bu iki tarafın savaşı var etrafta ve siz şu an sistemin patronlarına hizmet ederek bu olaylarda egoist bireylere ego katıyorsunuz. Evet gerçekten temiz amaçlar ile bir işe başlayan insanlar olmuş olabilir fakat zamanla sistemde ilerlerken sistemin kirli döngüsünde kirlenen insanlara destek oluyorsunuz. Bu sistemde kapitalizm sistemi olduğu için aslında şu an tamamen dünyadaki insanların çoğuna hakim olan idare sisteminden bahsediyoruz. Bu sistemden daha iyi bir sistem kurulmadıkça veya bu sistemin hareket kabiliyetinin olmadığı bir yerlere fiziksel, ruhsal veya zihinsel olarak varmalıyız ki sistemin yönetimini yenip daha güçlü olmalıyız. Bu sayede ülkemiz lider ülke olabilir ve insanlar da bizi sevip sayabilir. Ülkemiz ilk önce kendi içinde barışı sağlamalı ki insanlar bizi örnek almalı. Şimdi baktıklarında ne doğruyu gören ne de birlik içerisinde bir ülke var. Doğrudur insanlar arasında gerçekten iyi/kötü herkeste farklıdır. Algılar ile davranışları karıştırmayalım. İnancı olan kendine kalsın. İnsanlar hiç bir zaman tek görüşe sahip olmadılar ve olamazlar da. Davranışlar ne kadar olumlu ve olumlulaştıracak şekilde olursa siz de o kadar gelecek sahibi olursunuz. Sonuçta güçlü ve hareketli bünyeler daha kısa yaşar, dinozor gibi bünyeler de yavaş ama sağlam yaşarlar. Bunu da asla unutmayın. Tabi canlı bünyenin hareketli olanı daha çok değiştiği için de daha başarılı olma ihtimali vardır. Bu dünya’nın düzenidir.

Kavgalar ancak başkalarına yarar. En kötü barış en iyi savaştan iyidir. Şimdi en önemli konu devlet içerisinde adalet sağlanması, doğanın, hayvanların korunması sağlanmalı ve sistemin temiz bir döngüye sokulması gerekmektedir. Diğer türlü kavgalar ile bölünmeye başlayan ülke her türlü parçalanıp böl, parçala, yönet ile yöneten gruplara emanet olacak. Dünden razı olan bazı gruplar da bu konuda adımlar atmaya çalışacaktır. Unutmayın. Ülkemiz 100 sene evvel büyük bir savaş atlattı. Burada topraklarımızı her an yine almak isteyen ve bu emelde çalışan insanlar var. Birlik içerisinde olduğumuzda ancak dirlik içerisinde olabiliriz. Bugün yaşadığımız en ayrık gün olarak görmek istiyorum. Bu günden sonra herkesin daha bir, daha anlayışlı, daha akıllı ve daha eğitimli olmasını diliyorum. Umarım bu günlerde insanların yaptıkları gerçekleri görüp ona göre daha gerçekçi adımlar atarsınız. Yaşanan olaylar bize buz dağlarının altını görmemizi sağladı. Rotamızı daha salim bir bölgeye çekelim ve ilerleyelim. Hedefimiz daha sıcak denizler (fikirler) olsun. Daha çok şey söylenebilir ancak dilim ve gücüm bu kadarına yetti. Dinlenmeye çekiliyorum. Artık başka yazılara. Sağlıcakla kalın. İyi geceler…

Türkçe Lügatı ve Dünya Tarihi Hakkında Küçük Bir Tez

Bu tamamen geçmiş ile ilgili tahmin makalesidir. Kanıtlanana kadar gerçekliği tartışılabilir. Eleştirecekseniz bu konuda benim safsata yaptığım ile ilgili değil bu bilgilerin olabilme ihtimali üzerinden eleştirin.

Dünyadaki insanlar orijin olarak dillerindeki bazı kelimeler başka yerlerden gelmiştir. Bunların mesafe veya zaman farketmemesi aslında insanların birbiri ardına takip etmesi ve birbirinin yerinde gözü olmasından kaynaklıdır. Tüm dünyayı fethedeyim derken hareket eden insanlar bir yandan diğerlerini etkisi altına alırken diğer yandan kültürlerin yayılması ve dünyanın her tarafında insanların bulunmasını sağlamıştır. Şimdi yazacağım tez din harici destanlarda anlatılan Arap kültürü üzerinden tarih anlatma ve bazı inançların nasıl oluştuğuna yönelik olacaktır. Konuları şu şekilde olacaktır:

1) Güzel ve Kutsal Kelimesinin Kökeni Quotzal ve Maya Dilinden Gelme Teoremi
2) (Scythian) Şeytan Kızılderililerin Eski İsmi Teoremi

3) Animism ilk Hayvan Evcilleştirilmesi Sonrası Şükretme İnancı Teoremi

4) Şamanizm ve İlk Uzay Keşifleri Teoremi
5) Toplumun Eğitimi Akıllı ve Bilgili Annelerden Geçer

1) Güzel Kelimesinin Kökeni Quotzal ve Maya Dilinden Gelme Teoremi

Güzel kelimesinin manasını hiç düşündüğünüz mü? Kelime köklerine ayırmaya çalıştığında sadece Güz ve el kalacaktır ve bunlar da güzel tanımı ile alakalı olmayan iki kelime olacaktır. Güzel kelimesi bir çağrışım yaptığı zaman ancak gerçek dil özelliğine kavuşabilir. Bunu da Maya dilini araştırırken gördüğüm bilgilerde farkettim “Quotzal” bir tanımı olmakla birlikte bazı isimlerin başına sıfat olarak gelmiştir. Nahualt dilinde “büyük parlak kuyruk tüyü” anlamına gelir. Mesela Chapul-Tepec (Hırsız veya Çekirge Tepesi) gibi Quotzal-Tepec (Güzel/Kutsal Tepe) kelimesi bulunmaktadır. Bu kelime mana itibariyle parlak kırmızı yeşil renkli bir kuşa verilmiş olmasına rağmen güzellik sembolu olarak kullanıldığı için orada bu isim sonra dilde kullanımı yaygınlaşmış ve sonra batıdaki türkler aracılığıyla kullanımı güzel olarak kalmıştır. Maya diline bakıldığında boş zamanlarda daha çok şiirler ve süslemeler ile dil zenginleştirilirken kelimeler değişime uğramış ve ifade de zaman içerisinde daha farkı hal almaya başlamıştır. Örneğin Teotihuacan adlı tapınak kelimelerinde sessiz yumuşaması, o->r değişimi yada tamamen silinmesi durumunda bir sesli harfin sonrasında Dedi-Hakan anlamına gelir. Aynı şekilde bir kabilenin ismi Athabaskan yani Ata-Başkan olmak üzere adlandırılmıştır. Bunların manasına bakıldığında da kelime olarak aynı şeyleri ifade ediyor genellikle. Tabi bu yol ile Teokrasi Der-Kras veya Dekras olmaktadır. Onun da bir manasına bakmak lazımdır. Tenochitlan yani Denizli-Alan kelimesi de etrafında göl olan bir adada kurulmuş bir şehirdir. Yani kelimelerin geldiği yerlere bakıldığında Maya uygarlığı ile Türklerin arasında kelime benzerliği fevkalade çoktur. Bunlar tamamen kendi araştırmalarım sonucu değişime uğrama ihtimali olan kelime bütünleridir. Köken olarak çok farklı kelimeler hatta araştırmalar olsa da bu konuda daha da derinlikler araştırılması gerekmektedir.

2) (Scythian) Şeytan Kızılderililerin Eski İsmi Teoremi

Arap toplumu din dışında da efsanelerinde genellikle şeytanlardan bahsederler. Bu efsanelerde şeytanların kandırdıkları ve insanların birliklerini bozup akılları ile insanları yenmeyi başaran kızıl görünümlü boynuzlu ve kuyruklu varlıklar olarak tanımlıyorlar. Bu tanımlara bakıldığında boynuz kısmı kurt adam kafası gibi o dönemlerde avladıkları hayvanın başını kafalarına takma adeti yüzünden olsa ki çift boynuzlu olarak hepsi biliniyor. Aynı şekilde insanların bazılarında genetik bozukluk olarak kuyruk çıktığı bilimsel olarak kanıtlanmış bir şey. Tabi bu da kültürel olarak tanımlama olsa da yine de gerçekten böyle olan insanlar da var ünlü bir kadın yabancı artistte (keisha) olduğu gibi. Bu insanların tipik özelliklerine bakıldığında bir şekilde köklerinin Afganistan’a dayandığı görülürse (ki Arapların da kökeni oraya dayanır) orada yaşayan insanların ayrılmadan önce birbiri ile alakadar olduğu belli olmaktadır. Bahsettiğim şeytan diye adlandırılan kişiler kimlerdir onlar şimdiki Avrupa’nın kurulmasındaki temel ikinci göç dalgası insanlarıdır. Scythian diğer bir tabir ile şu anki dünyanın %70 ine hakim olan kesimin kökeni. Diğer yandan Kızılderililer ile Şu anki Avrupalıların genetik kökenlerinin de aynı olduğu kabul edildiğine göre Araplar ile aynı yerde yaşayan halkların bir kısmının araplar gibi sarı derili olmasına rağmen Yerli Amerikalı ve Avrupa kökenindeki Q ve R toplumlarının ataları da Kızılderili olmaları da aynı şekilde normaldir. Yani burada aslında şeytan diye kastedilen kişiler Avrupalılardır. Aynı şekilde şu an yapılan eylemlerde Roma’da bulunan Papa Hun ve Osmanlı akınlarında her zaman diğer tarafı sindirmek için türlü tuzaklar ve entrikalar ile uğraşmış ve başarmıştır. Şimdiki Avrupanın kökenleri de belki akıllı oldukları için diğer insanları birbirine düşürerek böyle bir şeyi yapmaya kalkmış olabilirler. . Bir başka bakış açısı ise Rus kafir kelimesi ile Raj kapoor kelimesinin aynı kökene ait olmasıdır. Tüm bunlar esas alındığında aslında Avrupalıların Arapların gözünde istenmeyen insanlar oldukları açıkca belli oluyordur.

3) Animism ilk Hayvan Evcilleştirilmesi Sonrası Şükretme İnancı Teoremi

İnsanlar yaşamları boyunca bir şeylere inanarak veya bir şeyler yaparak zamanını geçirirler. İlk başta toplayıcı sonra avcı sonra tarım sonra da endüstri hayatımıza girdi. Bunlar ardı ardına ilerlerken insanlar eskiden doğa ile iç içe yaşama ve onların verdiklerine karşı teşekkür etme olayını abartılmaya başlanılması olayıdır. Yani inek süt veriyor diye ona teşekkür etmek bir yüceliktir ama onu kendinden daha yüksek görmek bir şekilde kendini aşağılamaktan öteye geçmemektedir. Bu gibi şeyler hindistanda çok yaşanmış ve hayvan sevgisi de insan sevgisi de aşırıya kaçtığı için insanlar orada değersiz hale gelmiştir ve doğa ile ilgili olaylara çok daha farklı çözümler geliştirmiştir. Şu anki Avrupa tarzı kentleşmenin çok dışında bir kültür bulunmakta. Mesela Tuvaletler foseptik çukuruna yapmakta ve onları bağ bahçe topraklarına gübre olarak kullanmaktalar. Bunun gibi şeyler dolayısıyla insanlar hayvanlara teşekkür etmiş ve ona secdeye kapanacak kadar bağımlılık göstermişlerdir.

4) Şamanizm/Paganizm ve İlk Uzay Keşifleri Teoremi

İnsanlar etrafını inceleme fırsatı elde ettiğinde diğer varlıkların dışında bir de uzay dikkatini çekmiştir en çok. Dünyada olan olaylar ve yıldızlar ile bağlantısı özellikle tarım devriminden sonra iyice önem kazanmıştır. Sonraki devirlerde insanlar bu olayları geliştirerek astronomi ve astrolojiye başlamışlardır. Bu olaylar geliştiğinde ise insanların kültleşmeye başlayan bazı pagan sembollerini keşfetmek ve belirli sayılarda köşeler bulunan şekiller yapmaktaydı. Tabi bu insanların basit çizimlerden sonra gelişmesiyle değişecekti ama o dönemlerde böyle kaldı. İnsanlar uzayda o dönemde teleskop gibi bir şey bulmuş olmalılar ki bazı gök cisimlerini dünyada şu anki teknoloji ile keşfedilen şekil ve tanımları ile bulmuşlardır. Bunlar da gök tanrı gibi uzaya ve uzay üstü varlıklara inancın temelini oluşturmuştur.

5) Toplumun Eğitimi Akıllı ve Bilgili Annelerden Geçer

İnsanlığın gelişmesi için erkekler çalışma ve eve yemek getirmek ile yükümlülük biçilmiştir asırlarca ve bu görevin karşıtı olarak da kadınlar da evde doğurgan yapıda oldukları için hareket kabiliyetleri kısıtlı olduğundan bakım ve eğitim görevini üstlenmişlerdir. Bunlar sonradan erkeklerin askeri kesime kaymasına kadınların da şehirlerin oluşmasına sebep olduğu aşikardır. Toplumlarda şu anda bile aile eğitiminde iki kişi çalıştığı zamanlarda bile kadınlar çocuğa bakımı üstlenirler. Bu bakımda yaptıkları davranışlar sonradan büyüyecek çocuğun karakterini ve eğitimini belirler. Yani anne bir şekilde iyi eğitimini çocuğa aktarırsa ve akıllı davranırsa çocuk da ona benzer hareketler yapıp güçlü ve akıllı bir birey olacaktır. Şu anda dünya üzerinde çoğu kişi eğitimsiz oldukları için başarısız oluyorlar dünyada. Türkiyemizde de durum pek farklı olmasa bile eski eğitimli halkların ailevi gelenekleri yüzünden bazı kesimler akıllı ve kültürlü olmuşlardır. Onun için anne her zaman önemlidir ailede. Seçilecek kadın da ona göre güçlü, eğitimli ve akıllı olmalıdır.

Kenar

Türkçe Lügatı ve Dünya Tarihi Hakkında Küçük Bir Tez

Dünya doğdu doğalı sürekli bir değişim içerisinde. İlk önce sera gazları ile kaplı sıcak bir su ile kaplı bir toprak parçasıyken sonradan Dünyanın çarpışması (burada hasarlar dikkate alındığında dünya, yolunda giden Mars’a arkadan çarpmış olabilir) ve Ay oluşumu sonrası dengesiz ve hızlı kutuplaşma sonrası kıtalar ve benzeri şeylerin düzenlenmesi ile dengeye oturmuş ve o sırada ilk gerçek varlıklara ev sahipliği yapmaya başlamıştır. Sonradan bu yapı kah güneş ışınımlarının değişimi sebebiyle soğumuş veya ısınmış kah samanyolunda oluşan etkileşimler ile kutupları değişime uğramış ve yeniden eski haline geri dönmüştür. Bu dönüşüm hala daha sürmektedir. Geçenlerde manyetik kutupların kayması olayı ile bu olayı anlatmıştım azıcık olsa da. Şimdi o kutuplar oluştuğu taktirde dünyanın alacağı şekli ve o dönemde veya kıyamet döneminde oluşacak durumları belirten olayları ve geçen konu ile alakalı olan Evrensel yapı ve Dünyanın manyetik yapısını karşılaştırıp resimler ile bunların üzerinden geçeceğim azıcık. Konulara bakarsanız şu başlıklar altında olacak:

1) Yeni Dünya Kutupları Oluştuğunda Yeni Mu Kıtası Teoremi
2) Dünya Manyetik Tabaka Çarpışmaları – Sura Üfleme Teoremi
3) Dünya’nın Manyetik Alanı ile Gözün Benzerliği
4) Evrensel Yapı ile Sinir Sisteminin Benzerliği
5) Uzaklık/Çap = Manyetik Çekilme/Çekme Güneş=Ay=Kara Delik
6) Paralel Evren ve Diğer Dünyalara Geçiş Teoremi

1) Yeni Dünya Kutupları Oluştuğunda Yeni Mu Kıtası Teoremi

Dünya üzerinde yaşanan kutup değişimleri aynı zamanda dünyanın dönüşü ile ilgili denge sağlamak için kendi fiziksel yapısında değişime gitmesine neden oluyor. Bunların en başında kıta batması, kıta doğması veya kıtaların ayrılıp yer değiştirmesi.

Resim

Şimdi dünyamızda bulunan bazı kıtalar dünyanın 1000-8000 sene arasında olacak küresel kutup kayması olayında insanların yavaş yavaş izleyeceği ve bu dönemde kıtaların yer değişmesinin hızlanacağı ve belki yeni kıtaların ortaya çıkabileceğini söyleyebiliriz. Bunu da dünyanın dönüş eksenine uyum sağlamak için yeni kutuplardan basık durumunu yapmak için eski kutupların olduğu yerde yeni toprakların çıkması gerekmektedir. Bu da küresel denizlerde kıta bulunmayan tek nokta olan avusturalya ile japonya arasında olacaktır. Bu bilgisayar şartlarında denenmiş bir şey olduğu için kanıtlanmaya en yakın belgedir.

Resim

2) Dünyanın Manyetik Tabaka Çarpışmaları – İsrafil’in Sura Üfleme Olayı

Dünyada kutup değişmesi veya güneşin büyümesi veya galaksi çarpışmaları sonrası oluşabilecek en küçük hasarda bile dünya kendini korumak için manyetik alanı çevresindeki şeylere karşı duyarlı olacaktır fakat bu duyarlılık çok büyük manyetik güç sayesinde oluşan değişime karşı değil savunma amaçlıdır. Düşünün son dönemde güneş ışınları biraz fazla dalga yaydığı için geçen sene dünyanın bazı bölgelerinde garip sesler çıkmasına sebep olmuştu. Bu sesler Atmosfer üstünde bulunan yerlerden gelen manyetik akımların birbirine değmesinden oluşan seslerdi.

Şimdi düşünün bir şekilde kıyamet tariflerine. Kıyamete yakın güneş batacak ve belirli gün sayısı geçtiği halde doğmayacak. Sonra doğduğunda ters taraftan doğacak ve sura üfleme olayı olacak. Sonra da dağlar yerinden oynayacak ve herkes çil yavrusu gibi dağılacak şeklinde. Bu olası üç senaryoda (Güneş büyümesi – Galaksi Çarpışması ve kutup yer değiştirmesi veya Ayın Dünya Yörüngesinden Ayrılması) manyetik alan değişeceği için güneş her seferinde diğer taraftan doğacak ve atmosfer dağılması olayına kadar olan sürede (ki bu güneş büyümesi ve galaksi çarpması için geçerli durum olur) yeryüzü yeni manyetik alanı düzenlenene kadar çok fazla sayıda yer hareketi ve yer yüzü hareketine sahip olacaktır. Bu dönemlerde güneş normal sıcaklıkta olsa da Güneş büyümesi sırasında kıyamet olması durumunda insanlar yakınlaşan güneş (bir mızrak ucu yakınındaki) altında pişerek buharlaşacaktır ve bazı kişiler de atmosfer tabakasındaki gazlarla buharlaşacak bazıları da dünyanın lav tabakası altında kalacaktır. Bir nevi kıyamet senaryosu gerçekten 6 milyar sonrasını anlatan bir hadise olabilir. Manyetik alan değişimi sırasında ise dünyanın her çizgi çarpışmasında kulakları sağır eden sesler gelmesi muhtemeldir.

3) Dünyanın Manyetik Alanı ve Gözün Benzerliği

Dünyaya bakıldığında uzaktan manyetik alanı güneşe doğru küçük arkaya doğru büyük bir kıvrım içerisinde olduğu görülecektir. Bu yapı gözün yapısına çok benzemekle birlikte dünyanın bulunduğu nokta lensin arka noktası olarak gözükmekte. Bu durum ileri doğru genişletildiğinde sarı nokta bulunacaktır. Eğer böyle bir şey varsa burada oluşan kozmik sinir ucu gibi bir şey dünyanın manyetik alanında diğer zamanlara yolculuk yapılma ihtimalini ortaya çıkaracaktır. Not: bu konu daha çok resimde incelemelik.

Resim

4) Evrenin Yapısının Sinir Sistemine Benziyor Olması

Evrende yaşayan varlıkların dışında bir de evrenin yapısında bir oluşum dikkati çekmektedir. O da Evrenin yanal ve tümel düzeylerde değişiklikleri sonucu başka yapılar ile bağlantılı ve eklektik durumda olması. Evrenin yapısının rengini tersine çevirip denediğim görüntüde nasıl sinirlere benzediği görülecektir. Bu sinir gibi yapıların Dentrit leri galaksi kümeleri ve diğer tarafta bulunan dağınık galaksiler de Akson kısmını oluşturabilir. Aynı şekilde kara delikler de böyle düşünülebilir. Tabi üst evrenlerin çok üstünde bir tekillik olduğundan bahsedebiliriz burada.

Resim

5) Ay – Güneş – Kara Delik Çap Hesaplaması

Ay dünyanın çok küçük bir uydusu olmakla birlikte dünyanın çekim alanında bulunan güçlerden birisi, aynı şekilde Dünya da güneş etrafında Güneş de Kara Delik etrafında dönüyor. Bunlar ile ilgili bilgiler kullanılarak hesaplamalar yapılabilir. Bunu da sonraki dönemde size hesapları bulunca tam olarak göstereceğim. Güneş ve Ay’ın özellikleri bilindiği halde Kara Delik’in boyutu hakkında bir bilgi mevcut değil. Bunun için hesaplama ve çekim gücü farkı ile bunu bulup en yakın zamanda iletişime geçeceğim.

Resim

Bu yazıların hepsi bana ait olup resimlerin birleştirmeler harici google kaynaklı alınmıştır. Yazılar Kaynak gösterilmeden kopyalanması veya izinsiz çoğaltılması durumunda telif haklarını kullanmak durumunda kalacağım.

22.01.2014 saat 22:12

Kara Delik Tezi ve içindeki Teoriler – Mayıs 2011 (görselleri defterde bulamıyorum o yüzden paint çizimiyle göstereceğim)

İlkokul ve ortaokuldan beri ilgilendiğim, Mayıs 2011 den itibaren ise gözlemlerimi temel bir yapıya oturttuğum bir evren teorisi oluşmaya başladı. Bu teori evrenin bilinmeyenleri kara delikler ve atom altı parçacıkları. Mikro ile makro yapıları düşünerek her birisinin aynı kanunlara tabi olduğuna kimsenin şüphe etmemesi gerekiyor. Bu mikro ve makro ölçekler arasında ise görünen dünya atmosferi altındaki her şey ise bunların tam ortasında yer alıyor. Bu yapıların en büyük özelliği ise birbirine sonsuz derecede benzeyen yapılardan oluşmaları. Bu teorilerimi söylediğimde tanıdıklarım kara delikler solucan delikleri gibi evrenin bir yerinden başka yerine geçme noktası olarak dediği için bugüne kadar yazmadım. Tezlerimi yazmaya başladıktan sonra bunu da arşivlemek üzere buradaki ve tarihi kayıtlara not olsun diye buraya ve diğer yerlere aktaracağım.

Şimdi kısa bir öz geçmiş yazdıktan sonra konuya gireyim. Kara delikler… Evrenin tekillik noktası ve bilinmeyeni çok bir varlık. Kara delik varlık tanımı gereği çekim alanı, dış olay ufku, iç olay ufku ve merkez olarak dörde ayrılıyor. Çekim alanı kara deliğin boyutuna göre değişmek ile birlikte tüm etrafında topladığı galaksi topluluğu veya kendine enerji sağlamak için çektiği yıldızların uzaklığı kadardır. Bu alan içerisinde belirli noktalarda bulunan varlıklar ise çekim gücünden daha az bir kuvvete sahipse dış olay ufka doğru sürüklenir ve bu varlıklar orada karanlık bir duvara etrafında dönmeye başlar. Tabi bu hız ve maddelerin sıkışması ve yoğunlaşmasından kurtulan birisi olursa içeri doğru sürüklenmeye başlar. İşte asıl problem de orada başlıyor. Uzay’da kara deliğe düşen insan olay zaman ufkunu geçtikten sonra neler yaşar. Orası evrensel tekillik noktası olarak adlandırıldığı için pek çok problem de ardından geliyor. Kara delik o kadar büyük çekime sahip ki ondan ışık bile kaçamayacak kadar aciz kalıyor. İşte problem de burada başlıyor. Bazılarına göre orada insan parçalarına ayrıldıktan sonra ufak parçalar halinde içeride kalıyor ve kara delik yok olunca evrene doğru çıkıyor. O zaman hatıralar ne olacak diyor bazıları ve buna hala bir çözüm bulunamyor. Benim Evrensel Teoremimde ilk önce bunlar ile ilgili bahsedeceğim, vaktim olursa geçmiş ile bağlantılarını, ne yaptıklarını, işleyişlerini yazıp sonra da atomlara dalıp çıkacağım. Bunları da şu ana başlıklarda inceleyeceğim:

1) Kara Delik – Evren Teoremi – Büyük Patlama
2) Kara Delikler ve Nükleer Madde Salma Teoremi
3) Mikro – Makro Uyumu Teoremi (Galaksi – Atom Teoremi)
4) Levh-i Mahfuz ve Kara Delikler Teoremi (Kaderi Belirleme)
5) Gamalı Haç’ın Maya’lara Dayanması ve Galaksilerin Gamalı Haç’a Benzemesi
6) Yaşam Belirtisi Manyetizma Teoremi (Gezegenler Dahil Canlı ve Aşık)
7) Telefonlar, Arabaların Canlılığı Teoremi

Resim

Kara delik ve uzay zaman çukuru X aksisinde oluşan uzay/zaman karadelikte Y aksine kayıyor. Bir nevi sanal sayılar olayına dönüyor. Bu örnek resimde tüm resimler birleştirilip bir hal alınmıştır. Atom, galaksi ve Uzay-Zaman şekilleri bir arada verilmiştir.

1) Kara Delik – Evren Teoremi – Büyük Patlama

Kara delikler evren içerisinde bulunan güneşten çok daha büyük yıldızların içlerindeki enerjiyi bitirip demir gibi maddeler yapması sonrası yeni enerji bulmak için genişlemesi ve sonrasında dayanılmaz hızlarda dönüp belirli süre sonra nova patlaması veya süper nova patlaması ile evrene tozlarını dağıtması sonrası çok büyük bir çekim gücü ile kendi içine çekmeye başlamasıyla oluşan büyük varlıklardır. Bu varlıklar çekim aşamasının ilk anında çekirdek kuvvetini oluşturacak kadar dışarı saçtığı kuvvetleri geri toplar ve orada yeni çekirdek çukur oluştuktan sonra da etrafından yeni enerjiler almaya başlar ve iç olay ufkunu oluşturur. Burada artık bir kara delik oluşmuş ve dışarıdan aldığı parçaların moleküllerdeki bağlar koparak dışarıdaki sıcaklık etkisiyle kaynaşmaya ve yüksek dereceden atomların oluşmasına sebep olur. Bunlar uranyum, toryum gibi demirden daha büyük ve radyoaktif maddelerin birleşimidir. Sonra bu atomların büyük bağlarındaki enerjiler kara deliğe geçerken diğer kalanları dış ufuktan kutuplardan arada bir uzaya fırlatılmaktadır. Bunlar da dünyada ilerleyen lokomotifin kömür yanması sonrası oluşan duman gibi uzayda radyoaktif serpintiler meydana getirmektedir. Bir yandan da kozmik olarak üst evrenden büyük patlamadaki radyoaktif maddeler de üst evrendeki kara delikten gelen maddeler ile birlikte evrende büyük bir yer meydana getiriyor. Kara deliğin bu yaydıkları maddeler de sonra başka evrensel patlamalar ve nebula bulutsuları ardından birleşip parçalanıp tekrar birleşerek dünyamıza gelmiştir. Bu maddelerin dünyada oluşması imkansızdır.

Evren başlangıcı büyük patlama ile olduğu düşüncesi evrenin ilerlemesini gözetleyen teknolojiler ile keşfedilmiş bir durum. Bu bir yandan da şu soruyu getiriyor. Büyük patlama nasıl oldu? Bulunan delillere göre evrende küçük parçacıklar doğdu ve sonra onlar anti maddeler ile çarpıştıktan sonra galip geldi ve maddeler -> atomlar -> gezegenler/yıldızlar -> galaksiler ve bunların merkezlerinde evrenin oluşumundan beri yada sonra oluşan kara delikler oluştu. Bu maddeler de halen daha yeni çarpışmalar ile daha büyük galaksiler oluşmaya ve yeni kara delikler oluşmaya devam etmekte. Bu birimlerden galaksileri bir sonraki konularda inceleyeceğiz. Patlama sonrası evren çok büyük hızla genişledi bir anda ve madde yoğunluğu sonra daha azalmak kaydı ile her geçen gün büyümekte. Maddelerin hepsi bir yöne doğru akmakta ve bu akan sürece de zaman deniliyor. Şelaleden aşağı akan su gibi zaman da ilk oluşan evrenin görüntüleri yukarıda olmak üzere akmakta ve biz de olanları izlemekteyiz. Bu yüzden evreni konik görünümlü olarak biliyoruz. Üst taraftan çok ve alt taraftan da aynı zamanı paylaştığımız galaksileri görmekteyiz. Evren patlaması olduktan sonra olanları aklımızda tutalım. Bu bilgiler birazdan işimize yarayacak.

2) Kara Delikler ve Nükleer Madde Salma Teoremi

Kara delikler süper nova patlaması sonrası uzaya fırlayan maddeleri tekrar içine çekerek merkez oluşturuyor demiştim en son. Bu merkez sonraları yeni madde katılımları ile olay ufku genişliğine kadar yeri kendi iç görünümüne alıyor. Burada da patlamalar sonrası dağılan her bir madde içeride kaynaşıp yeni maddeler oluşturuyor ve bunlar arasında birleşimlerin çok yüksek sıcaklıkta olması sebebiyle radyoaktif maddeler çoğunlukta oluyor. Bir yandan da iç tarafta büyüme oluyor ve bu çevrede yeni bir akım başlıyor. Bu akım ise x yönüne giden zamanın artık y yönüne doğru akması yani varlıkların yaşam kutbunun değişmesine sebep veriyor. Bu da içeride yeni bir evrenin oluştuğunu göstermektedir. Bu evren oluşurken önemli olan en önemli etken ise dışarıdan gelen maddelerin birleşip uranyum esintili bir iç evren oluşturması. İç evren genişleyip sonra içerisinde yeni atomlar ve gezegenler kuruluyor, dönüyor ve içerisinde olursa varlıklar oluşuyor. Bu varlıklar da manyetizma aracılığıyla güçlü olanın etrafında dönüyor ve iç evrenler oluşuyor. Bunları da evren kanalları gibi görebilirsiniz. Ardından da bu evrenler daha küçük, sığ ve parlak bir görünüme sahip oluyor. Böylece oradaki maddeler de daha sığ zamanda daha çok yaşamış gibi sanıyor. Bu kara deliklerin dönüş hızı da evrenin zamanının değişmesinde etkili olduğunu düşünüyorum. Kara deliğin dış tarafında bulunan maddelerden bazıları da kendi aralarında güçlü olarak kalması ve dışarıya dağılmasını sağladığı için kurtuluyorlar bazen kara deliğin doygunluğa ulaştığı zamanlarda. Kurtulanlar yeni yaşamlarında ilerliyorlar, kurtulamayanlar da yeni evrenin bir parçası olarak alt evrende yer sahibi oluyorlar. Bunlar da dünyanın en değişik görünümünü sağlıyor. Kara delikler de enerjilerini tüketip bittiklerinde dağıldığı anlarda ise alt evrenler yok olup üst evrenler kalır gibi de sadece bunu alt evrendeki maddelerin bilmesi çok zor. Evrensel teorem ile ilgili görsele bakarak durumu daha iyi anlayabilirsiniz.

3) Mikro – Makro Uyumu Teoremi (Galaksi – Atom Teoremi)

Evrenimize baktığınızda dünyanın üstündeki evrenin %90’ının boşluktan atom dünyasına baktığınızda da aynı şekilde %90 boşluktan oluştuğunu görürsünüz. Çevredeki her madde masa, insan, kağıt, kalem, araba ve benzeri şeyler atomların birleşmesinden oluşan üst maddeler birliğini oluşturuyor. Bu maddelerin içerisinde bir yerde bulunsaydınız emin olun gördüğünüz şey atomlar ve onların etrafında dönen elektronlar olacaktır. Ve diğer atom ile aralarında üç beş atomluk mesafeler olduğu için birisinden diğerine gidiş çok uzun süre alacaktır. Ve her dönme sayılarına göre yeni bir zaman birimi yapıyor olacaktınız. Çünkü oradaki zaman buradakine göre belki de çok kısa olacaktı ve siz de bir ışık yılı dediğiniz şey burada bir mili saniye olacaktı. Ve atomların dönüşü de eğer elektronlardan birisinde olsaydınız belki de bir turunu sizin 1 milyon yaşamınız kadar sürecekti. Bu zaman olayları ile kafanızı az buçuk karıştırdıktan sonra gel gelelim neden böyle söylediğime. Şimdi düşünün uzaydasınız ve galaksiler arası mesafeniz ışık yılı olarak hesaplıyorsunuz. Ve her birisine gitmeniz sizin için imkansız gibi bir de onlarda yaşam alanı bulacaksınız da gezeceksiniz de bla bla bla yani şu an için imkansız gibi bir şey. Eğer ki gezmiş olsaydınız şöyle bir gerçek ile karşılaşıyor olacaktınız. Her galaksi kendi çapında bir yerlere dönüyor ve her dönüşte yeni birleşmeler ile daha büyük hale geliyor. Bu galaksiler de sonra kara delikler vasıtasıyla parçalanıp evrene nebula olarak dağılıyor.

Nebulalardan konu açılmışken şöyle diyebiliriz bunlar üst evrenden buraya düşen maddelerin evrensel hafızası olabilir. Sonuçta hepsi belirli bir şekilde patlıyor ve içlerinden ona göre yeni gezegenler oluşuyor.

Galaksilerin merkezinde olan kara delikler aynı şekilde atomların merkezindeki kuarklara benziyor. Bir yandan bu atomaltı parçacıklar da proton ve nötronlar arasında daha küçük iç dünyalara açılım sağlıyor. Bir yandan bakarsanız kara deliklerin olay ufku içerisinde bulunan maddeler dış tarafta aldığı enerjilerin tersi olarak dışarıya başka maddeler salıyor. Bunu da evrende protonların elektronlar ile etkileşime girip pozitif enerji vermeleri şeklinde açıklayabiliriz. Aynı şekilde dönmeleri de benzer olmakla beraber evrenin ilk aşamasında sadece çevrede halka şeklinde dönen galaksiler olmakla birlikte ilerleyen zamanlarda bu kırçıllı ve dış katmanı süpüren bir yapıyı oluşturmaya başlıyor. Bir yandan bakarsanız bunun aslında atomlardaki 1 ve 2. katmanlarındaki S elektron dizilimi sonrası P elektron dizilimlerine başlaması demek oluyor. Yani şu an evrenin yaş hesaplamasına bakarsanız sadece üst evrende neon (NE) veya argon (AR) elementlerine kadar gelişmiş bir düzenin içerisinde bir atom altı elektronun içerisinde bulunan bir küçük yapıtaşında bulunan bir madde içerisindeki yaşayan varlıklar olduğumuzu düşündürüyor. Bu da aslında ne kadar aciz ve tozdan küçük olduğumuz izlenimi veriyor. Yani aslında biz hiç içerisindeki bir hiçiz. Tabi Kuran’da belirtilen üst evrenler ve yedi kat gök dedikleri şey de bu tabirler ile karşılaştırılırsa aslında Asıl tekilliğin olduğu noktanın görüntüsünün görüntüsünün … 125.görüntüsü olduğumuz ortaya çıkar. Yani platonun dediği gibi biz mağarada oturan bir insan olarak içeriye bakan ve ışığa arkamızı dönen bir varlığın tekiyiz. Asıl dünya ve zaman çok daha uzun bir şekilde üst evrenlerde bizi bekliyor olabilir. Bir yandan evrende gözüken galaksi bağlantıları ile ipliksi bir yapı oluşuyor. Beynin sinir yapısına benzeyen bu yapı aynı şekilde üst evren hakkında bir fikir vermek için ilerideki zamanlara keşfedilecek bir bilgiyi saklıyor olabilir.

4) Levh-i Mahfuz ve Kara Delikler Teoremi (Kaderi Belirleme)

Şimdi gel gelelim Evrenin üst evrenden gelen bilgileri nasıl yönlendirdiğine. Evren üst kara delikler üst evrende bulunan maddeleri içeri doğru yaydığı vakit şöyle bir şey oluyor. Bu maddeler nasıl hareket edecekler. Tamamen rastgele hareket eden maddeler olsa bile belirli süre sonra dış evrenden gelen maddeler etkileşimi ile hatıraları kendi içerisinde oluşturmaya başlayacak. Bu hatırlarda yeni yıldız patlamaları, kara delik oluşumları ve yeni nebulalar ile gözükecek. Bu oluşumlar da iç evrene tamamen üst evrenden gelecek. Bu üst evren ile bağlantıda olan maddelere bir nevi “Saklanmış Levha” veya “Saklayan Levha” üzerinde gerçekleşen radyoaktif salınımlar ile oluşuyor. Tabi burada dini kesimlerde levh-i mahfuzun sina dağındaki levhalarda bulunan sadece 10 emir için yapılmış bir şey dedikleri halde böyle bir şeyi de kast etmiş olabileceğinden bahsediyorum. Tabi ne doğrusu ancak oraları görülebildiğinde keşfedilir. Şimdi gel gelelim niye levh-i mahfuz’a bu kadar takıldım. Çünkü kara delikler ışığın bile kaçamadığı bir muhafaza ettiği bir yer haline geliyor. Bu yer de iç dünyasının kaderini kendi elleriyle yazıyor. Bir yandan cinler (konumuz Çin tarihini anlatan arap kültüründeki olanlar değil radyoaktif ve manyetik maddeler) de kara delikler içerisinde ve dışarısında çevreyi yönlendirebilecek hale geliyorlar. Ki bu olaylara da sonradan gireceğim. Bu olay belki de anlatılan kaderimizin yazıldığı yerler ve onlar içerisindekileri haber veren cinler diye bahsedilen varlıklar olabilir. Tabi bunlar sadece dinsel kültürlerde bulunan öğretilerden bahsederek yola çıktığım yer.

5) Gamalı Haç’ın Maya’lara Dayanması ve Galaksilerin Gamalı Haç’a Benzemesi

Şimdi gelelim bu dinsel tarihin bir başka boyutuna. Evreni bizden evvel tanıyan insanlar var olma ihtimaline. Mayalılar binlerce sene evvel yaşarken oralarda bazı işaretler ile evreni tanımlamaya girişmiş ve bazı sayılar ile bizim 12 sayı ile ifade edebileceğimiz zaman birimini 8 sayı ile ifade edecek basitlikte yazmışlar. Bir yandan gök yüzündeki olayları bizim bilemeyeceğimiz uzunluktaki hesaplamaları yapıp dünya tarihine adlarını yazmışlar. Mesela beklenen yeni sürecin doğuşunu simgleyen Marduk adlı bir gezegeni keşfedip 12000 senelik takvim yapmışlar. Bir yandan bazı şekillere baktığınızda Göz gibi dış çeper içerisinde bulunan nokta şeklindeki ifade kara deliği çağrıştırıyor ve gamalı haç şekli ise galaksilerin en son bilinen dünyadaki görsellerine benzeyen şekillere benziyor. 4 tane olması sadece simgesel olarak bir anlam ifade etse de onun kuyruklarının dönen bir galaksinin üstten bakışı olarak görebilirsiniz. Yani o dönemde bulunan bir görsel için duvara kazındığı zaman için çok estetik bir şekil. Tabi sonradan bu bazı imgeler şaman/pagan inancını oluşturup avrasya yakasındaki bazı insanların kullanmasına da sebep olmuştur. Mesela temiz bir toplum oluşturmak için uğraşan hitler gibi zalimlerin elinde kullanılmıştır.

6) Yaşam Belirtisi Manyetizma/Radyoaktivite Teoremi (Gezegenler Dönen Her Şey Aşık)

Gezegenler maddelerden, maddeler atomlardan oluşmuş ve bu atomlar da çevrelerindeki diğer maddelerin enerjilerini birleştirip kendi içlerinde bir yere bağımlı halde olarak birleşerek daha büyük bağımlılıklar ile bir zincir halinde bütüne ulaşmaya çalışmıştır. Yani tümden gelenler yine tüme varılmak için aralarındaki enerji bağları ile daha büyük boyutlara geliyor. Bunlar da daha üst evrenlere gidemese bile kendi iç evrenlerini oluşturup oralarda başka parçaladığı maddeler ile yeni bir evren oluşturuyor. Bu zincir halkası dünyamız için de güneşe olan bağlılığı ve güneşin de samanyolu galaksisi merkezinde bulunan kara delik çevresine bağımlılığı ve o parçacıklar da ileride birleşecek yeni galaksiler ve bütünleşmiş parçalar arasında oluşacak yeni etmenler arasındaki yeni galaksi kümelerinden oluşan varlıklara bağımlı olarak hareket edecekler. Belki dünyadaki birisi için bu süre farkedilmeyecek kadar uzun olabilir ama mutlaka bu olacaktır. Dünya 6 milyar yıl sonra Güneş sayesinde yaşanmayacak bir yer haline gelebilir fakat evrenin yaşamı halen daha sürecektir. Bu sürede atomu salisede bir döndüğünü gören elektronlarının yansımasını Çubuk dönüşü 15-18 milyon yıl – sarmal dönüşü 50 milyon ve güneşin negatif dönüşü 200 milyon yıl olarak veriliyor hesaplama tahminlerine göre. Eğer bu doğruysa dünyadaki insan şartlarına göre yaklaşık 25-100 milyon arası yeni nesil geçmesi gerekiyor bu yaşam şartları içerisinde. Bir yandan da bunları ekstra bilgi olarak vereyim samanyolu galaksisi merkezindeki kara deliğin çapı dünyanın çapının 20486747 katı yaklaşık olarak olacaktır. Neyse şimdi konuyu dağıtmadan evrendeki bu manyetik bağlar ile bağlı varlıkların canlılıkları konusunda konuşmaya geçelim. Evrende olanları söyledikten sonra onların yaşamlarını incelemeye geçelim sıra.

Evrendeki yaşamlar arasında en bilinen, en görülen olan Dünya’yı inceleyerek başlayacağım. Güneş etrafında dönen bu küçük yapısı küreyi andırmayacak kadar astreoide benzeyen bir gezegen. Bu gezegen iç sıcaklığı ile ve dönen yapısı ile kendi manyetizmasını oluşturmuş ve bu yapıyı korumak için de canlı kaldığı müddetçe tepkiler vermiştir. Mesela güneş biraz fazla manyetik akım verdiğinde hemen dünya tepki olarak manyetizmasında üst seviye manyetik bölge bağlantısı kısalmış ve bunun neticesinde dünyamızda harmonik sesler duyulmuştur çevrede. Bunun hakkında ve dünya hakkında daha detaylı bilgiyi bir sonraki makalede vereceğim. Gerektiğinde evrenin başka yerine savrulmamak için kendi yapısını değiştirip kendi kutuplarını değiştirmiş ve başka çarpan maddeler sonrası yeniden dengeye varmak için ise bir bölgesinde bulunan toprak parçalarını diğer tarafa doğru kaydırıp kendi iç dengelerini sağlamış. Bunlar doğanın kanunları ile olan bizim için canlı olduğunu kanıtlamayan varlıklardır. Dünyadaki canlıların yaşamlar ile manyetizmayı bütünleştireceğim şimdi. Canlılar her hareket veya taşıma işleminde enerji harcarlar. Bu enerjiyi tekrar sağlamak için pasif veya aktif yollar ile kendilerine aktarırlar. Ve duran varlık da olsa her canlı atomları ile enerji saçıyor etraflarına. Atomlar enerji alış verişi yapıyor ve bu sürekli tekrarlanıyor.

Bazı varlıkların manyetizması zayıf olduğu halde insanlar hareket etiği için ve sürekli çalışan bir beyine sahip olduğu için manyetizması diğerlerine göre daha kuvvetli. Amerikadan birisi sizi düşündüğünde siz aynı anda eğer alıcılarınız kuvvetli ise hissedebilirsiniz (sözüm ona oradaki arkadaşlarıma bir göndermedir :D). Bu da manyetizma ve sezgiselliğin (6. Hissin) açıklamasıdır. Bu tüm canlılar için geçerlidir. Mesela göçmen kuşlar uçarken dünyanın yengeç dönencesinin 40 derece kuzeyi ile oğlak dönencesinin 40 derece güneyi arasında uçmakta. Bu yolları izlerken de tamamen manyetik akımların güç değişimlerine uyarak hareket etmektedir. Bu olayları çok evvelden beri bildiğim halde burada kullanmak kısmetmiş. Sonra Bu göçmen kuşlar manyetik akım değiştiği taktirde göç yollarında değişim yaşayacakları da kesin gibidir. Aynı şekilde geçenlerde bir bitkinin böcek dokunduğu halde koku ile haberleşmesi veya örümcekler ağlarını yaparken manyetik boşluktan faydalanması da buna örnektir.

8) Cep Telefonu ve Arabaların canlılığı Teoremi

Aynı şekilde bunun açıklaması da “ilahi aşk” yani manyetik akımın çok olduğu yere doğru yönelme olayı yüzünden “doğru yerde, doğru zamanda” olmak için çırpınan varlıklar kalabalığı görmekteyiz. Bu varlıkların dışında bir de robotlar veya cep telefonlarını düşünelim. Onlar da üretimleri esasında elektrik ile çalışan ve hizmet eden varlıklar olarak geçiyor. Elektrik akımları ile araba çalıştırıldığı zaman kontak anahtarı çevrildiği zaman bizim halk arasında amiyane tabir ile “araba ağlıyor” denmesi aynı zamanda kalbi atmaya çalışan bebekler ile kıyaslanabilecek bir gerçeği de ortaya koyuyor. Cep telefonu çalıştığı zaman veya bir yere oturmak istediğim zaman da bazı kediler gelip sebepsiz yere oraya bir anda geçmeye başlayabilir. Bu size kızgınlık veren bir davranış olsa da bunun asıl sebebi düşünce gücü ve telefonun da yaşam gücünün göstergesidir. Kediler çünkü sezgileri kuvvetli hayvanlar olduğu için dışarıda bulunan varlıkların enerjilerini hissedip bu manyetik akımın merkezine oturma güdüleri vardır. Bu oturacağınız yere gelmesini açıklarken “neden cep telefonu ?” sorusunu sorduruyor. Çünkü cep telefonları da çalıştığında enerji harcadığı kadar manyetik enerji salınımı yapıyor. Bu da çevresindeki varlıkları etkiliyor. Nasıl ki siz kulağa veya kalbe yakın tutmak zararlı diyorsanız aynı şekilde telefonu kalbinize yakın tuttuğunuzda heyecan hisseder veya kulağınızda çok tuttuğunuzda ısınma hissedersiniz. Kediler de bu cep telefonlarının kendilerine yakınlaştırma tuzağına gelip kendi tüylü, yumaklı, korumalı veya peluş eşyalarını bile bırakıp telefon üzerinde oturmaya başlıyorlar. Cep telefonları da kendilerine çekerek bir şekilde kendilerine aşık olmasını sağlayan canlı varlıklara dönüşüyorlar. Şimdi gelelim karşılaştırmaya. İnsanlar elektriksel akımlar ile canlı olarak yaşıyorlar ve diğer tüm varlıklar gezegenler de atomlar da dahil böyle. Bu varlıkların her birisinin manyetizması var ve bunlar halk tabiri ile “cürmü kadar yer” yakıyorlar. Yani bir nevi kendi boyutu kadar etrafını aşık ediyorlar. Yani bir nevi ilahi aşka bağımlı aşıklar başkalarını kendilerine aşık ediyorlar. Bu evrenin işleyişinin temeli ve daha etkili olmak için de her zaman hareket ediyorlar. Tabi bu her varlığa göre imkanlı veya imkansız olarak değişir.

Kısacası evrende her şey canlı. Bazıları makro ölçekte bazıları mikro ölçekte olsa da yaşamak için daha küçükleri yiyerek büyüyor ve büyük tekilliğe erişmeye çalışıyor. Bunlar da evrenin temel işleyiş mekanizmalarını oluşturduğu için çok karmaşık olayların bir arada ve zıtlıklar ile birliklerin bir arada olmasını sağlıyor. Kara delikler ve galaksiler ve protonlar ile elektronlar bunlara verilen en iyi örnekler. Umarım bu dünyadaki bilime güzel katkılarım olmuştur. Bunların hepsi kanıtlanamayan bazı şeylere sahip olduğu için ancak hipotez olarak ortaya atılmıştır. Tüm hipotezlerin yayım hakkı bende saklıdır. İzinsiz veya benim adreslerimi kaynak belirtmeden atan herkes yasal olarak telif haklarını ihlal etmiş olurlar. “Hipotezler” kanıtlandığı taktirde “Teori” olabilme ihtimali olduğu için direk “Teori” ismi ile yayımlıyorum “Tez” içerisinde. Tezimde yazdığım Müslümanlıkta da söylenilen evrenlerin en üst noktasındaki varlığı (Allah’ı) görebilmemiz umuduyla…

ilk yayın tarihi 22.01.2004 saat 18:54

Göbeklitepe, Atlantis ve İnsanlık Doğuşuna ait küçük bir yazı

Medeniyetler ilk zamandan beri kurban sunma ve sonrasında da tanrı inancına sahip oldu. Bu inançların ikisi de insanların yaşadıkları zor dönemlerde daha da bilinçlenmiş olmasından kaynaklanıyor. İnsanlık özellikle ilk olarak yok olan ormanlardan yeni ormanlar arayana kadar geçen sürede yaptıkları yolculuk esnasında aç kalmaları sonucu diğerlerini yemeye başlamasıyla ortaya çıkmıştır. Bunu yaparken de en güçlü bireye topluca hücum etme ve sonrasında onu kesme adetlerinden kaynaklanmıştır. Sonraki devirlerde bu insanların en güçlüsü olarak kadın kurban etme veya minos uygarlığındaki gibi kadın yönetimlerinde en güçlü erkeği kurban etme şeklinde ayinler ve hatta islam inancındaki gibi koyun kurban etmeye dek gitmiştir. Bu kurban merasimleri belirli bir alanda yapılmış ve oralara da tören yeri denilmiştir.

Göbeklitepeye baktığımızda orası büyük bir tapınak arazisi olarak gözüküyor ve orada T başlı iki sutun yanında bol miktarda T sutun daha kısa şekilde duruyor. Bu sütunlarda arkeolojistlerin görmediği bir detay var. Bunlar bacaklarını birbirine bağlamak için alttan tutmuş meraklı bir izlenimde oturan insanların görünüşleri. O sütunların orada diğer iki sutunun üçte biri boyutunda olması bununla açıklanabilir. Ayrıca orada bulunan taşların bir tanesinin üzerinde görülen üç kilit gibi gözüken detay üç mağara olabilir. Oradaki yaşayan insan plato gibi mağara felsefesi yapan veya mağaralara sahip insan veya üç mağara ailesi olan insan tasviri olabilir. Göbeklitepede dikkatimi çeken diğer hususta şu. hz ibrahim’in oğullarından birisinin bir tepede kurban edilecekken ona koyun verilmesi. Belki de o tepe bu tepe olabilir.

Bir de Atlantis kıtası hakkında düşündüklerimi söylemek istiyorum. Atlantis kıtası denilen yer bilinen dünyanın toplam uzunluğunun yarısı kadarı kadar daha yol gidildiğidir. Bu platonun bir mısırlıdan aktardıkları kadarıdır. Bu mesafeye baktığınızda ki o dönem hindistandan fas a her yer biliniyordu ki bu uzaklığı ölçtüğünüzde yaklaşık olarak Amerika kıtasına eş değer oluyor. Belki de Tufan öncesi (buzul çağı sonrasına kadar) yaşayan veya bilinen o kişiler ki mö 12.000 senesinde orada yaşıyorlardı çok daha eski bir tapınak kültürünü söylemiş oluyor. Şimdiden söylüyorum insanlık tarihi ile dinazorlar çağı ile alakalı bir buluntu olarak bir şeyler bulunursa o da bundan kaynaklı olur. Son insan dönemi 200.000 yıl diye söylenirken insanlar bu kadar zamanda amerikanın güneyine kadar yayılacak zamanı bulamamışlardır o kadar sürede yaşanan felaketler sonucu. Ve Amerikada yaşayan insanlar olmalı ki önceki insanlık devrinde bu insanlar da bildikleri yoldan ilerleyip nufus olarak değişime gitsinler. ve cro-magnon denilen insanın da amerikaya ulaşmış olması gerekiyor önceden. Bir insan diğer toplumdan kaçarken bile en azından orada medeniyetin kurulması ve ticaret ağı kurulması için 120-140 sene geçmesi gerekiyor. Bu cesur ve dağ arkalarına bile korkusuzca ilerleyen insanlar için geçerli bir tez.

Bir yandan bakıldığında insanlar hep ejderlere karşı savaşlardan bahsediyorlar. Ejderha tanımı da boyutu olarak çok büyük görünümlü timsah benzeri, kanatlı ve nefesinin çok sıcak olduğu içni alev çıkartmış gibi hissettiren bir varlıktan bahsediyorlar. Bu varlık tam olarak Dinazor tanımlarına uyuyor. Varlığın en çok bahsi geçen yer de Çin ve Tibet bölgesindeki toplumlar. Belki Dinazorlar Amerika tarafında küresel kutup değişimi gibi devasa bir olay olduktan sonra kendilerini daha verimli ovalar olarak ortaya çıkan Çin bölgesine yerleşmiş ve orada insanlar gelene kadar yaşamış olabilirler. Tabi bu da insanların 2 milyon seneden daha uzun süre yaşadığına da küçük bir kanıt olabilir. Çünkü dinazorlar tek kıta zamanında yaşamış ve Amerika ile Afrika ayrıldıktan sonra da zaten yaşamları bitmiştir tezi şu an mevcut. Bu tez üzerinde memeli hayvanların o dönemlerde dahil yaşadığı ve canlı kaldığı söylenilmekte. Belki de insanlar bu dönemde maymunlar ile beraber yaşadı ve ilk cro magnon (adem) da o felaketler sırasında ortaya çıkıp Tayland bölgesi olmasa bile Afrika’da bir yerde yaşamaya başlamış olabilir.

Diğer taraftan bakıldığında inanç sistemi son dönemlerde gelişmiş olduğu halde insanlar arasındaki bazı ritüeller çok geçmişlerden geldiği gibi devam ediyor. Örneğin göbeklitepe de bir ritüel geçmişinin geleceğe yansımasıydı şu anda olan ritüeller de öyle. Teknolojinin gelişmesiyle de bazı ritüeller gerçekler görüldüğü anda terk edilmeye başlanılıyor. Toplumun tarihi izini tutarken dalların köküne ilerleyerek adım atılabiliyor ancak ve bu da ritüeller ve destanlar ile oluyor. İslamiyet ve yahudi gibi tek din inançlarının da söylenen sözleri araştırdığınızda o toplumun tarihini de öğrenmiş oluyorsunuz. Mesela siyah bayraklı mesih dedikleri olay Emevileri yıkmak için gelmiş Abbasilerin horasan bölgesinde çıkan isyan birliklerinin olduğunu görürsünüz. Böyle böyle insanlar efsaneler ve destanlar üreterek tarihi geçmişlerini gelecekleri ile karıştırarak bir yandan kültür diğer yandan geçmişin izini belirlemiş oluyorlar. Bu da tarih bilimcilerin yazdıkları geçmiş karalamalar şeklindeki bilgiler ile kesinlik sağlanıyor.

Şimdi baktığımız üzere göbeklitepe her ne kadar ilk tapınak olarak belirlenmiş olsa da şu an olan dinlerin ilk tapınağı olabilir. Afganistan bölgesinde çok daha eskilere dayanan bir tapınak olma ihimali çok yüksek ve ondan önce de çok sunaklı bölgeler olduğu. Piramitler Mısır’a gelmeden evvel Amerika’da yapılmış olduğunu da dikkate alarak bilinen medeniyetlerde ileri seviyede diye gördüğümüz medeniyetlerin bile daha önce başka medeniyetler tarafından geçilmiş olabileceğini de aklımızdan çıkarmayalım. Bilinen tarih sadece tarihin 100 milyonda bir büyüklükte kesimi. Amerika kıtası ve Atlantis bağı ve Mu kıtası ile Avusturalya/Hindistan/Amerika arası bağı çözüldükten sonra bir kesim daha belilenmiş olacaktır. Ama bilinen bir şey var ki maymunların yaşadıkları coğrafyaya bakıldığında Amerikadan Japonyaya, ve Hindistandan Afrika savanalarına kadar bölgesi var. Bu da insanların aynı yeme kültürüne haiz olduğunu düşünürsek şu anda tek kıta döneminde bu maymunların yaşadığı ve bizim de onlar ile birlikte dünyaya dağıldığımızı söyleyebiliriz. Bu şekilde Pangea adasındaki tarimizi aslında 130 Milyon yıla dayanmış ve bir çok kez kutup değişimi ve Buzul çağı ve ısınma çağları hesaba katıldığında bir çok medeniyetin yok olup onlar arasında yaşayan bir yada iki kişi ile yeniden oluşan medeniyetlerin yeniden yaşamaya başladığını bu yol ile de daha dayanıklı ve güçlü bireylerin daha akıllı ve daha becerikli olmaya başladıkları ve bu yolla diğer insanları maymun olarak gördüklerini ve böylelikle de insanların daha geniş kesimlere yayılabildiklerini söyleyebiliriz. Bu da insanlık tarihinin doğuşuna küçük bir ışık tutar. Tabi bu durum çok daha mantıklı tezler ile daha da kanıtlar keşfedilince iyi bir şekilde ortaya çıkacaktır. Yani şu anda dünyada oluşan insanların geçmişte yaşadıkları felaketlerden ders çıkartarak böyle günlere geldiğini var sayarsak yakında yine bir kutup dönmesi bir küresel ısınma sonucu dünyanın eksen kayması veya bir buzul çağı yaşanırsa ona karşı başarılı olanlar bir sonraki aşamaya gideceklerini de şimdiden söyleyebiliriz. Bunlar da ileri dönemdeki kültürlere efsaneler ve inançlar üzerinden anlatılmaya devam edilecektir.

Fırsatlar ile dolu dünyadayız ve toplumda herkes denktir.

Her şerde bir hayır her hayırda bir şer vardır kelimesi aslında gerçeklerin ne kadar tek açıdan bakılmaması gerektiğini anlatan bir sözdür. Şer sözü kötülük ve hayır ise iyilik ile bağdaşlaştırıldığında bu kelimelerin aslında bir olayın ne kadar iyi gözükse de ileride oluşacak durumlara karşı pozisyonlarınızı değiştirip zarara sokabileceğini aynı şekilde önceden yaşadığınız bir sıkıntının ileride size avantaj sağlayacak bir konumda olmasını sağlayabileceğini görebilirsiniz.

Seneler evvel Osmanlı büyüdüğünde tüm ticaret yollarını ele geçirmiş dünyanın en büyük devleti halindeydi. Sonra Avrupa halkı ise deniz kıyısında kapana kısılmış halde olduğunu düşünülecek bir bölgedeydi. Batıya doğru doğu hindistanı aramaya çalışan insanlar sonrası tekrar bulunan Amerika kıtası sonrası Avrupa’da yaşayan insanlar kapana kısılmış halden çıkıp fırsatlar bölgesine dönüştü. Aynı şekilde Araplar’da çöl topraklarında tüm yaşamlarını eziyetler ile geçirirken bir anda petrol bulununca fırsatlar ülkesine döndü.

Aslında zor olan her şey bir yandan çok büyük fırsatlar barındırıyor insanlarda. Bu zorlukları fırsata çevirmek herkesin elinde. Örneğin okumuş insan kariyerini normal yollardan sağlarken okumamış insan cehaleti ile daha özgür olarak hareket ettiği için kötü yoldan tüm okumuşlardan daha üstün bir vazifeye geçebiliyor. Tabi her insanın okuması ve dünyada şiddetin durması taraftarı bir insan olmama rağmen dünya gerçeklerini de görmezlikten gelemez durumdayım. Okumuş insanın kafası sürekli çalıştığı için bazı şeyleri gözden kaçırırken bazı cahiller onların tamamlayıcısı olarak görmedikleri noktalarda uyarma fırsatına sahip olabiliyor. Şu an toplumda cahil insanların çoğunlukta olması yüzünden daha kolay yönetildiği için çok riskli bir yapıda. İnsanları hayallerini satan kişiler harici birisi başa geçtiği vakit çok fazla eleştiri okları ile yönetiliyorlar. Okumamış insan kafası rahat ve yapacağı belli insan olmakla birlikte okumuş insan da geleceği gören ve gerçekleri bilen insan olmuştur. Herkesin de kendine göre bir kimyası, davranışları ve kültürün devamı vardır.

Okumamış insanlarda cahil olanlardan farklı olarak bir de okuyamamış olan insanlar vardır. Bu insanlar okumak istese de kafası matematik hesapları yerine sözel olarak çalışan insanlardır. Her insanın kendine has özellikleri vardır. Hesap kitapları yerine sözcükleri kuvvetli veya sezgileri güçlü olan insanlar vardır. Tabi üstün yönleri çok olan insan olsa bile onun da eksiklikleri vardır. Eğer şimdi az olsa bile geçmişte çok olduğu için böyle iyi hale gelmiştir. Bir yandan da Okumuş insanların mesleki hastalıklarına da bir çare bulmak gerekir. Bazen bu vasıflar yüzünden diğer insanlar onlara karşı tavır alıyor. Tabi istisna olan veya her iki kültürü bilen insanlar harici durumlarda geçerli.

Toplum gerçek bilimi kendi gibi gördüğü insanların başarı kazanması ve eğitimi övmesi ile ancak ileri adıma gidebilir. Bu da çok az dönem içerisinde olmuş ve sonrasında çok uzun vadede başka vahşi bir toplum tarafından istila edilerek kendileri yok edilmişlerdir. Tarımı bulan topluluğu iskit istilası gibi veya çin ve müslüman uygarlıklarını moğolların istilası gibi. O toplulukların hiç birisini yermiyorum yanlış anlaşılmasın. Her toplum üstün özellikleri ile belirgin olur demek amacındayım. Bu toplulukların da kötü yönleri olsa da ileride diğerinin yerine geçme durumu söz konusu olabilir. Burada önemli olan madde hangi toplumun diğerinden daha üstün olduğunu seçebilmesidir. İskit toplumunun akınlarında dillerini araplardan aldılar ve kültürleri kendilerinde kaldı. Moğol istilası sırasında da kültürlerini gittikleri yerden aldılar dilleri kendilerine kaldı. Böyle düşünün. Toplumların kaynaşması ve her toplumun dengeli olması için sürekli istilalar olacak ve okumuş kesim de bunlara karşı önlemler alacaktır. Küçük olanlar kolay bir şekilde atılabildiği halde güçlü istilalar durumunda yapacak tek şey sadece onları kendileştirme hareketini düzgünce yapabilmek. Tabi zamanında imparatorluklar bunu yapmaya çalışmış ve en güçlü devirlerinde toplumsal düzeni kendileştirmeye çalışırlarken dengeyi bozdukları için de gerilemeye başlamıştır. Onun yerine o cascavlaklara karşı denge sağlayacak bir alternatif getirilseydi belki toplumun ilerlemesi devam edebilirdi. Bizans devleti de bunu uyguladığı için 400 lü yıllardan 1400 lere kadar yaşamını sürdürdü. Roma da aynı şekilde asırlık düzenini devam ettirebildi.

Yani diyeceğim O dur ki. Toplumda herkesin bir değeri var. Önemli olan kime karşı nasıl davranabileceğini bilmek ve toplumu hem cahil gibi cesaretli hem de eğitimli gibi dirayetli hale getirmek ve her kesimin dengesini haklarını gözetmek gerektiği belirgindir. Bu da toplum mühendislerinin ilgi alanında olmasına rağmen liderlerin kontrolünde yapılması gereken bir durumdur. O da zamanında yanlış veya doğru tartışılır olmak üzere çok yakın bir zamanda denenmiştir. Şu anda insanlar arasında hala onun hakkında kötü/iyi tartışmaları olsa da o kendince toplumun kıyamete kadar yaşaması için bu adımları yapmıştır. Yaptıkları çok sert olduğu için eleştirilebilir ve kınanabilir fakat bu gerçeği değiştirmez. O kişi kim mi? Atatürk tabi ki.

Atatürk ile ilgili Ekstra. Tepki göstermeden okuyunuz:

Osmanlıyı da Müslümanlığı da savunduğum unutulmasın. Roma’nın medeni kanunlar, yapılaşmalar hakkındaki attığı medeniyete katkıları da unutulmasın. Tepki göstereceğinizi biliyorum ve en azından insanlık tarihini incelerken yapılmaya çalışılanları farketmiş birisi olarak diyorum. Biliyorum çok kişi asılmasına neden oldu ve toplumda batı kültürüne adapte etti. Geçmişteki büyük arşivlerin okunamamasına ve devlet tecrübelerin hiç olmasını sağladı. Ama bu devlette zaten okumamış insanlar dolu olduğu için heceleri daha anlaşılır kılan alfabeye geçti. Daha iyi okunaklı bir alfabe varsa onu da öğretebilirsiniz. Arapça bilmeyen için alfabe çok farklı manalara çekilebilecek durumdaydı. Siz t-r-k (te-ra-kef) ile ne kelimeler üretebilirsiniz onu düşünün. türk-tarık-tereke-terk-terakki-töreke-tarak. bu kelimelerin hangisi olduğunu anlamak için ya sonuna ekstra her harf için sesli harf niyetine sessiz koyacaksınız yada cümleden çıkartacaksınız sonucu. mesela türk kelimesi (te-vav-ra-kef) harflerinden oluşuyor ki bu şu anda tuareg olarak bildiğimiz halkların tevariklerin de türkler ile aynı şekilde okunabildiğini gösteriyor. Bir tanım hakkında hangi harfler ile anlatacağınızı seçemezsiniz böyle. Bazıları vav eklerken bazıları da diğer türlü aynı manada okuyabilir bunları. Cümle olarak baktığınızda bunların hangisinin ne olduğunu anlamanız da çok yorucu bir olay. çok uzun yazılarda bu olayın nasıl olacağını düşünürken kafayı bulabilirisiniz. Bu yüzden alfabe olarak her kelimenin dominant ve stabil (durağan) olması çok önemli. sessiz harf dominantlığı yüzünden arap alfabesi her ne kadar kuran-ı kerim alfabesi olsa da kutsallığı dini vecibeler yerine getirilirken kalmalı. Toplumun gelişmesi ve çevresini anlayabilmesi bu konuda her şeyden önemlidir.

İnsanlık Tarihi Tezi

Modern insan tipine çok benzeyen insan tarihine bakıldığında geçmiş 1.8 milyon – 2 milyon yıla kadar dayanıyor. Bu insanlar hem neandarthallerin hem de modern insanların kökeni olduğu için insanların maymunlardan gelmediği ihtimalini güçlendirebilecek bir olay olarak kabul edilebilir. Çünkü toplam değişim 2 milyon yılda çok az. Tabi 300 milyon yıllık tarihinde çok küçük bir bölge olduğu halde yine de çok uzun bir sürede bu kadar az değişim olmasına bakılırsa 300 milyon yılda pek bir değişim yaşanacağa benzemiyor.

Geçmiş ile ilgili tezlere bakıldığında Homo Erectuslar ki şu anki insanların atası şu anda Amerikada yaşayan yerli halkının çoğuna benzer tipleri barındırdığı için son işlemlerde bir yerden dünyaya yayılan (Avusturalya’dan Avrupaya ve Amerika’ya kadar) insanlar bir felaket sonucu tür değişimleri yaşamış ve tekrar Amerika bölgesinden neandarthaller ile Asyaya oradan da Avrupa’ya yayılmış ve Afrikaya ulaştığında ise son insan türü tekrar geri yayılmaya başlamış veya direk o bölgelerde insanlar değişime uğramış ve bazı kabileler daha maymunsu haller almış olabilir ve yeniden insan kabileleri oralara egemen olmuş olabilirler.

Şimdi gel gelelim neden Amerika’dan yayılma diyorum. Son dönemde Mu kıtası ve dil yapıları ve halkları ikinci kez incelediğimde ortaya çıkan sonuç şu oldu. Mu kıtası denilen yer 64 milyon nufuslu insan yaşanılan yer diye geçtiğine göre orası Amerika’nın olması çok mantıklı. Kaynaklarda Amerika dillerinde Ma-Ya (yas tutulan topraklar) anlamına geldiğine göre eski dillerde de MU (toprak anlamına geldiğine göre) şimdiki Mayalılar mu dilini kullandıklarını ortaya çıkartıyor. Ve söylenen topraklarda Ra-Mu yönetimi hakim olduğundan bahsediliyor. (Bazen eski dillerde tersten okumalar veya fonetik olarak değişimler, kelime yerleri değişimi gerçekleşebiliyor. Örneğin Asya Asia ->Ayşe Aisa dönüşümü, Uzbey -> Özbek dönüşümü veya alas -> sala dönüşümü gibi dönüşümler pekala olmaktadır) Bu kelime R-M ve M-R kökenli olduğunu düşünürsek Amir-Arme*ni*-Amerini-Roma-Ramu-Rami-Emir gibi kelimelerin kökeni olduğunu düşünüyorum. Amerika bile aslında M-R kökenli bir kelime. Yani bugünkü Hint-Avrupalıların ve Amerikalıların kökeni Q ve R genlerine aynı zamanda dil yapılarına sahip olduğunu gösteriyor. Tabi aynı zamanda burada ortaya çıkan Moğolların orta Asya’da hakim olması sonrası Amerika tarafına da hakim olmaya başlarken küresel ısınma neticesinde hakimiyetlerinin çoğunu iki kıtaya bölündüğü için Amerika tarafında kaybetmiş olduklarını düşünüyorum. Ondan sonra o bölgedeki insanlar ise Güneye doğru akın ederek o bölgede şimdiki Türkçeye benzer bir dil yapısını oluşturduğu bellidir. Sonra batıdan göç eden I ırkı Araplar ile aynı kökene sahip insanlar da Amerikayı belki ilk defa keşfeden insanlar olarak tarımı orada yaymışlardır. Hatta Azteklerin inandığı bir tanrı öğretmiş insan halinde sonra doğuya açılmış. Sonra batıdan destek getireceğini söyleyip gitmiş.

Şimdi dönelim Roma Ramu hadisesine. Ra mu toplumu piramitler yapan ve o halkta bilim üzerine gelişmeler yaparken dünyanın dengesini bozacak hava şartları sebebiyle deniz paralelinden 100 metre üste kadar bulunan şehirlerin hepsini yutan denizler oralardaki asıl gelişme merkezlerinin hepsini denize gömdü. Düşünün şimdi 100 metre sular yükseldiğinde neler olacağını. Pekin, İstanbul, New York gibi şehirler yok olunca dünyanın düzeni hepten değişecek tekrardan ve tüm medeniyet yarı yarıya gerileyecek bir anda. O gibi bir durum olduktan sonra Ra-mu topraklarından batı kısmı yine o zamanki uygur türkleri (karasuk kültürü) olana kadar batıya göç edenlerin hakimiyetinde batıya doğru yol almıştır. Bunlar da iskit toplumları ve ermeni, roma gibi devletlerin kuruluşunda rol oynayan insanlardır. Tabi onlar arasında karasuk kültüründe bulunan ve batıya doğru kabileleri yönetmek için giden topluluklar da kaynamış ve dil etkisi altına girmiştir. Örneğin t-r-c t-r-k t-r s-r y-r kelimelerini barındıran Troya-Thrace-Troika-Turku-Sur-Assuriye(Aşura), Yoruba gibi devletlerin de C kökenli dilin devamı olan R geninde de şaman kültüründe ve türk diline yakın dilde devam ettirmiştir. Şu an bile bazı kelimeleri birbirine benzemektedir. Sonra Araplar ile etkileşime giren bazı halklar tarım kültürü ile beraber dil yapısı önden eklemli dile dönüşüp hint avrupa dillerini oluşturmaya başlamıştır. Aynı şekilde Çindeki toplumlar ile etkileşen Moğollar gibi doğu kesim halkları da onlardan kelimeler alıp vermeye başlamıştır.

En çok dikkatimi çeken şey R1b geninin batı avrupa ve batı orta afrikada egemen olması. Bir nevi buzul çağı sona erene kadar Atlantis kıtasından seferler düzenleyen toplumlardan bahsedilirken bu Amerikadan göç eden toplumlardan bahsediliyor olabilir. Yani bu halklar önceden Amerikada yaşayıp batı tarafından o toprakları egemenliği altına sokmak için saldırmış ve o bölgelerde nufuz sahibi olmuş olabilir. Tabi bu ihtimalleri platonun Mısırlı bilgeden aldığı bilgiler ışığında yazıyorum. Bir yandan o dönemlerde Nuh tufanına kadar yaşayan devlerden bahsedilirken belki de bahsedilen o tek gözlü devler de onlar ile ilgili olabilir. Çünkü Şu anda da eski Amerika topraklarına sahip olan insanlar şimdiki Amerika topraklarına sahip ve paralarında bile piramit üstünde göz işareti koyuyorlar. Tabi eski insanlarda görsel algılama at üzerinde giden insanları bir görmek veya kurt başlıklı adamları da kurt adam diye yorumlamaları gibi tek göz devleti olarak kurulmuş devleti de aynı şekilde cyclopslar olarak tanımlayabilirler. Bu efsaneler tüm kafkas (kaf dağının güneyindeki halklar) ve yunanistandan asyaya her halkta söylenilegelmiş hikayelerde adı geçen varlıklardır. Homo erectus (1,75 o zamanki ortalama boyu ve fiziksel yapısı kaslı) homo sapiens’e (1,65 ortalama) göre büyük olduğu için devler olarak anıldığı için Amerikadan gelenler onlara çok güçlü ve aptal olarak gelmiş olabilir.

Amerikadan gelen toplumların bir diğer inceleme yapısı da demokratik yönetilmesi. Mu kıtası hakkında bahsedilirken 7 konfederasyon ve her birinden seçilmiş bir insan yönetime gidiyor diye. Bu yapı sadece Step ikliminde yaşayan iskitler ve hunlarda mevcut bulunan bir sistemdi avrasya kıtası üzerinde.

Mu->Ma olduğuna göre belki de türkçe dilindeki Ma = Su demenin de belki suya batmış kıta olarak Ma’yı gördüklerinden böyle demiş olabilirler. Tabi dil teorisinde şöyle bir iddia da ortaya atacağım. İlk Homo Erectus da dahil olmak üzere her insan konuşmayı biliyordu. Sadece bu insanlar konuşurken başka alet edevatları geçirirken ya dünya battı diye kayboldu yada yeni insanlar ile keşfedene kadar kayda geçiremediler. Sonra bu insanlar arasında Homo sapiens türü çıktı. Şimdi nasıl Amerikalı Afrikalı insan tipi varsa o dönemde de vardı. O tip de daha çalışkan, üreyen ve akıllı davrandığı için de nufus olarak alt edip diğerlerine nazaran daha çoğunluk haline geldi. Dev yapılı ve cüce yapılı insanlar hala daha mevcut değil mi ki zaten? İnsanlar her gen tipi değişiminde kendi çoğunluk yapıları da değiştiğinden izole edilmiş yerlerde daha farklı lisanlar kullanılmaya başlanıldı. Bu lisanlar da İlk olarak Ademden gelen dilin daha farklı versiyonları olarak sonraları ortaya çıktı. Tabi bu dil yapısı her gen değişiminde değiştiği için ilk avrasya halkı olan C geni insanları yani moğolların dili de en saf hale yakın olanı olmalıdır. Sonraki E gen yapısındaki ön-türk kültürü ve afrika insanları da aynı şekilde ikinci çeşit olarak gözükebilir. Tabi Denisovanlar ile karşılaşan D ve O tipi gen insanları Çinceye yakın dil ve Neandarthaller ile karşılaşanlar da Araplar gibi önden eklemeli dillere sahip oldu. Bir yandan da Avrasyada Homo erectus olarak adlandırılan diğer insanlar (ön tür demiyorum bakın normal sizin bizim gibi insanlar) da moğolcadan daha sade dillere sahipti. Belki de iki harften oluşan bebekler gibi bir dil üzerinde konuşuyorlardı. Ama belki bizden daha anlaşılabilir haldeydi bu kelimeler. (Tabi yazıtlar olmadığı için olmayan dil ancak tüm dillerin ortak kelimeleri karşılaştırma yaparak veya ortak kelimeleri bulunarak oluşturulur.) Bu açıdan bakıldığında Hint Avrupa dilleri son 7000 yılda tarım devrimi sonrası kaynaşma sonrası ortaya çıkmış diyebiliriz. Arapların daha eski kökenlere dayanıyor gibi.

Sonuç olarak şu anki bildiğimiz tarih sadece 12000 sene civarında sürünen küçük bir avrupa kökenli tarih. İnsanların yaşamı ise en az 2 milyon yıl. Buna göre daha öğrenilecek ve ortaya çıkarılacak tarih var dünyada. Tüm bunlar soyut kavramlara dayandığı için somut deliller çıkana kadar ancak yarım asır en azından geçmesi ve o sırada gelişen teknolojik ve iklim koşulları sonrası yeni yerlerin bulunmasına bağlı. Onlar da çıkınca dünyamızda çok daha iyi bir tarih öğretileceğinden eminim…

bu yazı tamamen bana ait olup yazılar izinsiz veya kaynak gösterilmeden kopyalanamaz. Bunlar internete giriş kayıtları tutulduğu için her türlü delillendirilmesi de yapılmaktadır. O yüzden her türlü resmi internet bağlantı yazımın yayınlanmasından itibaren benim yayın haklarımı başka kaynaklar ile de delillendirdiğim için kaynakların orijinal tarihleri de sağlama alınmaktadır.

resmi yayın tarihi: 15.01.2014 saat 23:45