İran – Türkiye Sınır Takasları

İran – Türkiye Sınır Takasları

İran sınırlar olarak Kasr-ı Şirin antlaşmasından beri hep aynı noktada kalma eğilimine gitmişti Osmanlı ile birlikte. Bu durum Rusya’nın kuzeyden gelmesiyle Güneyden İngiliz baskısıyla iyice tasfiye durumuna girdi ve kendi sınırları mücadelesi durumlarına başladılar.

Rusya’nın kuzeyde aldıkları yerlere Ermenileri yerleştirmesi, İngilizlerin Güneyde aldıkları yerleri Arapları vermesiyle sınırlar da Hakkari Iğdır arasına sıkıştı.

Kasr-ı Şirin Antlaşması 1847 Erzurum antlaşmasına kadar dümdüz bir hatta yakın iken sonradan Nehirlerin kökleri ve halkların daha rahat yaşamaları için dağ sıralarının bitiş noktaları esas alarak daha düzgün sınırlar çizildi zamanında. 1878’te ise İngilizler aracılığıyla Rusların talep ettikleri toprak metrekaresini düşürmek için doğudan İran’a toprak verme karşılığı Osmanlı’nın balkan topraklarını güvence altına aldılar. Ancak İran sınırında olan Tebriz’e gitme kapısını da ingilizler bu durum aracılığıyla engellemiştir.

Atatürk zamanında olan İran sınır takası asla Atatürk’ün kendi cebinden olan parayla yapılmadı. Bunları söyleyenler yalan söylüyordur. Bu olay İran’ın da Türkiye’nin de isyanlar sebebiyle yaşadıkları sıkıntılardan karşılıklı ortak sınır hatlarını güvence altına alma antlaşmasıdır.

Şikaki’lerin başı Simo ağa İran tarafında Osmanlı tarafından birinci dünya savaşında kendi topraklarına katılmasını teklif ettiğinde burada bir şekilde bir kontrol sağlama peşine düşmüştür. Bunun ardından gelen İran’da Azadistan’ın kurulması ve peşinden dağılması sonrası Simo ağa da kendisi bağımsızlık hareketine katıldı. Kaç sefer kendi aşiretlerinin yaşadığı toprakların karşısına geçtiği için İran müdahele edemiyordu İran’da

Türkiye ise ermeni sınırları yakında küçük ağrı dağları içerisinde aynı durumdan muzdaripti. İsyancılar hemen ağrı dağının arkasındaki bölgeye kaçarak orada isyan çıkarma eğilimindeydi. Ayrıca Sovyetler Birliği her ne kadar tüm hepsinin sınırları arasında olsa da Türkiye ile Türk dünyası arasında yani Nahcivan arasında sınır yoktu. Ruslar tabi bu konuda kendi sınırları içerisinde bulunduğu ve sonsuza dek onlarda kalacak güce sahip olduklarını düşündüğünden bu küçük sınır değişimini önemsemedi.

Onlar da Azeri köylerin bazılarını Ermeni topraklarına kattılar. Normalde Ermenistanın doğu sınırları ve Nahcivanın Türkiye arasındaki Artaşet, Ararat, Azatavan, Dashtakar, Arstadzor gibi bölgeler Azeri nüfusa sahip olduğu için aslında o sınırlar değişmese bile Türkiye ile Nahcivanın doğal sınırları olması gerekiyordu. Tabi o durum zamanla iyice küçüldü. Bu yukarıdaki haritada dikkat ederseniz Küçük Ağrı ve Büyük Ağrı dağı arasından sınır geçiyor ve Dilucu bölgesi İrana ait. Saraçlı – Aralık arası olan topraklardan itibaren Türkiye’ye geçti sonraları.

Yukarıda 1927 tarihi yazsa da gerçekte tarihi belgelere bakınca 1926’da başlayan süreç 1932 Tahran Convention denilen bir antlaşmayla son nokta konuldu. Sınır takasları 80.000 m2 ve 106.000 m2 yaklaşık sınırlar değişildi. İran tarafına daha çok toprak verildi haliyle.

Haritada Kotor ile birlikte 5 verilen köy Şikakilerin tüm topraklarının İran tarafına geçtiği görülmektedir. Tabi bu Adıyaman ve diğer yerlerde olan Türkiye sınırlarındakiler dahil değildir.

Ayrıca Kasr-ı Şirin antlaşma sınırları neden bu kadar değerliydi o konuya da bir geleyim. İran – Irak arasında 1980 lerde olan savaşa bakıldığında ilerlemeler bir şekilde yine Kasr-ı şirin antlaşma sınırlarının neden öyle çizildiğini göstermektedir. Irak’ın Ahvaz operasyonu için özel saldırısı harici diğer tüm ilerlemesi Kasr-ı Şirin’in en uzak noktasına değmektedir. Sonra İran’ın karşı saldırısında gidilen en uzak nokta da yine Kasr-ı Şirin antlaşması sınırlarının belirlendiği gediklerin olduğu yerden girdikleri gözükmektedir.

Yani Kasr-ı Şirin antlaşması sınır değişimleri de yine geçitlerin olduğu yerlerde olduğu anlaşılmaktadır. Garip biçimde o sınır yine değiştirildiği noktalarda yine aynı sınıra dönmektedir doğal olarak.

Ayrıca İran sınırında Tebrize giden yol da 1932 tahran antlaşmasıyla dağ geçitleriyle kapatılmıştır. Şimdi İran orada bilmeden sadece isyan bastırma dışında Türkiye’nin Azerbaycan topraklarına girmesinin de önüne geçmiştir. Aslında hem Türkiye hem İran barışçıl bir sebeple ilerlediği için ikisi için de gerçekten kazançlı bir sonuç olmuştur. Stratejik değerleri de şimdi ortaya çıkmaktadır.

Bizim Zengezur koridorumuz onların kendi güvenceleri ile bir saçma Avrupa baskısıyla savaşa zorlanmada geçitleri tutmasına imkan vermiştir.

İngiltere bilmeden Kotor’u da vererek bu sınırın başını oluşturmuştur.

Nifak Tohumları Ekiliyor

Nifak Tohumları Ekiliyor
Senelerdir azar azar yapılan tüm hikayenin son raddesine geldik. İlk başta ön hazırlık olarak Atatürk İlahmış gibi etrafta yazı yazan veya ilah olamaz diyen tutuklanıyor diyerek etrafta nifak hareketlerine başladılar.
İkinci aşamada ise Atatürkçüleri tüm devlet yapılandırmalarından tasviye etmeye başladılar. Akit yazarları eliyle de Atatürk’ü Fetö ve Öcalan ile eş göstererek nifak tohumlarının son raddesine eriştiler.
Gözünü karartan bu ekip artık iç savaş çıkartmak isteklerini ayyuka çıkartacak hamlelere başladılar. BOP projesinin en kritik dönemecine girdik beyler bayanlar. Bölünmüş Türkiye – Kürdistan veya Özgür ve Tek Türkiye tercihini yapma zamanı geldi çattı.
Kim Erdoğan ve nifak tohumu eken gizli örgütlerinin peşine giderse onlar bölücüdür.
Kim nifak’a düşmeyip saldırılmadıkça bir yere saldırmaz ise o da bizlerdendir.
Bizim amacımız tek ve özgür Türkiyedir. Bu Türkiye sınırları da misak-ı millidir.
Senelerdir neden Erdoğan’ı istemedim arkadaşlar biliyor musunuz? İşte bu yüzden. Amerikadan ve gizli örgütlerden aldığı paralar ile boş saadet havası yaratan ama içimizi boşaltan değerlerimizi yok eden tavırlar ile ellerimizi kelepçeyi takmaya çalışıyorlardı.
İngiltere’nin Hindistan’ı çok kısa sürede almasının sebeplerinden birisini söylemiştim. Marahastra Konfederasyonu ile büyük bir kaos yaratmış ve Babürlerin gücünü kırıp otorite boşluğu fırsatı ile bölünmüş hint bölgelerini teker teker ele geçirmiştir.
İkinci temel sebep ise Ekonomik olarak tüm Hint yarımadasını Kapitalist odaklar olarak Ticaret ile ele geçirmiştir. Tüm Hint ekonomisi onların eline geçtiği için de tüm para ellerinde olunca rahat bir şekilde güç kullanabilmiştir.
Erdoğan ise aynı olayları Türkyie üzerinde uygulamıştır. Hani sizin Yiyor ama çalışıyor, hırsız olsa bile bizden diyerek akladığınız kişi bu ekonomik dominasyon ile sizi de köleleştirmek ve ülkede zulüm için harekete geçiyor.
İlk başta %10 komisyon Erdoğan tüm aldıklarını çevrede bulunan müteahhitlere, çocuklara, akrabalarına dağıttı ve kısa zamanda zenginleşti. Ardından Vergileri de kendi yandaşlarına müteahhitlik ile dağıttı. Hatta o vergiler ile ödeme garantisi vererek bankalardan bol miktarda krediler çekti ve 100 kişinin kredisini tek seferde gasp ederek daha hızlı şekilde büyüdüler.
Hatta arap yahudi ve yabancı zenginlerin isteklerini yaparak onlardan da kazandılar. Suriye’de olan mayınlı arazileri temizlemesini İsraillilere bırakıp o toprakları da onlara devretmişlerdi bilirsiniz. Ne oldu adam ilk başta oraya nifak hareketlerine başladı ve ortalığı karıştırdı. Sonuç Müslümanı Müslümana kırdırdılar.
İsrail için tek bir gerçek aksiyon almadılar. Beş kuruş özür parası aldılar Mavi Marmara’yı bile sattılar. Onlar sadece kendilerine hizmet ettiler. Sizler ise sizlere hizmet ettiler diye düşünürken yanıldınız. Öyle olsaydı Mavi Marmara’ya sahip çıkarlardı. Yerse…
Şimdi de o kadar ekonomik güce ve kendi çevresinde olan cahil hem de silahlı örgütleri yeterince arttırmış ki artık Türkiye’de ortalığı karıştırmak için düğmeye bastı.
Tekrar söylüyorum. Eğer Erdoğan tarafında veya Erdoğan karşıtı diye bir taraf saldırmaya başlarsa o taraf Türk veya Türkiyeli değildir. Atatürk’e ithaf edilen tüm suçlamalar şeytanın öfke ile insanları birbirine kırdırmasından başka bir planı değildir.
Bu günden sonra Erdoğana ve çevresine oy veren varsa bilsin ki bu nifak grubundadır. Eğer ki Erdoğan ve çevresi ile iletişime geçen ve ortaklıklar kuran varsa bu olaylarda bir karışıklık çıkarsa o kanlar kendi ellerine de bulaşmıştır. 22 Kasım 2018’den sonra yazılarımı bitiriyorum. Devlet’in korunması için çabalayan birisi olarak o hükumet başında olduğu müddetçe sadece halka tavsiyeler vereceğim.
Erdoğan yönetmeyi bilemeyip Serv hükümlerine geri götürecek basiretsizliğe getirirse de yine halk olarak biz kurtarmayı biliriz ülkemizi. Doğumuzu da batımızı da yine birleştiririz evvelallah.
Arkadaşlar. Bıktım artık illallah dedim her gün saçma sapan şekilde kendi egosunun kölesi olmasından. Bazı gerçekleri ya bilmiyor yada bilerek zorluyor. Haddi aşmaması ve sınırlarına geri çekilmesini tavsiye ediyorum. Yoksa hiç beklemeyeceği bir şiddette ve beklemediği yönden hem o hem de onun ortakları Amerika, Arabistan, İsrail ve İngiltere darbeyi yiyecektir.
Dünya’da olan her insanı yok etmeye çalışan küçük bir azınlığın planlarına karşı elbet büyük bir insanlık vardır. 5000 senelik oyunlarınızın elbet bozanları vardır. Onlar bu dünyada olduğumuz müddetçe de başarılı olamayacaksınız.
Linkleri filan eklemedim bilerek. Tahrik olup gaza gelmesini istemiyorum kimsenin. Ateşe körükle giden görüntülerdi bunlar.

Kaos’un Hizmetkarları / Servants of Chaos

Kaos’un Hizmetkarları / Servants of Chaos
Size İngiliz yapımı bir filmden kelime örneği vereceğim:
“Chaos is a ladder”
Manası:
“Kaos Merdivendir”
Bir grup insan kaoslar yaratarak kendilerine alan açmayı felsefe haline getirmişlerdir. Bu felsefeye sahip insanlar büyük “Kaos” lakaplı efendilerinin dünyanın her yerinde karmaşa çıkarmasını bekliyorlar.
Bunlar kimler diye merak edeceksiniz.
Öğretileri yaşam felsefesi haline getirmiş insanlar ve devletler beklemektedirler.
Dünyanın nüfusunun 2/3 ünü öldürecek ve kendi tahtlarını koyacakları bir kaos için uğraşıyorlar.
Tarihten bu Kaos fırsattır diyen ülke ve kişileri teker teker sizlere açıklıyorum:
1- İngiltere:
Bu ülke’nin Hindistan’ı işgal etmesi çok ilginçtir.
İsteyen tarihe bakabilir.
İlk önce Maratha Confederasyonu diye bir topluluğa silah verip orta batı bölgelerinde Babür (Mughal) İmparatorluğuna karşı örgütlemişlerdir.
Babür o zamanlar toprak olarak en üst sınırlara ulaşmıştır. İngilizler Bengal’e geldiğinden çok kısa süre sonra bu isyan çıktı ve tüm Babür topraklarının büyük ve değerli kısmında zararlar verip yok oldu.
Tabi o yok oldu olmasına da Babür devletii bu tahribata dayanamadı ve çöktü.
Yüzlerce devlet ortalığa saçılınca haliyle İngiltere için öyle kolay bir lokma olmuştur ki 50 seneye kalmadan Hindistan’ın en değerli bölgelerini işgal etmiş ve bölgesel tabi olan tüm prenslikleri de zarar veremeyecek boyutlarda oldukları için bırakıp isyan etme ihtimali olan inançları da engellemeye çalışmıştır.
Kızılderili boşuna şu sözü onlara söylememiştir:
“Suda iki balık kavga ediyorsa oradan uzun bacaklı bir ingiliz geçmiştir”
2- Amerika:
Amerika’nın ne zaman dünyada hakim olduğunu söylerseniz cevap Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının olduğu dönem ve ardında denilir.
Çünkü o zamanlar Kaosta ilk önce karşıdaki kitlelerin erimelerini izlemiş ve ekonomisini iki tarafa da satarak kazandırmıştır. Epey doyduktan sonra karşı taraflar da birbirini bitirdiklerinde harekete geçmiş ve son dokunuşu yaparak her iki dünya savaşında belirleyici taraf olmuşlardır.
Ortadoğu koşullarının baş müsebbibi olarak şu an bile kaostan beslenerek, petrole hakim olan tüm müslümanımsı yöneticilere silah satımı ve rakibi alaşağı etmekte üstüne yoktur.
3- Erdoğan:
Ortadoğu’yu karıştırarak Müslümanların başına geçmeye çalışmıştır. Bir dönem Mısır ve başka yerlerde kısa süreli hakimiyetler kurduğu için kısa süre de olsa başarılı olmuştur.
Suriye ve diğer Müslüman ülkelerde yerine getirdikleri başarılı olsaydı Kaostan başarılı çıkmış diye söyleyebilirdik.
Korkarım ki özellikle suriye araplarını geri göndermeyeceğiz açıklamalarının ardından bu ülkede egemenlik için nüfus gücü olarak faydalanmaları gereken bazı noktalar olduğunu düşündürüyor. Ya silahlı yada oylamalı.
4- Barzani ve Kafadaşları:
Irak savaşları sonrası otorite kurdu, otorite boşluğu oluşturulan Amerika’nın Orta Irak böglesinde oluşan IŞID ile palazlandı ve Suriye karışıklıkları ile iyice gelişti.
Özellikle Uyarmak İstiyorum:
Şimdi bağımsızlık referandumu adı altında iyice elini güçlendirdiğini fark eden Barzani’nin hedefi Türkiye. Projenin şimdiki hedefi biziz. Dinleyin nasıl olabilir bu:
Şimdi ise Anadolu’da karışıklık çıkarma derdinde ve bunu Müslüman ile Laik diye ayrılan çatışmalar yolu ile doğuda kendilerine devlet kurma teşebbüslerinde.
Kim heykel yıkıp tahrik eder, kim birilerini sırf bu olay için bıçaklar, kim bu düşmanlığa ateş ile yaklaşırsa bu amaca hizmet ediyordur.
Ayrıca Müslümanlar’da bazı tarikatler bunu bildikleri için olayı sanki kehanet gibi Hadislerde olmayan şekilde üretip üretip yayıyorlar.
Aynı şekilde Ankara ve Diyarbakır’a da atom bombası atılacakmış gibi bir kehanette de bulunarak algı operasyonlarına da başlıyorlar.
Bilenler bilir İstanbul’da kara taşlar üzerinde kanlar oluk oluk akacak, kardeş kardeşi kıracak diye söylenen şeyler tamamen bu kurumların planları neticesinde ortaya çıkan kehanetlerdir.
Tüm hepsinin istediklerinin tahayyülü olarak inandırmak için Barzani taraftarı Nakşibendiler ve Nursi’ciler tarafından söylenen ifadelerdir bunlar.
Esas Hadis kitabında arapça yazıtlarda hiç böyle bir ifade bulunmamaktadır.
5- İsrail:
Dünya savaşı mağduru gözüken fakat tam da batı ülkelerin güçsüzleşmesi ile sömürgeleri dağılırken kuruldu ve Ortadoğu karışıklığını yaparak da devlet olarak bölgesel hükumetler güçsüzleştiğinde adım atacak.
Türkiye ve İran hala güçlü olduğu için iç karışıklık çıkarılması gerekiyor onlara göre.
Şimdi Müslüman dünyasında kaos’un efendisi ile hareket ediyorlar.
Yakında tüm dünya’da çıkmasını düşündükleri kaos’un efendilerine hizmet verecekler.
Nefret ve birbirine düşman olmadan fırsat sağlamaya çalışan bu grupları iyice görün ve tanıyın istedim.
Çünkü ileride hak ile batılı karıştırmaya yeltendiklerinde aranızdaki sevgi bağı ile bunları yenmeye çalışmanız gerekecek.
İleride umutsuzluklar peşi sıra geldiğinde sizin ancak birleştirici güç ile bunu yapmaya yeltenen olursa Türkiye’nin bir olup Türk, Çerkez, Pomak, Kürt demeden karışıklığa sebep olanlar harici herkesin kendilerinden olduğunu hatırlayacak.
Bu arada Atatürk heykelleri ve Anıtkabir Mozelesi ne zaman yapıldı biliyor musunuz?
Adnan Menderes zamanında.
Ne bu Atatürk’ün tapınılacak birisi olarak kendini öne çıkardığını ve putlaştırmaya çalıştığını gösterir nede gençliğe hitabesinde söylediklerinin gerçekleşmediğini.
Valla istediğiniz kadar nefretinizi kusun çevrenizdekilere. Bir gün bu nefretiniz sizi yok edecek. Herkesi kendiniz gibi “düşman olarak görür birbirini” diye görmeniz zaten temelde bir yanlış olduğu tarihe damgasını vuracak. Birlik ve dayanışmanın gücü ortaya çıktığında.
Umarım ferasetli insanlar bu toplumun ve bu dünyada olan insanların ilelebet birbirine saygılı davranacağı bir şekilde örnek olarak bu durumu kurtaracaktır.

atatürk gerilla değildi. terörist hiç değildi. terör ve gerilla farklıydı. işte gerçekler

pkk uşakları şimdi de atatürk gerillaydı diyorlar. bu bir nevi atatürk de aponun yaptığı gibi dağlara çıktıydı demeye getiriyorlar. gerilla ve teröristin manasını bilmiyorlar belli ki. bu yazıda onları söyleyeceğim.

türkiye tarihini araştıran insan bilir ki ülke o dönemde silahsızlanma durumuyla karşı karşıyaydı.

serv anlaşması imzalanmış ve asker sayısı 10.000 e kısıtlanması için çabalanıyordu. bir yandan ülkede ordu olsa bile onu osmanlı adıyla oynatma ihtimalin anlaşma sebebiyle sıfırdı.

anadolu’da örgütlenme başlamıştı. halk kendi yöresel çetelerini kurmuştu. bu durumda emevilerin yıkılması sonrası oluşan taifeler dönemi ile aynı sürecin başladığını görebilirsiniz.

bu durumu gören atatürk ordudan istifa etmişti. serv anlaşması gereği terhis edilmiş askeri birlikler ile orduyu toplamış ve meclis-i mebusan fesh edilince de meclisi ankaraya taşımıştır.

eski asker arkadaşlarıyla osmanlının ordusunun terhis edilen ve sonradan meclisin ankaraya taşınmasıyla devletin bekaası için diye katılan grubu birleştirerek sanki birinci dünya savaşı devam ediyormuş gibi anadoluda ve kafkaslarda savaşı aynen sürdürmüştür.

isteyen bakabilir.

image026

Anadolu ve kafkas cephesinde savaş devam ederken diğer tarafta sovyetler de rus çarı ve denikin orduları ile savaşı devam ediyordu.

Kafkas cephesinde Azeriler ve Türkler karşısında Azeri ve Gürcüler savaşıyordu. Alttan gelen ingiliz birlikleri de hindistan’dan aldığı ordular ile basra, suriye ve osmanlı artığı ordunun eski dönemde rus artığı orduyla savaştığı iran bölgesinden ilerliyordu.

uzun vadede güç dengesini ingiliz, gürcü ve ermeniler lehine olacağını gören atatürk diplomatik bir hamle yapmıştı. ortak amaçlar için savaşan sovyet ve türk ordusu arasında kafkasya paylaşımı yapılması ve yardım planı.

1) sovyetler güneye inerken azeriler onlara katılacak.
2) azeri toprakları sscbden sayılacak
3) sovyetler savaştığı yerlerde azerilere ekstra kafkas toprağı sağlayacak.
4) türkler ermeni ve gürcü topraklarında hak iddia etmeyecek
5) sovyetler türklere bu anlaşma karşılığında para ve silah desteği verecek

benzeri bir anlaşma metnine sahip ortak görüş ortaya çıkmıştır. sonuçları olarak ise şöyle olmuştur.

1) bu anlaşma uygulanması esasında sovyetler azerbaycanı aldığı sürede ingilizler baküyü ele geçirmişti.
2) bu olay sayesiyle olası bir bölgede büyük ermenistan ve gürcistan olayı ortadan kalkmıştı.
3) sovyet ve türk tarafı da savaşta kazanç elde etmiştir.
4) türk tarafı ile sovyetler sınır belirleyen anlaşmaları ve barışı sağladığı an orduları diğer bölgelere gönderip savaşı kısaltmışlardır.

bu savaş sırasında atatürk gerilla yöntemi ayakta duran çeteleri kendisine katılmaya çağırmış ve katılmayanlar da çerkez ethem gibi yunan tarafı yada dağılmak zorunda kalmıştır. gerçekte düzenli ordusu olmasaydı çeteler ortasında gerçekçi bir güç olarak domine edemez ve ülke bölge bölge çeteler şeklinde yönetilirdi.

askerleri de ülke bazında göreceğiniz üzere ermeni çeteleri sayfalarında türk ve osmanlı ordusu olarak ele alarak türkiye cumhuriyeti hakkında hareket ediyor.

yani atatürk ve arkadaşları bir gerilla harekatı yapmamıştır. düzenli ordu olarak ilerlemiştir. gerilla harekatı yaparak kültürel direnç gösteren halkı da görmüş ve sınırları çizmeye çalışırken onları da esas alarak lozan anlaşmasını imzalamaya çalışmıştır.

bu da savaş sonrası osmanlı ordusunu gösteren durum:

image010

umarım bu tartışmayı devam ettirecek başka bir söz duymam.

gerilla savaşı emperyalist güçlere karşı yapılmıştır. terör eylemleri ise ülkede huzuru bozmak ve sadece bölünmek için yapılır.

bu ikisi farklı eylemler olduğu için anadolu’da olan halk tarafından örgütler ile yapılan kurtuluş savaşı gerilla savaşıdır fakat pkk’nın türkiyede yaptığı terörizmdir. atatürk ve lenin ise aynı dönemde otorite boşluğu sırasında yeni otorite olma girişiminde olmuş ülkelerinde düzeni sağlayan liderlerdir.

diyeceklerim bu kadar.

görmek isteyen için serv anlaşması sonrası anadolu ve kafkaslar

image006

sovyetlerin ermenilerden toprakları ele geçirme durumu. ermeniler dayanamamış tekrar isyan etmiş ve yok edilmişlerdir. sovyetlerin söz verdiği karabağ diye söylenip durdukları topraklarda da kesin olarak bu isyan ile birlikte haklarını kaybetmişlerdi.

image012

1917 sonu 1918 başı kafkaslar ve anadolu durumu

image014

1918 sonu kafkaslar ve anadolu durumu.

image015

türk kaynakları çeşitli ve güzel yazmadıkları için bu resimlerin hepsini ermeni kaynaklarından buldum. yani tamamen iki tarafın anlattıklarını da görerek bunları söylüyorum.

Fırsatlar ile dolu dünyadayız ve toplumda herkes denktir.

Her şerde bir hayır her hayırda bir şer vardır kelimesi aslında gerçeklerin ne kadar tek açıdan bakılmaması gerektiğini anlatan bir sözdür. Şer sözü kötülük ve hayır ise iyilik ile bağdaşlaştırıldığında bu kelimelerin aslında bir olayın ne kadar iyi gözükse de ileride oluşacak durumlara karşı pozisyonlarınızı değiştirip zarara sokabileceğini aynı şekilde önceden yaşadığınız bir sıkıntının ileride size avantaj sağlayacak bir konumda olmasını sağlayabileceğini görebilirsiniz.

Seneler evvel Osmanlı büyüdüğünde tüm ticaret yollarını ele geçirmiş dünyanın en büyük devleti halindeydi. Sonra Avrupa halkı ise deniz kıyısında kapana kısılmış halde olduğunu düşünülecek bir bölgedeydi. Batıya doğru doğu hindistanı aramaya çalışan insanlar sonrası tekrar bulunan Amerika kıtası sonrası Avrupa’da yaşayan insanlar kapana kısılmış halden çıkıp fırsatlar bölgesine dönüştü. Aynı şekilde Araplar’da çöl topraklarında tüm yaşamlarını eziyetler ile geçirirken bir anda petrol bulununca fırsatlar ülkesine döndü.

Aslında zor olan her şey bir yandan çok büyük fırsatlar barındırıyor insanlarda. Bu zorlukları fırsata çevirmek herkesin elinde. Örneğin okumuş insan kariyerini normal yollardan sağlarken okumamış insan cehaleti ile daha özgür olarak hareket ettiği için kötü yoldan tüm okumuşlardan daha üstün bir vazifeye geçebiliyor. Tabi her insanın okuması ve dünyada şiddetin durması taraftarı bir insan olmama rağmen dünya gerçeklerini de görmezlikten gelemez durumdayım. Okumuş insanın kafası sürekli çalıştığı için bazı şeyleri gözden kaçırırken bazı cahiller onların tamamlayıcısı olarak görmedikleri noktalarda uyarma fırsatına sahip olabiliyor. Şu an toplumda cahil insanların çoğunlukta olması yüzünden daha kolay yönetildiği için çok riskli bir yapıda. İnsanları hayallerini satan kişiler harici birisi başa geçtiği vakit çok fazla eleştiri okları ile yönetiliyorlar. Okumamış insan kafası rahat ve yapacağı belli insan olmakla birlikte okumuş insan da geleceği gören ve gerçekleri bilen insan olmuştur. Herkesin de kendine göre bir kimyası, davranışları ve kültürün devamı vardır.

Okumamış insanlarda cahil olanlardan farklı olarak bir de okuyamamış olan insanlar vardır. Bu insanlar okumak istese de kafası matematik hesapları yerine sözel olarak çalışan insanlardır. Her insanın kendine has özellikleri vardır. Hesap kitapları yerine sözcükleri kuvvetli veya sezgileri güçlü olan insanlar vardır. Tabi üstün yönleri çok olan insan olsa bile onun da eksiklikleri vardır. Eğer şimdi az olsa bile geçmişte çok olduğu için böyle iyi hale gelmiştir. Bir yandan da Okumuş insanların mesleki hastalıklarına da bir çare bulmak gerekir. Bazen bu vasıflar yüzünden diğer insanlar onlara karşı tavır alıyor. Tabi istisna olan veya her iki kültürü bilen insanlar harici durumlarda geçerli.

Toplum gerçek bilimi kendi gibi gördüğü insanların başarı kazanması ve eğitimi övmesi ile ancak ileri adıma gidebilir. Bu da çok az dönem içerisinde olmuş ve sonrasında çok uzun vadede başka vahşi bir toplum tarafından istila edilerek kendileri yok edilmişlerdir. Tarımı bulan topluluğu iskit istilası gibi veya çin ve müslüman uygarlıklarını moğolların istilası gibi. O toplulukların hiç birisini yermiyorum yanlış anlaşılmasın. Her toplum üstün özellikleri ile belirgin olur demek amacındayım. Bu toplulukların da kötü yönleri olsa da ileride diğerinin yerine geçme durumu söz konusu olabilir. Burada önemli olan madde hangi toplumun diğerinden daha üstün olduğunu seçebilmesidir. İskit toplumunun akınlarında dillerini araplardan aldılar ve kültürleri kendilerinde kaldı. Moğol istilası sırasında da kültürlerini gittikleri yerden aldılar dilleri kendilerine kaldı. Böyle düşünün. Toplumların kaynaşması ve her toplumun dengeli olması için sürekli istilalar olacak ve okumuş kesim de bunlara karşı önlemler alacaktır. Küçük olanlar kolay bir şekilde atılabildiği halde güçlü istilalar durumunda yapacak tek şey sadece onları kendileştirme hareketini düzgünce yapabilmek. Tabi zamanında imparatorluklar bunu yapmaya çalışmış ve en güçlü devirlerinde toplumsal düzeni kendileştirmeye çalışırlarken dengeyi bozdukları için de gerilemeye başlamıştır. Onun yerine o cascavlaklara karşı denge sağlayacak bir alternatif getirilseydi belki toplumun ilerlemesi devam edebilirdi. Bizans devleti de bunu uyguladığı için 400 lü yıllardan 1400 lere kadar yaşamını sürdürdü. Roma da aynı şekilde asırlık düzenini devam ettirebildi.

Yani diyeceğim O dur ki. Toplumda herkesin bir değeri var. Önemli olan kime karşı nasıl davranabileceğini bilmek ve toplumu hem cahil gibi cesaretli hem de eğitimli gibi dirayetli hale getirmek ve her kesimin dengesini haklarını gözetmek gerektiği belirgindir. Bu da toplum mühendislerinin ilgi alanında olmasına rağmen liderlerin kontrolünde yapılması gereken bir durumdur. O da zamanında yanlış veya doğru tartışılır olmak üzere çok yakın bir zamanda denenmiştir. Şu anda insanlar arasında hala onun hakkında kötü/iyi tartışmaları olsa da o kendince toplumun kıyamete kadar yaşaması için bu adımları yapmıştır. Yaptıkları çok sert olduğu için eleştirilebilir ve kınanabilir fakat bu gerçeği değiştirmez. O kişi kim mi? Atatürk tabi ki.

Atatürk ile ilgili Ekstra. Tepki göstermeden okuyunuz:

Osmanlıyı da Müslümanlığı da savunduğum unutulmasın. Roma’nın medeni kanunlar, yapılaşmalar hakkındaki attığı medeniyete katkıları da unutulmasın. Tepki göstereceğinizi biliyorum ve en azından insanlık tarihini incelerken yapılmaya çalışılanları farketmiş birisi olarak diyorum. Biliyorum çok kişi asılmasına neden oldu ve toplumda batı kültürüne adapte etti. Geçmişteki büyük arşivlerin okunamamasına ve devlet tecrübelerin hiç olmasını sağladı. Ama bu devlette zaten okumamış insanlar dolu olduğu için heceleri daha anlaşılır kılan alfabeye geçti. Daha iyi okunaklı bir alfabe varsa onu da öğretebilirsiniz. Arapça bilmeyen için alfabe çok farklı manalara çekilebilecek durumdaydı. Siz t-r-k (te-ra-kef) ile ne kelimeler üretebilirsiniz onu düşünün. türk-tarık-tereke-terk-terakki-töreke-tarak. bu kelimelerin hangisi olduğunu anlamak için ya sonuna ekstra her harf için sesli harf niyetine sessiz koyacaksınız yada cümleden çıkartacaksınız sonucu. mesela türk kelimesi (te-vav-ra-kef) harflerinden oluşuyor ki bu şu anda tuareg olarak bildiğimiz halkların tevariklerin de türkler ile aynı şekilde okunabildiğini gösteriyor. Bir tanım hakkında hangi harfler ile anlatacağınızı seçemezsiniz böyle. Bazıları vav eklerken bazıları da diğer türlü aynı manada okuyabilir bunları. Cümle olarak baktığınızda bunların hangisinin ne olduğunu anlamanız da çok yorucu bir olay. çok uzun yazılarda bu olayın nasıl olacağını düşünürken kafayı bulabilirisiniz. Bu yüzden alfabe olarak her kelimenin dominant ve stabil (durağan) olması çok önemli. sessiz harf dominantlığı yüzünden arap alfabesi her ne kadar kuran-ı kerim alfabesi olsa da kutsallığı dini vecibeler yerine getirilirken kalmalı. Toplumun gelişmesi ve çevresini anlayabilmesi bu konuda her şeyden önemlidir.