Fıtrat Nedir?

Fıtrat Nedir?
 
Wikipedia tanımlaması şu şekildedir:
 
——– Alıntıdır ——–
Bir şeyi başlangıcında yarmak, kazmak anlamına gelen ve “fatr” kökünden türemiş olan fıtrat kelimesi, “ilk yaratılış” manasına gelir.
 
Yani, mutlak yokluğun yarılarak, içinden varlığın çıkmasıdır. Fıtrat, bu yarma sonucu ortaya çıkan ilk varlık halidir. İbn Manzur, Lisânü’l-Arab adlı eserinde “fıtrat”ı şöyle tanımlar:
 
Yaratılış, yapı, karakter, tabiat, mizaç, Peygamberlerin sünneti, Kâlb-i selim, adetullahtır.
 
——– Alıntıdır ——–
 
Fıtrat gerçek manası ile doğuştan gelen karakteri ve davranışlarıdır. Bir nevi doğal ve masum haliyle olan insandır.
 
Fıtrat nedir biliyor musunuz?
 
Sıcak çay bardağından çıkardığınız kaşığı birisinin koluna değdirdiğinizde kolunu kaçırmasıdır.
 
Fıtrat nedir biliyor musunuz?
 
Birisi size iftira attığında kendinizi ağlayarak (kadınsal) veya kızarak (erkeksel) savunmaya geçmeniz.
 
Fıtrat insanın doğuştan gelen özellikleridir.
 
Kuş gördüğünde “mır, mırr” diye ses çıkarması da kedinin fıtratıdır.
 
Her varlığın kendi fıtratı vardır.
 
İnsanlar şu an birbirleriyle gereksiz didişmeler ile ve nefret ile kendi fıtratına ters işlerde bulunuyorlar.
 
Gerçek “Fıtrah” insanın içinde bulunan sevgiyi dışarı vurabilmesidir. Sevgi duyguları bulunan insan kendi fıtratına uygundur.
 
Hayvanlara eziyet eden, başka görüş diye nefret sahibi olduğu için onu yok etmeye çalışan, tüm dünyada herkesten üstün olduğunu düşünen herkes fıtratına ers hareket etmektedir.
 
Erdoğan geçmişte iyi davranışlara sahipti. Fakat ne zaman başbakan oldu ne zaman yönetmek ile ilgili bazı manipulasyonlar ve olay kontrollerini öğrendi, ne zaman paraya tamah etmeye başladı o zaman fıtratına ters hareket etmeye başladı.
 
Fazla bilgi onu yolundan saptırdı. Fazla güç onu yolundan saptırdı.
 
Şimdi o iktidarı ve gücü kendinde hissettiği için, kendisini dünya hükümdarı gördüğü için de kul gibi köle gibi kendisine bağladığı başkalarını da şimdi etrafta şiddet olayları çıkartmak ile uğraşılmasına sebep oluyor.
 
Amerika ile Rakka operasyonuna hazırız diyerek farklı bir yandan da emperyalist dostu olduğunu ifade eden “Fetullahcı” diye Hayırcılara laf etmesi de tamamen kendisiyle çelişmesini gösteriyor.
 
Bakın dostlar, arkadaşlar.
 
Dünyada tek insana kendinizi bağlarsanız sadakat beklemeyin. O kişi gerektiğinde çok rahat bir şekilde sizi harcar.
 
Fıtrat bu ya egemen olduğunda asla kullarını böcekten farklı görmez insan.
 
Size bu sözlerimi söylememin sebebini anlamışsınızdır herhalde.
 
Biraz düşünün ve aklınızı kullanın. Allah sizi insan yaratmış, aklınızı kullanma potansiyeli vermiş o kadar.
 
Biraz düşünün.
 
Sadece sizden bunu istiyorum.
 
Neden bu kadar laf ediyorum bu adama.
 
Bir Müslüman olarak.
 
Bir Araştırmacı olarak
 
Olabildiğince çok bilgi çerçevesinde değerlendirme yapmaya çalışan birisi olarak.
 
Siz de biraz araştırın ve biraz da çevrede olan olaylara bakın.
 
Gözünüzü açın.
 
Gördüğünüz halde farkında olamadığınız o gerçekler ile yüzleşin.
 
Fıtratınıza geri dönün.
 
Gerçek müslüman gibi davranın.
 
Başkalarının eldiveni olacağınıza karakteriniz olsun ve adam gibi konuşarak, ikna ederek davanızı savunun.
 
Davanızı da anlayarak bilerek özümseyerek ve gerçekler ile alakalı olanlardan seçin.
 
En azından dünya sizler ile beraber daha yaşanılır bir hal alır.
 
Gidip bir insanın köpeği gibi onun emriyle bir yerleri basmak veya şeyhlerinizin sözlerini tekrar ederek gerçekleri anlamadan konuşmak diğer hayvanlar gibi davranmaktan farksızdır.
 
Bir köpekte tut denilince tutuyor, bir papağan da ne söylenirse onu aynen tekrar ediyor.
 
Akıllı olun. Fıtratınıza uygun davranın.
 
Gelip de karışıklık çıkartanlara ortak olmak akıl kârı iş değil çünkü.
 
Anlayana.
 
İyi Günler Dilerim.
(Dip not: Öyle maden kazası fıtrat değildir. Madenlerde önlem alacak akıl bize verilmiş. İlk defa olsaydı ve dünyada timsali olmasaydı doğruydu. Fakat önlemi de alınmış ve bizde önlemi alınmamıştır. Kader’dir o ayrı mesele. Gelip de akılsız bir yöneticinin maden merkezinde mefaati için yapmadığı yenilikler hep madencilerin kaderi olmuştur ülkemizde. Ne zaman ülke yöneticilerinin görüşü değişir kader de yüzümüze güler o zaman)

Yaratmak mı yapmak mı?

geçen gün internette bir yerde kuşun yuva yapımı ile ilgili fotoğraflar gördüm. linkini hatırlayamadığım için ekleyemiyorum.

fotoğrafta kuş yerden toprak alıp binlerce zahmet ile yutuyor. sonra kendine uygun bir yer bulunca ıslatıp tükürerek ondan bir ev inşa ediyor.

basit ama o bir tasarım. yapabilen sadece biz değiliz. onlar şartlara göre bir tasarım yaparken biz hayallere göre yapıyoruz o ayrı.

hala biz neyin kafasındayız ki yaratıcı oluyoruz. bu kuş da evi yaratıyor ona göre. ya topluca hayal ürünleri bir yapım işi olarak algılanır yada yaratma kelimesini tüm canlıların ürettiği şeyler için kullanırız. bu kadar basit.

 

Tevazu – Mütevazi İnsan, Çakma Mütevazi İnsan

Tevazu kelime itibariyle arapça kökenli olarak hem türkçe hem arapça’da geçer ve taviz vermek manasına gelmektedir. Tevazu yapana da m- ön ek, ile çekimlenir ve Mütevazi insan denilir.
 
Eskiden tevazu eden kişilere baktığımda hangisinin sahte hangisinin doğru olduğunu fark ediyordum ama delillerini ortaya koyamıyordum.
 
Önceden dikkatimi çeken Tevazu içerisinde olan insan ile sadece lafta söyleyen arasında büyük fark olduğunu şu şekilde görüyordum.
 
Tevazu içerisinde olan insan hayatında lüksten şatafattan uzak kavgada karşı taraf inat ile sürdürdüğünde alttan alan oldukça mütevazi oluyordu.
 
Yani öyle Ali Ağaoğlu gibi parasını televizyonda gösterdiğinde yada survivor’da oynayanların kavgalı halleri öyle mütevazi olmadıklarını gösteriyor.
 
Paraguay’ın bir dönem başında olan devlet başkanı tevazu örneği olarak gösterilebilir düzeyde birisi. Tarkan’ın yaptıkları da tevazu örneği olabilir. Düğünü bile sıradan ve öyle şatafattan uzak olmuş.
 
Şimdi bir arkadaş ile konuşurken fark ettim çakma ile gerçek tevazunun önemli bir ayrıntısını.
 
Maddi – Manevi Makam – Mevki konusunda takvalı görünen kibirli insanlar gerçekte dilleri aman estağfurullah ben o kadar iyi değilim der ama içlerinde hep ben en iyisiyim süper egosu içten içe kemirmesi vardır.
 
Kendisi tevazu için söylediği “ben hakir bir kulum” sözü sadece halkı kandırmak için olmuştur.
 
Gerçek mütevazi birisi gizli çakma tevazu içerisinde olan birisi ile arasında farkı, konuşurken, fark etmeden bana gösterecek bir şey yaptı.
 
Çakma mütevazi insan içinde “ben” kibrine bürünürken asla ve asla başkasını örnek gösterecek olgunlukta samimi bir sözde bulunmaz.
 
“Sükut ikrardandır” sözü burada geçerli olur ve gerçekte kendisinden üstün birisini örnek gösteremeyecek şekilde en üstünü benim der psikolojik olarak.
 
O meziyeti reddetmek için başka yollara başvurma kısmını geçiyorum. Çünkü o kısımları da anlatırsam zaten bahsettiğim için bu söylediğim farkındalık gibi uygulamalı olarak ileride uygulamaya çalışacak birileri çıkıp insanları kandırmayı düşünecektir. O yüzden söylemeyeceğim. Bulan olursa da istisna olarak fark edilecek başka açıklar yapar zaten.
 
Çoğu Veli gördüğümüz kişi veya makam sahibi gördüğümüz kişi bu duruma düşmüştür.
 
Herkesin görüşü farklı olabilir özellikle belirtiyorum bazılarınız karşı çıksa da psikolojik inceleme açısından ele alarak bu örnekleri vereceğim.
 
Onları takip etseniz bile hatırlatırım düşünme yetiniz var. İradeniz sadece görmek istediğinize mi inanacak yoksa gerçekleri mi görecek beni pek ilgilendirmez. Çünkü her kişi kendi tercihlerinden sorumludur.
 
Örnek Tayyip Erdoğan. Gördüğünüzde dünyanın en mütevazi konuşmalarını yapar ama bir yandan Mehdi olduğunu kanıtlama çabasına girer bol miktarda.
 
Elinde olsa ben tüm dünyayı yönetmeliyim bakış açısında yaklaştığından sadece kendi menfaati için uğraşıp durur. Sözler ile takva sadece gelip geçicidir. Zaten kendisinden üstün birisini görmemiştir kendi kafasına göre. Bencillik tavandır.
 
Özellikle Said-i Nursi Taraftarlarına Bu Kısım
 
Örneğin Said-i Nursi. Bediuzzaman (Zamanın Sahibi / Zamanın Efendisi manası) denilir.
 
Bedia/Bedi’ = Emsalsiz, Acayip, Hayret Verici, “Alemleri Yaratan” gibi manalara sahip olduğu kadar sıfatlarda Alemleri yaratan yerine Onların sahibi manası çıkan bir ifadeye de gizli olarak müteşekkil olur.
 
Aynı zamanda Bedi-us-semavat-i ve-l ardz kelimesi yerlerin ve göğün yaratıcısı manasındadır kuran’da. Bedi kelimesi de burada geçer.
 
Aynı zamanda Seyyid-ul Kutup denilmesi de benzer manaya gelir ve etrafındakiler bunu söylerken inanarak bu lafızları yakıştırmıştır. Kutup ne demektir.
 
Dünya’nın kutbu demek dünyanın manyetik birleşim noktası odak noktası demektir. Seyyid-ul kutub demek te Seyyidlerin kutbu yani peygamber soyunun en iyisi yani Mehdi demektir.
 
Zaten kendisi de 100 sene sonra çıkacak mehdi’nin öncü mehdisiyim manası çıkacak şeyler kitabında yazıyordu. İsterseniz bakın göreceksiniz bu yazdıklarımı.
 
Hatta Mesih öncesi bir mehdi gelecek ondan evvel de 100 sene evvel bir mehdi gelecek demiştir. O mesihin de gelecek yüzyılda çıkacağını yazıyordu kitabında.
 
Yani Kendisi de yazılarında gerçek niyetini ortaya çıkarmış ve aslında olan bencilliğini göz önüne sermiştir.
 
O kişi böyle söylenildiğinde sadece çakma olarak sıradan bir insanım der fakat gerçekte ona takılan kutup veya zamanların sahibi manasının da yayılmasına sebep olmuştur.
 
Özellikle yazıcıları gelip Kuran’ı el yazması ile yazacağına mavi mürekkepli kalem ile bir kağıda geceleri işten döndükten sonra yazarak bir nevi onu Kuran’dan daha değerli ve öğrenmek için akılda tutmak için yazma merasimlerine girmişlerdir. Salonun en sakin köşesinde o masası durur hatta yazıya devam etmek için sakladıkları yer.
 
Yani yazıcılar ve diğer benzeri bediuzzaman seyyid-ul kutub lafzını bilenler onun peygamber olduğunu kabul etmiş durumdadır fark ederek yada fark etmeyerek haber vermiş olayım.
 
Ardından gelen Fetullah Gülen’in de kendisini Mehdi ilan edecek hareketlerde bulunması, ailesinin mesih gibi isimler vermesi akrabalarına veya farklı bir şekilde Said-i Nursi cemaatinin liderliğinde örgütlenen grubun çoğu kişisini etkilemesi de bu örnekleri çoğaltacak derecede iyi yönde bir cemaat olmadığını göstermektedir.
 
İster inanın ister inanmayın böyle. Siz de okuyup araştırırsanız daha iyi anlarsınız. Umarım mantıklı olarak düşünüp bu gösterdiğim delilleri fark edersiniz.
 
He şimdi gelelim bu takva işine.
 
Bu kadar şeyde hem çevresindeki hocaların davranışı hem onun davranışları dikkate alındığında tevazu konusunda hiç de o kadar gerçekçi bir yaşam içerisinde olmadığı / olmadıkları görülmektedir.
 
Bakarsan Tayyip mütevazi hareketlerde bulunurmuş gibi yapar ama gelir saray’da oturur ve diğer insanları hakir görür. Bakarsan Said-i Nursi mütevazi konuşur ama kitabında gerçek amacını belli eder.
 
İşte durum böyledir. Gerçek mütevazi içerisinde olmayan pek çok insan göz boyamak için hareketlerde bulunur. Evet belki pek çok davranış olarak mütevazi olur ama gerçek niyetler ayrıntılarda gizlidir.
 
Burada gördüğüm kadarıyla şeytana aldanma ile gerçeği ayırt etme arasında olan en ince çizgiyi de umarım biraz fark ettirebilmişimdir.
 
Çünkü bu tip insanlar şu an süper egolarıyla hepimizin çevresinde mütevazi görünerek insan kandırmak ile uğraşıyor. Hatta bunlar öyle dindar alimler adı altında veya makam yöneticileri olarak her yerde görebilirsiniz.
 
Biliyorum bu yazıyı okuyunca pek çok iki düşman bir de etrafa iyilik perisi gözüken grubun taraftarlarının nefretini kazanacağım.
 
Fakat 2011’den nefret suçu işleyen pek çok kişiye göğüs germeyi az buz öğrendim. En azından masum olanlar farkında olup kurtulsun gerisi önemli değil benim için.
 
Asıl Sorun
 
Toplumumuzun en büyük sıkıntısı Tayyip Erdoğan’ın söylediği gibi Mezhepçilik, Milliyetçilik ve Terör değildir ayrıca.
 
Toplumumuzun en büyük sıkıntısı insan olmayı bilmemektir. Herkes bir taraftar olma derdinden kurtulup savaş kafasından çıksa zaten her şeyden kurtulacak.
 
Yani en büyük sorun Taraftar olmak. Kul gibi, köle gibi olup bir şeyi körü körüne sahiplenmek.
 
O yüzden “Taraf olmayan Bertaraf olur” diyerek savaş mevzilenmesi yapan, düşmanlık ile insanlara nifak sokmaya çalışan Tayyip Erdoğan asıl sorunu kaşıyan insandır.
 
İsteyen inansın isteyen inanmasın başkasının görüşüne saygı duymayan, aklını kullanmayıp hayvan gibi birilerini sadece kendisi gibi değil diye kıran kişilerin hepsi sorunun baş aktörleri.
“Başkasını Tanrı gören de kendini Tanrı gören de Mütevazi olamaz.” (Kaynak bu yazıyı yazan) Mümin ve Takva ehli denilen de buna dahildir. Ne hakir görür ne de hakir görülür denilen vasat bir yol takip eder.
 
Takva veya Tevazu göstermesi için bir insanın da ne bencil bir egoda olması lazımdır nede kendisini yerdirecek ölçüde aşağılık görmesi lazımdır.
 
Tevazu dediğin sevgi ve ilgi görerek insanların belirli süre güçlü ve gerçekten kontrol sahibi olacak kadar olgunlaşması, başkasının çocukca veya bilgisizce yaptığı hareketleri onu sert bir şekilde kötülük ile durdurabileceği halde iyilik ve iradenin gücü sonucu durumundan anlayarak düzgün bir şekilde fark ettirmesi veya başarılı meziyetleri ile üstün yetenekleri olsa da kendisini de diğerleri gibi görerek onlar gibi düşünmesidir.
 
Tabi bunun sınırları da göstermelik gizli tevazu ile asıl tevazu gibi iç kısmı vardır o da üstte anlattığım yazıda fark ettiğim kadarını anlatmaya çalıştım.
 
Belki de çok daha detaylısı vardır ama o da artık ben yada başkası fark ederse onu yazar yada söyler. İyi günler…

iyi insanlar ile dolandırıcı insanlar arası farklar

kısa ve öz yazacağım.

iyi insanlar iyiliği her gördüğü zaman yaparlar
dolandırıcılar ise iyiliği sadece ilk başta yaparlar

iyi insanlar sevgiyi ve güveni hissederler
dolandırıcılar sevgiyi ve güveni zayıflık görürler

iyi insanlar konuşurken sıradan bir ilgi hissedersiniz
dolandırıcılar konuşurken büyülenmiş gibi hissedersiniz.

(istediğini gerçekleştirmek için niyetleri ile büyülerler)

iyi insanlar isteğini yapmadığınızda üzülürler
dolandırıcılar isteğini yapmadığınızda bela okurlar

iyi insanlar çevresini tanıtmaya çekinmez
dolandırıcılar çevresini o kişiden saklar

iyi insanlar karşılıksız yardım ederler
dolandırıcılar sadece karşılık için yardım ederler

iyi insanlar istediğini verince daha çok yakın olurlar
dolandırıcılar istediğini verince ortamdan yok olurlar

iyi insanlar her türlü sevgide ve değerde verebilirler
dolandırıcılar işlerine yarayacak şeyleri verirler

iyi insanlar ile dolandırıcıların benzerlikleri ise şunlar

hiç beklemediğin karşına çıkabilirler
ilk anda tavsiyeler ve yardımlarda yarışabilirler

dolu dolu var bu kısımlar fakat en çok çevremde olan anlatılar ve yaşanılanlardan hatırladıklarım bunlar. gerisi de zaten bunlardan anlaşılabilecek özelliktedir.

Homo Sapiens ve Bir üst Evrim İçe Dönük insan ve Evrim

Her insan birbirinden ayrı genetik dizilimde yaratılmıştır. Her dizilim ise insanların belirli şekilde davranışlarında değişiklikler yaşamasına sebep olur. Bunlardan en önemli ayrım geçmiş bin yıllarda oluşan içe kapanıklık ve dışa dönük durumudur. Eskiden içe kapanıklar toplum tarafından yok edilirken bir şey olmuş içe dönük insanlar sanatçı olması, bilimsel çalışmaları ve fikirleri ile bu çemberi kırmış hatta toplumun üst kademelerinde yer bulmaya başlamıştır. Otizm ve benzeri son dönem hastalıkları da bu etkileşimlerin kendi yakınları ile olan ilişkileri sonucu ortaya çıkan bir durumdur.

Normal değerlerden fazla içe kapanık insanlar şu şekilde fark edilir:

1) Çevresinde olan olaylara tepki vermeleri diğerlerinden farklıdır

2) Sosyal bağları uyumsuz olduğu için diğerleri oyun oynarken kendilerini kalede yalnız takılıyor gibi düşünürler

3) Dışarıda olan imgeleri anlatıldığı her zaman değil duygusal bağlılığın olduğu dönemlerde algılarlar

4) İlgilendiği bir konu varsa sürekli o konu hakkında ilerler ve düşünürler.

5) Çevresiyle iletişimi tam olmadığı için iletişimsizlik içerisinde çevrelerinde olan olayların duygusal temaslarına göre bir yön çizerler. Hiç bir yön olmazsa bile zamanlarında sosyal yoksunluğun yerini ilgi duyduğu bir şeye doğru evrilir.

6) Her birisinin beyinsel gelişimine göre değişik özellikleri vardır.

7) Sevdikleri zaman da çok içten severler.

8) Doğal özlerinde polyannadır. çok olumlu bakarlar.

9) Bir kez sevdiği şeyler elinden alınırsa ve algıları buna tepki göstermeye başlarsa bu sefer de cani ve acımasızca işler yapabilir

10) Geniş algılama kapasitesi yerine odaklanmış algı kapasitesi vardır.

11) Bir işte başarılı olacak kadar bilgi ve istek sahibi olduğunu fark ederse dünyada diğer insanların başaramadığı kadar iyi derecede yerlere gelebilirler

12) Bazı gelişimleri geç olur bazı gelişimleri de farklı olur. Koltuk kollarında oturmayı alışkanlık haline getirmek, (Uzun süre emeklemeyi sevmek, Sürekli bir şeyleri tekrar etmek, Güneşi izlemek veya Çamaşır makinasının hareketini izlemek, konuşma bozuklukları, kendini düzgünce savunamama)

13) Planlı hareket etse bile planları kısa sürede duygusal önemini yitirdiği için onu unutma ve başka bir şeye yönelme.

14) Sosyal ilişkileri kadar para ile de ilişkileri sorunludur. Kazanç sağlamayı bilmezler

ve bir çok farklılık da buna dahildir.

Bu tip bireyler aslında diğer vatandaşlardan ayrı olarak belirli konuya yoğunlaşmış insan modeli olarak söylenebilir. Otistik kelime manasında içe dönük olarak bahsedilmişti bir bulmacada. Bu da benim bu konularda hastalık ve yetenekleri bir araya getirme kararı aldıracak bu konuyu yazma fikrimi ortaya çıkardı.

Dünyada içe dönük insan sayısı bilinmiyor. Fakat çoğu kişinin içinde bu özelliği bir oranda taşıdığından eminim. Değişik fantastik ilişkiler yumağının birbirini anlamayan insan tiplerinin başka bir açıklaması olamaz.

Çocuklar doğduğunda bazı yeteneklerini kazanamıyor ve zaman ile bunlar sağlanıyor. ilk 2 sene bebeklik dönemi olarak ele alınır ve insanlar o dönemde sürekli yeni şeyler öğrenip kendini geliştirir. Aslında bu bebeklik dönemi çocukluk ile doğum arasında geçen süre de denilebilir.

Bu süreçte bebek kendi bilinçaltı ve genetik faktörleri sebebiyle yürümeyi ve konuşmayı öğrenir. Kimse öğretmez. Bir bebeğin genetik yapısı bozuk olursa yürüyemez ve veya konuşması değişik olabilir. Aslında bu karın içindeki gelişim sürecinin devamı gibidir.

İnsanlık tarihine baktığımızda Neandarthallerin bazılarına göre 12 ay bazılarına göre ise 22 ay hamilelik geçirdiği söylenmektedir.

Çevremde incelediğim kadarıyla 2 seneye yakın dönemde çocukların bedenleri üzerinde hisleri tam olarak sağlıyorlar. Yani gözleri ve duydukları harici duyu organlarında olan şeylere tepki vermeye başlıyor.

Hayvanların doğumlarına bakarsanız doğumdan 5 dakika sonra yürümeye başlar ve hareket eder.

Şimdilerde ise 8 aylık 7 aylık bebekler doğmakta ve yaşama tutunmaktadır. Parmak bebek (prematüre) veya çoklu olarak daha zayıf bünyeli bebekler sayısı son dönemde iyice artış halinde.

Sürece geniş perspektiften bakıldığında neanderthallerin doğum süreleri insanın yürüme yaşı ile aynı zamana denk gelmesi yüksek ihtimaldir. Yani 9 ay 15 gün +12 ay = 21,5 aya denk gelmektedir.

Homo Sapiensler bu hesaplara bakıldığında Homo Erectus ve Homo Neanderthalidis lere göre erken doğum yani prematüre ürünleridir.

Belki geçmişte zor şartlar üzerine erken doğum yapmak zorunda kalan bir annenin duaları üzerine genetik mutasyon olmuş ve erken doğum ile beraber kalıtsal bir hal almış olabilir.

Çocukların hastalıklara bağışıklığını önleyen bir sistem kendi sütlerinden verildiği için hem dış mikroplara karşı korumuş hem de insanların tehlike anında çocuğu karnında taşıyarak ikisinin de yok olması ihtimali yerine babaya da sorumluluk vererek iki taraflı çocuğu koruma ve annenin de kaçabilme yetilerini arttırmış olabilir.

Bu sayede insanlık belki daha çok farkında daha çok organize hem de daha çok sinirli ve çevreye karşı daha tepkisiz olabilir.

Maymun bebeği ile insan bebeği hakkında araştırma yapan insanlar aslında maymunların daha içgüdüsel davrandığını ve insan bebeklerinin ise ani olayları kavrayamadığını ve her şeyin farkında olmadığı için güler yüzlü ve farklı şekilde ekstra hesaplar konusunda başarılı oldukları görülmüştür.

Bu aslında insanların şu an otizm gibi daha farklı tepkilerin geliştiği olayın önceki nesillerde homo neanderthallerin başka tür olan homo sapiensleri görünce hastalıklı deme ihtimalleri gibi görmeleri ile olmuş olabilir. Tabi bunlar ayrı bir araştırma konusu olarak bilim dünyası tarafından incelenirse detaylı tezler üretilebilir.

içine kapanıklık

İçe dönük insanlar neden değişik hallere bürünüyorlar?

İnsanlar genetik olarak beyinsel olarak farkında olmadan bazı yetenekler kazanmış olabilirler. Çevre şartları genelde insanların karakter değişimlerine öncelikli olarak etki ediyor. Örneğin çok iyi ortamda büyüyen insan içe kapanık olursa ve bir konu üzerinde odaklanırsa çok iyi bir gelişim sürecine geçebiliyor.

Aslında Sosyal ilişkileri gelişmemiş insanlar diğerlerine nazaran dışlanma ve dışlama sebebiyle çok daha farklı bakış açılarından dünyayı görüp çok daha yüksek bilgi ve tecrübe ile bir konuda öğrenme kabiliyetine sahiptir. Bunu tekrar etmemin sebebi çevresini araştırmaya yatkın bu grup gördüklerini ve öğrendiklerini çok iyi uyguluyorlar ve bu da aslında dünyanın en başarılı iyi/kötü insanlarını ortaya çıkarıyor.

Çevresi çok saldırgan bir ailede yetişen, takıntıları ile özel şiddet içerecek öğretiler kazanan veya şiddet ile karşılaşmış olanları psikopat veya farklı duygusal meyillere yöneliyor. Bunların hepsine zararlı olumsuz davranış öğretileri diyorum. Belki de Cengiz Han da bu kısımda yer aldı ve eşinin intikamı için dünyayı yaktı. Seri katiller ve benzeri psikopat kişiler de sosyal bağları olmadan bir şekilde zevk alacak iyi konuları bulup öğrenmemiş veya yönelememiş insanlar olarak söyleyebiliriz.

Sürekli baskı altında olan ve iyimser olan içe dönük kişilerde sosyal bağlantıları düzgün kuramama sorunu yüzünden içinde yapabildikleri ve yapmaya çalıştıkları üzerinden bir gel-git dönemi olmakta ve her başarısız öğretide kendi içinde yeni deneyimler sonucu egonun yok olması ve id ile yüksek egonun kutuplaşması sonucu bipolar durumuna geçer insan. Bu durum sonrası gerçeklik yerine tamamen yüksek egonun otorite ile başarılı şekilde bastırdığı insan tamamen kendi id’sinin egemen olduğu kendi iç dünyasına çekilir. kendi kendine beyninde kurmaya başladıklarını gerçek sanmaya başlar. Bu durum ise şizofreninin başlangıcı olan durumları ortaya çıkarır.

Nötr insanlar ise sosyal bağlantıları kopuk olur ve hastalığın veya algılama güçlüğünün derecesine göre Asperger sendromu yada Otistik olarak değişir. Asperger sendromu sosyal ve benzeri şeyleri algılama sistemi olarak bozuk beyin seviyesi diğer insanlara yakın olan insanlardır.

Algılamalarının bozukluğu yanında beyin sınırlarının bazı durumlarda fazla yorumlama kabiliyetinin olmaması sonrası otizm olur. Bu tipler genelde davranışlarında çok başarılı olmayan bir kısmı vardır ve diğer kısımlarda yoğunlaşmıştır. Genelde çok maddi yönelimler veya insanlığa katkı sağlayacak durumlar olmadığında hastalık olarak tabir edilir. Sorunlu kimlikleri yüzünden diğer insanlar tarafından akılları da eksik veya normal derecede görüldüğünden nötr demekteyim bu durumlara.

Bir de içe kapanık olup da kendini ifade eden pozitif gruplar vardır. Bunların durumu hastalıktan çok başarıya yöneliktir. IQ seviyeleri yüksek olup bir konuda daha etkin beyinleri vardır.

Duygularını fark eden ve bunu ifadelere dökebilenler ya ressam yada şarkı ritm duyguları ile şarkıcı yada kafasında oluşturduğu hayalleri bir şeylere aktaran ressam olabiliyor.

Eğer ki hayallerinde matematik sembolleri ve dünyanın fark edilmesi yatıyorsa onlar da bilim adamı veya dahi denilen grubu oluşturur.

Bazı insanlar ise çalışma yerine çevresini araştırmaya yönelir ve ütopik dünya için uğraşır ve çalışır. Onlar da o dünya hayallerini konuştukça Felsefeci olur ve o konuda başarılı olur.

Dünyada içe dönük insanlar insan evriminde bir üst neticeye gelebilecek başarılı çalışmalar yaparak insanlar tarafından başarılı olarak düşünülüyor. Eski dünyada Homo sapiensler nasıl diğer nesillerden üstün ve başarılı olduysa duygusal insanlar da iyi yetiştirilmeyler çok iyi yerlere gelip diğerlerinden daha iyi yerlere gelecektir ve yeni dünyaya hakim olan varislerin ataları olarak anılacaklardır.

Düşündüğünüzde platon’da karşılıksız eğitim vermiş, Tesla da fakirlikten başını kaldıramıyordu, keşişler dünyaya duygu yüklü mesajlar taşırken, da vinci de hayallerini kaleme dökmüş ve dünyada yüzyıllar sonra gerçekleştirilebilecek obje tasarımlarına ilham kaynağı olmuştur.

Aslında dünyanın en başarılı insanları onlar olduğu kadar üreme konularında da başarılı olursa rahat biçimde nüfus üstünlüğü durumu olacaktır.

Otistik ve benzeri insanlar sosyopat olduğu için duygusal olarak sevdiği kişiden öğrenebileceği şeylerde de başarılı olacaktır. Uygulamada bir otistiğe satranç stratejilerini teker teker duygusal bakımdan temas sağlayarak öğretirseniz o çocuk kısa sürede diğerlerinden daha usta bir satranç ustası halini alacaktır. Aynı şekilde Dinsel kitaplar öğretilirse onu da en iyi o uygulayacaktır.

Bir otistik veya başka içe kapanık insan türü sosyal öğrenimleri kendi kazanmadığı için her şey onlar için kurallar ve prensipler ile sınırlanabilir. Diğer türlü her duruma yönlenebilecek bir saatli bomba olabilir. Tabi duygusal bağ sahibi kişi haricinde öğretmek isteyen için de kuralların neden ve nasıl geçerli olduğunu gösterildiği taktirde başarı sağlanacaktır. Diğer türlü kuralsız bir kişi nasıl her şeyi mübah görürse onun gibi her şeyi yapabilecek duruma gelebilir. Bunu da sevgiyle açıklanması ve sürekli o konuyla ilgilenilmesi durumunda olur.

Özellikle dikkatimi çeken bir durum vardır. O da küçük olan bu tip çocukların hislerinin sınırları ve duygusal etkileşimlerinin sınırı yüksek perdeden olduğu için karşıda olan insan büyük mutluluk veya büyük şiddet içerdiği şekilde hisler sahibi olduğunu hissettiği davranışları hissediyor.

Kendini tırmıklayan, ısırmaya kalkan birisi bunu kendi duygularını fazla hissetmediği için yapmaktadır. Gerçekte başkalarını tırmaladığı, sertçe ısırdığı veya saçını çektiği zaman kendi duyu organları tepkimeye girip başkalarının duygularını da hissettiği için bunlardan zevk alıp mutlu olmaya başlıyor. Uygulamada ve sinirsel başarılı her temas aynı şekilde bunda etkili oluyor.

İçe kapanık insanların pek çok çeşidi olduğu için bu insanları say say bitmez. İnsan gruplarında sonsuz özgürlük kavramı sırasında yetişebilecek çoğu içe kapanık insanın çok iyi karakter yanında psikopat davranışları içerisine girme ihtimali bulunmakta.

Ve Evrim…

Geleceğin nesilleri için belki de prensip örgüsü olan Dinsel kitapların kuralları duygusal sebepleri ve karşıdaki ile empati kurma yeteneği fark ettirilmeli. Ardından uygulamalı öğretilmeli. Bu öğretilerin de yanında yetenekleri araştırılmalı ve ona göre hareket edilerek ona uygun bir yaşam stili hazırlanmalıdır. Bu sayede dünyada bulunan hastalıklı, potansiyel hastalıklı durumları önleyip geleceğin insanlarını geleceğe emanet olarak bırakabiliriz.

Evrim denilen milyonlarca yılda değişmeyi ve mutasyonlar dışında zaruri ihtiyaçlara göre dualar sonucu değişimleri veya o gün olan şartlara göre Allah (nam-ı diğer ateistlerce doğanın) hikmetleri üzerine istekler ve irade dışında değişmesi sonucu olan pozitif gelişmelerdir.

Her zaman yetenekler değil bazen kendinin keşfedemeyeceği ölçekte farkındalıklar veya fizyonomik değişmeler ile olur. Örneğin köpekbalığı ilk defa üreme organları ve hamile kalma durumu yaşayan balıktır. Bu ise normalde mutasyon ile açıklanamaz. Tek taraflı mutasyon olsaydı o zaman karşısında olan balık ya hamile kalmayacak yada hamile bırakamayacak olacağından bu nesil üremeden yok olurdu.

Anlaşılacağı üzere eğer köpekbalığı eşi ile beraber üreme organlarına kavuşabiliyorsa kendi hayal gücünde bile olamayacak bir yetkinliğe ulaşıyorsa o zaman doğa denilen olguda üst akıl denilen bir olgu vardır. Bir tasarımcı yani diğer adıyla Yüce varlık olarak adlandırılan bir olgu. O da dinlerde Allah olarak bahsedilmektedir.

Bir ara din bilim ile açıklanamaz görüşünden bir agnostik gibi düşünüyordum. Sonra fark ettim aslında irade ile olamayacak ve tek başına gerçekleştiğinde başarılı olunmayacak olayların açıklanamaz biçimde olması beni aslında bir üst aklın bilimsel kanıt sunduğunu düşünmeme yol açmaya başladı.

Eğer siz böyle düşünmüyorsanız bile en azından bu şartları yumurtlayan bir balık ile penis sahibi olan bir köpekbalığı yada rahmi olan ve hamile kalan bir köpekbalığı ile suya yumurta bırakıp döllemeye çalışan balık anlaşıp vücut içinde bu işi gerçekleştirebilir.

İşin en garip yanı da balık bir sonra olacak gen havuzunda bu üreme organ şekillerini ve üreme biçimlerini nasıl düşünerek yapmıştır?

Tabi ki düşünmemiştir. Tasarımları aynı anda ve birbiriyle uyumlu yapan ise sadece O’dur. Dışarıda yumurtlayan bir balık gel dememiş veya yumurta görmeyen balık da ben ne yapacağım demiştir. Sadece içgüdüleri (Allah’ın yönlendirmesi) sayesinde onlar bir şekilde onu yapınca rahat olacaklarını fark etmiş ve yapmışlardır. Sonrası da malum. Nesilden nesile yaşam şartları değişmiş ve yaşam gelişmiş ve insan denilen grup ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında da içe dönük olanlar ise dünyada sözü dinlenilen insanlar olmuştur ve neslini devam ettirme konusunda ayrıcalıklı durumlara sebep olmuştur. O yüzden de zaman ile değişim o yöne kayacaktır.

Özellikle dinsel öğelerin kurallar bütünü olması da sıcak bölgelerde çıkması da dünyanın sıcak olduğu küresel ısınma dönemlerinde ne yapabileceği hakkında yani gelecek ile ilgili bilgileri ve uygulamaları göstermekte. Bu açıdan bakıldığında daha diyecek pek bir şey bulunmamakta. Tabi bu son paragrafta yazdıklarım tamamen hipotez olacak az kanıtlı varsayımlar olarak ele alınabilir. Bu şekilde düşünerek okursanız sevinirim.

Hareketli Araç İçerisinde Kitap Okuyamama, İstediği yapılan insanlar Sado/Mazo

Bazı insanlar hareketli araç içerisinde kitap okuyabilirken bazıları ise okumaya çalıştığı anda mide bulantısı ile karşılaşıyorlar. Bu yazım bunun sebepleri ve yapılması gerekenler ile ilgili olacak.

Kitap okurken midesi bulanan insan sözüm sana:

Normal bir insan hareketli objeleri yakalama kabiliyetine sahiptir. Yalnız bazı insanlar yazıların sürekli kaçması durumunda psikolojik olarak gerginlik hissetmeye ve yazıları topralayamamaya başlıyorlar. İşte o anda amigdala salgı üretimine geçiyor ve sizin sinirlenmenize neden oluyor.

Sinirlenen vücut hala odaklanmaya çalıştığı ve aynı zamanda kitabı anlamaya çalıştığı için mide bulantısı başlıyor.

1) Yapmanız gereken odağınızın kaçması süresinde oluşan etmenleri engellemeye çalışmak.

2) Kendinizi kontrol etmelisiniz. Odak bağımlısı olmayın. Odağı azaltın ilk önce.

3) Kelime bazlı değil bölge bazlı olarak bakın. Böylelikle karışan kelimeler belirli bir bölge çapında daha kaliteli görüşü sağlar.

4) Çevrenizde çok fazla stres yapan ve önemsediğiniz olay geçiyor olmalı. Siz bu süreçleri kafanızdan atın veya strestlerini azaltın.

5) Dışarıdan müdahele gelip sinirlendirecek etkenleri umursamayın.

6) Açlık gibi mide ile bağlantılı durumları düşünmeyin. Çok az mide bulantısı varsa bunu fark ettiğiniz anda ona odaklanmaya başlayacağınızdan sorun çıkabilir.

7) hareketli cisimlere karşı bakma refleksinizi geliştirin. bu konuda biraz eksikliğiniz vardır

Genelde bu tip insanlar beyinciği geliştirecek hareketleri geçmişte yapmadığı için zamanla körelen denge duyuları sebebiyle böyle olmaktadır. Özellikle düz yürüme, oturma ve benzeri monoton işlerinizden farklı olarak hareket eğimi farklı x kare ivmeli olaylara yönelmeniz gerekir.

ilgilendiğiniz taktirde böyle heyecanlı veya atraksiyonlu durumlara daha az etkilenirsiniz bu olayları yaparken.

Bir ara yürürken sağdan gelen aracı takip ederek onun arkasından geçme işlemini yaparken normal geliyordu. Sonra beş sene boyunca peygamber sünneti diye bahsedilen kafayı çevirmeden dolaşma adetine uyduğum için bu duyusal gelişimim geriledi. O seneler sonrası tekrardan bunu uygulamaya çalıştığımda bir anda kalakaldım. Midem bulandı ve takip ederken başım döndü gibi geldi. Tabi bu süreç hesaplama işleri ile hareketi yeniden konumlandırma-öğrenme sistemini uyguladığım zaman yeniden bu durum bana normal/sıradan bir davranış gibi etki etmeye başladı.

Bu olayım aslında hareket sınırlarını zorlayan kişilere normal gelen pek çok olayda bir anda baş dönmesi geçiren veya mide bulantısı yaşayan insanların neden böyle olduğunu göstermektedir.

1) Lunapark gondollarına binenlerin kusma sebebi

2) Arabada ters gidenlerin koltukta oturamama sebebi hep bundan.

Ters gitmeye alışmamış ve panikleyen insanlar ters gidemez. olayı akışına bırakıp umursamayan insan rahatlıkla gider. Kontrol bağımlısı olduğu kadar çevrede bulunan etkenlerde hep istediği yönde gitmesini isteyen insanlar genelde bu tip durumlara kapılır.

Dünya üzerinde herhangi bir şekilde akış kendi istediği gibi gitmediğinde çok sinir olan bu insanlar küçükken ebebeynleri tarafından çok fazla istediği yapılmış kişilerdir. Büyüdüklerinde ise arkadaş çevresi/sevgi olmak isteyenler tarafından öyle olmuş ki iyice beyin onu kanıksamıştır. Ardından gelen bu tip geçici durumlar onların tercih şartlarını zorlama amacına girer.

Kendi istedikleri olmayınca sinirlenen bu insanlar sonra olan dönemlerde olmadığı taktirde çok kötü bir şekilde saldırganlaşabilir veya tamamen kendine eziyet edebilir. sadist veya mazoşist insan davranışı kökeninin küçük bir kısmı da buradan gelir.

Çok eziyet çeken bir çocuk veya çok istediği yapılan çocuk fark etmiyor. İkisi de kutuplarda yaşayıp, yaşamadığı ezilme/ezme durumu yüzünden bu olaya girişiyor. Az bir kesimi orta durumlarda kaldığı için kökten (genetik) gelen bu davranışlar ile devam ediyor.

Bu süreçler başkaları üzerinde denenmeden empati ve psikolojik incelemeler düzeyindedir. O yüzden siz de görsel izleme ile oluşan yazının detaylarının ve datalarının tutulmadığı taktirde pek başarılı olamayacağını düşünerek tam rapor halinde süreci uygulamadıkça kesin sonucu gerçekten bilemeyeceksinizdir. Ama tahminler ve istatistik örneklem kümeleri ele alındığında yüksek ihtimal dahilinde böyle olması beklenmektedir hipotezimde.

Manyetik Etkileme Gücü, Manevi Çevre ve Dua/Secret Sistemi

Her insan sinir sisteminde üretilen elektrik kadar enerji sahibidir. Bu enerji çoğu zaman mutlu olduğunda daha çok yayıldığı için genelde ısı enerjisine dönüşüp çevreye daha fazla enerji salıp daha karizmatik ve daha etkin birisi olarak görülmenize sebep olur.

Neslimizde çoğu kişi Secret yasası adlı bir kitap okumuştur. Bu kitap aslen okunduğu zaman Müslümanlıkta 1500 sene evvel söylenilen dua ile ilgili geçen ayet ve hadislerin sadece Allah ve ilah çıkartılıp sadece insanın kendisine mal edilmiş kısmıdır. O yüzden o ikisini aynı açıdan değerlendirip size anlatıma devam edeceğim.

Her insanın manyetik çevresi onun etkileme gücünü oluşturuyor. Manevi çevre olarak da adlandırabiliriz. Çünkü Manyetik alanda beyninde olan her düşüncenin yansımasını oralara aksettiriyor. Bir nevi içinizin anahtarı çevrenizde bulunuyor.

Manyetik Çevre işleri nasıl çalışıyor? İnsan çevresinde bulunan enerji dalgaları ne kadar güçlü ise o kadar uzağa kadar erişebiliyor bu sistem. Küçük bir resim sonrası açıklaması ile şu şekilde olacaktır.

manyetik izci

Sistem İç ve Dış bölge olarak adlandırılan iki kısımdan oluşuyor.

Bazılarının uyarı sistemleri çok düşük olduğu için 150 metre sınırında etkileşimler başlıyor. Bazıları için durum 3 km’ye kadar çıkıyor gözlemlediklerim açısından. 3 km civarına çıkanlar çok yüksek enerjili kişiler, olaylar ve işlerin yansımaları olarak ortaya çıkıyor. Bazen nerede olduğunu merak eden bir insanın beyin değerleri yükseldiği için bu mesafe de yükselme durumuna sahiptir.

Telefon konuşmaları, mesajlaşma ve internet ile iletişim ve sürekli anma gibi sınırlar dışında interaktif ve etkin olarak hareketler bu etkiler dışında başka kurallar çerçevesinde etkinlik içerisinde bulunuyor.

İnsan istediği şeyleri hemen olsun ister değil mi? Genellikle o istekler yakın çevrelerde bir yerlerde oluyor ve siz farkında değilsinizdir. Çünkü kapsama alanınız civarında olan durumlar genelde aklınızda oluyor ve/veya siz onları istediğiniz onlar çevrenizde. Siz samimi olmadığınız ve kalkanlar ile gelen her şeyden kendinizi koruduğunuz için genelde bu etkenler siz isteği unutuncaya kadar bekletilmesi devam ediyor.

Siz dua ettiğinizde genellikle çevrenizden birilerinin buna sahip olması veya dua ettiğiniz bir kişi ile ilgili bir dilek ise genellikle onun kendisinde sizin ile ilgili istediğiniz değişimleri görmenizin sebebi sizin dua/secret yasalarına göre davransanız da siz uygun değillsinizdir. Sizden daha uygun ve çabucak elde edebilecek insanlar onu elde edecektir. O yüzden dualarınızın hepsinin olacağını ve olmadığında da kabul edilmediğini düşünmeyin. Başkası yararına da olsa o dua nesnesi bir şekilde sizden etkilenmiştir.

Manyetik olarak bu bölgede içeri doğru çekim yaşanır. Çünkü sizin beyin dalgalarınızın karşıt kutpu olan yardımseverlik gibi bencillik karşıtı bir uyarıcı/mesaj veren bölgesi mevcuttur. Bu bölge size doğru bilgilerin (bir top gibi düşünebilirsiniz) geldiği yokuş aşağı bir yol gibi görebilirsiniz.

Etkileme gücünüzün ikinci ve iç kısmı ise etkileme gücünün hemen değiştirilebileceği kısmıdır. Dua/secret yasaları bu kısma girebilmesi için ilk önce sizin o hemen etkileme bölgenizin zayıflaması gerekmektedir. Bazı insanlarda çok iyi olduğu dönemde her istediği olmuyor derken sıkıntılı olduğu döneme düştüğü zaman da tüm istedikleri olur ve kendisi o dualarını ettiği halde sahip olamayacak halde olur.

Sizin iç bölgeniz sizin koruma bölgeniz olarak geçebilir. Manyetik olarak çevrenizi sorguladığınız, gördüğünüz ve etkileme açısından karşıdaki her şeye tehlikeli baktığınız yerrdir. Bu yüzden sıkıntılı dönemlerde düşen enerjiniz aslında sizin bu çevrenizi küçülttüğü için dualarınız ile iligli olan durumlar vardır.

Seni ise kalp olarak göstermemin sebebi aslında manyetik enerji için gereken hareketliliği ve demir bulundurup manyetizma kazandırabilecek elemanın kan olması ve kalpten pompalanmasıdır. Yani sen tamamen manyetik bir eşyaya dönüşmek için sadece Kalbin heyecanlı ve Beynin de çalışır vaziyette olması yeterlidir.

Allah’a tevekkül edip koruma kalkanını kaldırmak aslında bu duaların olması için en öncelikli olma sebebidir. Çünkü siz o yakın savunma kalkanlarını indirmediğiniz taktirde olmayacaktır. Siz onu indirip unuttuğunuzda ikinci aşamaya geçer ve işleme alınmaya başlanır. Zaten unutamıyorsanız bu manyetik olgu olamaz ve beynen saplantı halinde arzun olarak göze çarpar. Saplantılar hiç bir zaman iyi şeyler getirmez negatif düşünce içerir. O yüzden olma olasılığı da düşüktür.

Dualarda/Secret yasasında siz her zaman kendinizi tam güçlü hissetmek için çalışmayın. Savunma sistemi gereklidir ve gücünüzü yüksek tutmanız da lazım. O ayrı mesele. Gücü aynı şekilde korumak için verdiğiniz çabalarda aslında biriken dilekleriniz dış kısımda kalıyor. İçeri girecek manyetik koruma kalkanınızı delecek gücü bulamadıkları için de orada öyle beklemede kalıyor. Biraz dileklerinize emek harcayıp biraz da hafif dalgalanmalara izin verdiğniiz ölçüde sıkıntı olmayacaktır. Kontrollü kontrolsüzlük eylemi adı verebiliriz bu duruma.

Eğer gerçekten manyetik/manevi alanınızda bir şeylerin direk sizi etkilemesini istiyorsanız başkalarına dua ettirin kendi şeylerinizi. Temiz kalplilerin birbirine yaptığı dualar geçerli oluyor. Hastalar, mazlumlar ve ihtiyaç sahiplerinin duaları da öncelikli. Onlardan karşılık beklemeden yapılan iyiliklerin sonucunu ancak sizin bilemeyeceğiniz başka güzel süprizler ile karşınıza çıkacaktır.

Duaların kabul olmasını istiyorsanız dualarınızı ederken kalbinizin beyninizden daha çok istemesi. Sürekli aynı şeyi kalbiniz istiyorsa o zaman siz de onu gerçekten istediğiniz için karşınıza gelir. Tabi o insan ise kendi enerjileri ile etkin olduğu ve çevresini etkileme gücü olduğu için ancak iki tarafın manyetik durumuna göre değişir. Sen çok uzak kuzenini özlersin belki o fark bile eder ama gelecek gücü yoktur. İrade sahibi olduğu için kararları onu sorumlu tutar, senin kararların da seni. İstekler de kararların ortaklığına göre olur.

Dua/Secret/Dileklerinizi istediğiniz ne ise o şekilde yapın. Kalemi kahverengi olsun 0.5 uç olsun 2-3 ay içerisinde gelsin derseniz yüksek ihtimalle siz kırtasiyeden alabilirsiniz diye bir şey elde edemezsiniz. Çünkü dualar sizin tembellikten değil gerçekten yapabilecek şartları zorladığınız halde olmamış bir şey ise etkin olarak değerlenebilir. Siz kendiniz yapabiliyorsanız zaten o bilinçaltınıza da yapabildiğiniz gerçeği duracağı için dua yerine geçmeyecektir.

Çok fakir ve ayakkabıya muhtaç haldeyseniz, her taraftan sıkıştırıldığınızda ve çıkış yolunuz yoksa, istediğiniz halde verilmeyen ve sizin olması diğerlerinden daha mantıklı şartlar içerisindeyse ettiğiniz dualar kabul edilir. Çünkü o zor şartlarda iradeniz ihtiyacın değerini anlar ve değerli ihtiyaçlar ise size daha çabuk gelir. Araba istersiniz ama araba gerektiği halde alamadığınız durumlar haricinde vadesi uzun bir dua zinciri veya satın almak için çalışmanız gerekir.

Gerçekten istediğiniz bir şey varsa ve çevrenizde çok aktif, enerjik bir insan tipiyseniz dualarınız etkilemesi çok olur. Mavi gözlülerin bakışları insan devirir sözleri aslında onların ilgi çekici veya başka tip olarak çok dikkat çektiği için enerji toplanması yaşamasındandır. Aslında mavi gözlülerin suçu yok. Çevresinin onlar ile çok ilgilenmesi sonucu onlarda biriken enerjinin ürünü onlar. Odaklanılmış bir enerji olunca dualar da o kadar geçerli oluyor.

Eşya ve hayvanlar ile ilgili dilekleriniz varsa onların iradesi o kadar güçlü olmadığı ve elektronik etkileşimleri çok kısıtlı olduğu için sizin etkileşiminize göre gelmeye başlar. Tabi bu etkenler ilk başta anlattığım kıstaslara göre oluşur.

Hayvanların iradesi neden düşüktür?

Hayvanların hayal gücü ve bir şey üretme kapasitesi olarak çok düşüktür. Bu enerjilerinin ve beyin yönlendirme gücünün düşüklüğünü gösterir. Saldırgan bir Kaplanın enerjisi kaçan bir Ceylandan daha çok olduğu da unutulmamalıdır. Örümcek bu manyetik alan gücünü yüksek tutup avını yakalaması da buna örnektir. Bu araştırmamın tamamen proje olmaktan çok sonra yüzeysel kanıtları çeşitlendirirken ortaya çıkan bir haber olduğu için çok dikkatimi çekmişti. İki sene önce söyleseler benimle aynı zamanda buldular derdim.

İnsanlar hayal gücü ve yaratma kapasitesine sahiptir. Belki bu yüzden insanoğlu Allah’ın yeryüzündeki halifesidir diyorlar. Çünkü insan doğa kanunlarıyla oluşan (Allah’ın yaratmaları) şeyleri taklit ederek veya doğa kanunlarını (Allah’ın kanunları) esasında garip icatlar yaparak dünyada diğer hayvanlardan ayrıcalıklı bir duruma gelmiştir. Kimse diyebilir mi bir kedi kapı yapabilir veya bir papağan veya yunus veya bir ahtapot. Olmadığı için şu an dünyada insanlar Allah’ın bir vekili olduğunu ve bu gücü de manevi güç çevresi şartları boyutunca değiştirebilme yetkisine sahiptir.

Dualar/secret yasaları aslında aynı şeylerdir. Manevi olarak insanlar çevrelerinde hep izler bırakır. Duygusal insanlar ise bu izleri görebilirler. Gözlerinde beliren imgeler veya hisler (sebepsiz heyecan veya kalp kırıklığı hissi gibi) yardımcıları olabilir o şartları anlamakta. Normal bir insan bile istediği duayı gerçekten temiz kalp ve ön şartlar eklediğiniz taktirde olma olasılığı da şartlar ölçüsünde azalacaktır her zaman hatırlayın bunları.

Daha çok detay verecek olay olsa da yazmaya yetecek zamanım yok. Yarın iş güç dolayısıyla erken kalkacağım için fazla yazamıyorum. Umarım siz de ilgilendiğiniz ve okuduğunuz kadar da değerini verirsiniz benim ile ilgili dualara (secretta iyi şeyler isteyin amerigancası) yer vererek destek olun. Bunları yazarken 5-10 senelik yaşadığım olayları, tecrübeleri birleştirerek yazıyorum.

Bunları görüp de nankörlük yapanlar olursa da karşılığını bulacaklardır. Nankörlük derken bana nötr hareket etmesi bile değildir. Hem bunları görüp hem kullanıp hem de kötü etkileşimlerde bulunanlar aynı şekliyle hatta belki fazlasıyla kendilerinde benim için dilediklerini bulacaklardır anlamında dedim. Benden bugünlük bu kadar. İyi geceler.

Manevi izcilik nedir?

Manevi izcilik kavramını hiç duymadığınızı tahmin ediyorum çünkü bu kavramı tamamen ben ürettim. Diğer izcilik faaliyetlerinden farkı burada gözle görülen bir izcilik yapma durumu olmuyor. Manyetik akım çizgileri üzerinden takip sistemi geçerlidir. Kavram olarak çok yabancı olacaksınız diye açıklama ihtiyacı hissettim. Her ne kadar kavram açıklayıcısı olarak tek olsam da benden önceleri de buna benzer hareket eden insanlar olmuş ve onlara 30’lar 40’lar demişler hızır demişler. Olayı aslında bilim adamı gibi analiz edip tanımlama haricinde başka etkenim olmadığı için bu yolda olanlar içerisinde sadece kendi çevresinde geliştirebileceği etkenler kadar geliştirmiş insan olarak tanımlayabilirsiniz. Çünkü ne 30’lar ne hızır ne de 40’lar gibi etken elemanlar ile birleşip örgütleşerek çalışmış değilim.

6. His

Bir yıldızın patlama sesi belki milyarlarca yıl sonra size ulaşır, görüntüsü belki binlerce yıl sonra ulaşır ama yok oluşu sonrası etkisi galaksi üzerindeki değişiminden hemen fark edilir.

Manyetizma aslında çevreyi anlık olarak fark edebilme yeteneğini sağlar. O yüzden 6. hissi kuvvetli olanlar her şeyi diğerlerinden daha erken fark eder. İnsanlar diğerleri ile ilgili yaptıklarını sakladıklarını düşünürken tüm her şeyini de bu hisler ile belli eder.

Duygusal insanlar eğer çalışırlarsa çok başarılı olabilir. Uzak doğu dövüşleri veya herhangi bir iş dalı. Aslında milisaniyelik refleks olaylarını daha silah atılmadan fark edip 10 milisaniyede çıkış yapan atletin sayılmaması da onun hislerine yapılan haksızlık oldu geçen olimpiyatlarda. Ona rağmen o adam başarmış çok daha iyi tepkiler de ileride olacak nesillerde fark edilip yapılabilecektir.

6. Hissiniz şu an opsiyonel özellik olsa da ileride eğitim ve farkındalık yanında gereksinimler ile insanlar için standart haline gelecek. Tabi bunun için kedi gibi hayvanlar ile ortak yapılar ile beraberliğimizden çok daha kısa sürede olacaktır.

Esneme Teorisi

Esnemek doğada insan ve diğer canlılar için ortak vücut dili hareketidir. Bunun sebebi bilim adamlarınca çözülmemiş olsa da ben size kısa bir analiz olarak benim yaptığım deneyler üzerinden küçük bir teori yazacağım.

Tespit I:

İnsanlar uyumadan evvel esnerler. Esnedikten sonra uyumazlarsa bir yere odaklandıkları vakit uykuları kaçmaya başlar. Bazıları esnese de uyuyamaz hale gelir bazılarının esnemeleri de geçer.

Tespit II:

Hayvanlarda esnemeler bazı insanlarda olan tip olan gerinme hareketi ile gelen şekillerde genelde yapılır. Kısa süre kedilerde tırnakları halıya veya tahtaya tırtıklayarak geçer. köpeklerde ön ayakları ileri doğru uzatıp kuyruğu sallayarak oluşur.

Tespit III:

Her cinsin en önemli etkeni kendi bölgeleri veya dost bölgelerinde esneme hareketi yaparlar. Dostlarının esnemelerini kaale alırlar.

Tespit IV:

Bazı insanlar bunu bildikleri için uyku vaktini göstermek için misafir gelenler veya gizli bir iş çevireceklere izin vermeyen grubu uyutmak için bu yolu denerler.

Bu tespitler ve bazı küçük ayrıntılar sonucu varılan kanı ise şu şekildedir:

Esneme aslında varlıklar arasında ben burada rahatım sen de rahat ol anlamı taşır. Esnedikten sonra varlıklar bu rahatlıktan ötürü savunma mekanizmalarını devre dışı bırakır ve uyuma aşamalarına geçer. Aslanlar, köpekler, insanlar esnerken Ceylanlar, Atlar ve benzeri otçul hayvanlar esnemez. Bir nevi esnemek besin piramidinin güçlü kimselerinin güvenilir yer belirleme kriteri haline gelmiş geçmiş zamanlarda.

Anlaşılacağı üzere insanlar her ne kadar diğerlerine göre güçsüz görünse de alfa canlılar statüsünde hareket etmektedir. Gerçekte ileri zamanlarda sizi ilk defa tanıyan bir aslan ile karşılaştığınızda esneyerek ona ben senin yanında güvendeyim imajı vererek onun da seni güvenilir olarak görmesini sağlayabilirsiniz. Tabi bu deneyleri kontrollü yapmak gerekeceği için ilk önce vahşi olan canlıları kendi alanlarında korumalı kafesli araçlar ile yapılmalı.

Esneyen her varlık kendini cam faunusta sanan insanlar gibi saf ve korumasız bir şekilde yer alır. Saldırgan bir şey geldiğinde onları baskın yapılmış bir ordu gibi korkutmak ve üstünlüğü elde ettiğini göstermek için de küçük bir gösteri olarak yorumlanabilir.

Tabi kendi korumalı bölgelerinde saldıran varlık onu sindiremezse de o varlıklar onu orada sindirir 😀

Eğer esneyen varlık sindirilirse bu sefer ya yeni güvenli alanlar için başka yere kaçacaktır yada güvenli alanında onu alfa olarak kabul edip onun ile beraber yaşayacaktır. Tabi vahşilerin doğası özgürlük üzere olduğu için genelde ortamdan kaçıp gitmesi de çok olağandır.

Demem o ki esneyen her varlık yanınızda yapıyorsa bunu (eğer düzenbaz bir insan değilse, hatta insan değilse) size tamamen güveniyordur. Sizin yanınızda uyur da yemek yer de oynayabilir de. Çünkü güvenli alan tanımlamasında bulunan güvenli varlıklar grubundasınızdır. Umarım güzel bir açıklama olmuştur iyi günler.

Dağ, Göl ve Orman insanları

Şu an dünyamızda fıkra ve ddeğişik fikir yapıları ile tanınan keyfine düşkün halkın hikayesini yazacağım. Burada dünya şartlarına göre değişen iklimler sebebiyle değiştirdikleri yaşamlarının sonucunu da açıklayacağım.

40000 sene kadar evvel sindh bölgesi ile belucistan havzası tarafında yaşayan halktan birisi bir sebep ile kuzeye doğru göç etmeye karar verdi. Bu ayrılık kararından sonra ilk yaptığı şey ise yaşam olarak uygun olan bölgede konaklamak oldu. Seneler boyunca bu yürüme devam etti ve beş nesil sonra Taberistan (Elburz Dağları’nın deniz tarafı) yani iran’ın kuzey bölgesindeki araziye geldiler. Buradaki tropikal iklim kuşağı sonucu insanlar kalıcı olarak ilk yerleşim yerlerini kurdular. Böylece Gürcülerin ataları medeniyetlerini yaymaya başladılar.

g2

Belli süre sonra çok genişleyen bu grup sonraları doğu ve batıya yayılmaya başladı. Bir grup doğuda Türkmenistan tarafından Aral gölü ve orta kazakistan yoluna gitti. Bu aynı zamanda neandarthaller ile karşılaşan ve onların yollarını kullanan bir grup olduğu için onların yaşam alanlarını gasp etme şeklinde ilerlediler ve onları doğuya ittiler. Batıya yönelen pek çok grup ise azerbaycan ve gürcistan tarafına yerleştiler. Ardından gelen ilk Hind göç grubu olan Arap ve eski avrupalılar onları Taberistan bölgesindeki yerlerinden edince onlar da çoğunluklu olarak gürcistan ve azerbaycan tarafına yayıldılar.

Avrupaya göçler neandarthallerin yerleşimleri yönünde ilerlerken bir yandan da ırak ve suriye tarafında da yerleşimleri mevcuttu. Arap ve Eski avrupalılar batıya göç ettiklerinde bu grubun bir kısmı Mısır tarafına sığındı ve diğer kısmı da zamanında Urartu adında olan devletinin olduğu bölgeye yerleştiler.Çok soğuk olsa da o bölgede yaşamlarını devam ettirmek için çabaladılar.

Batı tarafında ilerleyen gürcüler bir yandan göller yöresi bölgesinde bir de Marmara bölgesinde çok fazla yerleşim kurdu. Sonraları eski Avrupalılardan kaçan gruplar Alp dağlarına kadar geldiler. Soğuk kışlara rağmen kaçan gürcü grupları dağlarda yaşamaya başladı. Sonra MÖ 5000 civarı hint avrupa akını başladığı zaman Alplere saldıran Şu anki avrupalılar onların son korunma kalesini de yıktı o bölgede ve italyaya iber yarımadasına oralardan da daha uzak adalara sürülmelerine sebep oldular. Merkezdeki gürcüler ise o döneme kadar nüfus çoğunluğu olduğu için yaşamlarını sürdürebilecek kadar güçlü olabildiler. Doğuya giden grup ise orada ilk önce Hint Avrupalılar, sonra da Türklerin etkileşimi ile değişik kültürler ile ilgilendiler. Mesela Avar (Apar) devleti bu etkileşim sonrası oluşmuş grubun bir örneği.

Gürcüler Elburz bölgesine yerleştiğinden beri dağların verdiği yerleşim yeri ve ormanların verdiği yiyecekler ile çok tembel ve akıllı oldu. Bu da onların boş zamanlarında çok eğlenceye yatkın kültürel gelişimi ve asker/teknolojik gelişmeleri ise çevresel etkenler ile etkileşimi az olan bir bölge olduğu için de epey az miktarda oldu.

Hindistanda gelişen dönemin güçlü askeri ve teknolojik toplumsal atılımına karşı yalnız kalan bu grup sonradan arap ve avrupalıların hindistandan kovulan ataları sonucu yavaş yavaş büyüyerek gelmeleri onların o bölgelerden göç etmelerine sebep oldu.

Yüksek ihtimal ile bu nazar boncuğu ifadesi gibi ifadeler kültürel olarak 40000 sene evvelki hindistanda kullanılmaktaydı. Sonraları gelen bu toplumlar ise devler ve teknolojik imkanları ile onları yerlerinden kovmuş ve bu sayede şu anki yerlerine yerleşmişler. Tabi orada da yine aynı şekilde davranışlar sergiledikleri için hayata bakış açısı diğer insanlardan farklılaşmış ve normal dünya şartlarında matematik gibi etkenler ile uğraşan milletlerin tersine her şeye duygusal açıdan bakmışlardır. Bu da o bölgede gelenler için etkilenilecek bir kültürün oluşmasına temel olmuştur.

Sonraki yüzyıllarda gelen Avrupalılardan Friglerin torunları devletleri yıkıldığı bir gün buzul çağı sona erdiğinde buzul dağlarından verimli ovalara dönen Urartu diyarına akın etmeye başladı. Bu diyarda bulunan gürcüler de o bölgede çok etkinleşmeye başladıkları için sonradan gelen Ermeniler şu anki çoğu ismi o dönemdeki gürcülerden kalma. O bölgede olan Ararat ismi mesela Hint Avrupa dilinde karşılığı yok. Dağ adı Agra olsa Hindtliler için bir şehir ismi olabilir ve dilimize Ağrı olarak yansımış olabilir fakat o dönemde gürcülerin kültürel gücü sayesinde o da onların söylediği gibi kalmıştır.

Nitekim başka dönemlerde yüzyıllar sonra gelen devletler yer isimlerini kendi etkinliği ile değiştirebilmişlerdir. Mesela Bulgaristanda Mosala dağı son 700 sene içerisinde 3 kez değişti. İlk önce Tangra (tengri) dağı oldu sonra Maşallah dağı oldu sonra da Bulgarlar buna benzer isim olarak yine Mosala’ya çevirdiler. Böyle bir durumda gördüğünüz Ararat (Ağrı dağı) o dönemde devletten güçlü bir toplumun kültürel etkinin olduğu göstermektedir.

Bir de kırgızistan tarafına giden bir kol olmuş olabilir gürcüler arasında. Bunlar o Tacik ve kırgız bölgelerindeki Hint Avrupa kökenli insnalar ile karşılaştıkları için aralarında sağ kalmaları zor olmuştur.

Toplum ilk kızıl saçlı, çilli ve beyaz tenli insan grubunu oluşturmuş olması muhtemel. Uzun bir süre kendi bölgesel kültürlerini korudukları halde sürekli daha güçlü ve askeri etkinliği olan devletler tarafından hala daha o bölgeye sıkıştırılmakta. Kültür olarak da başka kültürlerin çok etkileşimi içerisinde olmaları sebebiyle son dönemde dil ve Karadeniz bölgesine özel inşaatleri ve muhlama gibi yemekleri harici her şey (din ve benzeri) şeyler diğer devletlerden etkilenmiştir.

Sonuç olarak avrupaya ilk ayak basan bu milletler sonraları gelenler sebebiyle sürekli göç ettirilmiş olsalar da halen daha yaşayıp kültürel güçlerini tüm gelenlere göstermiştir. Bu insanlar tembel ve ters bakış açısından kafaları olsa da dünyanın kültürel gelişiminde insanlar adına çok büyük katkıları olduğu için halen daha adları özel olarak anılmaktadır.