Ay: Nisan 2016
Troy (Türkiye’nin Ödeme Yöntemi)
çok basit bir şey yazacağım. sonucu açık ve net bana göre.
http://gifomania.ru/gifs/water-20ok
burada gördüğünüz suyun hava karşısında kırılma etkisini görüyorsunuz.
burada da gördüğünüz gözün yapısı. camsı sıvı içerir. bu sıvı bir madde olduğu için su gibi kırılma etkisi olan bir madde.
http://www.biyolojigunlugu.com/…/f771a016fc63418a878034611.…
peki ya bu olay aşağıdaki resimde olduğu göz merceği tarafından kırılırsa sonuç ne olur?
iki ters bir düz eder mantığı ters olarak göze giren ışın sıvı ile teması sonucu tersine ve daha büyük gözükür.
Gerçekte kameralarda sıvı bir madde koyularak foto reseptörleri de düz algı olarak ayarlansa gözümüz gibi her şeyi aslından daha büyük görecek şekilde olur.
Hatırlatırım birisi herhangi bir kamera ile havadaki uçağı çektiğinde asla gözün gördüğü kadar büyük göremez.
Telefon kamerası merceği geniş açı çekim olduğu için görüntüyü inceltir diye onda normaldir.
profesyonel makine kullananlar da en normal lenste bile bunu yaşar.
Biz dünyayı hem düz hem de büyük görüyoruz camsı sıvı sayesinde. Tabi hala ters gördüğünü düşünmek isteyen varsa onu dünyayı düz düşünenler arasına alabiliriz.
Mursi’nin Kökeni
Sevr Hakkında İlginç İddia ve Tarihi Kanıtlar ile Cevap
MHP’ye Büyük Tuzak: Kayyum
“22 gün sonra yani 13.05.2016 Notu: Kayyum ataması sonrası Tayyip Erdoğan’ın bu operasyonda Bahçeli taraftarı bir müdahelede bulunması karşıt bir operasyon olabileceği ile ilgili izlenim veriyor. Tabi göstermelik bir hareket olabilir belki bu. O dönem Fetullahcılar ile işbirliği yapıyordu Tayyip Erdoğan ve o yüzden bu siyasal suikasti onlar da yapmış olabilir.”
Arkadaşlar seneler evvel küçük bir haber dikkatimi çekmişti. Bir partiye kayyum ataması yapılıyordu. Ben ne kayyumdan haberdardım nede bu kadar etrafta dolaşan kayyum’un görevi ile ilgili olaylar vardı.
Şimdi her yerde kayyum sözü var olurken özellikle MHP gibi sağ bir partiye kayyum atanması aklıma o eski olayı getirdi.
Haber:
http://www.hurriyet.com.tr/sp-kayyuma-devredildi-15841122
Bu haberde Saadet Partisi kayyum yönetimine atandığı söylenilmişti. Numan Kurtulmuşum karşıtı bir grup kayyum’a atanmış o dönemden sonra da %6 oy alan Saadet partisi hiç olup gitmiştir.
Kayyum nedir ?
Kayyum arapça’da Kaim yani Kıyama duran yani dimdik ayakta olan demektir.
Devlet içerisinde olan hale bakılırsa “dimdik ayakta durmak” kayyum gibi kanuni görevli adı olarak hiç bir mana ifade etmez.
O zaman kayyum nedir ?
Arapça ad sorgulamasında şu şekilde yazmaktadır.
” birinin yerine geçen, bir işte sebat eden, direnen, ayakta duran”
Devlet içerisinde kullanılan manası budur.
Kayyum ya iki şirket arası anlaşmazlıkta yada yöneticilerin hukuki ehliyetsizliği yani işlerinin ehli olmadığı için devlet iradesinde yönetilmesi için getirilen kişidir.
Şu an MHP’ye kayyum atanması ne demektir?
Meral Akşener ile başlayan olay sonraları dava içerisinde erken seçime gitme olayına döndürerek ele geçirmek için bir operasyona döndü.
Arkadaşlar ister inanın ister inanmayın Meral Akşener AK Parti yandaşı bir insan görünümü çiziyor.
bu da bahçeli’nin bunun hakkında konuşması
MHP yaptıklarında genelde Ak Parti’nin yakınlarında dolaştığı için eleştirilirken başkaları tarafından şimdi gelip de Baş Paralel iddiaları ile hareket eden bir kadın çıkıp açıklama yapıyorsa o zaman bu işte bir iş vardır derim.
Meral Akşener’in karışıklık çıkartması ve parti içerisinde bölünme veya değişime gidilmesi kimin yararına olur arkadaşlar bir düşünün. Tabi ki Ak parti.
Eğer Bahçeli giderse eski kafa dediği kişiler yerine Sarıgül ve Avukatı olan Murat Hazinedar gibi daha hükumet taraftarı bir kişi gelir.
Eğer MHP karışıklık durumunda bölünmeye giderse yine kazançlı durumda olurlar. Çünkü karşılarında duran Saadet Partisi sonrası kalan en güçlü sağ cenah partisi de devrilir.
Bu olayı sadece MHP içerisinde olan durum gibi okumayın arkadaşlar.
Gerçekte yıldırım iki kere aynı yere düşüyorsa o zaman bu işte bir plan vardır.
Operasyonların kralı şu an hem sağ cenahta hem de firmalar üzerinde uygulanmaktadır. Hedef tüm Türkiye’de Dominasyon (Egemenlik) kurmaktır.
Söylemiş olayım şimdiden en azından farkında olun. Sonradan “bilmedim, etmedim” diyerek “ben ülkede hukuka inanıyordum da onlar benden habersiz çiğniyordu” şeklinde kimse demesin.
Son bir hatırlatma da yapmak istiyorum. MHP şu an iyi kötü eleştirilebilir ama şu an devletin bütünülüğünü koruyacak kalelerden birisidir. Gizli bir operasyon varsa o zaman gizli amaçlar da vardır. Hatırlatmak isterim.
Bu haberlerde geçen işleri şüpheyle karşılarım
Akrabayı Korumak
Pek çok kez dikkatimi çeken en önemli olaylardan birisi bu mesele. Toplumumuz içerisinde bulunan bir insan grubu akrabayı korumayı hukukun üstünde tutuyor.
İnsan tabi akrabasını veya başka bir yakınını ne yaparsa yapsın ceza alması gibi şeyleri istemez.
Özellikle Feodal yapılarda bulunan aileyi koruma meselesi ve aile hukukunun devlet hukukundan üstün olması durumunun popülerleşmesi sonucu kültürü bozması yapmayana da sirayet etmiştir.
Bir olay olduğunda başka kimsenin ceza vermesini engellemesini geçtim, mahkemeye taşımasını bile engelleme ve hukukun önünü kapatma işlerine girişiyorlar.
Bu tip ailelerde dikkat çeken bir söz vardır:
“Ne yaptıysa yaptı, biz (ben kendi ellerimle) cezasını vereceğiz(m).”
Sözleri böyle olduğu halde uyarır, belki bir kaç pataklar ama o aynen diğerlerine aynı davranır devam eder.
Hakkın yerini bulması ve o akrabanın sorumluluklarını fark edip kişisel sınırları bilmesi engellendiği gibi kendisini suça azmettirip bir şekilde kötülüğü yaptıktan sonra cezasız kalmasına da sebep olabiliyor.
Hukuk (her şeyden) insani her türlü duygudan üstün olmalıdır.
Akrabasını korumak veya kendi hukukunda terbiye etmek gibi durumlar için hukuktan bilgi saklamak ise hani o bahsedilen dilsiz şeytan tanımlamasının tam karşılığıdır.
Bir gerçeğin açığa çıkmasına engel olmak, onu sözlerinden eksiltme veya arttırma ile algısını değiştirmek tamamen bilinçli olduğu için ağırlaştırılmış bir cezanın verilmesi gerekmektedir.
Toplumumuzda her yerde akraba kayırmak ve başka türlü her olay akrabayı korumak olarak geçiyor. Akrabayı korumak tanımı bu değildir.
Akrabayı kayırmak demek ile bahsettiğim bu tip suçları örtmek dışında şu etkiye de sahip:
– İşe ehil olmadığı halde bir yere tayin etmek (Torpil yapmak)
Akraba korumanın gerçek tanım şu olmalıdır:
– Aç kaldığında
– Açıkta kaldığında
– Bilmediği şeyler hakkında bilinçlendirme/öğretme
– “hukuki sürece sebep olabilecek bir zulüm yapılan bir durumda” dışarıdan birisi saldırgan bir tavır sergilediğinde ortamı yatıştırıp hukuka emanet etme yoluyla adalete teslim etmek,
– zulmedecek/saldıracak/tehlikeli birisi ona karşı eyleme geçerken “hukuki işlem olacak bir zulüm yapmadığı halde” fark edip onu engellemeye çalışmak olmalıdır.
Özellikle üstüne basarak diyorum ki hukuki bir olay olduğu durumda halk adaleti olan legal mercilerde iş çözülmelidir.
Tabi bu devlet benim hukukumu taşımıyor deyip bu şekilde kendi hukukunu veya kendi kafanda olan (görüşsel islam hukuku gibi) tamamen duyumlar ve kültüre dayalı bir hukukunu uygularsan o zaman tüm insanlığı karşına almış olursun.
Çünkü hukuk her halkın kendi ahlakını temsil eder. Tabi her kültür de kendi hukukunu uygulamak isteyebilir. Bazı hukuklar birbiriyle çelişse de Çin hariç tüm Avrasya hukukunda ana metinler aynıdır. Çin hukuku hakkında bilgiye sahip değilim belki de onlarda da vardır.
O yüzden akrabayı korumanın hukuk içerisinde yasal olduğu da incelenirse görülecektir. Fakat tüm bu hukukları inceleyin akrabayı kayırmak yasaktır. Çalmak da, yalan da diğer her türlü olay da buna dahildir.
Dinler de hukuk da aynı temel esasında kurulmuştur. Adalet.
O yüzden her türlü hangi (Avrasya – Tanrılı) hukuk sistemi ile ilgili bir devlette ekmeğini yiyorsan dinine, diline, ırkına ve özgürlüğüne halel getirmedikçe onun hukukuna bağlı kalman gerekir. Burada özgürlükten kasıt asla ve kat’a günah işleme özgürlüğü gibi başkalarına zarar verecek şeyler değildir. Kişisel özgürlüklerdir.
Örnek 4 Kadın ile evlenmek isteyen ya toplumu müslümanlaştırmak için uğraşmalı ya o toplum kuralını değiştirmek için herkesi ikna edecek kanıtları sunmalı yada başka bu tip hak sunan bir topluma iltica etmelidir.
Akrabayı, akranı, konuyu komşuyu korumak için hukuku yok sayanlar büyük suç işliyorlar.
Adaleti ezenler bir şekilde belki olayların bilincinde bile olmayabilir. Fakat onu koruyan kollayanlar hem ona bilinç kazanılmasına engel oluyorlar hem de bilinçli olarak suçu örtmesiyle belki de toplum içerisinde nifak tohumlarının ekilmesine sebep oluyorlar.
Feodal düzende bu tip aile olayları sonucu kan davası, namus davası gibi olaylar çok olmuştur. Çünkü o zani hep haklıdır ve diğerlerine ne yaparsa yapsın da kendi üstün kültürleri diğerleri ile rekabette olduğundan böyle şeyler kaos düzeninde yasaldır gözüyle bakıyorlar.
Belki edilgen bir suç işlediyse (zulmü fiziksel ve maddi değil ise) onu işleyen kişiyi ailesi mazlum ile konuşarak ondan özür dileyip ardından bir şekilde olayın mağduriyetini giderdikten sonra (gönlünü alma örneğin) o suçu işleyeni bilgilendirdikten sonra izole etme ve bazı haklardan mahrum bırakma gibi bir şey yaptığında belki akraba koruma maddesine girebilir.
Genel toplum içerisinde gelecek nesillerde bir gıdım daha benden olsun buralar diyerek yapılan her kayırma hukuki kayırma yollarının da önünü açtığı için her türlüsüne engel konulmalıdır. Başka türlü adalet her türlü şirazesinden kaçmaya yatkın olacaktır.
Gözlemlediğim çevrede gördüğüm kadarıyla böyle olduğu için bunları esas alarak yazdım. Tabi Dünyada bilmediğim görmediğim pek çok olay da olduğu için hatalı düşünüyorsam da ancak sizler bilgilendirdiğiniz taktirde anlar ve ona göre görüşümü daha doğru hale getirebilirim bunu da hatırlatırım.
İnsan Fişleme ve Takip Sistemi (NFC Çipi)
Karşılaştırmalı Ekonomik Analiz (18 Ocak 2016)
Türkiye Avrupa Birliği ile ilgili gelişmeler yaşarken ekonomik değerlerini dünyaya açıklama gibi şartlar getirilmişti.
Türkiye 2006’da OECD ülkeleri arasında ekonomik bilgilerini açıklamaya başlayan ülke konumunda olmuştur.
Bu olay aynı zamanda ekonominin diğer açıklayan ülkeler ile karşılaştırılmasına neden olabilmektedir.
Adım adım size Türkiye Ekonomisini anlatacağım ve bu ekonominin dinamiklerinden bahsederek şu an olan süreçte yapılanları daha net bir şekilde açıklamaya çalışacağım.
1) Türkiye Ekonomisi Erkek Egemenliğine Dayalı
Grafiklerde Türkiye’de çalışan oranı her ne kadar %50 gibi gözükse de dengeli bir yapıda değildir.
Erkek çalışma oranında oecd raporlarına göre ortalamanın az biraz üstünde (12-13. sıra) yer alıyoruz. Kadın çalışma ortalamasında ise dünyanın en düşük seviyesinde olmamızdan ötürü iş seviyesi düşmektedir.
Bir tek bize yakın bir devlet var bu konuda o da Meksika. Erkek egemen çalışma koşullarında ikinci sırada gözülüyor.
Türkiye iş oranı bakımından OECD ülkelerinde Avrupa içerisinde en düşük miktara sahip. Güney Afrika dışında her ülke Türkiye’yi geçmektedir.
2) Türkiye Ekonomisi İşsizlikte En Yüksek 8. Ekonomi
Erkek egemen çalışma yapısı dışında işsizlik oranında 2014 senesinde en yüksek 8. sırada çıkıyor.
Araştırmada İşsiz-işlilik oranlarına bakıldığında Norveç ve benzeri gelişmiş devletler kadın çalışan oranı erkeklere göre daha fazla.
İkinci bir nokta ise işsiz oranı farkları ile çalışan nüfus oranı farklarına bakıldığında çalışma ihtimali olan erkeklerin %20 si kadınların ise %57.5 u iş başvurusu yapmamaktadır.
Erkek oranı hesabı %100 (potansiyel) – %70 (çalışan) – %10 (işsizlik başvurusu yapan) = %20 (iş aramayan) olarak hesapladım
Kadın oran hesabı %100 (potansiyel) – %30 (çalışan) – %12.5 (işsizlik başvurusu yapan) = %57.5 (iş aramayan) olarak hesapladım.
Yani her 5 erkekten birisi her iki kadından birisi iş aramak istememektedir.
Bu istihdam verileri Tarım dışı istihdam verilerini kapsamaktadır. Tarım kesimi zaten farklı değerlendiriliyor.
Bu oran farklarının en büyük sebebi Kadın kesimi çalışmaz denilmesinden kaynaklanmaktadır. Kendileri de böyle bir yükün altına girmek istemeden bakılarak kolaya kaçmak isteyenleri de mevcuttur.
Erkek çalışan oranının %20 sinin eksik olması ise kötü yola sapan ve iş gücünü yapmayı düşünmeyecek kadar geçimini sağlayan kesimi oluşturuyor.
Gerçek işsizlik değerlerine bakıldığında Türkiye 1. sırada yaklaşık olarak Yunanistan ile eşdeğer konumda.
3) Türkiye’de Bulunan Yabancı Ülke Vatandaşları
Türkiye çalışma konusunda yerlilerde ne kadar adaletsiz ise dışarıdan gelenler (suriye, italya, yunanistan vb…) konusunda da o kadar adaletsiz bir çalışan oranına sahip.
4) 2002 3.Çeyrek – 2015 3.Çeyrek İşsizlik Değişimleri
İşsizlik oranları Dünya genelinde 2007 ye kadar global likiditenin bolluğundan ve faiz oranlarının düşüklüğünden kaynaklı azalma yönüne doğru gidiyordu.
Ne zaman Mortgage Krizi oldu o zaman Avrupa Birliğinde bulunan Akdeniz ülkeleri başta olmak üzere tüm ülkelerde işsizlik oranında patlamalar yaşanmaya başladı.
Yunanistan, İspanya ve İtalya bir anda işsizlik konusunda Türkiye ile denk seviyelerdeyken 2014 yılına kadar artan şekilde zirveye oynadı.
Gelişmiş ülke piyasaları bu kriz sırasında daha iyi yatırım yapılabilir sağlam altyapılı sanayi güçleri olduğundan bu krizde avantajlı çıkmıştır.
2015’e kadar Brezilya %10’dan %5 civarına, Rusyaise %5 civarından kısa süre %8.35 e yükselip yine %5 civarına indirmiştir işsizliği.
Burada Türkiye 2009’a kadar yükselen işsizlik oranını:
a) “Alın Verin Ekonomiye Can Verin” kampanyası gibi bir kaç uygulama ile
b) Dış dünyada olan ilişkileri arttırarak pahalı turizm cenneti ülkelere gidecek olanlara ucuz alternatif olarak burayı sunarak
c) Büyük firmalara krediler vererek, bankaların 2001 krizi sonrası sağlam olduğu söylenerek
d) Para gelişmiş güçsüz ülkelerden gelişmekte olan piyasalara döndü
ekonomiye para girişi ve döngüsünü arttırarak işsizlik seviyesini düşürmeye başlamıştır.
Yani bir nevi işsizliğin düşmesi ile ilgili olarak söylenen “Kriz Teğet Geçti” sözü bir nevi haklılığı kanıtlanıyor.
Yalnız ülkemiz diğer Gelişmekte Olan Piyasalara göre daha kötü performans sergilemiş ve Akdeniz ülkeleri genelinde sadece başarılı denebilecek şekilde ilerlemiştir.
2012 Suriye krizi sonrası işsizlik oranı Suriyeli göçmenler sonucu %7 den %10 üzerine doğru çıkmaya başlamıştır.
Güney Afrika işsizlik oranında değişime uğramamış ve %20 – %25 bandında seyretmiştir.
5) 2002 3.Çeyrek – 2015 3. Çeyrek Çalışan Değişimleri
Çalışan oranı pek çok bileşenin sonucu ortaya çıktığı için daha zor değişen bir yapıdadır.
İşsizlik oranı gibi para ihtiyacının yasal yollardan çalışma şartlarında aranma ihtiyacının göstergesi değildir. Bu nedenle ona göre daha stabil bir yol takip eder.
Gel gelelim ülkelerde olan değişimlere. Gelişmiş ve Gelişmekte olan ülkelerin çoğu krizde az bir düşüş sonrası stabil 2009 yılında en geç 2011 yılında toparlamış ve bu şekilde aynı seviyede devam etmiştir.
Yalnız Akdeniz ülkelerinde çarpıcı bir değişim göze çarpmaktadır. Türkiye kriz öncesinde Güney Afrika ile birlikte %45 ler seviyesinde çalışan oranına sahip iken krizi fırsata çevirmiş İtalya, İspanya ve Yunanistan’ın çalışanlarını düşürdüğü kadar kendi çalışanlarını arttırmıştır.
%45 olan oran %50 ye çıkmıştır 2013’e kadar kademeli olarak. Sonrasında Suriyeli kaçak işçiler, gsyih’nin başarısız planlarda çar çur edilmesi ve ekonomik bazı ayrımlar gibi sebeplerden durum stabil hal almaya başlamıştır.
Bir nevi turizm ülkelerinde azalmaların olması Türkiye’nin pazar payını kapmış olabileceğini düşündürüyor. Özellikle Yunanistan %60 civarı çalışanı varken bu oran 2012 sonrası Türkiye ile eş olan %50 seviyesine iniyor.
6) Gelişmekte Olan Piyasa Değişkenleri
Gerçekte borsa ve para piyasaları hakkında yazdığım paranın prestij ve güvene bağlı olarak maddi bir temeli olmamasından dolayı kumara girdiğini yazmıştım. Onun haricinde sizler bu konuya gelişmişlik endeksi olarak baktığınız için bu değerler üzerinden de biraz ülke piyasasını anlatacağım.
2002 – 2005 dönemi arasında güçlü tl politikası ve sıcak para borsası nedeniyle büyüme gözüken ülkemiz 1 tl 1 isviçre frangı ve 1 brezilya realine eşdeğer olmuştu. 1 dolar 1.15 tl 1 euro ise 1.4 tl civarındaydı.
Borsa 10.000 bandından aşağı düşerel 2002 ekimde 8896’dan sonra da 25.000-30.000 seviyelerine çıkmıştır. O dönem Brezilya borsası ile paralel bir şekilde ilerleme göstermektedir. Bu dönem Borsa değerleri
Navlun, Altın vb. mal değerleri çok düşüktü. Ons altın değeri 450-500 seviyelerindeydi. Tabi hepsi likidite bolluğundan yavaş bir şekilde artıyordu. Kapalıçarşı Cumhuriyet Altınını 100 liradan satıyordu 2005 te 202 lira olmuştu.
2005 – 2008 döneminde daha zor şartlarda üretim piyasasının zorlanması, %20 gibi düşük kredi kartı sahibi halk tasarruflarının kredibilitesinin %80 gibi doyma noktasına gelmesi ve yurt dışından ithalata sebep olması sonucu sağlam cari açık gibi sebepler yüzünden ekonomi yavaş bir şekilde denge noktasına gelmeye başladı.
2005 te kapalıçarşı alını 202 lira civarlarından 2008 de 330 tl civarına geldi. Altının onsu 860 dolar civarıydı
Borsa hala likidite bolluğu ve benzeri sebepler ile 30.000 gibi seviyelerden 60.000 seviyelerine kadar çıkmıştır. Yavaş yavaş TL değerini Dolar (1.4-1.5 tl), İsviçre Frangı (1.3 tl), Brezilya Reali (1.2 tl) ve Euro (1.7 tl) gibi paralara karşı değerini kaybetmeye başlamıştır. Bu dönem hisse başı fiyat borsada 4.2 dolara çıktığından dolayı türk piyasasının altın çağı olarak görebilir bazıları.
2008 krizi – 2013 Mayıs dönemi arası 20.000 dip seviyesine düşerek bir nevi 2002’de bulunan 7915-8800 seviyelerinin o dönemde olan değerini göstermiştir.
2008 sonrası Türkiye güçlü tl ile ilgili ne kadar uğraşsa da ekonomik dengelerin farklılaşması sonucu sürekli ülke parasının değeri yavaş yavaş olmak üzere değerini kaybetmeye başladı.
Brezilya gibi ülkelerin ekonomilerini güçlendirmesi sebebiyle Türkiye’nin gelişmekte olan piyasalardaki Borsa değerleri ve para değerleri makasında olan liderliğini kaptırmaya başladı. O dönem ruble ve brezilya reali değer kazanırken lira dolara karşı az biraz kan kaybetti.
Bovespa 101.000 lere geldiğinde 2013 senesinde İMKB 100 96.000 civarlarındaydı. Yani arada -5000 lik olan fark +5000 kadar olmuştu.
Cumhuriyet Altını sanırım 800 tl o zamanları pek hatırlamıyorum üniversite ile uğraştığım için. Ons (31 gram külçe altın) ise 1800 dolar civarıydı
Bir ara 1862 dolar gibi tarihi bir zirve yapmış ve yine aşağı inmeye başlamıştı. Sanırım 2011 yılıydı.
Bir ara Altınları bankaya yatırıp yerine misli değerinde para verilecekti fakat vatandaşın bir kısmı hariç çoğu yastık altında olan altınını vermedi.
Çünkü halk her ne kadar cahil denilse de parann değerinin olmadığını bilir ve Irak savaşında olduğu gibi bir durum olursa altın ve kıymetli eşyalar harici her gayri-menkul’un değerinin pul kadar olmayacağını da bilir.
Belki de yastık altı altınları alınan halk savaşa sokulduğunda bir günde fakir bırakılacaktı kim bilir. Çünkü bir olay olmadan 5 sene önce planlaması yapılıyor.
Bilirsiniz Suriye krizi öncesi Suriye ile Türkiye sınır kapıları açılmış tüm komşu akrabalar yanında tüm Batı ajans*ları vizesiz suriyeye girmiş ve ayrılıkçılar hazırlanmıştı. Ardından da iç savaş patlak vermişti.
2013 krizi ve Sonrası
Hükumetin güvenilir hükumet imajının bozulması ve dış piyasalarda Suriye, Libya ve Mısır olayları gibi durumlar ile Ortadoğu pazarının karışması sonucu Türkiye piyasası ilk defa sağlam düşüşe geçti.
Brezilya ise borsada 120.000 dolar karşısında ise parası değer kazanan duruma geçmişti. O dönem dolar her piyasada düşerken Türk lirası karşısında artmış ve 1.7 – 2,5 tl seviyesine gelmişti. İsviçre frangı 1 dolara yaklaşmıştı.
Altın piyasası yurt dışında düşmesine rağmen (ons fiyatı 1000 civarı) cumhuriyet altını iç piyasada liranın değer kaybetmesi sebebiyle 400-600 tl gibi değerlerde dolaşıyordu. Ve 2016 ya kadar yavaş yavaş artmaya devam etmiştir.
O dönemde en fazla kazandıran gümüş olmuş ve bakır ile navlun fiyatları da çin ekonomisinin talepleri doğrultusunda hiper artış yaşıyordu.
Ons ve C. Altın son 5 sene değerini kontrol etmek için şuraya bakabilirsiniz:
http://www.bigpara.com/altin/altin-ons-fiyati/5yil
http://www.bigpara.com/altin/cumhuriyet-altini-fiyati/5yil
Amerika aynı zamanda Altın ve benzeri piyasa değerlerinin yükselişi sonrası Doların değerini korumak için 2011 sonrası piyasada yavaş yavaş faizi arttırması sebebiyle likidite azalmış ve her devlet kendi ürettiği kadarı değeri ile para değerine geri dönmeye başlamıştır yavaş olarak.
Gelişmekte olan ülkelerden para çekilmeye başladığı için banka borçları da ödenmesi konusu daha zor bir hal almıştır. Bu dönemde kredi borçları gelişmekte ülke içi halklarda patlama yaşamıştır.
Türkiye’nin Ortadoğu krizi, Rusya krizi ve Avrupa Ekonomik Krizi sebebiyle olan piyasaya yüklenilmesi durumu ekonominin değirmenini zora sokmuştur. Ülkenin Arabistan ve benzeri Arap ülkelerinden ülkede mal mülk sahibi olma kanunları sonucu para akımı başlamıştır.
İnşaati lokomotif olarak seçen ülke bu yolda yurt dışından gelenleri ağırlamıştır.
Son dönemlerde ise Turizm bölgesi gözüyle bakılan ülkemizde yabancı ülke konsoloslarının terör tehtidi uyarısı, terör eylemleri, ekonomik ambargo çağrıları gibi durumlar ile üretim ve hizmet sektörlerinde zarar verilmeye çalışılmıştır. Hepsi de organize ve bir anda birbiriyle uyumlu bir biçimde olmaktadır.
7) Şimdi gelelim son 1 Aylık Ekonomik – Siyasi Süreç Analizine
Türkiye piyasası şu an kapitalist ekonomik değerler içerisinde ekonomik olarak en üst sınırında tl değeri faiz indirimi noktalarındadır.
Buna rağmen dolar 2.80 civarlarında hareket etmekte ve borsa da güçlü direnç üstünde olan dip seviyesini zorlamaktadır.
2008 dönemi öncesi her şeyi olumlu olan süreç o dönemden sonra büyük kırılma ile olabilecek en zor şartlara dönmüştür.
Kobani olaylarından beri bahsettiğim Kanton birleştirme sonrası bağımsızlık için iç isyan hazırlıkları yapan ayrılıkçılar 2016 yani bu sene karışıklık çıkartmayı düşündüğünü basını takip ederken fark ettiğimi söylemiştim.
Özellikle 2016 Haziran’a kadar hem başkanlık hem de doğuda kürdistan olayları ile ilgili pek çok olay için karşılıklı saldırı, terör eylemleri ve iç isyan gibi durumlar olabilir.
İŞİD ve PKK örgütleri ile çift kıskaç halinde böyle hareketler yaparak cumhuriyetin başkanlıkla ve bağımsız kürdistan ile ancak rahata ereceğini düşündürecek hareketlere geçeceklerdir. Politik oyunlar seçim sonrası düşerek al gülüm ver gülüm tadında yaşanacaktır.
IŞID’in Charlie Hebdo ve Paris Bombalı saldırısı Paris’in düşen prestij ve ilgilenme durumlarını yine yüseltmeye başlattı. Bu durum Türkiye’de olunca Turizm ve google search çubuğunda yüksek seviyelerden aşağı doğru inmesine yol açmaya başladı.
Yani IŞID Terör eylemleri hem Fransa’ya Suriye içerisinde müdahil olma ve asker yollama hakkı tanıdı hem de Turizm olarak Fransa’ya katkı sağlamaya başladı. Türkiye’ye ise tam tersi ekonomik kayıp yaptı. Aynı zamanda Suriye’ye müdahele hakkını da Rusya tarafından engelleneceğinden de isteseler de olmayacağı aşikar 😀
Yani terör her türlü Batı devletlerinin politik işlerine yaramış ve PKK’yı Suriye’de IŞID karşıtı savaşta temize çıkartan batılı Belçika saldırılarında da iyice masum rolüne büründürdü.
Yüksek ihtimal ile batı konsoloslukları da bu işbirliği veya hareketleri bildiğinden böyle geri çağırma operasyonları yapmaktadır.
Belki de IŞID ve PKK ortak belki de düşman bilemem. Yalnız Avrupa birliği üyeleri gibi ülkelerin turist (masum) vatandaşlarına saldırması İŞİD’in savaş tarzı olabilir fakat sadece Türkiye’ye zararı olan bir sonuç çıkartıyor ortaya.
Bu dönemde iki grubun savaşı altında filler arasında ezilen ot misali vatandaşlar garip bir dönemden geçeceğe benziyor. Savaş dönemi olmasa da ekonomik değerlerin taban yapmaya yakın olacağı kesin.
Altınların toplanmasına bakmayın para karşılığında da olsa altınlarınıza sahip çıkın. Gelecekte Ülkemizde ne olacağını bilmiyorum ama istedikleri senaryo tutmazsa ülkenin fişini çekerek zorla ele geçirme ve parçalama dönemini yaşatmaya çalışabilirler.
Aynı zamanda tekrar söylüyorum silahlanmayı sevmezsem de savunma amaçlı her evde önlemler almamız lazım. Tayyip Erdoğan ister başarılı olsun ister başarısız şu an ülke olarak sıkışık konumdayız.
Teknolojinin önceki yüzyılda eve ulaşacak derecede çalışma hayatının keşfedilmiş olması da yararlı olacak ilk defa. Çünkü kaotik ortamlar olursa çalışanların evlerde çalışması için hazırlık içerisinde olması lazım.
Şu an kontrollü bir değişim süreci yaşamaktayız. Ekonomik değerlerde bankalara bağımlılığın olduğu şu dönemde halk fakirliğin dibindeyken her türlü küçük şeyde bile safını zenginden yana kullanması da bir şekilde olması muhtemel.
Benim merak ettiğim 2017 ve 2018 yılları nasıl bir ülkeye sahip olacağız. Çünkü bu sene projelerinin planlarında kritik eşik olarak gözüküyor. Halkın vereceği her karar geleceğimizi şekillendirecek gibi duruyor.
Masum ve temiz kalpli vatandaşlarımız için en hayırlısı ne ise onun olmasını diliyorum. Umarım hepimiz bu süreci bir, beraber ve dir halde atlatacağız. Unutmayın her siz-biz diye ayıran kişi aramızı bozarak kendi menfaatleri ölçüsünde birbirimize kırdırmaya çalışabilir.
Bu oyuna sağcısı solcusu kürdü türkü olarak ortak bir yumruk şekilde mesaj verirsek hiç bir şey yapamazlar. Ekonomik olarak ne kadar batırılsak batırılılalım yönetimsel özgürlüğümüzü ve tek vücut ülkemizi korumaya çalışalım.
Biliyorum ki bu ülke bölünürse bir daha bütün olması için bu nefret tohumu ekilmiş topraklarda çok daha etkili bir yapıcı güç olması lazım ki bu sıradan insanın yapabileceği bir şey değildir.
Gerçekte Tayyip Erdoğan’ın konumunun iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyorum. O yüzden onu itham etmeden Batı ve Kürdistan planlayıcısı herkesi kapsayacak şekilde konuşuyorum.
Hem ekonomik olarak Erdoğan’ı pazarlıkta alt plana düşürmeye çalışan batı dikkat çekmekte hem de Fırat Batısı dahil PKK Liberal Kürdistanı karşısı Başkan Erdoğan – Fırat Doğusu Barzani Kürdistanı pazarlığı ortaya çıkmaktadır.
Tabi Başkanlık sistemi için onun da burada etken olması ihtimali olduğundan onun ihtimalini de bahsetmiş oldum. Gerçekte nedir ne değildir hepsini halkın tercihi ve zaman gösterecek.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.