Kimyasal Silah Kullanımı

Geçenlerde Türkiye Kimyasal Silah Kullanıyor iddiaları vardı. Aynı şekilde Suriye için de geçerli bir söz vardı. Hatta Suriye’de olan örgütlerde de bunlardan olduğundan bahsedildi. Ardından bu konu hakkında araştırma yapmaya karar verdim.
Chemical_Weapons_Convention_2007 kimyasal sahibi olan açık mavi yasaklanan koyu mavi
 
Gördüklerim şaşırtıcıydı. Çünkü Kimyasal silah üretimine karşı konvensiyonu (convention) çoğu ülke imzalamış ama asıl bu kampanyayı etrafa yayan ve imzalatmaya çalışan hiç bir devlet imzalamamış.
 
Rusya, Çin, Japonya, Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa, Suriye, İran devletleri imzalamadığı için bunlar ile ilgili yok kimyasal silah kullanıldı yok bilmemne yapıldı denildiğinde açık açık imzalamadık diyebilecek konumdalar.
 
Chemical_Weapons_Convention_2007 kimyasal sahibi olan açık mavi yasaklanan koyu mavi 1
İşin garip yanı Halepçe’de Kimyasal Silah kullanıldı diye Irak’a giren pislik Amerika kendisi bu antlaşmayı imzalamamış!
 
Arkadaşlar açık bir şekilde söylüyorum bu Büyük devletler bu anlaşmayı imzalamadıkça gerçekten diğer devletlerin imzalamasının bir manası yok.
 
Suriye’de yaşanan kimyasal silah durumu da bu şekilde açıklık kazandı. Çünkü imzalamadığı için orada karşılıklı kimyasal silah savaşı yapılması da doğal oluyor.
 
Arkadaşlar biz ülke olarak bu antlaşmaya imza attığımız için kural tanımayan Tayyip Erdoğan bile bu konuda kural tanımamazlık edemez. Çünkü bunu ederse sonuçları çok ağır olacağından yapmaya cesaret edemez.
 
Ayrıca ben şu an sıradan bir ülke vatandaşı olarak bunu gördüğümde eğer bir devlet sahibi olsaydım şunu yapardım. “Eyyyy Amerika Eyyy Rusya sen imzalamazsan ben de imzalamıyorum” derdim. Tabi bunu bilen kaç kişi vardır ben de bilmiyorum.
 
Bu antlaşma sadece küçük devletlerin büyüğe karşı isyana kalkmaması için hazırlanmış tuzak bir antlaşma gibi. Düşünsenize. Size karşı silah avantajları olan bir devlet size tahakküm kurma şansına sahiptir.
 
Ben küresel oyunlarda sadece İkinci Dünya Savaşının Kahramanları ile Amerika uydusu Japonya gibi devletlerin imzalamadığı antlaşmayı tanımıyorum. Çünkü Baş nereye giderse diğerleri de onu takip edebilir.
 
Örnek olmaları ve ilk imzalamaları gerekirken tam tersi imzalamayan tek onların kalması hiç de olması gereken bir davranış değil.
 
Eğer öyle imzalamıyorsanız da o zaman bilin ki kimyasal silah hakkında bir kamuoyu yapıyorsanız ve insan algıları ve duyguları ile oynuyorsanız da ben karşı çıkarım. O zaman ilk önce iğneyi kendinize batırın o antlaşmayı ilk siz imzalayın. Siz zaten kabul ediyorsunuz kimyasal silahın dünya gerçeği olduğunu.
 
Ayrıca İsrail Gri renkte onun durumu da bilinmiyor adı altında yasallaşma imkanı sunulmuş. O yüzden Amerika = İsrail mantığı onun da kabul edeceği açık bir şekilde bellidir.

 

Troy (Türkiye’nin Ödeme Yöntemi)

Faizin yasak olduğu milletin faizli ödeme sistemine entegre olmasını kutlayacak kadar millileştirme hizmeti troy. Kısacası bankacılık sistemi yani Kapitalist rejimin Truva (Troy) Atı.
 
 
Gördüğünüz bu sistem adı kullanılırken master (Uzman) yada viza (vize-izin) gibi daha düzgün isimler kullanılacak yerde batılıların tam da bize mesaj vereceği şekilde Türkiye’nin Ödeme Yöntemi gibi çakma bir ad koyarak Troy ile tüm dünyaya Müslümanlığın Truva atını tanıtacaklar.
 
Biz de bu oyunu severek işte milli servetimiz diyerek kutlayabiliriz ama unutulan bir şey var. Ülke halkı olarak borçlar ile ezildiğimiz ve günden güne bankalara bağlandığımız bu sisteme her katkıda bulunmamız iyice zenginlerin servetlerine servet katmaları için yardım etmeye gönüllü olduğumuzu gösterir.
 
Gerçekte Troy ismi azamı ile ilgili bahsedecek pek bir şey yok. Sorun bizim bu sistem ile duygusal bağlantı kurup bankacılık sistemine iyice entegre olmamız.
 
Tabi Bankacılık sistemi devlette pek çok şeyi güzelleştiriyor gibi görebilirsiniz. Faiz ödemeleri ile hayatınızı telef etmek ve binlerce kart ile bankalara borçlanarak birbirini ödemek ile yarışırken nasıl çalışacağını düşünüp kötü yola sapmaya meyletme durumu sizde geçerli olabileceğini görmeden destek veriyorsunuz yada risklerini görmezden geliyorsunuz.
 
Gerçekte bu sistem sonucu pek çok insan Tayyip Erdoğan’ın geldiğinde yani 2001 sonrası Türkiye’nin kredi potansiyeli çok yüksek diye bir haber çıkmıştı.
 
Özellikle bu bankacılık sistemi İMKB paralelinde büyüdüğünde “Borç yiğidin kamçısıdır” diyerek tüm halk borçlandırıldığında GSMH’miz yüksek enflasyonumuz düşük gözüktü.
 
Sizler için bu mükemmel durumlar nedense bir türlü cebe yansımadı ve herkesin evi arabası varken parasızlıktan yakınır oldu. Hırsızlık, yorsuzluk, dolandırıcılıkta, mafyatik saldırılar, intihar (borca bağlı) veya cinnet gibi başka suçlarda patlama oldu.
 
Neden ?
 
Parası olmayan insan veya sorumluluğundan fazla üstlenen bilinçsiz tayfalar bankalara borçlandı veya işten çıkma risklerine karşı düşük maaşı kabul etti.
 
Neden?
 
Bedava kazanılabilecek ve başkasına yüklenilebilecek borç miktarı arttı ve dolandırıcılık daha fazla gelir getirmeye başladı.
 
Neden?
 
Para sahibi olan silahlı çeteler daha fazla rekabete girdi ve bu yola giden eleman artışı da olduğundan daha fazla güç savaşı başladı.
 
Tabi size bu görmezden gelinecek sorun olarak gelebilir ancak Kurtlar Vadisi taraftarı veya Eşkiya’dan Dünya’ya Hükümdar Olmaz veya benzeri mafyatik dizilerin artışı ve beyinsel etkilerine bakıldığında şimdi fark etmediğiniz acı bir gerçek ile karşılaşırsınız.
 
Siz kanlarıyla boyayacağız derken işin art yapısında olan psikolojik gücün verdiği hazzı fark etmedikten sonra bu sözün tehlikesini anlamazsınız.
 
Bankalar zaten başlı başına halkın gözünü boyadığı halde kendisine zarar verip banka senetlerine bağlı tutarak bizi zararlı bir yaşama sokarken bir de bankacılık sistemi ile gönül bağı kurarak nede olsa bizden diyerek ona koşa koşa girmemize sebep olacak troy’un savunmasını yapmak herhangi bir kişiye düşmemesi gerekeceğini düşünüyorum.
 
Reklam pazarlamasında alt psikolojide insana sizdeniz mesajları verilir ki daha çok alsınlar ve paraları dışarı çıkmıyor gibi düşündürürler ki iyice kredibilitesini arttırsınlar.
 
Arkadaşlar size Coca-Cola’yı hep Ramazan’da evlerinizde imajı üreterek her köye ulaştığını gösteren mesajlar vererek daha çok satma amacı taşıyorsa sizce neden ?
 
Reklam her zaman bildiğiniz şekillerde olmaz. Troy ise Bankacılık sisteminin truva atıdır ve Deyyusun oğulları da her seferinde Batı’da bakarak gülerek “nasıl yedirdik onlara bak mesaj vere vere” diye güleceklerdir eminim.
 
Batıya gittiğinizde herhangi birisine troy var ister misin diye söyleseniz size truva dizisini/filmi mi getirdin diye sorar. Siz de bunu her Avrupa’da kullandığınızda bankacılığın asıl sahipleri de nasıl zokayı yuttuğumuzu söylemese de bilecektir. Peki ya biz neden bu zokayı yuttuğumuz halde mutlu bir olay yaşıyormuş gibi gülüyoruz?

çok basit bir şey yazacağım. sonucu açık ve net bana göre.

http://gifomania.ru/gifs/water-20ok

burada gördüğünüz suyun hava karşısında kırılma etkisini görüyorsunuz.

burada da gördüğünüz gözün yapısı. camsı sıvı içerir. bu sıvı bir madde olduğu için su gibi kırılma etkisi olan bir madde.

http://www.biyolojigunlugu.com/…/f771a016fc63418a878034611.…

camsı sıvı

peki ya bu olay aşağıdaki resimde olduğu göz merceği tarafından kırılırsa sonuç ne olur?

Görme

iki ters bir düz eder mantığı ters olarak göze giren ışın sıvı ile teması sonucu tersine ve daha büyük gözükür.

Gerçekte kameralarda sıvı bir madde koyularak foto reseptörleri de düz algı olarak ayarlansa gözümüz gibi her şeyi aslından daha büyük görecek şekilde olur.

Hatırlatırım birisi herhangi bir kamera ile havadaki uçağı çektiğinde asla gözün gördüğü kadar büyük göremez.

Telefon kamerası merceği geniş açı çekim olduğu için görüntüyü inceltir diye onda normaldir.

profesyonel makine kullananlar da en normal lenste bile bunu yaşar.

Biz dünyayı hem düz hem de büyük görüyoruz camsı sıvı sayesinde. Tabi hala ters gördüğünü düşünmek isteyen varsa onu dünyayı düz düşünenler arasına alabiliriz.

Mursi’nin Kökeni

Bir takım çevreler birisini Mehdi ilan etmek için Mısır’da olan Mursi’yi peygamber soyundan olduğunu iddia ediyordu.
Mısır gibi Arap ve Avrupa ülkelerinin hepsinde genelde kendi klan (kabile / tribe) soyadı ile anılırlar. Örneğin McDonald bir İskoç klanıdır ve herhangi bir McDonald görürseniz bu aile içerisindedir.
Aynı şekilde Qurashi (Kureyşi) yada Hashimi (Haşimi) gibi soyadlar olmadıkça da onun peygamber veya benzeri soydan geldiğini iddia edemez.
Seyyid olmadığı da aşikar olan bu adamı özellikle peygamber ile bağlantılı olarak belirtmeleri aslında kendi kafalarında olan planın bir parçası.
Bir hadisi baz alarak bunu yapmaya çalışıyorlar. Mehdi çıkmasına yakın Mısır’da haşimi ailesinden birisi indirilecek ve Rum’a (Avrupalılara) sığınacak iddiasından kaynaklanmaktadır.
Tabi bu iddialar pek yetkin olmamış ki öyle fazla basında yer almadı.
Muhammed Mursi’nin atalarını merak ediyorsanız youtube’de “Mursi Tribe” yazın ve 26 dakikalık Etyopya’da yaşayan bu kabile hakkında detaylı bilgi öğrenin.
İsterseniz google’da “Mursi people” yazın ve wikipedia sonuçlarında bu kabile hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz.
Mursi gerçekte Etyopya kökenli ve oradan Nil’in kuzeyinde olan aşağı nile inmiş bir kabile ferdi. Tabi Mekke ile bağları da hiç olmadığı için sonuçta elde var sıfır olacak onlar için.

Sevr Hakkında İlginç İddia ve Tarihi Kanıtlar ile Cevap

Aylar evvel ilginç bir iddia duymuştum. Atatürk aslında vatan hainiydi dediler. Normalde Osmanlıya 100 sene sonra verilecek topraklar Lozan Antlaşmasında bırakıldı ve öyle Türkiye kuruldu şeklinde.
 
Bu tabi Osmanlı seven fakat tarihi gerçeği sorgulamayan pek çok kişi için aaa kesin öyledir şeklinde yorumlandı. Ortaokul zamanlarında dikkat ettiğim bir detayı çok sonraları bile dikkat etmeyince böyle de inanır oldular.
 
Gerçekte Osmanlı Sevr antlaşmasında 100. senesinde hakimiyetini geri alacağı bölgeler vardı evet ama onlar bilindiği gibi yurt dışında değil şu an olan topraklar içerisindeydi.
 
sevr_turkiye
Sevr antlaşmasında bize gösterilen sınırlar o Güney Anadolu’nun tamamı gitmiş harita gerçekte 100 sene boyunca sömürgecilerin idare edecekleri toprakların sınırıydı.
 
Gerçekte Yunanistan, Ermenistan ve Suriye-Irak Sömürgeleri ile ilgili topraklar hariç her yer geçici işgal bölgesi olarak tanımlanmıştı. Hatta bakarsanız oralar için XX devleti Nüfuz bölgesi olarak geçer.
 
Asıl sınır Adana şehri civarından Hakkariye doğuda Hakkari’den Giresun’a Batıda ise İstanbul civarı Trakya toprakları sadece Osmanlı sınırında yer alıyor ve oralar da Boğazlar bölgesi olarak geçtiğinden başka bir koloni devlet gibi yarı bağımsız oluyordu.
 
Tabi o dönemde yaşamayan birisi için Osmanlı’nın kaybettiği topraklarda kurulan yeni devlet her türlü suçlu bulunulması normaldir. İşin garip yanı da Osmanlı’nın devamı olduğunu kabul edip çoğu borcunu ödeyen de Türkiye’ydi.
 
Sevr Antlaşması ile ilgili bir başka ilginç nokta ise kabul etmeyen Türkiye’yi işgal ederek kendi topraklarına geçirmeye çalışan bir Yunanistan’ın teşvik edilmesi.
Sevr_Antlaşması_Türkçe
 
Eğer Türkiye o zaferleri kazanmasaydı Yunanlılar Osmanlı’dan aldıkları topraklar yanında uğraşma bedeli olarak savaş tazminatı olarak batıdan pek çok toprağı da isteyecekti belki de.
 
Ayrıca boğazlar bölgesi denilen bölge içerisinde midilli adası da dahil diye bu konuyu tartışmaya açabilirsiniz ancak asla ve asla Lozan’ın Sevr’den kötü olduğunu iddia edemezsiniz.
sevr ottoman_dismemberment
 
Sevr içerisinde Almanya’nın Ruhr bölgesinde olduğu gibi tamamen başka ülkeler için çalışan topraklarımız olacaktı ve bizde de o durumu gören toplum sürekli isyan ederek boşu boşuna heba olacaktı.
 
sevr_turkiyea
Tabi o dönemi bilmeyen için ne kadar ilerlemiş ve güçlenmiş olduğumuzu da görmek istemez ve sürekli devlete laf atar.
 
Aynı zamanda Sykes Pickott antlaşmasının detaylarını da atayım da siz haritanın sınırlarının sevr ile benzerliklerini de siz düşünün.
 
sevr öncesi sykes pickott (1)
Rus nüfuz bölgesi, Fransız Nüfuz bölgesi ve Büyük devletlerin kontrol alanlarına baktığınızda hangi bölgelerde hangi devletleri kurmayı planladıklarını az buçuk görebiliyorsunuz.
 
İtalya’nın almaya çalıştığı izmir ile herkese açık Sonradan uluslararası Boğazlar bölgesi olacak uluslararası Kudüs bölgesini de görüyorsunuz.
 
Aslında amaç baştan beri belli. Adana’da Sivasa kadar Kilikya Ermeni devletini kurmaya çalışan Doğuda Ermenistan kurmaya çalışan aynı zamanda Fırat ötesinde küçük bir Kürdistan kurmaya çalışan batıda Yunanlılara Boğazları Anadolunun batısını ve İzmir bölgesini veren bir harita görülüyor.
 
Boğazda bulunan Rus ve Batı Anadolu’da olan italyan nüfuz bölgesini sonradan yunanlılara düşünüyorlardı.
 
Düşünün eğer Osmanlı bu antlaşmayı imzalasaydı ne olurduk. Şu an Macaristan diye bilinen topraklar ile 1800 lerde bilinen Macaristan toprakları arasında olacak farktan bile daha çok sayıda bölünme yaşayacaktık.
sevr öncesi sykes pickott (2)
 
Tabi siz hala daha o toprakları 100 sene sonra Osmanlı’nın geri alacağını söylediklerinde gerçekten halk içerisinde örgütlenmiş yabancı faktörlerden alamayacağını ve vermeyeceklerini idrak edemeyecekseniz bir zahmet kendinize çeki düzen verip ben nerede hata yapıyorum diye düşünün.

MHP’ye Büyük Tuzak: Kayyum

“22 gün sonra yani 13.05.2016 Notu: Kayyum ataması sonrası Tayyip Erdoğan’ın bu operasyonda Bahçeli taraftarı bir müdahelede bulunması karşıt bir operasyon olabileceği ile ilgili izlenim veriyor. Tabi göstermelik bir hareket olabilir belki bu. O dönem Fetullahcılar ile işbirliği  yapıyordu Tayyip Erdoğan ve o yüzden bu siyasal suikasti onlar da yapmış olabilir.”

Arkadaşlar seneler evvel küçük bir haber dikkatimi çekmişti. Bir partiye kayyum ataması yapılıyordu. Ben ne kayyumdan haberdardım nede bu kadar etrafta dolaşan kayyum’un görevi ile ilgili olaylar vardı.

Şimdi her yerde kayyum sözü var olurken özellikle MHP gibi sağ bir partiye kayyum atanması aklıma o eski olayı getirdi.

Haber:
http://www.hurriyet.com.tr/sp-kayyuma-devredildi-15841122

Haber 2 :
http://www.cnnturk.com/2010/turkiye/09/22/saadet.partisi.yonetimi.kayyuma.devredildi/590480.0/index.html

Bu haberde Saadet Partisi kayyum yönetimine atandığı söylenilmişti. Numan Kurtulmuşum karşıtı bir grup kayyum’a atanmış o dönemden sonra da %6 oy alan Saadet partisi hiç olup gitmiştir.

Kayyum nedir ?

Kayyum arapça’da Kaim yani Kıyama duran yani dimdik ayakta olan demektir.

Devlet içerisinde olan hale bakılırsa “dimdik ayakta durmak” kayyum gibi kanuni görevli adı olarak hiç bir mana ifade etmez.

O zaman kayyum nedir ?

Arapça ad sorgulamasında şu şekilde yazmaktadır.

” birinin yerine geçen, bir işte sebat eden, direnen, ayakta duran”

Devlet içerisinde kullanılan manası budur.

Kayyum ya iki şirket arası anlaşmazlıkta yada yöneticilerin hukuki ehliyetsizliği yani işlerinin ehli olmadığı için devlet iradesinde yönetilmesi için getirilen kişidir.

Şu an MHP’ye kayyum atanması ne demektir?

Meral Akşener ile başlayan olay sonraları dava içerisinde erken seçime gitme olayına döndürerek ele geçirmek için bir operasyona döndü.

Arkadaşlar ister inanın ister inanmayın Meral Akşener AK Parti yandaşı bir insan görünümü çiziyor.

http://www.hurriyet.com.tr/meral-aksener-eger-bu-iddia-dogru-ise-bas-paralel-bu-durumda-sayin-bahceli-oluyor-40089227

bu da bahçeli’nin bunun hakkında konuşması

http://www.ntv.com.tr/turkiye/devlet-bahceliden-meral-aksenere-bas-paralel-yaniti,ERpp38UnlUif7Uz3-i9HBw

MHP yaptıklarında genelde Ak Parti’nin yakınlarında dolaştığı için eleştirilirken başkaları tarafından şimdi gelip de Baş Paralel iddiaları ile hareket eden bir kadın çıkıp açıklama yapıyorsa o zaman bu işte bir iş vardır derim.

Meral Akşener’in karışıklık çıkartması ve parti içerisinde bölünme veya değişime gidilmesi kimin yararına olur arkadaşlar bir düşünün. Tabi ki Ak parti.

Eğer Bahçeli giderse eski kafa dediği kişiler yerine Sarıgül ve Avukatı olan Murat Hazinedar gibi daha hükumet taraftarı bir kişi gelir.

Eğer MHP karışıklık durumunda bölünmeye giderse yine kazançlı durumda olurlar. Çünkü karşılarında duran Saadet Partisi sonrası kalan en güçlü sağ cenah partisi de devrilir.

Bu olayı sadece MHP içerisinde olan durum gibi okumayın arkadaşlar.

Gerçekte yıldırım iki kere aynı yere düşüyorsa o zaman bu işte bir plan vardır.

Operasyonların kralı şu an hem sağ cenahta hem de firmalar üzerinde uygulanmaktadır. Hedef tüm Türkiye’de Dominasyon (Egemenlik) kurmaktır.

Söylemiş olayım şimdiden en azından farkında olun. Sonradan “bilmedim, etmedim” diyerek “ben ülkede hukuka inanıyordum da onlar benden habersiz çiğniyordu” şeklinde kimse demesin.

Son bir hatırlatma da yapmak istiyorum. MHP şu an iyi kötü eleştirilebilir ama şu an devletin bütünülüğünü koruyacak kalelerden birisidir. Gizli bir operasyon varsa o zaman gizli amaçlar da vardır. Hatırlatmak isterim.

Bu haberlerde geçen işleri şüpheyle karşılarım

1) Komedyen Almanyadan uzaklaşmak istedi. Bilirsiniz filmlerde sevilmeyen adam ilan edilenler tehtid edilir ve uzaklaştırılır. Alman haberalma veya Türk haberalma bir şekilde burada bir iş çözmüşe benziyor.
 
Ya Erdoğan gizliden bir mafya babası olma yolunda ilerliyor yada Merkel ile dirsek teması içerisinde.
 
 
2) Papa, Çipras ve Patrik mültecilerin olduğu midilli kampında buluştu. Haber sıradan gelebilir ama dikkat çekici yanı şu:
 
“PAPA 10 MÜLTECİYİ YANINDA GÖTÜRECEK
Ziyaret sonrasında Papa’nın, 10 mülteciyi yanında götüreceği de açıklandı. Buna göre, 20 Mart tarihinden önce gelen, özürlü ya da hastalığı bulunan, anne ve babasını kaybetmiş olan farklı uyruklulardan 10 kişinin tespit edileceği açıklandı.”
 
Mülteciler verildi diye sevinen çıkacaktır yalnız orada hristiyanlaştırma operasyonu olacak 10 seçilen kişi sanırım seçildi. Seçilen mülteciler Ağaç kesen Baltanın odun sapı gibi olabilirler. Gidip o mültecileri hristiyan olun bak hem güçlü hem biz burayı güvenli görüyoruz hem de daha iyi bir ortam var gelsene gibi ikna edebilirler.
 
 
3) NPS çiplerinin aktive olması ile muhtemel olan olaylardan birisi. Bu çip ile nokta atışı yer nasıl bulunur işte böyle. wi-fi veya herhangi bir telekominikasyon bağlantısı olmadan telefonların tespit edilebilmesi için uçağı kaldırmaları ve telefonların pillerinin çalışması yetecektir.
 
 
Özellikle bu haberler dikkatimi çektiği için paylaşmak istedim.

Akrabayı Korumak

Pek çok kez dikkatimi çeken en önemli olaylardan birisi bu mesele. Toplumumuz içerisinde bulunan bir insan grubu akrabayı korumayı hukukun üstünde tutuyor.

İnsan tabi akrabasını veya başka bir yakınını ne yaparsa yapsın ceza alması gibi şeyleri istemez.

Özellikle Feodal yapılarda bulunan aileyi koruma meselesi ve aile hukukunun devlet hukukundan üstün olması durumunun popülerleşmesi sonucu kültürü bozması yapmayana da sirayet etmiştir.

Bir olay olduğunda başka kimsenin ceza vermesini engellemesini geçtim, mahkemeye taşımasını bile engelleme ve hukukun önünü kapatma işlerine girişiyorlar.

Bu tip ailelerde dikkat çeken bir söz vardır:
“Ne yaptıysa yaptı, biz (ben kendi ellerimle) cezasını vereceğiz(m).”

Sözleri böyle olduğu halde uyarır, belki bir kaç pataklar ama o aynen diğerlerine aynı davranır devam eder.

Hakkın yerini bulması ve o akrabanın sorumluluklarını fark edip kişisel sınırları bilmesi engellendiği gibi kendisini suça azmettirip bir şekilde kötülüğü yaptıktan sonra cezasız kalmasına da sebep olabiliyor.

Hukuk (her şeyden) insani her türlü duygudan üstün olmalıdır.

Akrabasını korumak veya kendi hukukunda terbiye etmek gibi durumlar için hukuktan bilgi saklamak ise hani o bahsedilen dilsiz şeytan tanımlamasının tam karşılığıdır.

Bir gerçeğin açığa çıkmasına engel olmak, onu sözlerinden eksiltme veya arttırma ile algısını değiştirmek tamamen bilinçli olduğu için ağırlaştırılmış bir cezanın verilmesi gerekmektedir.

Toplumumuzda her yerde akraba kayırmak ve başka türlü her olay akrabayı korumak olarak geçiyor. Akrabayı korumak tanımı bu değildir.

Akrabayı kayırmak demek ile bahsettiğim bu tip suçları örtmek dışında şu etkiye de sahip:

– İşe ehil olmadığı halde bir yere tayin etmek (Torpil yapmak)

Akraba korumanın gerçek tanım şu olmalıdır:

– Aç kaldığında
– Açıkta kaldığında
– Bilmediği şeyler hakkında bilinçlendirme/öğretme
– “hukuki sürece sebep olabilecek bir zulüm yapılan bir durumda” dışarıdan birisi saldırgan bir tavır sergilediğinde ortamı yatıştırıp hukuka emanet etme yoluyla adalete teslim etmek,
– zulmedecek/saldıracak/tehlikeli birisi ona karşı eyleme geçerken “hukuki işlem olacak bir zulüm yapmadığı halde” fark edip onu engellemeye çalışmak olmalıdır.

Özellikle üstüne basarak diyorum ki hukuki bir olay olduğu durumda halk adaleti olan legal mercilerde iş çözülmelidir.

Tabi bu devlet benim hukukumu taşımıyor deyip bu şekilde kendi hukukunu veya kendi kafanda olan (görüşsel islam hukuku gibi) tamamen duyumlar ve kültüre dayalı bir hukukunu uygularsan o zaman tüm insanlığı karşına almış olursun.

Çünkü hukuk her halkın kendi ahlakını temsil eder. Tabi her kültür de kendi hukukunu uygulamak isteyebilir. Bazı hukuklar birbiriyle çelişse de Çin hariç tüm Avrasya hukukunda ana metinler aynıdır. Çin hukuku hakkında bilgiye sahip değilim belki de onlarda da vardır.

O yüzden akrabayı korumanın hukuk içerisinde yasal olduğu da incelenirse görülecektir. Fakat tüm bu hukukları inceleyin akrabayı kayırmak yasaktır. Çalmak da, yalan da diğer her türlü olay da buna dahildir.

Dinler de hukuk da aynı temel esasında kurulmuştur. Adalet.

O yüzden her türlü hangi (Avrasya – Tanrılı) hukuk sistemi ile ilgili bir devlette ekmeğini yiyorsan dinine, diline, ırkına ve özgürlüğüne halel getirmedikçe onun hukukuna bağlı kalman gerekir. Burada özgürlükten kasıt asla ve kat’a günah işleme özgürlüğü gibi başkalarına zarar verecek şeyler değildir. Kişisel özgürlüklerdir.

Örnek 4 Kadın ile evlenmek isteyen ya toplumu müslümanlaştırmak için uğraşmalı ya o toplum kuralını değiştirmek için herkesi ikna edecek kanıtları sunmalı yada başka bu tip hak sunan bir topluma iltica etmelidir.

Akrabayı, akranı, konuyu komşuyu korumak için hukuku yok sayanlar büyük suç işliyorlar.

Adaleti ezenler bir şekilde belki olayların bilincinde bile olmayabilir. Fakat onu koruyan kollayanlar hem ona bilinç kazanılmasına engel oluyorlar hem de bilinçli olarak suçu örtmesiyle belki de toplum içerisinde nifak tohumlarının ekilmesine sebep oluyorlar.

Feodal düzende bu tip aile olayları sonucu kan davası, namus davası gibi olaylar çok olmuştur. Çünkü o zani hep haklıdır ve diğerlerine ne yaparsa yapsın da kendi üstün kültürleri diğerleri ile rekabette olduğundan böyle şeyler kaos düzeninde yasaldır gözüyle bakıyorlar.

Belki edilgen bir suç işlediyse (zulmü fiziksel ve maddi değil ise) onu işleyen kişiyi ailesi mazlum ile konuşarak ondan özür dileyip ardından bir şekilde olayın mağduriyetini giderdikten sonra (gönlünü alma örneğin) o suçu işleyeni bilgilendirdikten sonra izole etme ve bazı haklardan mahrum bırakma gibi bir şey yaptığında belki akraba koruma maddesine girebilir.

Genel toplum içerisinde gelecek nesillerde bir gıdım daha benden olsun buralar diyerek yapılan her kayırma hukuki kayırma yollarının da önünü açtığı için her türlüsüne engel konulmalıdır. Başka türlü adalet her türlü şirazesinden kaçmaya yatkın olacaktır.

Gözlemlediğim çevrede gördüğüm kadarıyla böyle olduğu için bunları esas alarak yazdım. Tabi Dünyada bilmediğim görmediğim pek çok olay da olduğu için hatalı düşünüyorsam da ancak sizler bilgilendirdiğiniz taktirde anlar ve ona göre görüşümü daha doğru hale getirebilirim bunu da hatırlatırım.

İnsan Fişleme ve Takip Sistemi (NFC Çipi)

İlk bu çip hakkında bilgi sahibi olduğum video linki:
 
Dünyada herkesin konuştuğu ve kimsenin bilinçli olmadığı için bir özgürlüğümüzü koruma savaşı içerisindeyiz. Bu savaşta kapitalist sistem erklerinin amacı kendi görüşlerini dayatma zemini hazırlayacak bir şekilde insanları kontrol etme arzusu içerisindedir.
 
Dilimize takılmıştır. “İnsanları çipler ile kontrol etmeye çalışıyorlar. ”
 
Peki ya bunu nasıl başarmayı düşünüyorlar?
 
Her şey hangi niyet ile kullanılırsa o şekilde fayda sağlar. bir internet kullanımı bile iyi amaçlar ve kötü amaçlar olarak pek çok şeye hizmet eder.
 
Bilgi öğrenmek istersen bilgi öğretir, para çalmak istersen de para çalmana yardım eder.
 
İşte bu adamlar da bundan faydalanıyor. İnsanların yararına gösterip onları kandırarak istediğiniz gibi onları takip edebilme şansınız vardır.
 
Senelerdir sağlıkta çip kullanılması ile ilgili uygulamalar planlandı. Senin kan değerlerini ölçüp haber verecek şeklinde deniliyordu haberlerde.
 
Eğer çok gelişmiş bir çip olursa böyle bir sağlık çipi hapishanelerde (cehennemden kaçış filminde olduğu gibi) kurallar dışında davrananı cezalandırma hatta öldürme imkanına sebebiyet verebilir.
 
Küçük bir ayrıntı da vereyim, filmde Abraham adlı zencinin en sadık ve dürüst birisi olarak tanıtılması bir yandan da yahudileri bilinçaltından övme ve sistemin teknolojik gelecekte nasıl işletilebileceği hakkında bir örnek gösterme mesajını taşıyor.
 
Bunu bir diktatörlük rejimi hakim olduğu taktirde tüm insanlığı açık hava cezaevi gibi bir baskıda yaşatabileceklerini unutmayın. Ki önceki yazılarımda olan bir oyunun “Elder Scrolls dünyası” içerisimde geçen “Güneşin Tiranlığı” da bu olayı gerçekleştirme amacında olduklarından bahsetmiştim.
 
Devletler ve Şirketler İnsanları çip sahibi olmaya ikna ettiklerinde ileri teknolojik dönemlerde insanların vücudunu kontrol etmeleri çok rahat bir şekilde gerçekleşebilecektir.
 
Bu durum da eğer demokrasi sistemi gittiğinde veya Amerika içerisinde bulunan Yahudi Lobisi gibi gizli örgütler tüm dünya sistemini gizliden kontrol ederse çiplerin amacı da sadece o hükumetlerin emirlerine itaat ettirme şeklinde olacaktır.
 
Peki ya NFC çipleri neden bu kadar tehlikeli?
 
 
bu linkte gördüğünüz Applications (Uygulamalar) kısmında yazan avantajlara dikkat çekmek istiyorum.
 
Bu uygulamalar içerisinde kredi kartı ve biletler yerine geçmesi ile ilgili avantajları olduğundan bahsediliyor. İkinci konuda ise Wi-Fi ve İnternet bilgileri gibi kısımlardan bahsediliyor. Kısacası bu çip telefon sahibinin şirket bazında nüfus kağıdı (kimliği) yerine geçmektedir.
 
Yani biz şu an her ne kadar Türkiye vatandaşı olsak da Global Dünya Şirketleri tekelinde bulunan Bilmediğimiz Dünya Yönetimi gizli kimliklendirme çabasında da bir yerimiz var.
 
Yeni Akıllı her telefonda siz istemeseniz de Google, Facebook ve benzeri bir kaç uygulama otomatik olarak yükleniyor ve silemiyorsunuz da. Bunlar da sizin kimlik bilgileriniz, adres defteriniz gibi bilgileri almayı onaylayarak zorunlu olarak etkinleşmiş bir uygulamalar bütünü olarak ortaya çıkıyor.
 
İşin ilginç yanı bluetooth erişimi ile bu bağlantının sağlandığından bahsediliyor. Yani Siz NFC çipi çok yakından etkileşime giriyor diyorsunuz fakat bluetooth ile bilgi sağlaması mesafeyi çok değişik bir sınıra ulaştırıyor.
 
Bluetooth’un gerçek mesafesi bahsedilen NFC çipi mesafesine göre çok daha fazladır. 10 ile 100 metre arasında bir çevreye mesaj alım ve gönderim sağlayabiliyor.
 
Yani sizler eğer gerçekte hukuka bağlı ve tamamen etliye sütlüye karışmayan veya kimseye eziyet etmeyen birisi olsanız da diyelim kapitalist rejime ters düşen sözler söylediğiniz taktirde bu çip aracılığıyla takip edilme, belki konuşmalarınızın dinlenmesi veya başka uygulama özellikleri ile verdiğiniz yetkiler ile onların dinlemesine takılıp size karşı faaliyet içeriinde bulunabilirler.
 
Şu an NFC çipi sistemi bulunan bir telefon sahibi insan Rusya’da devletine bağlı olarak işler yapsa bile bir Amerika şirketi onları dinler ve gerektiğinde Rusya’ya gidip şu gibi planlar yapmayın diye onları uyarabilir.
 
 
“bluetooth mesaleri ile ilgili detaylı bilgi burada orijinal üretici bilgilerine dayanarak yazmışlar”
 
Belki casusları ile takip etmesi gereken kişiyi 10 ile 100 metre mesafeden çaktırmadan bu adamın telefon idsine göre takip edebilir. Sonra da bir savaşta Rusya üst güvenlik yetkililerinin tepesine nokta atışı bir saldırı yaparak imha edebilir.
 
Bu olay şu an belki de Ortadoğu’da bulunan savaşlarda uygulanmış olması ihtimali yüksektir.
 
İşin en garip yanı bu NFC çipinin Pil içerisinde olması. Gerçekten iyi niyetli bir uygulama olsaydı bu pil yapısının içerisine değil telefon yapısının içerisine herkesin görebileceği bir yere yapıştırılırdı.
 
Aksine telefondan pili ayırdığınız taktirde bile çalışmaya devam eden, tamamen konum gibi olayları takip eden bir çip olması tamamen gözetleme amacı taşıdığı şüphesini kuvvetlendiren detaylardır.
 
Tabi bu çiplerin hangi telefonlarda olduğunu bilmek gerekir.
 
 
bu siteye girdiğinizde hangi telefonların orijinallerinde bu çipin bulunduğunu göstermektedir.
 
Sizin gördüğünüz pek çok yeni telefon üstün teknolojili ve akıllı diye alırken firmaların kontrolünde olan kimlik bilgileriniz ve internet iletişim bilgileriniz ile kendinizi bazı yönetimlerin kucağına düşürüyorsunuz.
 
Gerçekte firavun devleti ile yanıp tutuşmasalar her şeyde sizin gibi her şeyi iyiliğimiz için yaptıklarına inanacağım ama hiç de öyle değil olmadığını zaten çalışanları köle gibi sadece kendi ailesini doyuracak kadar bir seviyede maaş ile baktıklarından anlayabiliyorum.
 
NFC çipi.isteyen şu youtube videosundan bu çip ile ilgili farklı bir deneyim olarak erişebilir:
 
 
Gördüğünüz gibi çip tam pil elektrik kaçağı koruma kılıfının içerisinde bulunmakta. Yani tamamen telefon kapalı olsa bile işlemesi istenilmektedir.
 
şu sitedeki şu kelimeler bir şekilde bu çip hakkında biraz daha benim dediğim tarz olduğunu kanıtlar niyelikte:
 
 
“Android’deki bu hızlı yönelim ilk olarak konum tabanlı uygulamalarda konumun GPS veya GSM baz istasyonları dışında farklı bir yöntemle tespit edilebilecek olmasını getirecek gibi görünüyor. Google, Places servisi üzerinden işyerlerine dağıtacağı NFC etiketleri aracılığıyla konum tabanlı hizmetlerini yaygınlaştıracağını şimdiden açıkladı. Hatta Portland pilot uygulama için seçildi.”
 
bu sözler GPS ve GSM gibi istasyonlardan daha doğru koordinat belirleyecek gibi görülüyor denilmesi ve sürekli uygulamaların bilgilerini depolayıp onlara göre sizin alışkanlıklarınızı belirlemesi de zararsız kişilerin bilgilerini toplayarak onları kendine bağlama ve zararsız olan karşıt ve zararlı kişileri de bulup yerinde yok etmek için ön planlama ihtiyacını çok rahatlıkla giderebiliyor.
 
Diyelim siz her gün saat 9 da bir yerde işe gidiyor ve gece 6 da çıkıyorsunuz. Saat 7-8 gibi trafikten yakınıp köprüde konumu paylaşıyorsunuz. Bu her yıl düzenli olarak oluyor.
 
Her Android telefonda Google Maps harita bilgisi açık. Siz her gün harita üzerinden nereye gidiyorsanız konumunuz bir tane belirteç ile gösteriliyor. Kapatamıyorsunuz.
 
Ayrıca başka bir tane Google Maps’te siz açtığınızda telefon uygulamalarında açılıyor. Bu da sizin gördüğünüz kısmı olarak diyelim bir yer veya bir trafik durumuna bakmak istediğinizde kullanıyorsunuz.
 
Yandex ve Google’da bildiğiniz üzere sizin arabanızın konumu, arabanızın hızını, çevredeki trafik durumunu ve gitmek istediğiniz yere en hızlı gidişi gösteriyor.
 
Fark ettiniz mi? Trafik sonuçları nasıl bu kadar düzgün ve detaylı çıkabiliyor? Çünkü her bu uygulamaları açan telefonun bilgileri orada işlenerek haritada kullandığı hızlar otomatik olarak ortalaması alınarak işleniyor.
 
Yani siz şu an kontrol ediliyor ve bilgileriniz ile firmalar hizmet sunma adına istedikleri gibi telefon kimliği dahil her şeye erişim sağlanıyor.
 
Yani hem toplumu istatistiksel olarak analiz ediyorlar hem de bireyleri ve davranış psikolojisini teker teker inceleyerek her insanı kontrol etmek için uğraşıyorlar.
 
İster inanın ister inanmayın her şeyin yararı olduğu kadar size zararı da olabilmektedir. Her şeyi hayra yormak iyidir derler fakat insanların kişiliklerinin ve bağımsızlıklarının yok olması ile ilgili ihtimalleri asla hayra yormayı düşünemem.
 
Nasıl bir anne çocuğunu koruyorsa kimseye zarar vermedikçe herkesin özgürlüğünü koruma şansının olması gerekmektedir. Bu da devlet, şirket veya güç sahibi her türlü erkin bilgi ve benzeri şeyleri kötüye kullanım veya hizmet sağlama adı altında insanları kolaya yönlendirip kendi küresel örümcek ağlarına çekmesi kabul edilemez.
 
Sonuçta böcek nasıl örümcek ağını gördüğünde bir manyetik alan boşluğu yaşanıyor yani ben bu ağa dokunmalıyım şeklinde bir sihir yaşıyorsa biz de insanlık olarak internet ve bilişim teknolojisinin faydalarına doğru çekiliyoruz. Bu cazibeye kapılan herkes bir yandan da tuzağın hammaddesi internet ağında sağlam bir şekilde yapışıyor ve sineklerin bala üşüşmesi gibi toplanıyoruz.
 
Bunu bilenler de şimdilik avlarını tuzağa topluyor ki yeteri kadar bilgi ve kişi sayısına ulaşınca tüm dünyada bulunan avlarını kontrol etmek veya yok etmek için düğmeye basaca.
 
Bu da nasıl olacak biliyor musunuz? kendi insan tanrılarını ortaya çıkarıp insanlara farkında olmadan paylaştıkları bilgilerden faydalanıp istediklerinin benzerlerini verecek ve bir mucize yaratacak. Sonra da ne olacak biliyor musunuz arkadaşlar?
 
Kendi diktatörlüğünü kurmuş üstün ırk olduğunu iddia edenlerin bir şekilde diğer herkesi inekleri ahırda yönetir gibi yönetmesi. Siz de böyle bir şeyin köle kısmında olmak istiyor musunuz?
 
Hatırlatayım bir konu başlığımda da Black Mirror’da da bunlar hakkında bol miktarda örnek verdiklerinden ve yapmaya çalıştıklarından bahsetmiştim. Ona da bakarsanız ne dediğimi daha iyi anlayacaksınızdır.

Karşılaştırmalı Ekonomik Analiz (18 Ocak 2016)

Türkiye Avrupa Birliği ile ilgili gelişmeler yaşarken ekonomik değerlerini dünyaya açıklama gibi şartlar getirilmişti.

Türkiye 2006’da OECD ülkeleri arasında ekonomik bilgilerini açıklamaya başlayan ülke konumunda olmuştur.

Bu olay aynı zamanda ekonominin diğer açıklayan ülkeler ile karşılaştırılmasına neden olabilmektedir.

Adım adım size Türkiye Ekonomisini anlatacağım ve bu ekonominin dinamiklerinden bahsederek şu an olan süreçte yapılanları daha net bir şekilde açıklamaya çalışacağım.

1) Türkiye Ekonomisi Erkek Egemenliğine Dayalı

Grafiklerde Türkiye’de çalışan oranı her ne kadar %50 gibi gözükse de dengeli bir yapıda değildir.

oecd 2b

Erkek çalışma oranında oecd raporlarına göre ortalamanın az biraz üstünde (12-13. sıra) yer alıyoruz. Kadın çalışma ortalamasında ise dünyanın en düşük seviyesinde olmamızdan ötürü iş seviyesi düşmektedir.

Bir tek bize yakın bir devlet var bu konuda o da Meksika. Erkek egemen çalışma koşullarında ikinci sırada gözülüyor.

oecd 1c

Türkiye iş oranı bakımından OECD ülkelerinde Avrupa içerisinde en düşük miktara sahip. Güney Afrika dışında her ülke Türkiye’yi geçmektedir.

2) Türkiye Ekonomisi İşsizlikte En Yüksek 8. Ekonomi

Erkek egemen çalışma yapısı dışında işsizlik oranında 2014 senesinde en yüksek 8. sırada çıkıyor.

oecd 2a

Araştırmada İşsiz-işlilik oranlarına bakıldığında Norveç ve benzeri gelişmiş devletler kadın çalışan oranı erkeklere göre daha fazla.

İkinci bir nokta ise işsiz oranı farkları ile çalışan nüfus oranı farklarına bakıldığında çalışma ihtimali olan erkeklerin %20 si kadınların ise %57.5 u iş başvurusu yapmamaktadır.

Erkek oranı hesabı %100 (potansiyel) – %70 (çalışan) – %10 (işsizlik başvurusu yapan) = %20 (iş aramayan) olarak hesapladım

Kadın oran hesabı %100 (potansiyel) – %30 (çalışan) – %12.5 (işsizlik başvurusu yapan) = %57.5 (iş aramayan) olarak hesapladım.

Yani her 5 erkekten birisi her iki kadından birisi iş aramak istememektedir.

Bu istihdam verileri Tarım dışı istihdam verilerini kapsamaktadır. Tarım kesimi zaten farklı değerlendiriliyor.

oecd 1a

Bu oran farklarının en büyük sebebi Kadın kesimi çalışmaz denilmesinden kaynaklanmaktadır. Kendileri de böyle bir yükün altına girmek istemeden bakılarak kolaya kaçmak isteyenleri de mevcuttur.

Erkek çalışan oranının %20 sinin eksik olması ise kötü yola sapan ve iş gücünü yapmayı düşünmeyecek kadar geçimini sağlayan kesimi oluşturuyor.

Gerçek işsizlik değerlerine bakıldığında Türkiye 1. sırada yaklaşık olarak Yunanistan ile eşdeğer konumda.

3) Türkiye’de Bulunan Yabancı Ülke Vatandaşları

oecd 2c

Türkiye çalışma konusunda yerlilerde ne kadar adaletsiz ise dışarıdan gelenler (suriye, italya, yunanistan vb…) konusunda da o kadar adaletsiz bir çalışan oranına sahip.

oecd 2d

4) 2002 3.Çeyrek – 2015 3.Çeyrek İşsizlik Değişimleri

İşsizlik oranları Dünya genelinde 2007 ye kadar global likiditenin bolluğundan ve faiz oranlarının düşüklüğünden kaynaklı azalma yönüne doğru gidiyordu.

oecd 1b

Ne zaman Mortgage Krizi oldu o zaman Avrupa Birliğinde bulunan Akdeniz ülkeleri başta olmak üzere tüm ülkelerde işsizlik oranında patlamalar yaşanmaya başladı.

Yunanistan, İspanya ve İtalya bir anda işsizlik konusunda Türkiye ile denk seviyelerdeyken 2014 yılına kadar artan şekilde zirveye oynadı.

Gelişmiş ülke piyasaları bu kriz sırasında daha iyi yatırım yapılabilir sağlam altyapılı sanayi güçleri olduğundan bu krizde avantajlı çıkmıştır.

2015’e kadar Brezilya %10’dan %5 civarına, Rusyaise %5 civarından kısa süre %8.35 e yükselip yine %5 civarına indirmiştir işsizliği.

Burada Türkiye 2009’a kadar yükselen işsizlik oranını:

a) “Alın Verin Ekonomiye Can Verin” kampanyası gibi bir kaç uygulama ile
b) Dış dünyada olan ilişkileri arttırarak pahalı turizm cenneti ülkelere gidecek olanlara ucuz alternatif olarak burayı sunarak
c) Büyük firmalara krediler vererek, bankaların 2001 krizi sonrası sağlam olduğu söylenerek
d) Para gelişmiş güçsüz ülkelerden gelişmekte olan piyasalara döndü

ekonomiye para girişi ve döngüsünü arttırarak işsizlik seviyesini düşürmeye başlamıştır.

Yani bir nevi işsizliğin düşmesi ile ilgili olarak söylenen “Kriz Teğet Geçti” sözü bir nevi haklılığı kanıtlanıyor.

Yalnız ülkemiz diğer Gelişmekte Olan Piyasalara göre daha kötü performans sergilemiş ve Akdeniz ülkeleri genelinde sadece başarılı denebilecek şekilde ilerlemiştir.

2012 Suriye krizi sonrası işsizlik oranı Suriyeli göçmenler sonucu %7 den %10 üzerine doğru çıkmaya başlamıştır.

Güney Afrika işsizlik oranında değişime uğramamış ve %20 – %25 bandında seyretmiştir.

5) 2002 3.Çeyrek – 2015 3. Çeyrek Çalışan Değişimleri

Çalışan oranı pek çok bileşenin sonucu ortaya çıktığı için daha zor değişen bir yapıdadır.

oecd 1d

İşsizlik oranı gibi para ihtiyacının yasal yollardan çalışma şartlarında aranma ihtiyacının göstergesi değildir. Bu nedenle ona göre daha stabil bir yol takip eder.

Gel gelelim ülkelerde olan değişimlere. Gelişmiş ve Gelişmekte olan ülkelerin çoğu krizde az bir düşüş sonrası stabil 2009 yılında en geç 2011 yılında toparlamış ve bu şekilde aynı seviyede devam etmiştir.

Yalnız Akdeniz ülkelerinde çarpıcı bir değişim göze çarpmaktadır. Türkiye kriz öncesinde Güney Afrika ile birlikte %45 ler seviyesinde çalışan oranına sahip iken krizi fırsata çevirmiş İtalya, İspanya ve Yunanistan’ın çalışanlarını düşürdüğü kadar kendi çalışanlarını arttırmıştır.

%45 olan oran %50 ye çıkmıştır 2013’e kadar kademeli olarak. Sonrasında Suriyeli kaçak işçiler, gsyih’nin başarısız planlarda çar çur edilmesi ve ekonomik bazı ayrımlar gibi sebeplerden durum stabil hal almaya başlamıştır.

Bir nevi turizm ülkelerinde azalmaların olması Türkiye’nin pazar payını kapmış olabileceğini düşündürüyor. Özellikle Yunanistan %60 civarı çalışanı varken bu oran 2012 sonrası Türkiye ile eş olan %50 seviyesine iniyor.

6) Gelişmekte Olan Piyasa Değişkenleri

Gerçekte borsa ve para piyasaları hakkında yazdığım paranın prestij ve güvene bağlı olarak maddi bir temeli olmamasından dolayı kumara girdiğini yazmıştım. Onun haricinde sizler bu konuya gelişmişlik endeksi olarak baktığınız için bu değerler üzerinden de biraz ülke piyasasını anlatacağım.

2002 – 2005 dönemi arasında güçlü tl politikası ve sıcak para borsası nedeniyle büyüme gözüken ülkemiz 1 tl 1 isviçre frangı ve 1 brezilya realine eşdeğer olmuştu. 1 dolar 1.15 tl 1 euro ise 1.4 tl civarındaydı.

Borsa 10.000 bandından aşağı düşerel 2002 ekimde 8896’dan sonra da 25.000-30.000 seviyelerine çıkmıştır. O dönem Brezilya borsası ile paralel bir şekilde ilerleme göstermektedir. Bu dönem Borsa değerleri

Navlun, Altın vb. mal değerleri çok düşüktü. Ons altın değeri 450-500 seviyelerindeydi. Tabi hepsi likidite bolluğundan yavaş bir şekilde artıyordu. Kapalıçarşı Cumhuriyet Altınını 100 liradan satıyordu 2005 te 202 lira olmuştu.

2005 – 2008 döneminde daha zor şartlarda üretim piyasasının zorlanması, %20 gibi düşük kredi kartı sahibi halk tasarruflarının kredibilitesinin %80 gibi doyma noktasına gelmesi ve yurt dışından ithalata sebep olması sonucu sağlam cari açık gibi sebepler yüzünden ekonomi yavaş bir şekilde denge noktasına gelmeye başladı.

2005 te kapalıçarşı alını 202 lira civarlarından 2008 de 330 tl civarına geldi. Altının onsu 860 dolar civarıydı

Borsa hala likidite bolluğu ve benzeri sebepler ile 30.000 gibi seviyelerden 60.000 seviyelerine kadar çıkmıştır. Yavaş yavaş TL değerini Dolar (1.4-1.5 tl), İsviçre Frangı (1.3 tl), Brezilya Reali (1.2 tl) ve Euro (1.7 tl) gibi paralara karşı değerini kaybetmeye başlamıştır. Bu dönem hisse başı fiyat borsada 4.2 dolara çıktığından dolayı türk piyasasının altın çağı olarak görebilir bazıları.

2008 krizi – 2013 Mayıs dönemi arası 20.000 dip seviyesine düşerek bir nevi 2002’de bulunan 7915-8800 seviyelerinin o dönemde olan değerini göstermiştir.

2008 sonrası Türkiye güçlü tl ile ilgili ne kadar uğraşsa da ekonomik dengelerin farklılaşması sonucu sürekli ülke parasının değeri yavaş yavaş olmak üzere değerini kaybetmeye başladı.

Brezilya gibi ülkelerin ekonomilerini güçlendirmesi sebebiyle Türkiye’nin gelişmekte olan piyasalardaki Borsa değerleri ve para değerleri makasında olan liderliğini kaptırmaya başladı. O dönem ruble ve brezilya reali değer kazanırken lira dolara karşı az biraz kan kaybetti.

Bovespa 101.000 lere geldiğinde 2013 senesinde İMKB 100 96.000 civarlarındaydı. Yani arada -5000 lik olan fark +5000 kadar olmuştu.

Cumhuriyet Altını sanırım 800 tl o zamanları pek hatırlamıyorum üniversite ile uğraştığım için. Ons (31 gram külçe altın) ise 1800 dolar civarıydı

Bir ara 1862 dolar gibi tarihi bir zirve yapmış ve yine aşağı inmeye başlamıştı. Sanırım 2011 yılıydı.

Bir ara Altınları bankaya yatırıp yerine misli değerinde para verilecekti fakat vatandaşın bir kısmı hariç çoğu yastık altında olan altınını vermedi.

Çünkü halk her ne kadar cahil denilse de parann değerinin olmadığını bilir ve Irak savaşında olduğu gibi bir durum olursa altın ve kıymetli eşyalar harici her gayri-menkul’un değerinin pul kadar olmayacağını da bilir.

Belki de yastık altı altınları alınan halk savaşa sokulduğunda bir günde fakir bırakılacaktı kim bilir. Çünkü bir olay olmadan 5 sene önce planlaması yapılıyor.

Bilirsiniz Suriye krizi öncesi Suriye ile Türkiye sınır kapıları açılmış tüm komşu akrabalar yanında tüm Batı ajans*ları vizesiz suriyeye girmiş ve ayrılıkçılar hazırlanmıştı. Ardından da iç savaş patlak vermişti.

2013 krizi ve Sonrası

Hükumetin güvenilir hükumet imajının bozulması ve dış piyasalarda Suriye, Libya ve Mısır olayları gibi durumlar ile Ortadoğu pazarının karışması sonucu Türkiye piyasası ilk defa sağlam düşüşe geçti.

bist_100_grafik(2)

Brezilya ise borsada 120.000 dolar karşısında ise parası değer kazanan duruma geçmişti. O dönem dolar her piyasada düşerken Türk lirası karşısında artmış ve 1.7 – 2,5 tl seviyesine gelmişti. İsviçre frangı 1 dolara yaklaşmıştı.

Altın piyasası yurt dışında düşmesine rağmen (ons fiyatı 1000 civarı) cumhuriyet altını iç piyasada liranın değer kaybetmesi sebebiyle 400-600 tl gibi değerlerde dolaşıyordu. Ve 2016 ya kadar yavaş yavaş artmaya devam etmiştir.

O dönemde en fazla kazandıran gümüş olmuş ve bakır ile navlun fiyatları da çin ekonomisinin talepleri doğrultusunda hiper artış yaşıyordu.

Ons ve C. Altın son 5 sene değerini kontrol etmek için şuraya bakabilirsiniz:
http://www.bigpara.com/altin/altin-ons-fiyati/5yil
http://www.bigpara.com/altin/cumhuriyet-altini-fiyati/5yil

Amerika aynı zamanda Altın ve benzeri piyasa değerlerinin yükselişi sonrası Doların değerini korumak için 2011 sonrası piyasada yavaş yavaş faizi arttırması sebebiyle likidite azalmış ve her devlet kendi ürettiği kadarı değeri ile para değerine geri dönmeye başlamıştır yavaş olarak.

Gelişmekte olan ülkelerden para çekilmeye başladığı için banka borçları da ödenmesi konusu daha zor bir hal almıştır. Bu dönemde kredi borçları gelişmekte ülke içi halklarda patlama yaşamıştır.

bist100.17-haziran

Türkiye’nin Ortadoğu krizi, Rusya krizi ve Avrupa Ekonomik Krizi sebebiyle olan piyasaya yüklenilmesi durumu ekonominin değirmenini zora sokmuştur. Ülkenin Arabistan ve benzeri Arap ülkelerinden ülkede mal mülk sahibi olma kanunları sonucu para akımı başlamıştır.

İnşaati lokomotif olarak seçen ülke bu yolda yurt dışından gelenleri ağırlamıştır.

imkb 88 09

Son dönemlerde ise Turizm bölgesi gözüyle bakılan ülkemizde yabancı ülke konsoloslarının terör tehtidi uyarısı, terör eylemleri, ekonomik ambargo çağrıları gibi durumlar ile üretim ve hizmet sektörlerinde zarar verilmeye çalışılmıştır. Hepsi de organize ve bir anda birbiriyle uyumlu bir biçimde olmaktadır.

7) Şimdi gelelim son 1 Aylık Ekonomik – Siyasi Süreç Analizine

Türkiye piyasası şu an kapitalist ekonomik değerler içerisinde ekonomik olarak en üst sınırında tl değeri faiz indirimi noktalarındadır.

Buna rağmen dolar 2.80 civarlarında hareket etmekte ve borsa da güçlü direnç üstünde olan dip seviyesini zorlamaktadır.

2008 dönemi öncesi her şeyi olumlu olan süreç o dönemden sonra büyük kırılma ile olabilecek en zor şartlara dönmüştür.

—— ek – 06.04.2016 —–
 
Erdoğan son dönemlerde ekonominin yükselişini sağlamak için yurtdışı ekonomiler ile ortak hareket edip yurt içinde stabil (tek defaya mahsus) ödenen şeyleri döner sermaye tarzı dönemsel tarza getirerek vergi gibi alma yoluna gidiyor.
 
ehliyetlerin 5 senede 1 yenilenmesi, kimlik yenilenmesi gibi olaylar teknolojiye uyum sağlamadan çok gelir elde edecek seçenekler olarak görülüyor.
 
GSS prim borçları sahipleri bir dönem fakir-zengin ayrımı yapılarak alınıyordu şimdi bu borçlarda geneli fakir çıktığı için zam yapmak için tek fiyat sistemine geçtiler.
 
ÖSYM kurumu ile ilgili sınava giriş belge fiyatları üç senede 40 – 50 – 70 – 100 tl artışları şeklinde iki katından fazla zamlandı. Bu da milyonlarca öğrenci adayı üzerinden iki kattan fazla vergi dışı vergi gibi kazanç demek.
 
Bu kadar vergiye rağmen devlet yatırımlarına bile zor para yetişmesi bu paraların nereye gittiğini sorgulatıyor.
 
Yurt dışına döviz kaçış miktarına bakılırsa ülkemizde 1 tllik döviz 3 tl ye çıkmış. halkın aldığı maaş net 488 tl idi. 488 x 3 = 1464 tl ye geliyor. bu sene net 1000 tl ye gelmesi bir nevi gerçek asgari ücret üzerinden 300-400 tl halktan vergi olarak gittiğini gösteriyor. Tabi sonraları bunu çakan işçiler isyan etti ve olması gereken düzey net 1300 tl ye geri döndürüldü. Bu da dolar kuru artışına göre eksik bir miktar ya neyse.
 
Ekonomik değerlere bakıldığında son dönemde tüm dış politik başarısızlıklar ülkeyi makasa aldı. Bu da fabrikaları zorlamak yerine halka ödetmek şeklinde gerçekleşiyor.
 
2002 – 2015 dönemi arasında bankalar kredi doyum noktasına ulaştı. Bu istatistiki bilgi gerçekte ekonomik mucize yaratan Erdoğan hükumetinin büyümeyi son dönemde nasıl başaramadığını da açıklıyor.
 
Borç batağında olan halk kredibilite sınırına takıldığı için daha da gelecek dönem adına borç alamıyor. Borç alamadıkça da Gayri safi Yurt İçi Hasıla da gelecek dönem borçları ile satın alınan maddi değerleri yüksek gösteriyor.
 
Amerika 22 trilyon dolar GSYİH ye sahip olduğunu görürsünüz ama onun banka payları ve gelecek yatırım, türev piyasalarını çıkarırsanız geriye en fazla 500 milyon dolar kalır.
 
GSYİH’nin Emisyon hacmi ile belli bir oran sahibi olması mantıklıdır. Bakıldığında Türkiye’de ve Amerika’da emisyon hacmi miktarı ile yapılan işlem hacmi çok yüksektir. Borsalarda işlem hacminin %70 inin döndürülmesi olmayan değer üzerinden hareket eden işlemlerinin oranını gösteriyor.
 
Türkiye’de cari açığa sebep olan en önemli etken banka tüketim kredileri. Çoğu insan kredi ile 5 senelik 10 senelik işlemler yapıyor. Fabrikaların makine için alması ve teknolojiyi takip etmesi dışında halk lüks telefon modeli veya araba ihtiyacı gibi durumlar sebebiyle bu kredilere sebep oluyor.
 
Geleceği satın aldığın her kredi cari açık olarak piyasaya yansıyor. Herkes cari açığın sebebini sorgularsa bu olacağını açık bir şekilde görecektir. Toplum olarak “ayağımıza göre yorganımızı uzatmıyoruz”.
 
Piyasanın reel büyümesi üretim, ticaret ve hizmet sektörünün gelişmesine bağlıdır.
 
Şu an ülkemizde üretim sektörü tekeller dışında başarılı gelişme yaşanmıyor.
 
Hizmet sektörü ise sağlık ve turizm hizmeti ihracatı ile kazandırıyordu. Şimdi sağlık kalsa da turizm sektörü yerlerde olacak gözüküyor.
 
Ülkemiz ticaret sektöründe genel manada kazanç elde ediyor. Lojistik ve ara mal üretimi yaparak geçici küçük karlar ile yetiniyor. Ticaret ise Doğu ve Batı ülkeleri ile aramızda bulunan sıkıntılar nedeniyle yeterince darbe almış durumda.
 
Kalifiye eleman sahibi olarak teknolojik olarak gelişme atılımı yapmak yerine devletimiz ara mal üretim tesisine dönüştüğü için de sonuçta ekonomi üretimi dış ülkelere bağlı kalıyor.
 
Bu da demek oluyor ki ticareti geliştiremeyeceğimize ve büyük firma sahibi olacak derecede ar-ge ve kalifiye eleman tercihi yapamadığımıza göre ekonomimizin de diğer gelişmiş devletlerin büyüme oranları ile benzer büyümesi de çok sıradan oluyor.
 
Ekonomimizde olan cari açık her sene ülke piyasasında olan para sıkışıklığını biraz daha arttırdığı için günden güne paranın daha çok değer kaybetmesi çok sıradan bir durum.
 
Aynı şekilde cari açık sebebiyle olan para eksilmesi de ekonominin dinamiklerini sağlayan tüketim kredilerini de etkileyeceğinden 1 tl para eksilmesi karşılığında 10 tl daha küçülme demek olacaktır.
 
Bu yüzden arkadaşlar geleceğimizi satın almış olan ekonomi daha çok para kazanmak zorunda. Bu da yurt dışı faaliyetlerinden her türlü fırsatı değerlendirme şartını getirir.
 
Gelecekte iç piyasa şartları dolayısıyla çok daha agresif veya çok daha yeni planlar ile ekonomik sübvansiyon (süspansiyon gibi) ayarlama işleri ile kazanç elde etmeye çalışacaktır.
 
Gelecek piyasasına yatırım yapacak miktar çok daha fazla olmalıdır. Şu an inşaat sektörü ve benzeri yurt dışında yaşayanları çekecek planlar yapılsa da bu olaylar ülkenin demografik yapısına içten zarar verecek (ajanların artışı gibi) kişilerin dahil olmasını da arttıracaktır.
 
Ülke yurt dışı fabrika yatırımları ile belki kar sağlayabilir ancak o firmaların hükumetleri ile ilişkiler gerildiği anda kapatılma riskleri bulunmaktadır.
 
Şu an otomobil fabrikaları gibi şeyleri satın alınması da bu yönde hareketi yaparak o ülkeler ile bağlantıları zorunlu olarak arttırdığımızı ve ekonomiye katkıyı böyle açmaya çalıştığını görebiliyoruz.
 
kapitalist ekonomi dinamiklerinde olduğu gibi abdli firma çinde üretim yapar yada abd firmasına her ülkeden ara mal ithalatı yapılır ve parçalar birleştirilip orada üretilir.
 
Ülke şu an bu yöntem ile kurtuluşu ararken umarım bir çare olabilir ama diğer ülkelerin sıkıştırma riski de siyasi olaylar sebebiyle epey bir miktar yükümlülük altına sokuyor.
 
—— ek – 06.04.2016 sonu ——
 
8) Siyasi olayların ekonomi üzerinde etkisi

Kobani olaylarından beri bahsettiğim Kanton birleştirme sonrası bağımsızlık için iç isyan hazırlıkları yapan ayrılıkçılar 2016 yani bu sene karışıklık çıkartmayı düşündüğünü basını takip ederken fark ettiğimi söylemiştim.

Özellikle 2016 Haziran’a kadar hem başkanlık hem de doğuda kürdistan olayları ile ilgili pek çok olay için karşılıklı saldırı, terör eylemleri ve iç isyan gibi durumlar olabilir.

İŞİD ve PKK örgütleri ile çift kıskaç halinde böyle hareketler yaparak cumhuriyetin başkanlıkla ve bağımsız kürdistan ile ancak rahata ereceğini düşündürecek hareketlere geçeceklerdir. Politik oyunlar seçim sonrası düşerek al gülüm ver gülüm tadında yaşanacaktır.

IŞID’in Charlie Hebdo ve Paris Bombalı saldırısı Paris’in düşen prestij ve ilgilenme durumlarını yine yüseltmeye başlattı. Bu durum Türkiye’de olunca Turizm ve google search çubuğunda yüksek seviyelerden aşağı doğru inmesine yol açmaya başladı.

saldırı

Yani IŞID Terör eylemleri hem Fransa’ya Suriye içerisinde müdahil olma ve asker yollama hakkı tanıdı hem de Turizm olarak Fransa’ya katkı sağlamaya başladı. Türkiye’ye ise tam tersi ekonomik kayıp yaptı. Aynı zamanda Suriye’ye müdahele hakkını da Rusya tarafından engelleneceğinden de isteseler de olmayacağı aşikar 😀

Yani terör her türlü Batı devletlerinin politik işlerine yaramış ve PKK’yı Suriye’de IŞID karşıtı savaşta temize çıkartan batılı Belçika saldırılarında da iyice masum rolüne büründürdü.

Yüksek ihtimal ile batı konsoloslukları da bu işbirliği veya hareketleri bildiğinden böyle geri çağırma operasyonları yapmaktadır.

Belki de IŞID ve PKK ortak belki de düşman bilemem. Yalnız Avrupa birliği üyeleri gibi ülkelerin turist (masum) vatandaşlarına saldırması İŞİD’in savaş tarzı olabilir fakat sadece Türkiye’ye zararı olan bir sonuç çıkartıyor ortaya.

Bu dönemde iki grubun savaşı altında filler arasında ezilen ot misali vatandaşlar garip bir dönemden geçeceğe benziyor. Savaş dönemi olmasa da ekonomik değerlerin taban yapmaya yakın olacağı kesin.

Altınların toplanmasına bakmayın para karşılığında da olsa altınlarınıza sahip çıkın. Gelecekte Ülkemizde ne olacağını bilmiyorum ama istedikleri senaryo tutmazsa ülkenin fişini çekerek zorla ele geçirme ve parçalama dönemini yaşatmaya çalışabilirler.

Aynı zamanda tekrar söylüyorum silahlanmayı sevmezsem de savunma amaçlı her evde önlemler almamız lazım. Tayyip Erdoğan ister başarılı olsun ister başarısız şu an ülke olarak sıkışık konumdayız.

Teknolojinin önceki yüzyılda eve ulaşacak derecede çalışma hayatının keşfedilmiş olması da yararlı olacak ilk defa. Çünkü kaotik ortamlar olursa çalışanların evlerde çalışması için hazırlık içerisinde olması lazım.

Şu an kontrollü bir değişim süreci yaşamaktayız. Ekonomik değerlerde bankalara bağımlılığın olduğu şu dönemde halk fakirliğin dibindeyken her türlü küçük şeyde bile safını zenginden yana kullanması da bir şekilde olması muhtemel.

Benim merak ettiğim 2017 ve 2018 yılları nasıl bir ülkeye sahip olacağız. Çünkü bu sene projelerinin planlarında kritik eşik olarak gözüküyor. Halkın vereceği her karar geleceğimizi şekillendirecek gibi duruyor.

Masum ve temiz kalpli vatandaşlarımız için en hayırlısı ne ise onun olmasını diliyorum. Umarım hepimiz bu süreci bir, beraber ve dir halde atlatacağız. Unutmayın her siz-biz diye ayıran kişi aramızı bozarak kendi menfaatleri ölçüsünde birbirimize kırdırmaya çalışabilir.

Bu oyuna sağcısı solcusu kürdü türkü olarak ortak bir yumruk şekilde mesaj verirsek hiç bir şey yapamazlar. Ekonomik olarak ne kadar batırılsak batırılılalım yönetimsel özgürlüğümüzü ve tek vücut ülkemizi korumaya çalışalım.

Biliyorum ki bu ülke bölünürse bir daha bütün olması için bu nefret tohumu ekilmiş topraklarda çok daha etkili bir yapıcı güç olması lazım ki bu sıradan insanın yapabileceği bir şey değildir.

Gerçekte Tayyip Erdoğan’ın konumunun iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyorum. O yüzden onu itham etmeden Batı ve Kürdistan planlayıcısı herkesi kapsayacak şekilde konuşuyorum.

Hem ekonomik olarak Erdoğan’ı pazarlıkta alt plana düşürmeye çalışan batı dikkat çekmekte hem de Fırat Batısı dahil PKK Liberal Kürdistanı karşısı Başkan Erdoğan – Fırat Doğusu Barzani Kürdistanı pazarlığı ortaya çıkmaktadır.

Tabi Başkanlık sistemi için onun da burada etken olması ihtimali olduğundan onun ihtimalini de bahsetmiş oldum. Gerçekte nedir ne değildir hepsini halkın tercihi ve zaman gösterecek.