Fransız Guyanası ve Polinezyası Bağımsız Olmalı

Fransız Guyanası ve Polinezyası Bağımsız Olmalı
 
Milliyetçiliğin beşiği Fransa sınır ötesinde harekat yapmamıza karşıt bir beyanat yaptı geçenlerde. Konuşmada işgal olmasından endişeliyiz diye bir açıklama yapıyordu.
 
YPG güçleri Suriye’de bağımsızlık adımı için uğraşıyorlar. Esad bilmiyorsa yazık onun aklına. Şu an Barzani denedi başaramadı, YPG’de deneyecek orada süreçte başarılı olduğu taktirde.
 
Nereden biliyorum diye sorarsanız çok basit.
 
Posterler, afişler ve yapılan icraatlere bakıyorum.
 
APO posterleri ve yapıtları her tarafta görebilirsiniz YPG bölgelerinde. PKK’lıların dolaştığı bölgelerde de görebilirsiniz bunları. Çünkü PKK’yı kuran insandır APO (Abdullah Öcalan)
 
Aynı zamanda Barzani bağımsızlık referandumu yaparken kim korudu Kerkük bölgesini?
 
PKK’lılar.
 
Şu an Şengal bölgesinde kim işgal ediyor Şengal dağını
 
PKK’lılar.
 
Yani mesele Türkiye, Suriye, Irak ve İran’dan toprak koparılmasını engellemeye çalışmak. Bu Türkiye dışında olmasına rağmen Sur’da yaptığı operasyon kadar Türkiye’yi ilgilendiriyor.
 
Sonradan ÖSO ve Esad toprakları Soçi’de bölüşüldüğünde (Tek devlet iki hükumet şeklinde) ki öyle olmasını temenni ederim. En azından toprak bütünlüğü sağlanmış olacak bu 4 devletin.
 
Farklı türlerde ortada bağımsızlık için çabalayan yabancı bir unsur olmuş olacak.
 
O zaman bu kadar bağımsızlık muhabbeti için uğraşıyorsa Fransa ki onun da zararına olacak (Suriye Fransa’nın ex-sömürgesi) bir durumu nasıl kabul edebiliyor anlamam.
 
He tabi o kadar kendi topraklarından veya sömürgelerinde bağımsızlıklardan yana ise o zaman şöyle bir öneride bulunacağım.
 
Fransız Guyanası’na ve Fransız Polinezyasına bağımsızlık versinler.
 
Sömürgecilik mi kaldı arkadaşım.
 
Bağımsızlık ve özgürlük temalarınızın ciddiyetini gösterin bir zahmet.
1200px-Outre-mer_en2
Amerika’da hapishane olarak kullandıkları topraklar kendi kendilerine yönetilmeyi hak etmiyor mu?
 
Doğru düzgün kaynak bile yollanmayan bu bölge için kendi özlük haklarını alarak yönetilmesi gerekmiyor mu sizin hukukunuza göre?
 
Meksika, Kolombiya, İngiliz Guyanası (Guyana), Hollanda Guyanası (Surinam) bile özgürlüklerine kavuştu. Onların ne eksiği var.
 
Hatta hatta İspanya’nın asli toprağı olarak saydığı Küba bile bağımsız.
 
Sizi de bu özgürlük idealleriniz ve milliyetçilik ideallerinizde samimi olmaya davet ediyorum.
 
Fransa Avrupa topraklarında Fransa’dır. Güney Amerika’da olan topraklar milliyet sınırlarında değildir. Orada Güney Amerika yerlilerinin yada karışık etnik grupların özgürlük hakları vardır.
 
Avrupa Birliği nasıl karşı çıkmıyor anlamıyorum.
 
Avrupa birliği hani sadece Avrupa sınırlarında kendisini bir birlik olarak tanımlıyordu?
 
Polinezya ve Guyana nereden çıktı?
 
Bunlar acilen bağımsız olmalı ve Fransa da kendi orijinal topraklarında devam etmelidir.
 
Fransa devleti şu anda Güney Amerika ve Okyanusya üzerinde işgalci bir devlettir. Umarım en kısa sürede çekilirler oralardan.
 
He bu arada Nükleer reaktörler konusunda da bahsedeceğim.
 
Fransa son dönemde nükleer reaktör açılmasına devam etmeyi düşünen devletler arasında.
 
Greenpeace’i Amerika ve Fransa devletlerine Türkiye üzerinde olan medya baskısı kadar bu konularda baskı yapılmasını rica ediyorum.
 
Çünkü Fransa’da olan bir nükleer felaket aynı zamanda tüm Avrupa’da sorun çıkartır.
 
Bir inceleyin derim.
 
O çok medeni olan Fransa biraz da kendilerinin yaptıkları üzerinden bizim yaptıklarımızı değerlendirse ne kadar doğru olur.
 
Biz haklı olarak ÖSO’ya bırakacağımız topraklarda garantör olarak asker bulunduruyoruz. He işin alt yapısında Esad ile de aralarda sorun çıkmasaydı da baştan beri Esad ile işbirliği içinde ortak bir şekilde hareket ederek bu olayı bitirebilseydik isterdim.
 
Hükumetin batılılar ile yaptıkları planları biz bölge olarak çekiyoruz. Zorlama yada değil bir şekilde 7 senelik gözyaşı nerede bitirilirse kardır. Aynı zamanda 1980 lerden beri süregelen diğer gözyaşının bitmesine de yardımcı olacağı için şimdi Zeytin Dalı Operasyonu iki kat daha değerlidir.
 
He olaylar çözüldükten sonra anlaşma metinlerine uygun hareket etmezse o zaman ben de karşı çıkarım hükumetin yaptıklarına.

İspanya, Aragon ve Katalonya

İspanya, Aragon ve Katalonya
 
Katalonya olaylarını tarihsel arka planda incelemek için İspanya tarihini küçük bir inceleme fırsatı sunuyorum sizlere. Böylece arka planda olanları ve hangi devletlerin neden bu isyana destek verebileceğinden bahsedeceğim.
 
İspanya geçmişine bakarsanız Emevi devletinden tırıklayarak kendilerini geliştiren Galiçya – Leon – Castille – Aragon – Catalonia ( Spain ) bölgelerinin büyümesi ve sonunda birleşmesi sonucu meydana geldiğini görürsünüz.
 
Kralllığın özü Leon ve Castille krallıklarına mensup olsa da Aragon önderliğinde diğer bölgeler’de sonradan Fransız egemenliğinden çıkıp onların toprak sınırlarına dahil olmuştur. Galiçya bir ara liderlik yapmışsa da sonradan içte erimiştir.
 
İspanya eyaletlerine bakarsanız şu an hepsinin geçmişte bir krallık sınırı olduğunu rahatlıkla görürsünüz. Toledo – Andulusia – Valencia gibi kontluk sınırları da kültürel farklılıkların ve bölgenin yönetimi ile alakalı kolaylıklar sebebiyle ayrılmıştır.
 
Aslında bakarsanız Galiçya – Leon – Kastilya – Aragon dörtlüsü ve hepsinin üstünde bir Kraliçe Isabelle önderliğinde Kastilya birliğini görürsünüz.
 
Şimdi gelelim Tarihsel olaylara.
 
Yıl:
1162 – Katalonya (Barcelona Kontluğu Aragon’a katılıyor)
 
Tarihleri ile Aragon’un İspanya’ya katılmasından sonra gelişen önemli devlet olayları (aksiyonları):
 
Yıl:
1469 – İspanya Aragon devletini kendine katıyor
1580 – İspanya Osmanlının ordusunu bitirdiği Portekiz’i İşgal ediyor.
1640 – Portekiz ve Barselona (Katalonya) bağımsızlık ilan ediyor
1642 – Fransa Katalonya’yı işgal ediyor
1660 – Fransa Katalonya’yı sadece Rosullion bölgesi hariç bırakıyor
1705 – Aragon Bağımsızlık ilan ediyor
1717 – İspanya Eyalet özerklikleri kalkıyor Navarra hariç
1760 lara kadar Aragon isyanında alınan Minorca İngilizlerin elinde kalıyor
1814 – Napolyon düşmeden önce İspanya’da Barselona eyaletini kendine katıyor
1844 – Navarra İspanya’ya tam olarak katılıyor
1936 – Demokrat Hükumete karşı (sovyet desteği) – Milliyetçi İsyanı (Franco – Nazi Almanyası destekli) başlıyor
1939 – Franco hükümdar
 
Franco’dan beridir İspanya krallık olarak yaşamını sürdürmektedir.
 
Şimdi gelelim işin ikinci boyutuna. Açıklamalar ile tarihsel ivmelendirmeye.
 
Katalonya diye bir devlet 1162’den beri yok. Zaragoza (Arapça = Sarkusta) Aragon hükumetinin başkentidir. Barselona ise ona bağlı bir eyaletin merkezidir.
 
Fas (Fez) ve Marakeş (Morocco) olayları sebebiyle Portekiz ile Osmanlı savaşa tutuşuyor ve Osmanlı ezici olarak kazanıyor. Tüm önemli hanedanlık üyesi ve orduları imha olduğu için Portekiz İspanya hakimiyetine düşüyor.
 
Katalonya, Portekiz ile beraber İspanya’dan bağımsızlık kazanmak için isyan ediyor ve sadece Portekiz kazanıyor savaşı. Katalonya ise kısa süre Fransa’da kalıyor ardından küçük toprak feragati karşılığı İspanya’ya geri alınıyor.
 
Sonrasında Aragon hanedanlığı isyan ediyor ve savaşı kaybediyor. Portekiz ile İngiltere müttefik oluyor ve Aragon Hanedanlığının Aragon ve Katalonya bölgeleri İspanya eline geçtiği için Minorca adasını İngiltere’ye ilhak ettiriyor Aragonlar.
 
Üçüncü olarak İspanya iç işlerine karışılma indekslerinden bahsedeceğim.
 
Fransa özellikle tüm ilerlemelerini Barselona (Katalonya – Catalonia) torpaklarına doğru yapmaya çalışmıştır. eğer Katalonya ile ilgili bir bağımsızlık çabası varsa Fransa arka planda bunu destekleyerek Emevilerden beri hak iddiaları olan (Hispania Duchy) ispanya düklüğü topraklarını kendi topraklarına katmaya çalışıyordur.
 
Napolyon dahil tüm İspanya olaylarında bu görülmektedir.
spanish_armada_map
İngiltere ise İspanya’nın doğal düşmanıdır. 1585 – 1604 arasında Hollanda’da çıkan Katolik ve Protestanlar arası savaşta karşılıklı büyük savaşa tutuşmuşlardır. 1587’de yenilmez armada yolculuğu ve benzeri büyük donanma savaşları mevcuttur. Özellikle İngiltere’nin denizcilik anlamında ilk defa 17. yy’da İspanya’ya karşı üstünlük kurmaya başlamıştır.
 
Eskiden Aragon ve Portekiz ittifakı ile aslında sürekli olabildiğince bölme gayreti içerisindedir. Hollanda (Netherland) topraklarında da Belçika (Belgium) ve Hollanda ayrımını sağlayan en büyük etmen de yine bu ikilinin savaşıdır.
 
Katalonya konusunda AB her ne kadar tarafım İspanya dese de Fransa yüksek ihtimal ile Katalonya tarafında yer alacaktır.
 
İngiltere ise AB’den ayrıldığı için Aragon bağımsızlığını şu an savunamasa bile özellikle Cebelitarık olayları gibi stratejik sebepler ile İspanya’nın iç işlerine karışmak istemektedir o yüzden destekleyebilir.
 
Özellikle genel ifadeler ile Katalon insanları hakkında İspanyolları fakir ve aşağılık olarak görmeleri de Fransız kibri ile eşdeğer bir tutum içerisinde olması aslında Fransız kültürü etkilerini de göstermektedir.
 
Buradan yola çıkarsak AB ve Batı içerisinde örtülü bir menfaat savaşları ortaya çıktığı söylenebilir.
 
Burada Katalonya denildiğinde İngiltere ve Fransayı, İspanya dediğinde ise Almanya ve taraflarını esas almak gerektiğini belirtmekte yarar vardır.
 
Bakalım bu olaylar zincirinde kim daha mantıklı hamleler yapacak.
 
Benim şu an bile iddia ettiğim bir şey vardı onu da eklemek isterim.
 
California, Texas, Nevada vb. Amerika bölgeleri, İskoçya, Galler gibi İngiltere bölgeleri, Katalonya, Corsica, Bask, Bavyera (Güney Alman Katolik Kültürü) gibi bağımsızlık isteyen Avrupa bölgelerinin hepsi asıl sahiplerine verilmedikçe Müslüman dünyasında toprak taleplerini yapan batılı ikiyüzlüdür, ahmaktır sadece menfaatleri için diğer kültürü yok etmeye çalışıyordur.
 
Kültürel olarak bölgelerde farklılıklar olsa da insanlar birleşmeyi bilmedikçe böyle 1648 Avrupası gibi bölünmekten şehir devlet boyutuna kadar küçülecektir. İşte hep bu yüzden güçlü olsalar da hep kaybetmeye mahkumdurlar.
 
Avrupa yine kendi menfaatleri için birbirine girdi gördüğünüz gibi. Onların dostlukları sadece menfaatleri kadar olduğunu daha net görmüş olursunuz böylece.
 
Ayrıca Protestan (Anglican dahil) ile Katolik çatışmaları ve Amerika – Almanya çatışmaları gibi problemler her zaman Batının fay hatları olduğu için onlar üzerinden karışıklıklar çıkması da çoğunlukla böyle sonuçlara neden olabiliyor.
İspanya’da da Nazi hükümdarlığından kalma bir hükümet varsa AB (Avrupa Birliği – Europa Union – EU) içinde Alman egemenliğini gerçekleştirmek için de aracı olacağı için AB’de Merkel tarafından destekleneceği de unutulmamalıdır.
İyi günler dilerim.

Kimyasal Silah Kullanımı

Geçenlerde Türkiye Kimyasal Silah Kullanıyor iddiaları vardı. Aynı şekilde Suriye için de geçerli bir söz vardı. Hatta Suriye’de olan örgütlerde de bunlardan olduğundan bahsedildi. Ardından bu konu hakkında araştırma yapmaya karar verdim.
Chemical_Weapons_Convention_2007 kimyasal sahibi olan açık mavi yasaklanan koyu mavi
 
Gördüklerim şaşırtıcıydı. Çünkü Kimyasal silah üretimine karşı konvensiyonu (convention) çoğu ülke imzalamış ama asıl bu kampanyayı etrafa yayan ve imzalatmaya çalışan hiç bir devlet imzalamamış.
 
Rusya, Çin, Japonya, Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa, Suriye, İran devletleri imzalamadığı için bunlar ile ilgili yok kimyasal silah kullanıldı yok bilmemne yapıldı denildiğinde açık açık imzalamadık diyebilecek konumdalar.
 
Chemical_Weapons_Convention_2007 kimyasal sahibi olan açık mavi yasaklanan koyu mavi 1
İşin garip yanı Halepçe’de Kimyasal Silah kullanıldı diye Irak’a giren pislik Amerika kendisi bu antlaşmayı imzalamamış!
 
Arkadaşlar açık bir şekilde söylüyorum bu Büyük devletler bu anlaşmayı imzalamadıkça gerçekten diğer devletlerin imzalamasının bir manası yok.
 
Suriye’de yaşanan kimyasal silah durumu da bu şekilde açıklık kazandı. Çünkü imzalamadığı için orada karşılıklı kimyasal silah savaşı yapılması da doğal oluyor.
 
Arkadaşlar biz ülke olarak bu antlaşmaya imza attığımız için kural tanımayan Tayyip Erdoğan bile bu konuda kural tanımamazlık edemez. Çünkü bunu ederse sonuçları çok ağır olacağından yapmaya cesaret edemez.
 
Ayrıca ben şu an sıradan bir ülke vatandaşı olarak bunu gördüğümde eğer bir devlet sahibi olsaydım şunu yapardım. “Eyyyy Amerika Eyyy Rusya sen imzalamazsan ben de imzalamıyorum” derdim. Tabi bunu bilen kaç kişi vardır ben de bilmiyorum.
 
Bu antlaşma sadece küçük devletlerin büyüğe karşı isyana kalkmaması için hazırlanmış tuzak bir antlaşma gibi. Düşünsenize. Size karşı silah avantajları olan bir devlet size tahakküm kurma şansına sahiptir.
 
Ben küresel oyunlarda sadece İkinci Dünya Savaşının Kahramanları ile Amerika uydusu Japonya gibi devletlerin imzalamadığı antlaşmayı tanımıyorum. Çünkü Baş nereye giderse diğerleri de onu takip edebilir.
 
Örnek olmaları ve ilk imzalamaları gerekirken tam tersi imzalamayan tek onların kalması hiç de olması gereken bir davranış değil.
 
Eğer öyle imzalamıyorsanız da o zaman bilin ki kimyasal silah hakkında bir kamuoyu yapıyorsanız ve insan algıları ve duyguları ile oynuyorsanız da ben karşı çıkarım. O zaman ilk önce iğneyi kendinize batırın o antlaşmayı ilk siz imzalayın. Siz zaten kabul ediyorsunuz kimyasal silahın dünya gerçeği olduğunu.
 
Ayrıca İsrail Gri renkte onun durumu da bilinmiyor adı altında yasallaşma imkanı sunulmuş. O yüzden Amerika = İsrail mantığı onun da kabul edeceği açık bir şekilde bellidir.

 

Bizans ve Sonrası Anadolu’da Kültürel Etkileşimler

Roma Kültürü eski Büyük Batı Asya kültürün izlerini taşıyan bir imparatorluk olarak doğdu. Medeniyeti başkalarını yönetme olarak sürdürdü ve büyük bir imparatorluk olduğu sırada bir kavimler göçüyle ikiye ayrıldı. Batısı yok oldu ve doğusunda Bizans yaşamını sürdürdü.

Konu ile alakasız olsa da Romada dikkat çeken bir kanun hakkında bahsedeceğim. Batı Avrupa ve Roma’nın kanunlarında virgin (Bakir/Bakire) olan birisinin öldürülme hakkı yoktu. Bunu bozmak için askerler onu öldürmeden evvel aşağılık bir hareket yaparak bu kanunu geçersiz kılmak için uğraşırlardı. Bunu pek çok eski/yeni roma kültürü ile ilgili filmde göreceksinizdir.

Masumiyet ve virgin olanı öldürmeme kanunu olarak adlandırılabilir bu.  Her insanın küçüklüğünde masum olduğunu ve neslini devam ettirme hakkının olduğunu gösteren Roma öncesi kültür kanunundan geçmiştir. Bu da eskiden güçlü bir toplumsal hak/kanunların olduğunu göstermektedir. Virgin birisi değil kanunda çocuk doğurmamış /denememiş insanların öldürülme hakkının olmadığını göstermektedir. Gerçekte neslini devam ettirmenin ve evliliğe kadar herkesin masum olduğunun ne kadar büyük bir önemi olduğunu göstermektedir.

Şimdi geçelim konumuza. Anadolu’ya. Bir dönem Anadolu Bizans kültürü içerisinde farklı kültürleri barındıran bir toplum olarak varlığını sürdürmekteydi. Fırat nehrine kadar kısmı tam Sonrasında olan bölgede ise yarım zaman zaman tam olarak egemen olarak sürdürmüştür. İran ile o topraklar ve Mezopotamya konusunda büyük çekişmelere sahiptir.

Müslümanlık ortaya çıkınca savaşan iki devlet İran ve Bizans bir anda Müslümanlara karşı birlik olmuştur. Kısa süre içerisinde Anadolunun doğusu Müslüman egemenliğine girmiş ve İran dağılmıştır. Bizans ise Anadolu’nun batısına sıkışmıştır. Bu durum 1000 li yıllara kadar devam etmiştir.

Müslüman dünyası kendi içinde çekişmeye başladığı anda Bizans yine doğu Anadolu bölgesine egemen olmaya başlamıştır. Bu egemenlik Ani topraklarına kadar genişlemiş ve Ermeni bölgeleri de Bizans topraklarına katılmıştır. Bu egemenlik aynı zamanda kendi Ortodoks inançlarına uymayan Ermeni Kilisesini de kendi egemenliklerine almak için Anadolu içlerine Ermenileri sürmüş ve o bölgede Bizans ve Rum nüfusunu arttırmıştır.

Baskılar ile geçen bu Anadolu döneminde Doğu Hazar bölgesinde ağır vergilerden isyan eden Selçuklular Batıya doğru yönelmiş ve tüm ağır vergilerden bıkmış usanmış olan küçük Müslüman dünyasında bulunan devletlerin egemen olduğu halkları bir araya toplamıştır. 1050 ile 1071 arasında tüm Ortadoğuyu egemenliğine alması da bu yüzdendir.

1071 civarında Malazgirt savaşında Türk Oğuz atlı birliklerin taraf değiştirmesi sonucu savaş kaybedildi denilmesinin doğruluğu ihtimal dahilindedir. Yakın süreçte Ermenileri süren Bizanslılar aslında doğuda stepne ve koruyucu kalkan görevi gören Ermenileri karşılarına aldıkları için Bizanslılar o gün Türklerin Anadolu’ya geçişlerinde bir nevi yardımcı olmuşlardır.

Selçuklular Anadolu bölgesini aldığında bu kadar kısa sürede egemenliğine alması aslında Ermenilerin ve Bizans’tan usanmış diğer halkların da destekleriyle olmuştur. O dönemde Arap Müslümanlar 400-500 sene Hristiyan olan bölge halkı ile savaşmaya kalktığında Adana bölgesinden ileriye yerleşim kurup kendilerinin yapamamıştır.

Ermeniler ile olan bu ortak girişim sonucu Anadolu Türk-Arap-Kürt-Ermeni ortaklığıyla Yunanlılara karşı savaş vermeye başlamıştır. Bizanslılar Bulgaristana öncelik verip Balkanları almaya çalıştıktan sonra Anadoluyla ilgilenirim derken iyice kaybetmişlerdir Anadolu’yu. Ardından Bu işi çözemeyeceğini ve çok güçsüz kaldığını anlayan Bizans Avrupalılara yaranıp Haçlı seferi başlatmıştır. Bu sefer ile ortak özgürlük ve adalet (az vergi ve yasal hak) savaşının karşısına Emperyalist Dominant Kilise ve Bizans’ın Yunan kültürü savaşında biraz güç dengesi sağlanmış oldu.

Osmanlılarda Ermeni Katliamı yapıldığını iddia edenler bu tarihsel gerçekleri ya unutmuş yada öğretilmeyecek şekilde tarihlerinden silinmiş olduğu için küstah bir şekilde Osmanlıyı karalıyorlar. Ermeniler Osmanlı devleti tarihi içerisinde Anadolu’nun ortak fetih ve özgürlüklerini garantiye almaları sonucu Sadık millet olarak anılmışlardır.

Anadolu halkının göçler öncesi %30’unun Ermeni olduğunu iddia edenler de bu konuda yanılıyorlar. Eskiden %10 gibi azınlık yaşamakta ve onlar da dağlardaydı. Ardından Selçuklular geldiğinde Yunanlılar yerine Araplar, Türkler, Kürtler birlikte yerleştikleri gibi Ermeniler de nüfusunu arttırmış ve yerleşim yerlerini kurmuşlardır. Bu da Yunan nüfusunun giden çoğunluğu hariç hepsinin nüfusunun artmasına sebep olmuştur.

Milliyetçilik akımları başlayana kadar Ermeniler mimari, ticari ve benzeri hayatlarda Yahudiler ile birlikte egemenlik sağlamaktaydı. Savaşlara girmemeleri ve benzeri durumlar da söz konusu olduğu için nüfuslarını arttırma şansları daha da bir yüksek olmuştur. Müslüman halklar hep batıya doğru cihad eğilimi içerisinde olduğu için asker olmuş ve savaşmak üzere çalışmıştır. Bir kısmı ise usta-çırak ilişkisi ile esnaf olarak yaşamıştır.

Milliyetçilik ve Ulus Kavramının Anadolu Dışı Etkileri

Milliyetçi akımlarda Fransızlar sonrası ülkeler kendi milletlerini (uluslarını) oluşturmayı amaçladılar. Bu akım sonrası din savaşı yanında kültür savaşı da başlamış oldu. Burada dikkat edilecek nokta Batılı devletler kendi ulusları içerisinde olan hiçbir ayrılıkçı karşısında hakları vermemek için uğraşmıştır. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı sadece kendi dışında olan multi-etnik devletler için kullandıkları koz olmuştur. Bu da kendi dinlerinde çok siyasi toplum bulunan yabancı etnik devlet Osmanlının kısa sürede çökmesinde sebep olacak olay zincirinin bir parçasını oluşturmuş ve bunu da son anına kadar kullanmışlardır.

Milliyetçilik tarihlerine bakıldığında İngilizler Birinci Dünya Savaşı sonrası zorunluluktan İrlandanın güneyini bağımsız ilan etmek durumunda kalmıştır. Kuzey bölgesini de stratejik olması ve gerektiğinde yeniden İrlanda’ya girebilmek amacıyla hala daha ellerinde tutmak istiyorlar. Ellerinden geldiği kadar da İRA örgütü kurulup kendi hakları tayin istekleri olsa da izin vermiyorlar.

Fransızlar Cezayir’e girdiklerinde o bölgede kendi etnik unsurları olmayan devletleri aldıklarında pek çok Müslüman Arap ve Berber’i öldürüp yerlerine kendi vatandaşlarını yerleştirmiştir. Oralarda kaç kere isyan edilmiş olsa da onlara kendi kaderini tayin hakkı son İkinci Dünya Savaşı sonrası olan büyük bağımsızlık dalgasından sonra vermek zorunda kalmışlardır.

İspanyollar ve Amerikalılar aynı şekilde Fransız devrimi dönemi sonrası olan dönemde katliam yapmaktan çekinmemiştir. Amerikalılar önce Kızılderilileri öldürmüş ve bu halkın yeniden beli doğrulamayacak kadar azaldığında onlara haklar ve belirli çoğalmasına doğal engeller sağlayacak bölgeler vermişlerdir. Bazılarını ise çok fazla paraya boğup kendi kültürlerini unutacak kadar özgürlükler ile kendi kültür etkileri altına almıştır.

Ruslar ha keza görüldüğü üzere Uluslara bağımsızlık hakkını istediği zaman kullanmış istediği zaman görmezden gelmiştir. Dağıstan ve Çeçenistan’da kendi toprağı olarak görmüş ve uluslara kendi haklarını tayin hakları vermediği gibi Gürcistan üzerinde yaşayan Abhazya toplumları ve Osetya toplumlarına bağımsızlık verilmesi için uğraşmış ve işgal edip statüko olarak kendi topraklarına katmıştır.

Türkiye hakkında Yunanlılara Ermenilere ve Yahudilere yapılan eziyetler hakkında laf eden bir kesim var. Sürekli deportation (sürgün) edilmişler diye söylüyorlar. Fransız devrimi sonrasında olan Milliyetçilik akımları ile ilgili değişiklikler sonucu olan yeni durumda diğer devletlerin tercihlerinden çok da farklı şeyler yapmamışlardır.

Bulgaristan’da yaşayan bir Türk nasıl Sürgün edilmek zorunda kaldıysa veya Bir Ermenistan’da nasıl bir Türk yaşayamıyorsa Türkiye’de yaşayamayan Ermeni, Yahudi ve benzeri halkların durumu da aynıdır. Çünkü Devletler her zaman ulus devlet kavramına göre hareket ederken o bölgede insanları tek halk yapmaya çalışmıştır. Gelelim Milliyetçilik Sonrası Osmanlı ve Anadolu Halkına

Milliyetçilik Sonrası Anadolu

Milliyetçilik akımları Osmanlıya vardığında Ruslar Pan-Slavist Avrupalılar Pan-Christianist hareketler ile bölgede bağımsızlık ve toprakları nüfuzuna geçirme ardından egemenliğine alma savaşını vermeye başlamıştır. Osmanlı’nın çevresinde kendi kültüründen çok kişi olmadığı ve Din odaklı devlet olarak ilerlediği için Arap-Kürt-Türk milletleri hep tek kültür olarak görülmüştür. Hatta diğer azınlık Müslüman kesimler de bunlara dahil edilmiştir. Pan-Turan hakları sağlamak istediği devletler ise Ya Çin işgaline girmiş yada Rus işgaline girmiştir.

Anadolu’da yaşanan sadık milletler ve halkların kardeşliği demeci bu dönem sonrası bitmiştir. İlk önce Sırplar özerklik ilan etmiş ve Batılılar ilk olarak Yunanlıları Özgür bırakmayı amaçlayacak kadar diğerlerini aşağılık görüp onları önemsemiştir. Ardından Osmanlı Balkanlarda eskiden yerleştirdiği Müslümanlar sayesinde bir nebze hayatta kalmıştır.

Doğu bölgelerinde ise Rusya Ermenilere özgürlük fikirlerini aşılamaya başlamıştır. O bölgede kendilerine en yakın gördüğü halk onlar olduğu için kolaylıkla bu sayede Doğu Anadolu dağlarını aşacaklarını ümit etmiştir. Rusların bu fişeklemeleri sonucu sadık halk bir anda özgürlük isteyen vahşi halka dönüşmüştür. O dönem Doğu Anadolu’da bulunan çoğunluk Müslüman nüfusu nedeniyle de ani hareketler yapamamış olsalar dahi Ruslar savaşırken onların yanında ordulara katılmalar başlamıştır.

Anadolu’nun batısı ne kadar Osmanlı ile Yunan kültürü harmanlanmış olsa da Yunanlılar bağımsızlık istemekte fakat bu kadar merkeze yakın oldukları için başaramayacaklarını bilmektedir. O yüzden kendi devletleri gelip de ele geçirene kadar harekete geçmeyen uyuyan hücreler gibi davranmışlardır.

Osmanlı içerisinde Batıda eğitim gören komutanlar Ulus devlet bilinciyle bu sorunu aşacaklarını düşünmüşler ve Türkçülük akımlarına başlamışlardır. Bu Türkçülük akımları ilk başta Türk ırkçılığı olarak anlaşılsa da bir Ermeninin yazdığına göre öyle değildir. Anadolu halkı arasında ayrım gören halklar Yahudiler’dir Ermeniler’dir ve Yunanlılar’dır. Kürtler ise Türkçe Konuşmayan Türkler olarak bahsedilmiş ve Türk Tebaası olarak adlandırılan kesim Türkiye içerisinde ise Müslümanların hepsini kapsamıştır.

Türk Milliyetçiliğinde Laik kesim Müslümanları ve Milliyetçi kesimde ise dil değişimini sağlamak için uğraştığı için halk içerisinde ilk başta etnik bir unsurlar sonraları bazen zorluklar ile karşılaşmıştır.

Türk toprakları II. Abdulhamit dönemi sonrası bir anda Balkan savaşları, Trablusgarp savaşı ve Birinci Dünya savaşı olduğundan dolayı halk ve hükumet bir anda Avrupa devletlerinin Müslüman ve diğer etnik unsurlara karşı yaptığı mücadeleyi kendileri başlatmış ve tek kültür üzere bir bilinç yerleşmiştir. Devlet içerisinde bir anda küçülme travması ve yoğun nüfus göç hareketliliği ve ölümler sebebiyle egemen oldukları topraklarda hakim olma güdüsüne sahip olmuştur.

Savaş ortasında Ruslar ile ortak hareket edip isyan Ermeniler doğuda karmaşa çıkarmış ve Kürt-Türk bölgesel güçleri oralarda savaş arkasında kalan güvenlik orduları olarak karşı çıkmaya çalışmıştır. Bu durum çok zor hal alınca Ermeniler Suriye ve civarına göç ettirilmiştir. Ardından zaten o bölgeleri Ruslar işgal etmiştir. Savaş sonrasına yakın Rus devleti göçünce Türkler Ermeni ve Azeri bölgelerini Almanlar ise Gürcü bölgelerini ele geçirmişlerdir.

Türkiye devleti oluşturulmaya başlandığında Anadolu Yunan isyanları Ermeni isyanları ve Yunan devletinin saldırıları karşısında parçalanmış birlikler ile bir örgütlenme arası gidip gelen bir savaş içerisine girmiştir. Bu savaş sonrası Kafkas halkları ile arada düzen oturtturulduğunda Batı’ya yönelmiş ve Anadolu’da nüfusu çoğunluk olan Bizans iddiaları bulunan Yunanlılar ile halk değiş tokuşu yapmışlardır.

Ermeniler doğu bölgelerinde kalmış ve toprak iddia etme güdüleri hala devam etmekteydi. O yüzden Türkiye kurulduğunda ilk işi stabiliteyi arttırmak oldu. İsyan etme potansiyeli olan halk grupları olan Ermeni, Yunan (sadece İstanbul Civarında Kalmış) ve Filistin’de olan Yahudi yerleşkeleri ile bağımsızlık elde etme çabalarına girişimini öğrenilmesi sonucu Yahudiler’de bu sınıfa katıldı.

Devlet içerisinde Otorite olacak diğer sistemler devlete bağlandı. Rum Patrikhanesi ekümenik mi değil mi tartışmaları bundan sonra ortaya çıktı. Çünkü Osmanlı’da 1910 civarında tüm Ortodoks ve Katolik kiliselerini birleştiren bir yasa çıkmıştır. Bulgar, Sırp, Rus ve Yunan kiliseleri bir araya geldi tartışmaları da sonrasında devletten önce din adamlarını koruyan halkı görünce buna karşı önlem olarak verdikleri İttihat ve Terakki’nin kendi verdiği hakları Cumhuriyet Halk Fırkası döneminde geri almışlardır.

Bu sırada Kürt halkını da Türkçe konuşmayan Türkler diyerek benimseyerek aslında Türk = Müslüman olarak görmüşlerdir. Yapılan davranışlar da Gayri Müslimleri güçten düşürmekti. O dönemde Kürtler de bu durum sonrası etnik karışıklığa sokulmak üzere İngilizler tarafından kışkırtılmış ve Musul’dan Fırat’a kadar bölgeyi talep etmelerine sebep olmuştu.

İsyanlar bastırılınca talep edilen bölge İngiliz ve Türk idaresi olarak ikiye ayrılmıştır. Ardından Oyunlar oynayıp Kürtlere bölge vereceğini söyleyen İngilizler ise Süleymaniye yakınlarında kurdukları geçici Kürt devletini fesh edip Kerkük Petrollerine konmuştur.

Milliyetçilik akımları sonrası oluşan destabilizasyon (karışıklık dolu) Osmanlı bölgesi içerisinde büyük travmalara yol açmıştır. Bu travmalar müslim ve gayri müslim olarak adlandırılan iki kesiminin de birbirini düşman görmeleri ve birbirini yok etmelerine sebep olduğu için toplumsal ayrışma süreci oluşmuştur.

Süreç sırasında Devletleşme emareleri gösteren bazı yerel iktidar sahipleri özellikle geçmişte olan birlik duygularını unutturmuş ve sadece menfaatlerine gelen düşmanlık tohumları eken bir yapı içerisinde tarih bilinci kazandırmak için uğraşmıştır.

Kürt dili grubunda olan kişiler devletin içerisinde asli unsurlardan olsa da milliyetçilik akımlarında kendi dillerini koruma güdüsüyle biraz tepkisel olarak davranmıştır. Aynı zamanda Ermeniden dönme Kürtler de bu konuda kışkırtmaktan geri kalmamıştır. O bölgede bağımsız bir oluşumu desteklemek için Batılı devletler her ulusun kendi kaderini tayin etme hakkı verilmesi gerektiğini bahsederek bu olayı tahrik etmektedir. Aynı zamanda Ezidi ve birkaç Yahudi kökenli olduğunu düşünen ırklar ise kendi yönetimlerinde Kürdistan kurmak için çalışmaktaydı.

Anadolu içerisinde olan karışıklıklar bölge halkında bulunan travmalar sonrası dönemin ulus devlet kavramından dolayı oluşan bazal sorunlar yüzünden oluşan sıkıntılar yüzünden isyana sebep olmuştur. Doğu halkı ASALA ile başlayan isyan dönemine kadar Yahudi, Yunan ve Ermeni toplumları gibi yönetimde zor gelme durumları ile uğraştırmamışlardır. Bu durum o bölgede bulunan karışıklıkları durdurmak için sonradan başlatılmıştır.

Ermeniler geçmişini unutarak düşman kesilince, Kürtler de ulus sahibi olmak üzere çabalara girince, Yahudiler İsraili kurup katliamları da yapmaya başlayınca Yunanlılar da Kıbrıs’ta egemenlik sağlamak için saldırılara geçince hepsine karşı savunma hakkı gibi ulusta hak tanımama eğilimlerine girmesi diğer devletlerde Türklere yapılanlar gibi karşılanabilir.

Fransızların Korsika’ya bağımsızlık vermemesi gibi Türkiye’nin Anadolu’da özerk bölgeler kurmaması çok doğaldır. Nasıl ki İspanya Katalonya’nın her talebinin bağımsızlığa gideceğini bilerek karşı çıkıyorsa Türkler de buna göre davranmaktadır. Tarihi tek taraflı olarak değerlendirip ona göre yargılayan kişilerin bu konularda biraz daha düzgün bir bakış açısıyla bakmasını değerlendirmesini tavsiye ederim.

Son dönemde Türkiye civarında olan olayları genel bakış açısıyla bakarak değerlendirmek en doğru sonuca ulaşmamıza sebep olur. İktidar sahibi olmak isteyen azınlıkların isyanlarını bağımsızlık savaşçıları olarak anmak bir anda Avrupa civarına geçince tam tersi olarak pis isyancılar moduna bürünmesini sağlamak sadece Avrupa ve bu kültür sahiplerinin ikiyüzlülüğünün göstergesi olarak gözükmektedir.

Ya kendi içindeki tüm yönetimlere bağımsızlık vermen gerekli yada başka ülkelerin büyük olmalarına karşı gelmemelisin. Amerika’yı düşünüyorum da şu an diğer toplumlara özerklik verse Güney Batı Amerika Zenci devleti, Doğu Amerika Hispanic Devleti, Orta Amerika Kızılderili Devleti, Kuzey Amerika Alman Cumhuriyeti, Pennsylvania Yahudi Yönetimi ve Batı Amerika Küçük İngiliz Cumhuriyeti olarak en az 6 ya bölünmesi gerekir. Bunu kabul ediyorlarsa gelsinler Kürdistan denilen meret hakkında da onlar ile tartışmaya başlayalım.