Emekli Silkeleme Operasyonu

Emekli Silkeleme Operasyonu ( Yaşlı Silkeleme Operasyonu )
Dünyada bu hastalık ilk başta çini durdurma projrsi sanardım ancak emekli silkeleme operasyonuymuş şimdi daha net anladım.
Hem ingilterenin başkanının açıklamaları hem de amerikanın gizlemesi ve ilacını da sadece bulunursa kendilerine almak istemesi gibi gösterip belki de sadece gençlere tedavi için kullanıp yaşlılarda ayırt etmesi tercihini kullanması için istediğini düşündürtüyor.
Vakaların ingilterede özgür bırakılacağı söykenmesine rağmen avrupa ile sınırları kapatan abd ve türkiyenin ingiltere ile süreçte ticaretlerini sürdürmeleri de asıl ittifakı kimlerle olduğunu gösteriyor.
Siz hala ülkemizin sağlık bakanını övmeye decam edin. Ancak aktroller geçen ay başında daha corona virüsü ile ilgili ülkemizde bu kadar bilinçlilik hali olmadığı zamanlarda hatta geçen son bahardan beridir şu başlıkları açıyordu.
Emeklilerin maaşları indirilsin, emekliler devlete yük, emekliler bir ay ücreti devletine bağışlasın, hatta ücretlilere de bununyaomayı düşünen vardı o farklı mesele.
Özellikle 8 şubatta olan bu başlığı açan kaçmış ama başlık yerinde duruyor.
Bunu açan aktroll kaçmış ama bir yandan corkna vakalarını gizleme ve yayılmasına son aya kadar önlrm alıyormul gibi gğven verirken izin verip test sonuçlarını ortaya çıkarmayacak şekilde davranmaları aslında bu olayda onların da emekli silkeleme işinde olduğunu gösterir.
Tayvanda 16 mart günü yayınlanmış gazeteye bakıyoruz adamlar türkiyeye geziye gitmiş 5 kişi aynı turdan sebep hastalığa maruz kaldığını söylemiş. Hatta adamlar türkiyede olan gerçek vaka sayısından daha az tespit yapıldığından bahsetmiş.
90471259_2578625862396395_1791116450375663616_o
Al işte şimdi turistin de güvenini sarstılar ülkemizin prestijini diplere götürmekte de üstlerine yok maşallah. Bir de gelmiş kurtarıcı gibi bakıyorsunuz.
Haber gizlediği için tebrik edecekseniz ayrı ama vaka saklama dışında hastalık mevcudiyedi bakımından gerçek bilgileri paylaşmadığı için asıl yaşlı ve emeklilerin gözünde bir hastalık ağırlaşırsa vebali bu sağlık bakanlığı ve bunu yönlendiren hükumetindir.
İngiltere, arap dünyası ve amerika kraliyetçilik çalışması yaparken halkı nasıl düşünmediklerini ve yaşlılara ve insanlara değer vermeden hareket ettiklerini de görmüş olursunuz.
Kısacası ülkemizin başındakiler iranın başındakilerden farksız v yayılması için çalışıyor. Aldıkları önlemler de ben üçüncü kez uyardıktan sonra zorunluluktan oldu
Gerçekten üniversite hastanelerinin yapması gereken sağlık testi hatta yeni hastalıkları bulma işlerini sadece üç yerde yapmaya izin verip kontrollü açıklarsan dünyanın en büyük haini de sensindir.
Çünkü ülkede üniversite hastanelerinin amacı hastalıkları bulup onlara karşı önlemler aldırmaktır.
Siz hükumeti destekleyenler iki kere düşünün. Kral gibi davranıp milletini umursamayan bu adama sırf ingiliz ittifakında diye biraz onlar tarafından ülkemizde göz boyatmasına izin verdi diye ruhunuzu mu satacaksınız?
Benden söylemesi onlarla bu yola giren her vatandaş yaya kalır. Bunun en net örneği ülkemizdeki halka gösterdikleri davranışları ile yaptıkları arasındaki farkta yatmaktadır.
Cumhuriyet değeri de vatandaşların değeri de yüksektir. Her bir vatandaşı koyun gibi görüp umursamadan feda edenler yüzünden kendinize hala eziyet çektirmeyin.
Gelin siz de kendi değerinizi anlayın da şunlara bir tokat çakın da sillenizden bir güzel kendilerine gelsinler. Bilinçli hainliklerini engellemezseniz onlar sizi böyle azar azar yok etmek yada köleleştirmek için uğraşacaklar yoksa. Benden söylemesi.

Ayrıca İYİ Parti milletvekilleri ile ilgili olaya gelelim

Hastalık ile ilgili gelişmelerde dediğim gibi sıkıntı yaratacak şeyler olabilir belki de hastalık geldi de geçti çoğumuzda bilemem.

Ancak bildiğim bir şey var o da önlemle aldıktan sonra gerisinde problem olmaz.

Bazıları işi güvenlik önlenlerini zorla yaptırmaya getiriyorlar ona tamamen karşıyım. İnsanlar kendi aralarında zaten çıkanlara veya hastalık belirtisi gösterenlere ciddi tepkiler verirken askeri veya polis önlemlerine gerek görmüyorum.

Hastanelere gidenler veya yollara çıkanlar yokken nereye karantina uygulaması. Zaten halk çin gibi pis veya avrupa gibi umursamaz değil ki.

Bunu açıklayan milletvekilleri bence birilerinin ekmeğine yağ sürecek şekilde hareket ediyor. Gereksiz istekler demokrasiye düşmanlık yada cahilliktir.

Bu kişilerin cahilliklerinden yada toplumsal değerleri kavramadan hareket ettiklerinden böyle yaptıklarını düşünüyorum. Bence fazla uzatmasınlar bu düşüncelerini. Çünkü türkiye yi düşünenler arasında böyle düşünüyorsa diğer ihtimal akp ajanı olup sonradan o partiden göçmemişker olduğunu gösterir.

Ben olsam parti içerisinde onları disiplin cezasına çektirirdim veya ihraç ederdim. Gerçek partilerine dönsünler diye.

Amerika’nın İngiltere’nin Politikasını Sürdürmesi

Amerika’nın İngiltere’nin Politikasını Sürdürmesi
İngiltere ile ilgili bildiğiniz en önemli mesele dünyayı sömürme ve yönetme işlerini dünyayı karıştırarak yaptığıdır. Bunu Hindistan’da da Kıbrıs’ta da Çin’de de Afrika’da da görmektesiniz. Gerektiğinde Avrupa’yı bile karıştırırlar sırf kendi çıkarları için.
Amerika ise İngiltere’den ayrıldığında düşman mı sanarsınız. En büyük ortağı kendi çıktığı topraklarıdır. 1600’lerde Uzaylı iddiaları ilk İngiltere’de çıktı ve yayılmaya başladı. Aynı dönemde ülke dünyaya hakim olmaya da başladı.
Şimdi görüyorsunuz Amerika hakim gözükse de Commonwealth yani gizli birleşik krallık üyeleri olan devletler ile birlikte hala sömürgelerini sürdürüyorlar.
Bu konu hakkında geçmiş makalelerime bakmak istiyorsanız Avusturalya’nın isminin “Avusturalian Commonwealth” olduğunu. Orta Çağ devleti olan Lehistan’ın ise “Poland – Lithuania Commonwealth” olarak geçtiği göz önüne alınırsa şu an “British Commonwealth” ise İngiliz sömürge imparatorluğunun gizli eli olarak görebiliriz.
Gelelim makale konusuna.
BP’nin (British Petroleum) 90 larda olan bir videosuna bakalım. Bu videoda 00:59 saniyesinde olan görüntü anını açalım. Geri kalan yerlerde bilinçaltı mesajı verirken orada tam tepe noktasına çıkmaktadır. İleride değineceğim.
Orada tüm yoldan gelen otostopçuları alan bir tırcı sürekli şu mesajı dikte ediyor.
“Ağzı olan konuşuyor”
Ancak işin garip yanı hiç de gelen şahısların birisinin ağzından çıt çıkmıyor.
İşte böyle demokrasiyi susturma ve kraliyet diktası altında inletme mesajlarını vermek için bu videoları kullanmışlar 90 lardan beri.
Aynı zamanda toplumsal bilinçaltına yaptıkları çabaların tek kalan kısmı da bu değil.
00:59 saniye. Orada bir Ayna görseli gözükmektedir. O görselde yoldan geçen bir araba dikkat çekiyor. Bir anda sürekli elleri kolları hareket eden bu adam ilk defa elini dışarı çıkartıyor ve araba geçmesi gösteriliyor.
BPP
Araba geçerken el aşağıda olan aynada arabanın önünü kapatıyor üstte ise el üzerinde göz varken arabanın geçmesine izin veriyor.
Adamlar sadece o Amerikan Doların’da bulunan ifade ile birlikte kısacası onlardan olanlara izin verip olmayanları engelleyecekleri bir sistemin altyapısını o dönemden mesaj olarak vermişler.
Elli dokuzuncu saniye linki aşağıda görüldüğü gibidir.
Ayrıca adam şu an olan hükumetin (yönetim) ve tarikatinin yapmaya çalıştığı demokrasi çeşidini de göstermektedir.
Sizin bilmediğiniz nokta ise şu arkadaşlar. Bu adamlar Erdoğan’ı ilahlaştırıp dokunulmaz ve günahsız göstermek için ellerinden geldiği çabayı göstermektedir. Tüm bu algıların sebebi de bu göz meselesindendir.
Hani derler ya Erdoğanın çevresi kötü kendi iyi. Değil Bizzat kendisi bunların hepsini yönetip yönlendiren kişidir. Devlet mensuplarının zararlı gördüğü kişi ve kurumlarla çıkarlarına uyduğunda ortak hareket edip ters düştüğünde aldatıldım diyen şahıs gerçekte çıkarları için bilerek görmezden geldiği için bunları yaşamıştır.
Çıkarları Türkiye’nin çıkarlarından daha önemlidir onun için. Ancak bu yüzden de sürekli batıyor ve batırıyor çevresini. Gerçekleri görenleri veya en azından kendini kurtarmak isteyenleri bu yüzden defalarca uyarıyorum. Diğer türlü çünkü sürekli kan kaybeden tarafta yer alırlar. Bilimsel gerçeklere dönüp gerçekleri takip edenleri dinlemek gerçekten önemlidir. Sizlere en önemli tavsiyem budur.
Gerçekte kendisi de aynı şekilde tarikatleri ile birlikte İngilizler ile birlikte yahudilerle birlikte yaptıkları planları bilenler zaten baştan kendileri için çektiler ancak deneyip öğrenenler için halen daha geç değil.
İleride kader taktir ettiğinde çoğu kişi gerçekten planladıklarından çok farklı gerçekler ile karşılaşacaklar.
Kendileri plan yaparken neler dönüp bittiğini daha farkında değiller. Dünyada atasına saygısı olmayanlar ile iş yapmak gerçekten de kendileri için en büyük kayıpları yaşamayı hak ediyorlar.
Atası yanlış yaptı diye düzeltemeyen yada atası bir kez kurtulmak için oynadığı oyunu sıradan hayatlarında keyif için kullananlar da buna dahil hepsi yeni dünya düzeninde yeri olmayacak.
İngiltere, Amerika ve uşakları eski dünya düzeninin son halkaları olarak yapabildiklerini ardına koymasınlar. Ne kadar saçmalıklar yaparlarsa o kadar çok kendi kültürlerini yok edecek hamleler ederler.
Döngü başa döndüğünde en güçlü olan tarafın görmedikleri kendini bitirir. Ben gördükleri arasındayım. Asıl görülmeyenler ortaya çıktığında bakalım ne yapacaklar. O kişiler yaşıtım yada değil onların en büyük kayıplarını yaşatacaklar.
2020 Şubat tarihinde yazdığım bu yazıyı ileride okuduğunuzda demişti dersiniz. Ben kaderi yazıp yapan güçlerden değilim. Sadece evinde takılan ve dünya endeksinde giden süreci yorumlayan kişiyim.
Tarih tekerrürden ibarettir diye boşuna dememişler. Bugün yaptıkları gelecekte yapmasaydım dedikleri olacaktır. Hindistan Yeni Delhi olayları da bunun en büyük örneğidir.
Düzeltme: Yanlış anlaşılmasın. İşinde gücünde bir insanım. Söylediğim sözlerden çok şahsımı araştırmak isteyen bir şey bulamaz. Çünkü gerçekten öyle bağlı olduğum kuruluş yok. MI6 şimdi “kim bu la” diye boşuna araştırmasın. Çünkü bulacağı bir hiç. Dünyada engelleyemeyeceği şeyler var. Mesela kaderi engelleyemez. Kader de tarihin bir cilvesi olarak hep karşılarına çıkacak maalesef. Ben olsam da olmasam da.
Düzeltme 2: Bu videoda bir süre kamyon şöförü olarak şunu yaptı. “Bu makama oturmak kolay iş mi” dediği kısmından sonrası da kendi imparatorluklarının bir yansımasını kamyoncular şeklinde anlatıyor. Her türlü şeye el atıyoruz demeye getiriyorlar.
Sonda “Ne Diyorlarsa O / Ne diyorsam O” sözü de aslında onların kendi yönetimlerinde yaptıkları bir algı. Kısacası o kadar devletlerin olaylarına bakıyorum ve ben sahibinizim diyor. Şimdiki Erdoğan’da işin garip yanı tüm yetkileri tek elde toplayıp aynı şeyi iddia ediyor. Türkiye içerisinde. Ondan da batıyor zaten. Yetenek de gerekli bu işler için.
Son diyeceğimi de ekleyeyim. Araştırmaya başladıkları için bu düzeltmeleri ekledim ki boşuna zaman kaybetmeyin. İşinize bakın dünya sistemindeki dengeler ile fazla oynamayın. Yönettiğiniz topraklar size yeter de artar bile.

Sistemsel Evrim Hipotezi

Sistemsel Evrim Hipotezi
Dönemin yenilikçi sistemleri büyük bir hızla gelişmeye başlar ve çevresinde dominant güç olarak egemen olurlar. Ardından gelen bu dominantlık dönemi bitince içte bulunan yeni en güçlü olan akıllı olanı yenmeye çalışır. Bu güç birikimi hızlıca büyümesine sebep olur fakat o bölgenin yıkımıyla sonuçlanır. Ardından akıllı olan güç tekrar etkin olur ve uzun bir müddet o sistem değişene kadar hüküm sürer. Dünyada yeni sisteme adapte olanlar olur olmayanlar da onun hükmü altına girer. Girmeyen bazı kesimler de düşman gibi olarak sonraki sistemin altyapısını oluşturacak bilgi, sermaye, güç birikimini oluşturmaya başlar.
Hipotezimi bu şekilde neden hazırladığımı soracaksınız. Bu iki sistemi de o dönemlerin yenilikçi ve dominant sistemleri üzerinden açıklamalar yapacağım.
1) Askeri güç olarak güçlüler dönemi barut devri imparatorluklarından bahsedeceğim. Osmanlı ve Timur’u iki güç olarak ele alırsak Müslüman ve Türk kültürünün liderleri olarak ele alınabilir. Bu iki gruptan Osmanlı akıllı ve sistemleştirerek hareket eden bir devlet Timur ise güç hakim olduğu, ana Türk topraklarında bulunan daha az sistemleşen bir devlet olarak gözükmektedir.
Timur Moğol imparatorluğu sevdasıyla çıktığı yola çevrede bulunan tüm Müslüman devletlerin güçlerinin sarsılmasını sağlayarak dağılmasına ortam hazırlamış ve Hristiyanların nefes alıp güçlenmesine sebep olmuştur.
Timur 100 senede devleti yıkılmış ve onlardan arta kalan bir hanedan çok daha farklı topraklar olan Hindistan’da yaşam sürmeye başlamıştır. O bölgede bulunan en uzun süreli Müslüman devletinin yerine geçip Delhi İmparatorluğunu da yıkarak aslında Hindistan’da kültürleşmiş Müslümanlığın egemenleşme hızını azaltmıştır.
Görüldüğü üzere Timur’un devleti nereye adımını atmışsa sistemi bozmuş ve başka sisteme yer hazırlamıştır. Osmanlı ise oradan kurtulmuş ve yeni sistemin egemeni olarak 1700 lere kadar Dünya’nın egemen gücü olarak sistemini yürütmüştür. Ekonomik devir yani Kapitalizm devri başlayana kadar da sürdürmüştür egemenliğini.
2) Ekonomik güç olarak güçlüler dönemi kapitalizm devrinden bahsedeceğim burada da. İngiltere ve Almanya iki güç olarak ele alırsak iki Anglo-Sakson ve Protestan kültürleri liderleri olarak ele alınabilir. Bu iki gruptan İngiltere akıllı ve sistemleştirerek hareket eden Almanya ise güç hakim olduğu orijinal Alman topraklarına sahip devlet olarak gözükmektedir.
Sanayi devrimi ilk İngilterede olmuş ve Avrupa büyük bir sistemsel dönüşüm ile tüm Dünyayı sömürmeye başlamıştır. Burada orijini Kutsal – Roma Germen imparatorluğu ile Roma gibi birleşik Avrupaya gitmeye çalışan Almanya da Avrupa mirasına sahip olmak için adımlar atmıştır.
Almanya birleşik Avrupa sevdasıyla çıktığı yolda çevrede bulunan devletleri iki defa büyük dünya savaşı çıkararak Avrupa’nın içerisinde büyük yıkımlara yol açmıştır. Bu yıkımların neticesinde büyük bir sistemsel çöküş yaşanmış ve Avrupa bütün sömürgelerinden uzaklaşmak zorunda kalmış ve hepsini gizli elleri ile yönetmek zorunda kalmıştır.
Almanya şimdi de AB üzerinden aynısını Hindistan’da yerleşen Timurlar gibi yapmaktadır ama Babür şah gibi Avrupa’nın özünü kaybetmesi ve kültürleşme ve sistemleşmesine ket vuracak hamlelere yol açacaktır bu da ileride.
Yeni sistemde ise İngiltere artığı Amerika, Avrupa ve Rusya üstün güçler olarak gözükmüş olup Osmanlı, İran ve Hindistan gibi Kapitalist rejim üçlüsünü ortaya koymuşlardır.
Çin ve Müslüman dünyası iki büyük rakip olarak gözükmektedir bu yeni sisteme. Çin özellikle dominasyon konusunda daha tecrübeli olduğu için pasifist sistemleri dışında ileride büyük güç olma imkanına sahip. Girdiği yerleri sistemsel olarak dönüştürme ve zorlamalar yapmaktadır. Aktif ve hareketli olan Türkler, Batı dünyasını da Çin’i de binlerce yıldız saldırarak sömürge ede ede durdurmuşlardır.
Ayrıca Roma dönemi Roma sistemini almaya çalışan güç iktidarı Attila da aynı şekilde Roma ile savaşarak her gittiği bölgeyi yıkıma uğratmıştır. Macaristan’ın sistemleşmesini sağlayan ve Türklerin kalıcılığını sağlayan da Roma kanunlarının alınması olmuştur. Aynı zamanda Türklerin geçici yıkıcılıkları da o dönem farklı sisteme geçerken olan hata nedeniyle etkisi azalmıştır.
Roma devrine de baktığımızda Batı kültürünün egemenliği alma devresinin İskender döneminde Persler ile savaşları sonrası böyle bir yıkım ile başladığını göreceksiniz. Yunan ve İran savaşları iki benzer kültürün birbirine savaşıdır. Fakat ikisinin yıkımı sonrası çok uzak diyarlarda bir italyanın ücra kolonisinde başlayan yeni güç ise bu iki gücün yıkımından yeni güç olmuştur. Kalkanlı piyade askerler ve roma dönemi de buradan itibaren başlamıştır.
Baktığınız üzere sistemler devri daim içerisinde gibidir. Liderlik İlk önce Roma’da sonra Türklerde ardından Avrupalılarda olmuştur. Bu kutsal emanetler gibi birine geçtiğinde avantaj sağlayan dönemler diğerlerinin gücü ele almasına kadar sürmüştür. Müslümanlık güneyde başlattığı ivme ile Türklerin etkisiyle birleşince de İran üzerinde rezone etki yaparak yeni kültürün oluşmasını sağlamıştır. Nasıl ki Avrupa’da Protestanlığın Almanya’da rezone olması gibi bu da sistemsel güç odağı bölgeyi oluşturmuştur.
Sistem olarak evrim geçiren büyük değişimler yapanlar hep aynı istikamette ilerlemişlerdir. Bu ilerlemeler sonucu sistem büyümüş gelişmiş, kendi içinde engellenip sonraki sisteme kadar gücünü kaybede kaybede ilerlemiş ve yeni sistem gelişince de yerini ona bırakmıştır. Neden dünyada tek sistemin olmadığı ve bu tekelleşme olmadığı da garip bir evrimsel denge olarak görebiliriz. Hayat herkese bir defa söz hakkı veriyorum yada gelişimi çok yönlü yapıyorum ki herkes nasiplensin gibilerinden bir etkide olmuş gibi düşündürtüyor.
Ne bileyim bu sistem kurulurken herhalde insanlar önceden sözleşmişler birbirimizi seviyoruz ama her birimizin özelliklerini gösterip egemen olduğumuz devir olsun diye düşünüyorum. Öyle bir izlenim elde ettiriyor bana bu sistem dönüşümleri.

Batıda Techir Örnekleri

Batıda Techir Örnekleri
Devletler merkezi otoritesinin sürekliliğini sağlamak ve otoritenin gücü düştüğünde devleti korumak için bölünme veya başkası yararına faaliyet gösterme ihtimali olan güçleri topraklarında başka yerlere sürme hareketi yapmaktadır.
Hareketin ana sebebi çekirdek nüfusunun (öz kültür) olduğu topraklar yada kolay yeniden alabilir toprakların üzerine yerleştirilenlerin sonradan güç kazanılıncaya kadar büyük zarar vermesini engellemek.
Bakıyoruz dünyada yazılı 42 ana başlık olmak üzere 50 den fazla operasyon olmuştur. Bunlardan Almanya üzerinde olan art niyet ve şiddet barındıracak şekildedir. Almanların Namibya topraklarında yaptıkları da dahil hepsinde Ari ırk ve katliamları hedef alması da onların öz niyetlerinde bunun bulunduğunu göstermektedir.
Osmanlı topraklarında 1900’lere kadar geçen sürede o kadar az katliam veya asimilasyon olmuştur ki Balkanlar, Anadolu ve Afrika’da en az 300 sene elde kalmasına rağmen ortodoks kalmış ve toplum niteliklerini sürdürmüştür. Yunan, Sırp, Arap, Ermeni, Bulgar, Macar örneklerini istediğiniz gibi araştırıp görebilirsiniz.
Tekrar söylüyorum 1881’de sömürge yapılmış Cezayir 1950’lerde kurtulmuştur fakat Fransızca dili ile konuşmayan kalmamıştır. Aynı şekilde Hindistan’da İngilizce konuşmayan nadir kişi vardır.
densho_internmentcampmap_4294264a96e12319b3b8d6890a8664a4.fit-760w
Asimile ettiler bizi diyen veya katlettiler diyen tüm Hristiyan etmenler Osmanlı’ya pek temelsiz iddialarda bulunmaktadır. Arnavutlar sadece toplum olarak Müslümanlığı kabul etmiştir, etmeyene de bir şey yapılmış olsaydı emareleri görülürdü.
Celali isyanları gibi durumlarda İran etkisi, bozuk ekonomi veya Türkmen Alevilerin bağlantısı sebebiyle isyanlar olmuştur bu da zaten o bölgelerde bulunan Türkmenlerin yerine Sünni Türk, Sünni Kürt ve Sünni Arap yerleştirerek farklı bir yöne devşirmişlerdir. He tabi sonradan bu durum şimdi olan büyük sorunların da başlangıcını yapmıştır.
toplama-kampı-us-camps-for-japanese-maps-internment-camps-population
Gelelim yurt dışında bulunan techir muhabbetlerine. Fransızlar’ın sömürge olarak hakim olduğu Cezayir’de bağımsızlık savaşı sırasında ve İtalya’nın hakim olduğu Trablusgarp yani şimdi olan adıyla Libya’da 1930 yılında Müslüman ve yerel halka yapılan Toplama ve İmha kampları görmezden gelinmektedir.
Toplumların çoğu nüfusu o dönemde yok olmuştur veya dört tarafı çitler ile kapatıldığı açlıktan vefat etmiştir. Müslümanların bu batılı devletlerden büyük tazminat alma hakları vardır.
Amerika’lılar ise Amerika yerlilerine bu şekilde toplu imha kampları yapmışlardır. Şimdilerde reservoir diye belli bölgelerde özgürlüklerini tanıyor olsalar da adamlar kültürlerini asimile edecek kadar büyük zararlar verdiler o toplumlara.
japanese internment or concentration camp of America
Gelelim Osmanlı benzeri techir modellerine:
1939 yılından itibaren İngiltere, Amerika, Hindistan ve Kanada topraklarında İtalyan, Japon ve Almanları sınırlar veya önemli yerlerden alıp toplama kamplarında tutmuşlardır.
Bilenler bilir Amerika’nın %25’i Amerika’nın kuzeyinin ise %50 ye yakını Almandır. O dönemde bile o kadar çok olmasa da yine yakın bir etki altında olduğu açıktır. O yüzden adamlar içten işgal olur diye korkmuşlardır.
Camp Locations
Topraklarına düşman işgalinin bir gıdımı bile olmadığı halde bu kültürlerin insanlarını Amerika’nın iç kesimlere alması aslında önlemlerin daha şartlara yakınsamadan bile yapıldığında bile normal olduğunu düşündürtüyor İngiliz ve Amerikan kafasına göre.
Amerika örneğine baktığınızda California ve Washington Eyaletinde olan Japonları alıp Nebraska, Wyoming gibi çöl bölgelerine toplamışlar ve orada savaş bitimine kadar da tutmuşlardır. İşin garip yanı da tarafsız denildiği 1939 tarihinde bunu yapması aslında hangi tarafı seçtiğinin de göstergesi olmuş ama bu tarihi okuyamayanlar Pearl Harbor baskını sayesinde savaşa girdiklerini düşüneceklerdir.
Kuzeyde olan Almanları da almıştır güney tarafta bulunan Amerika Milliyetçileri olduğu topraklara yerleştirmiştir.
Internment-Map-Tashme-Project-11
Kanada’ya bakıyoruz aynı şekilde 1939 tarihinde British Columbia topraklarından aldıkları Japonları iç kesimlerde bulunan Alberta topraklarına yerleştirmişlerdir.
İngilizler ise Katolik olarak gördükleri İrlandalıları Protestan Almanlar ile savaşırken isyan ederler riski yüzünden alıp aynı şekilde kamplara tıkmışlardır.
İngiltere’de bulunan Hindistan sömürgesine baktığınızda da aynı şekilde Japon, alman ve İtalyanları 1939 yılından itibaren kamplara taşımışlardır.
Resimleri olmadığı için bunları linkler üzerinden göstermek istedim.
Sovyetlerin 1942 yılında yaptığı Kırım Türkleri dahil pek çok kişinin Orta Asya’da bulunan toplama kamplara yollanması ve 1990 yılında dağılma sırasında da aynı şekilde yapılmasını da es geçmemek gerekmektedir.
Osmanlı toplama veya içe göç (güvenli alana) götürme kamplarına o dönemde katliam veya genocide diye yaftalamalarının saçmalığı burada ortaya çıkmaktadır.
Devletin o dönemde savaşta olduğu ve bu zaaftan faydalandıkları belli olan toplumların güvenli bölgelere dağıtılması da çok normaldir. Nitekim bir sene sonra Doğu Anadolu’ya bakarsanız ne kadar doğru bir karar verildiği ve buna rağmen Rus eline düştüğünü göreceksinizdir.
internment_map
Ermenilerin dil yakınlığı nedeniyle bu topraklarda kalmak için Kürt gibi kendilerini tanıtmalar veya orada bulunan karşılıklı birbiri ile savaşan Müslüman ve Hristiyanların etkisi ile nüfusların karşılıklı azalmasının da normaldir.
Ermeni devleti bölgesinin gelişme endeksinin yavaş olması ve diğer Suriye ile Irak topraklarında bulunan Ermenilerin Kardashian’larda olduğu gibi batıya göç etmesi sonucu o bölgede o toplumların nüfus yüzdelerinin az olması da normaldir. 10 Milyon nüfuslu Türkiye’nin 90 senede 7 kat nüfusu artmıştır.
Bakıyoruz Ermeni nüfusu 1 Milyon civarı söylenmektedir. 1.161.169 Ermeni kayıtlardadır. Şimdi eğer hiç Kürtleşmemiş ve yurt dışına çıkmamış olsa toplamda devletlerinin de olmaması sebebiyle en fazla 6 milyon en fazla 7 milyon nüfusa sahip olacaklardı Türk topraklarında.
Şu an Dünya’da yaşayan 8 Milyon’a yakın Ermeni olması da aslında oranın pek de eksilmediğini göstermektedir. Özellikle savaş sonrası Fransa, Amerika, Rusya ve Ermenistan bölgelerine gitmeleri de çok normaldir. Oralarda da asimile olma oranlarının da çok yüksek olacağı belirgindir.
canada concentration camp map
Buna rağmen nüfuslarının hepsinin Türkler tarafından katledildiğini iddia etmek tamamen hainliğin ikinci bir yüzü olarak görüyorum.
Bizanslıların kilise farkları ve İran ile savaşları sırasında pek çok kez orada bulunan Ermenileri Batıya götürdükleri görülmektedir. İsteyenler oraya Bizans tarafından götürülen (800’lerin başında) Sparta Ermenilerinin isyanını ve sonradan Sicilya’ya gitmelerini okusunlar.
Aynı zamanda Balkanlara da pek çok kez Ermenileri yerleştirdiklerini de görebilirsiniz.
Burada olan şu kesit Bizanslıların Ermenilere karşı olan tavrını özetlemektedir.
“A transplantation on a vaster plan was conceived by Maurice and it was partially carried out. Maurice, who may have been of Armenian descent, though this is extremely doubtful (13), found the Armenians extremely troublesome in their own homeland. The plan which he conceived called for the cooperation of the Persian king in the removal from their homes of all Armenian chieftains and their followers. According to Sebeos, Maurice addressed the Persian king as follows: The Armenians are “a knavish and indocile nation. They are found between us and are a source of trouble. I am going to gather ‘mine and send them to Thrace; [15] send yours to the East. If they die there, it will be so many enemies that will die; if, on the contrary, they kill, it will be so many enemies that they will kill. As for us, we shall live in peace. But if they remain in their country, there will never be any quiet for us”. Sebeos further reports that the two rulers agreed to carry out this plan, but apparently the Persians failed to cooperate, for when the Byzantine emperor gave the necessary orders and pressed hard for their execution, many Armenians fled to Persia (14). The Byzantines, however, did carry out the deportation, though only in part. In ordering this removal, Maurice’s real motive was, no doubt, the fact that he needed the Armenians as soldiers in Thrace.”
Devamında da Ermenileri Deportation yani dışladıklarını görüyoruz.
İsteyen yazıyı topluca okuyarak sonradan neden Ermenilerin Bizanslıları sevmeyip Selçuklu tâbiyetine girdikleri ve millet-i sâdıka olduklarını anlarsınız.
İngilizlerin ve İngiliz ayakları (Amerika, Kanada, Hindistan) yaptıkları “Concentration Camp” yani “Toplama Kamplarına” diğer halklardan farklı olarak “Internment Camp” demeleri de aslında nasıl bir şekilde diğerlerinden farklı bir algı oluşturmaya çalıştıkları ve Toplama Kampı olmasına rağmen insanlara cici gözüktükleri görülmektedir.
Osmanlı’nın yaptıkları Techir kampları da bu kapsamda yer alırsa Internment Camp adı ile kabul edilmelidir bu duruma göre. Diğer türlü Batılıların tüm kamplarının adının da Concentration Camp olarak değiştirilmesi gerekmektedir. Eğer birisi imha diğeri toplama kampı ise o zaman Osmanlı’nın Ermenilerinin karşılıklı toplumu İmha’dan kurtarma kampları olduğunu unutmamaları gerekmektedir.
Batılılar da aslında savaştan istifade ederek o topraklarda olan azınlıkların dağıtılması için uğraştıklarını görmektesiniz. Aslında o asimilasyon politikaları için zemin hazırlayan ve diğer toplumları yok olmalarını hazırlayan bir durum oldukları görülmektedir. Yoksa işgal bile edilmemiş veya tehlikesi çok düşük olmuş topraklarda böyle şeyler yapılması normal gözükmemektedir. Batılıların yaptıklarının bizim gibi sıkıntılı zamanlarda halkın refahını düşünmekten çok utanç verici bir asimilasyon politikası olarak değerlendiriyorum.
Eğer görmek isterseniz Yakın çağda o Toplama Kampı listesi:
1- Argentina
2- Australia
3- Austria-Hungary
4- Bosnia and Herzegovina
5- Cambodia
6- Canada
6.1- List of World War I prisoner-of-war camps in Canada
6.2- Ukrainian Canadian internment
6.3- List of World War II prisoner-of-war camps in Canada
6.4- Internment of Jewish refugees
6.5- German Canadian internment
6.6- Italian Canadian internment
6.7- Japanese internment and relocation centres
6.7.1- Camps and relocation centres in the West Kootenay and Boundary regions
6.7.2- Self-supporting centres in the Lillooet-Fraser Canyon region
6.7.3- Camps and relocation centres elsewhere in Canada
7- Channel Islands
8- Chile
9- China
9.1- Harry Wu
9.2- Falun Gong
9.3- Uyghurs
10- Croatia
10.1- World War II
10.2- Yugoslav wars
11- Cuba
12- Denmark
12.1- Before and during World War II
12.2- After World War II
13- Finland
13.1- Finnish Civil War
13.2- WWII (Continuation War)
14- France
14.1- Devil’s Island
14.2- Algeria
14.3- Spanish Republicans
14.4- Vichy France
15- Germany
15.1- German South West Africa, 1904–1908
15.2- World War I
15.3- The Third Reich
16- Hong Kong
17- British-India
17.1- World War I
17.2- World War II
18- Ireland
19- Italy
20- Japan
20.1- Japanese World War II camps in Asia
21- South Korea
22- Libya
23- Montenegro
24- Netherlands
25- New Zealand
26- Norway
27- North Korea
28- Ottoman Empire and Turkey
29- Paraguay
30- Poland
31- Russia and the Soviet Union
31.1- After 1990s
32- Serbia
33- Slovakia
34- South Africa
35- Spain
36- Sri Lanka
37- Sweden
38- Switzerland
39- United Kingdom
39.1- Bermuda
39.2- Cyprus
39.3- England
39.4- Ireland: pre-1922
39.5- Isle of Man
39.6- Kenya
39.7- Malaya
39.8- Northern Ireland
39.9- Scotland
39.10- South Africa
39.11- Wales
40- United States
40.1- Indigenous people
40.1.1- Cherokee
40.1.2- Dakota
40.1.3- Navajo
40.2- Philippines
40.3- German-Americans during World War I
40.4- Japanese-, German-, Italian-Americans and Native Alaskans during World War II
40.5- Political dissidents
40.6- Vietnam War
40.7- Afghan War and the occupation of Iraq
41- South and North Vietnam
42- Yugoslavia
42.1- Nazi camps
42.2- Communist camps
Gördüğünüz gibi Osmanlı’dan daha çok ve daha fazla sayıda kişi batılıların toplama kamplarında ya can vermiş yada açlıktan kırılmıştır. Osmanlı’da bir kez olmuş ve Yunanlıların Kıbrıs ve başka yerlerde yaptıkları sebebiyle denklik sebebiyle Türkiye’de de zararı denkleştirecek bazı hamleler olmuştur. 1954 – 1960 – 1974 arası Kıbrıs Türklerine yapılan baskılar hatırlanmalıdır onların sebepleri olarak.
Başka türlü Görüldüğü üzere Türklere dokunulmadıkça veya şiddet uygulanmadıkça bir şey yapılmadığı görülecektir. Ona göre ülkemize kötü ülke olarak gösterip toprak almaya çalışanların oyunlarına halkların düşmemesi ve bu durumu daha net ve objektif gözlerle görmeleri gerekmektedir. Uzun bir yazı oldu umarım anlaşılır olmuştur. İyi günler dilerim.

Sözde Soykırım İddiaları ve Batılıların Oyuncağı: Kürtler

Sözde Soykırım İddiaları ve Batılıların Oyuncağı: Kürtler
İki ana başlık altında yazacağım yazımı:
A) Batılıların Oyuncağı: Kürtler
B) Sözde Pontus, Sözde Ermeni ve Sözde Süryani Soykırımı
Biraz uzun olacak o yüzden ikinci kısmı okumak isteyen için özellikle şıklara ayırma ihtiyacı hissettim.
A) Batılıların Oyuncağı: Kürtler
indir
Kürtlere toprak vaadi 1922 tarihine dayanır. Daha öncesinde ne toprak vaadi verir batılı devletler ne de toprak.
Hatta araştıranlar bilir ki 1919 yılında bir Kürt Krallığı denemesi olmuştur. İngilizler Mahmud Berzenci’nin (Barzaniler ile akraba ?) Irak’ta kurmaya çalıştığı Kürt Krallığını Kabul etmemiştir. Hatta Berzenci bir kaç kez sürgüne gönderilmiştir.
1922 yılında tekrar deniyor ve Irak Şiileri ile İran Kürtleri ile anlaştığı duyulunca adam tekrar sürgüne gönderiliyor hatta Süleymaniye bölgesi büyük miktarda bombalama yapılarak alınıyor.
Ayrıca Berzenci’nin kadrosuna bakacak olanlar Müslüman bir yönetim şekli değil arada Abdulkerim Alaka, (bir Hıristiyan Kürt) – Maliye bakanı ekliyor.
Lozan antlaşmasından sonra Musul Sorunu sonraya bırakıldığı için İngilizler bu sefer hadi bakalım size haklar ve devlet tanıyacağız diyerek söz veriyorlar. Hatta Irak parlementosunda bile bu konuda girişimleri oluyor. Ardından ne oluyor biliyor musunuz?
1925 yılı Şeyh Sait isyanı patlak veriyor Anadolu’da. Ardından Berzenci Irak kuzeyinde Süleymaniye tarafında bir devleti olacağını düşünüyor olsa gerek 1926’da Türkiye Musul’u Irak’a verince tekrar haklarını alamadığını görünce isyan ediyor Berzenci. Ardından İran’da 1930’a kadar denemeleri sürüyor.
Gelelim bu tarihlerde olan diğer önemli gelişmelere. Adamlar 1919 Paris Barış Konferansında ne yapıyor biliyor musunuz?
Mezopotamya topraklarında kurulması planlanan devletleri düşünüyorlar.
1) Pontus Devleti
2) Kilikya Ermeni Devleti
3) İzmir’in Yunan’a Bağlanması
4) ikinci bir Büyük Ermenistan Devleti
5) Süryani (Asuri) Devleti
Армения-Требования-армянской-совместной-делегации-на-Парижеской-мирной-конференции-1
5 parçayı Osmanlı’dan koparıp Hristiyan devletler olarak oluşturmaya çalışıyorlar. Bakıyorlar Süryaniler kursa nüfusu az iki güne yıkılır. Bakıyorlar Araplar ve Kürtler Müslüman nüfus olarak orada barındırmazlar. Bakıyorlar Fransız sömürgesi diye bıraktıkları yerlerde Şam devleti için Faysal isyan ediyor o bölgeleri tamamen Araplara bırakmayı düşünüyorlar.
assyrian_nation_1910
Serv ( Serves ) Antlaşmasına gelinceye kadar binlerce aşamadan geçiyor bakıyorlar olmayacak bari orada çok devlet isteyen ve Arap ile Türk olmayan azınlıkları kullanalım. Hint Avrupa dillerine ait oldukları için de oradakiler ile de arasında kültürel bağ olur yönetimi içten değiştirdikten sonra istediği kadar Kürt sansınlar ülke bizim elimizde yönetilir gibi düşünerek Kürtleri ön plana koyuyorlar.
Talep ettikleri ilk Kürt topraklarına bakarsanız iddia ettikleri ve talep ettikleri tüm Süryani topraklarının batı sınırı olarak göreceksiniz. Ermeniler de o sırada yenmişlerden kendilerini saydıklarından Kürtlere bir gram bile toprak kendi iddialarından vermiyorlar.
teklifler
Sonra geliyor Türkiye ilk önce Ermenileri yeniyor ve Kurtuluş Mücadelesi ile güney sınırlarımızı da kendi halkımız Türk kökenli, Kürt kökenli, Arap kökenli hatta Ermeniden müslümanlaşmış diğer tüm Müslüman vatandaşlar el ele sarılıp bu ülkeyi kurtarıyorlar.
Ardından Lozan imzalanıyor. Bitmiyor. Kürtlere verilen hayalleri bir gram bile tutmayan ingilizler propaganda ile kardeş ile kardeşin arasına girmeye devam ediyorlar. Kendi manda görünümlü sömürge topraklarından bir gram bile vermeyenler size Türkiye’de Fırat’ın doğusu ait. Gidin alın diyorlar.
batılıların hayalleri
Hikaye ilerliyor. ardından her geçen sene daha da büyütüyorlar. Ermeniler hak iddia edemiyorlar ya. İşte o yerlere de Kürtlerin toprağı diye hak iddia ediyorlar. Olmuyor baktılar bunlar gaza gelmiyor biraz daha İran’ın Güney Zağros tepelerini de ekliyorlar. Sonra da biraz daha büyütüp Adana’ya kadar uzatıyorlar.
Tabi toplum içerisinde insanlara da bu kadar büyük fitne ateşi ekilebildiğini gören tüm Batılı ülkeler Rusya dahil bu fitneye ateş ekmeye çalışıyor. Biliyorlar ki orada Türk Kürt ayrımı olursa Kürt toprakları yönetiyor diye Yahudi, Ermeni veya Süryani yöneticiler başa geçebilecek.
Yahudi olan Barzani zaten biliyorsunuz. Erdoğan’ın biricik akrabası ve en yakın dostu. Ermeni ve Süryani olan ise nüfus yoğunlukları iddialarında gördüğüm kadarıyla Rojava dedikleri Kuzey Suriye de olanlarda olacak bir durum.
(*) Aşağıda bulunan görsellerde bu iddiayı rahatlıkla görebilirsiniz.
images1
Geçelim şimdi ülkemize yapılmaya çalışılan bir diğer kumpasa.
B) Sözde Pontus, Sözde Ermeni ve Sözde Süryani Soykırımı
Birinci Dünya Savaşı dönemi Türkler için zorlu bir süreci ortaya koymuştur. Sürekli savaş kaybeden bir ülke olarak topraklarını Almanlara güvenerek bu sefer kazanacağız iddiasıyla büyük bir savaşa girişmişlerdi.
Ruslar ile Doğuda çetin çatışmalar oluyordu. Osmanlı Sarıkamış faciası olana kadar bir sene orada güzel bir şekilde durmuştur. Ardından Osmanlı sürekli Süveyş Kanalına saldırı yaptığı için İtilaf devletleri Çanakkale’ye saldırarak Türkiye’yi saf dışı bırakmayı amaçlamışlardır.
Çanakkale Savaşı olunca otomatik tüm askerler batıya kaydırılmış ve cephe haricinde Anadolu’da ordu kalmamıştı. İşte o anda talihsiz olaylar ortaya çıktı.
Ermeniler Türk çoğunluk olan şehirlerde bile yönetim boşluğu bulunca isyan etmeye başladı. Osmanlı zaten cephelere ordu bulamazken bir de iç isyanlar ile mi uğraşacaktı.
Ne yapması gerekiyordu? İçeride isyan etme ihtimali olan insanları cephe yakınlarında olan Halk açısından güvenli sayılabilecek bölgelere göndermek olacaktı. Ki onu yaptı. Arap nüfusun bol olduğu ve pek askere gelmeyen oranın korumasına ait askerleri çok olan yerel halkın olduğu Irak ve Suriye’ye götürdü.
genocide-armenien-carte
Halkın Ermeni’nin Müslümanı (Türk ve Kürdü), Türkün ve Kürdün Ermeniyi öldürmesini istemiyordu Osmanlı. Çünkü devlette her ölüm aynı zamanda yok olan bir gelir yok olan bir iş gücü olarak görülüyordu.
1915 senesini bilmeyenler şu an rahat konuşabilirler. O dönemde yemek bu dönemde olduğu kadar bol değildi. Çanakkale’de olan askerlerin azıklarından da göreceğiniz gibi bir kuru hoşaf ile yada bir kuru ekmek ile günü idare etmeye çalışıyorlardı. Halk da bundan farklı değildi.
Dünya savaşı dönemi ile ilgili kıtlık makaleleri ve haritalarını okursanız en çok Osmanlı’yı vurmuştur bu kıtlık. O dönemde zengin Afrika, Asya ve Amerika kıtasında sömürgesi olmayan bir devletti çünkü.
Kürt askeri kıtaları oluşturmuş ve Abdulhamit Tugayları ile Ermenileri ve isyan potansiyelinde olan insanları Mezopotamya’ya taşımıştır.
Bilmek isteyenlere not ileteyim. Eğer Techir Olayını o kadar sözde olarak iddia ettiğiniz gibi soykırım çerçevesinde değerlendiriyorsanız şöyle değerlendirin. Halkı birbirine bıraksa otorite boşluğunda karşılıklı birbirini kıranın asıl halk olacağını bilirdiniz.
Sovyetler de bu durumu görmüş mesela 1947’de tüm Almanya cephesi yakını uzağı demeden herkesi Orta Asya’ya sürgün etmiştir. Hem de bir isyan teşebbüsü bile olmadan. Bunu başka bir makalede özellikle açıklamıştım.
Bakmak, Araştırmak isteyenler için özellikle söyleyeyim bazı yerlerde isyanlar ilk başta başlamıştır hemen devlet bu kararı geçirip gelecekte olan daha büyük potansiyelleri engellemeye çalışmıştır.
2000px-Armenian_Genocide_Map-en.svg
Özellikle Fransız birliklerinin İskenderun Musa Dağ bölgesinden kaçırdıkları Ermenileri sonra bize karşı Filistin Cephesinde kullanması ve doğuda bize isyan etme teşebbüsünde bulunup başarısız olanların bazılarının ise Rusya tarafına gidip orada bize karşı savaşması da aslında ne kadar doğru bir karar olduğunu gösteriyor.
2000px-Armenian_Genocide_Map-en1.svg
1) Gelelim neden soykırım denemez. Çünkü soykırım olması için ilk önce orada gücü ele geçirdiği andan itibaren yok etme girişimine girişirdi Osmanlı.
2) Diyelim olmadı son dönemde değiştiler neden isyan çıkana kadar bu icraati uygulamaya koymadılar? Millet-i Sadıka olarak görüyorlardı.
3) 200-400 sene arasında bu topraklarda hakim bir devlet altında kimliklerini bu kadar koruyup Türkçe’den veya Osmanlıca’dan bu kadar az bu toplumların etkilenmesi nasıl oldu? Osmanlı Fransız veya İngiliz gibi 50 senede Asimile edebilirdi onları.
4) Batılı devletlerin içinde böyle bir isyan olsa ve savaş yapsalar o sırada azınlıklara karşı ne yaparlardı?
5) Osmanlı aptal mıydı ki gelip binlerce Hristiyan’ın yerleşmek istediği Suriye, Filistin bölgesine yerleştirsin bu insanları. Gidip gerçekten soykırım yapmak istese Suriye Çölünün veya arabistan (Nüfud) Çölünün ortasına atar ne yaparsanız yapın derdi. Gidip o kadar kamp kur oralarda topla derdine girmezdi. En azından üç beş askeri dizer bir yere topluca hepsini keserdi. En azından yola götürecek asker harcayacağına işi orada hallederdi.
Bunları düşünmenizi ve sormanızı istiyorum kendinize.
Ayrıca görüldüğü üzere bu olay sonrası yine cephe dayanamıyor ve geri düşüyor Osmanlı Doğu Anadolu’da. Erzurum dahil pek çok yeri Rus eline düşürüyorlar. Bir de göreceğiniz üzere 1918’e kadar da İran tarafına zorla anlaşma yoluyla geçen Rus ve İngilizler yüzünden cepheyi iyice genişletmek zorunda kalıyor Osmanlı.
Süryaniler de eğer techir edildiyse Ermeni isyanları yüzündendir.
assyria_paris_1919
Ayrıca dikkatinizi çekerim bazı yerlerde saçma iddialar da dolaşmaktadır. Bilmeyen insanlara Türkleri karalamak için sözde Yunan katliamı yapıldığı ile ilgili yazılar da yazıyorlar. Bu iddiada geçen olayda gösterilen haritada göreceğiniz üzere 2000 ve 1900 arasında değişimi göstermektedir.
Haritada göreceğiniz üzere Rojava bölgesi denilen Kuzey Suriye topraklarını Ermeni nüfusu baskın olarak gösteriyor. Yunanlıların Mübadele ile gittiklerini bilmeyenler de bu haritadan direkt öyle bir algıya kapılıyorlar.
rum ermeni
İŞİD saldırılarından kaçan Süryanilerin yine Rojava bölgesi diye adlandırdıkları Kuzey Suriye’de toplandıklarını gösteriyorlar.
115-glavin-syria-gr
Ayrıca görsellere dikkat ederseniz şurada Sözde Kürdistan topraklarını gösterirken de eklemeyi ihmal etmiyorlar. Musul bölgesinde Süryaniler hak iddia ediyor kelimesini.
kurdistan_state_2015_by_vah_vah-d9jgaz5
Bunlar az çakal değil arkadaşlar. Hem ülkeyi kötüleyerek hem de kendi Hristiyan topluluklarına toprak kazandırma algısı yapmak için Kürtleri kullanıyorlar. Ama asıl amaç Süryani, Pontus ve Ermeni hakimiyetlerini kurabilmek.
Şunu özellikle belirtmek isterim. Süryani, Ermeni Toplumların çoğu Mezopotamya’da Manda hükumetleri zamanında Fransız ve İngiliz pasaportları alıp dünyaya dağılmışlardır. İsteyen baksın en büyük Süryani nüfusu Meopotamya ve Amerika’da. En büyük Ermeni nüfusu ise Ermenistan dışında Amerika ve Rusya’dadır.
2000px-Assyrian_world_population
Süryanilerin devletlere göre nüfusu
Evelallah biz bu olayları görüp ona göre önlemimizi alacağız. En azından Kürt kökenli veya Kürtçe bilen her Türk vatandaşının bu konuda birlik olacağını düşünüyorum. En azından İngilizlerin nasıl işlerine gelmeyince sözlerini tutmadıklarını görmüşsünüzdür bu yazıda. Bir kere yapan yine yapar unutmayın.
İsraillilerin oyununa gelmemenizi tavsiye ederim. Barzani Aşiretinin kuracağı krallığın Kürtlere değil Yahudilere hizmet edeceğini her zaman hatırlayın. İyi günler dilerim.

Dünyanın Para Birimi Önerisi : Dolar Değil Euro

Dünyanın Para Birimi Önerisi : Dolar Değil Euro
İlk başta diyeceksiniz bre deyyus ne diyorsun. Durun sakin. İlk önce anlatayım.
Amerika dediğiniz devlet şunun şurasında 200 senelik devlet. Ne düzgünce ahlakı ve kültürü var. Medeniyet diye Avrupa geleneklerine biraz hırsızlık, biraz şımarıklık katarak hareket ediyorlar.
Bizim derdimiz devletlerin uyum içerisinde yaşayabilmesi olmalı. Arada da barışçıl yollar ile kendimizi geliştirmeli ve yine Türk Coğrafyasını tekrar eski haliyle tanıtmamız gerekir. Bu da ortaklarımız ile yani bize yakın değerleri olanlar ile olmalı.
Amerika dediğin evangelist diye kendilerini tüttüren Papalığı da saf dışı bırakarak direk yahudilere bağlanan bir Hristiyan örgütü. He bu hristiyanlık meselelerinde olanlar da zaten birbirinden pek farklı değil aslında. Ama biz kendi geleceğimize bakmalıyız.
Geçmişe bakarsak Türkler nasıl var oldu ve güçlendi sorusunu ararsanız şunu görürsünüz.
İpek yolu.
İpek yolu bizi güçlendirdi ve İpek yolu etkisi azalınca da gerilemeye başladık.
Şimdi gelelim biz gerilerken gelişen devletlere:
1) Rusya
2) Amerika
3) Japonya
İkisi de ikinci dünya savaşı sonrası güçlerinin en yüksek raddesine varmışlardı. Japonya’da Amerika işgalinde bir kukla olarak büyüdü ve şimdiye geldi.
Yuvarlak Dünya1
Amerika tüm dünya’ya gasp için çete gibi hareket ediyor. Haraç kesip duran bu canavara bir dur demek gerekiyor hatta geçiyor.
Bunun için en büyük hamle ise onun güvenliğini sağlayan en büyük olay Dolar’ı boykot etmek. Tüm Hristiyan devletlerine Euro ve varsa Papalığın parası onu kullanmaları çağrısı yapmak gerekiyor.
Diyeceksiniz şimdi ikisi de bize düşman neden yapıyorsun?
Söyleyeyim. Sizin düşman gördükleriniz arasında farklar var. Birisi kendi içerisinde uzlaşma kültürü ile bir araya gelmiş ve belirli bir geçmişin olan bir kültür. Diğeri ise kendini zorbalık ile oraya yer edindiren yerli katliamları ile gelişmiş bir devlet var.
Ayrıca Habsburg hanedanı ile yapılan savaşlara bakarsanız hepsinde savaşta alınan topraklar sende kalır mantığı ile basit anlaşma yapılabiliyor. Ama Amerika bu durum olsa iliğine kadar sömürmeye çalışırdı.
Avrupa öyle çok güçlü bir toplum değil. Bir tarafında Rusya baskısı varken öyle zenginlik ile gelişse bile höt söt diyecek bir topluluk değil. Tabi ekonomi de yapabilir savaş ekipmanlarını ve diğer tarz durumları yapabilir. Ama genelde Avrupa ekonomi geliştirme üzerine gitmeyi tercih edecektir.
Amerika ve Rusya ikilisine karşı Avrupa ve Çin ikilisi yani eski düşmanları ele almak daha iyidir.
Avrupa ve Çin ne kadar düşman olsa da besleyen iki kaynak. Birisi olmasa ne ipek yolu olurdu ne de Türkistan. Euro yatırım edilecek hal almalı ki bizim ticaretimiz de nemalansın.
Bizim Dolar’ın yüksekliği ile ilgili bir sorunumuz yoktur. Bizim Euro’nun düşüklüğü ile sorunumuz vardır. Çünkü tüm ticaretimiz Avrupa ile. Euro yükseldikçe bize katma değer katar ve ekonomimiz de onlar ile beraber yükselir.
Tüm petrolü dolardan alıp euro’ya verirseniz Avrupa’da o güç ile Amerika’ya karşı gerçek gücünü gösterebilir. Rusya ise o güce destek olursa ne ala olmazsa bizim de desteklediğimiz Avrupa’ya karşı olduklarından kendi kaybedecektir.
Yuvarlak Dünya2
Ben komünizmi savunmadım. Her zaman sosyalist düşüncedeyim dedim. Müslümanların da yaşamının aslında sosyal devlet anlayışı içerisinde olması gerektiğinden bahsetmiştim.
Avrupa’nın nasyo-sosyalist politikaları da bizim politikalarımıza en yakın olandır.
Tabi Yunanistan da Amerika gibi şımarık olduğu için onun da cezalandırılması lazım ama yine de Avrupa’nın kredibilitesini yükseltme çabalarımız onlara karşı verdiğimiz bankalarda olan sorunu çözmek için bir fayda sağlayacaktır. Böylece aramızda olan karşılıklı saygının da artacağını düşünüyorum.
Çin ile Avrupa arasında demiryolları ve diğer ticaret ağları güçlendikçe bizim de gücümüz artacaktır. Ayrıca eski günlerde olduğu gibi ticaret yolları kültürümüz ile nasıl hareket edeceğimizi iyi bileceğiz. Türkiye nede olsa Eski düşmanları ile de mücadele etmeyi iyi biliyor. Gelecekte de pek sıkıntı çıkartmaz bu bize
Bugünlerde Çin’in Amerika’dan çektiği her dolar’ın karşılığını Japonya sübvanse ediyor. Sürekli kayıtsız para basan Japonya bu sebeple sürekli daha da hızlanarak gerileme dönemine girmektedir. Çünkü Amerika’nın açığını kapatırken kendinden yemektedir. Geçmiş savaş sonrası gelişmelerinin borcudur diye düşünüyorlardır belki de.
Çin şu an şu an düşündüğüm bir yere bir kanal açsa bir de tüm nadir elementlere ve nadir elementli malların ihracatına yüzde vergi 1000 zammı yapsa Amerika’nın tüm teknolojik mallarının marka değerlerine büyük darbe vuracaktır. Çinli olmayan herkes o malları on katı fiyata alır.
Biz ise çevrede olan devletleri geliştirerek gelişen bir devlet olarak ikinci hamlemizi yaparız. Çok uzun vadede semirip güçlendiğimizde yine akıllıca hamleler yapma zamanımız gelecektir. O dönemde de biz yine Avrupa’yı himaye altına almak için onların ayrılıklarından faydalanabiliriz. Yeter ki bu rotayı iyi çizebilelim.
Avrupa için İngiltere de kararını verdi. Her ne kadar geri dönmeye çalışsa bile Avrupa bunu kabul etmemeli. Çünkü o gördü gelecekte olabilecekleri ve sattı onları. Hiç lamı cimi yok Avrupa’lılar bilmeli bunun.
Almanya’da biraz daha Euro ana para birimi olursa bencilliği bırakıp diğer güneyli ülkelere de destek olarak dengeyi geliştirmeli. Yoksa gelişmesi iyi olmayacağı için kendileri de Amerika büyüklüğünü hayallerinde görür.
Petrol ve başka ticari malların hepsinin Dolar’dan Euro’ya geçtiğini düşünsenize. Dünyanın türev piyasaları dahil en az ticaretinin %50’sinin farklı yere geçmesi demek. Amerika’lı zenginler harici herkesin bir yere yönelmesi zamanla Amerika’nın da yoksullaşması ve eski gücünü kaybetmesi demektir.
İngiltere de orada düzgün gibi durduğuna bakmayın. O da kendi çocuğu ile iki kutup gibi yönetiyorlardı dünyayı. Irak, Afganistan ve diğer her yerde en stratejik noktalarda görülmelerinden anlayabilirsiniz. Commonwealth adında bir sömürge düzeni hala sürüp gitmektedir.
Üye ülkeleri çıkmakta özgürsünüz diyerek Amerika gibi -mış gibi yaparak rahatlatıyorlar. Teksas veya California ayrılsa Amerikadan ne olursa Commonwealth’te bulunan önemli devletlere de İngiltere Aynısını yapmaya çalışır. İsterse denesinler inanmıyorlarsa.
Dünya para birimi dedim de hala 2014’te önerisini verdiğim her devletin kendi para birimiyle ticaret yapmasını da destekliyorum. Sadece lider tercihimizi değiştiriyoruz. Zorlama değil rızayla. Her para birimi belki yine Altına dayalı esaslarda yada Sabit kur rejimleri ile birbirine olan para birimi endeksi oynaklıklarını sıfırlamak için güvenli bir ortam oluşturabilirler.
Ticarette kur farkı eksilerini de düzeltmek için serbest ticarette sürekli eksi veren ülkeler için geçerli bu durum.
Çin gelişmeye başladığında çok tehlikeli olabilir. Ona karşı da Hristiyan-Müslüman ittifakı’nı da devrede tutmak gerektiğini hatırlatırım. Bizim amacımız olabildiğince Ehven-i şerden iyisini seçip Dünya’da en toplumsal olarak huzur veren sistemi getirmek.
Ehl-i kitap olan sıradan bir Çin’den çok daha üstündür. Roma en azından Amerika’dan üstündür. Ortodoksları batılılardan çok sevsem bile Rusyalılar hiç de adil bir sistem olarak gözükmüyor. Kısmi ortaklık yapılabilir ama onlarla daha fazlası olmaz. Gördüğünüz gibi Suriye’de hem Suriye’nin ayağını hem de bizim ayağımızı kaydırıyor menfaatine gelince. Bu hem Türkiye, Hem Suriye, Hem de İran’a ders olsun.
Devlet uzun vadeli ve geniş perspektiften değerlendirme yaptıkça başarılı olur. He baştakiler hep kısa vadeye oynarsa bile sıkıntı olmaz. Yerine başka bir devlet gelir ve o eksiği tamamlar.
He bu ileriye dönük planlarda istediğim tek bir şey var. Saraylar yapmak yasak, eskilerden de çıkacak. Köşkler de olmayacak. Sade bir yaşam ile devletin her sınıfı gibi bir yaşamda yaşayacak. Hak ve adalet düzeni peygamber efendimizin yaptığı gibi haksız alınan bir tüyden bile hesap sorulacak.
Çevresinde olanlar dahil herkese hakkı ile kazandıkları kadarını hesaplayıp gerisini devlete bağışlayacak. Maaşları ve bir yüzüğüm var dediği dönemden beri olan tüm hesapların ekstralarını devlete hibe edecek. Gelecekte de bir daha böyle bir yağmacılığı (Yolsuzluk, kayırma vb.) yapmayacak.
Yapmayacaksa başlamasın bu plan ve projelere. Kendi bu sözlerin uygulamasını tam yapmadığı için kendi boynuna yük olacaktır. Sonra neden çöktüm neden devlet yöneticisi değilim dersen de Allah’ın sopası (adaleti) derim anlaşılır o zaman.
Sözlerim Allah’a emanet. İyi günler dilerim.

 

Amerika’nın İntikamı – Ticaret Savaşları

Amerika’nın İntikamı – Ticaret Savaşları

Kudüs kararı. Bilirsiniz yakın dönemde BM’de oylandı ve ülkelerin çoğu Kudüs’ün mevcut durumu korumayı ( statüko / statue-quo ) teklif etti.

Amerika’nın aleyhte oy kullananların isimlerini alacağı ve yardımları keseceğinden bahseden tehtidleri o dönemde ortaya saçılmıştı.

Haber linki:

http://www.trthaber.com/haber/dunya/bmdeki-kudus-oylamasinda-adeta-yalniz-kalan-abdden-aciklama-geldi-344083.html

Haberin en alt satırında yazıyor bu açıklamalar. Başka kaynaklardan da bakabilirsiniz.

Gördüğünüz gibi Amerika şu an Dünya’yı cezalandırma peşinde. Eğer bu cezalara da cevap gelirse tüm Dünya’ya savaş ilan etme peşinde. Yapmaya bir yerleri yeter mi bilmiyorum ama bu durum bunu gösteriyor.

Amerika’nın bu olayı değişik olarak lanse ederek Avrupa bir şey yaptığında suskun kalması ve Çin’in ticaret ile ilgili mütekabiliyet esasında bir şey yaptığında “ticaret savaşı” diye bir şeyler başlatması aslında kendini kurtarma ve konuyu farklı yere çekme kararının göstergesidir.

Aynı zamanda Amerika ve İngiltere’nin başlattığı Rusya’yı izole etme politikası da Dünya’da haksız oldukları durumu unutturmak ve Rusya’ya odakları yöneltip kendilerine inanan saf kesimleri etki altında bırakıp Dünya ittifakını bozmaya çalışıyorlar.

Rusya, Çin, Avrupa veya herhangi bir dünya ülkesinde yaşayan birisi bunu okuyorsa lütfen bu olayları doğru yorumlayarak insanlara aktarsın ve insanları bilinçlendirsin.

Amerika’nın, İsrail’in ve İngiltere’nin derdi hegemonyalarını sürdürmek. Kudüs’ü Yahudilere verdirmeye çalışmak.

İngiltere neden Avrupa Birliğinden ayrıldı düşündünüz mü arkadaşlar?

Avrupa birliği hristiyan birliği olduğu için.

Onlar Hristiyan görünümlü Romalı (Armilus) ve Yahudilerin yönettiği devlet oldukları için. Bu size garip gelebilir. Fakat araştırırsanız göreceksiniz. Londra’nın koca bir mahallesi var. Yabancı toplulukları gösterirken Yiddish veya Jewish (Yahudice) konuşulmayan fakat adı yahudi ismi olan bir mahalle.

“Lewisham Mahallesi”

Londra’nın en gözde mekanlarından bu mahalle aynı zamanda yahudi mahallesidir. Fakat nedense araştırmacılar hep anglikanlar mahallesi olarak ele alırlar.

İşte olay da burada başlıyor.

Gerçek sır burada ortaya çıkıyor.

Kripto yahudilerin yönettiği İngiliz Hükumeti ve Yönetimi bu bilgiyi saklıyorlar. Yahudileşme Alametleri diye bahsedilen olayların en bilineni bilgiyi tahrif etmek ve menfaatleri için bazı bilgileri saklamaktır.

Şimdi diyeceksiniz Amerika İngilere’ye de uyguladı bunu. Tabi canım uyguladı. Sadece Haberde göreceğiniz şekilde uyguladı:

https://www.theguardian.com/us-news/2018/mar/08/donald-trump-metal-tariffs-trade-war

Gerçekte “British Commonwealth” ülkeleri arasında vergi avantajları olan bir yapı olduğunu unutanlar için uyguladı.

İngiliz Millterler Topluluğu (İngiliz Ortak Zenginlikleri / İngiliz Yarı-Sömürgeleri) ülkelerinden birisi Kanada.

Hartaya bakarsanız görürsünüz:

https://en.wikipedia.org/wiki/Commonwealth_of_Nations

Wiki açmayanlar için harita ahanda burada:

1280px-Member_states_of_the_Commonwealth_of_Nations.svg

Gördüğünüz gibi İngiltere ve Sömürgeleri Kanada’ya %0 vergi ile Çelik ve Alüminyum ithal edecek gibi görünüp paravan şirketlerine aktaracak ve Kanada üzerinden de Amerika’ya satacak. Böylece win-win (kazan-kazan) olacak. Hem İngiltere Sömürgelerine gücünü arttıracak, hem kanada ticareti artacak, hem ingiliz sömürgeleri toplumları arasında da ticari gelir artacak, hem de ingiliz ve sömürge devletleri diğer devletlere mağdur gözükecek hem de diğer devletlere göre daha avantajlı tarifeden Amerika2ya satış yapmış olacak.

Tabi bu olay ortaya çıkmazsa.

Avrupalı ve diğer Dünyada bulunan devletler bu durumun farkına varın.

Evet burada bir ticaret savaşı var. Bu savaş Amerika tarafından Dünya’ya ilan edilen bir savaştır. Hatta tarihe not düşülebilecek bir söz de benden gelsin arkadaşlar:

“Amerika’nın fikri neyse başkalarına attığı suç odur”

Şimdi tüm dünya Amerika üzerinden isimleri alınmış ülkelerde İngiltere’nin olması da sizi şaşırtmasın.

BM’de oylama sonuçları:

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/son-dakika-kudus-oylamasinda-hangi-ulke-ne-oy-verdi-40685997

Orada gördüğünüz nüans farkını façırmayın.

Mühendislikte şöyle bir olay vardır. Riski dağıtmak. Ekonomide’de pek çok yerde duyarsınız. Artık tüm yumurtaları tek sepete koymazlar. Herhangi bir durum olur diye döviz sepeti oluşturarak her çeşit tercihten güçlü kazanma iddiası oranında alırlar. böylece asla kaybetmezler fakat kazandıkları kumar (risk) alanlardan daha düşük olur.

İki taraf aynı reyi (oyu) atmayacağına göre birisi iyi polis olacak diğeri kötü polis onlara göre. Bize göre ise iyilerden yada kötülerden.

İngiltere hakkında şunu söylemek istiyorum. Anglikan kiliselerine bakarsanız Papalıktan farklı bir yapıdadır. Dioces yani bölgelere ayrılırlar. En son bu tür bölgelere ayrılma ismi ne zaman kullanıldı biliyor musunuz? Roma zamanı. Roma Dioceses olarak bölümlenir. İsteyen herkes biraz araştırırsa görebilir.

http://www.anglicancatholic.org.uk/1361211215_accmapfeb2013highreslargersize

Gördüğünüz gibi ilk olarak yönettikleri bölgeler şu an Amerika ve İngiltere kaynaklı yerler. Peki ya Kongo, Kolombiya ve Venezuela ne alaka diyebilirsiniz. Bu kadar öncelikli hale geldiğine göre o bölgeler de Amerika ve İngiliz kölesi olmuş durumda. Şu an Venezuela başında olan hükumet ve yaptıklarına bakınca aslında onun da oraya bilerek başına getirilip karıştırılmaya çalışıldığını gösterebilecek bir yeterlilik sağlıyor bende.

Aynı zamanda burada Müslüman oranı %99 olduğu için Türkiye’yi eklememişler belli ki ama hristiyanımız olsa bizi de elbet oraya eklerlerdiler. Pakistan ve Hindistan’da o kadar onları kendilerinden saymıyorlar ki ikincil etmen olarak kiliselerde yer edinebildiğini kabul ettirmişler.

En çok yurt dışı görüşme Pakistan ile olduğunu da unutmayalım beyler.

Bir yandan da Fetö denilen teşkilatta tahminen bu dioceses yapılanmasının Müslüman ayağıdır.

Dioceses yazısına başka bir kanıt olarak Kanada’da Anglikan kilise Eyaletleri dağılımını gösteriyor. Bu Devlet içi paralel bir yapılanma olarak görülebilir rahatlıkla.

https://www.anglican.ca/about/organization/dioceses/

ve en ilginç olanı ise bu:

Amerika’nın eski merkez eyaleti Pennsylvania ve bölgesi Resurrection Dioces (Yeniden Diriliş Eyaleti) olarak adlandırılmış. İngiltere en büyük çağlarında kurulan Amerika Yeni İngiltere veya İngiltere’nin Yeni Dirilişi değildir. Çünkü İngiltere halen vardır ve büyüktür. O zaman anlıyoruz ki başka bir şeylerin yeniden doğumundan bahsetmektedir. Roma veya Yahudi Ulus Devleti.

Düşük bir ihtimal olarak çok sonra olan tarihlerde İngiltere’yi geçince böyle bir New England yani Amerikan kilisesi kurulmuş olabilir ama bu ihtimal çok zayıf gözüküyor.

Ayrıca gizli bir de Resurrection Chruch adı altında bir oluşum vardır. Bu oluşum İngiltere tarafından kurulmuş ve tüm dünyaya yayılmıştır. 1903’te, 1877’ye kadar giden bir geçmişi var.

Community of Resurrection, Resurrection Catholic Church, Resurrection Dioces adları altında biliniyor.

Bu da Amerika Eyaletlerinde kurulan Resurrection Kilisesi bilgileri:

http://www.anglicancatholic.org/dioceses/4

Özellikle Vancouver, New York ve Pennsylvania odaklı bir oluşum.

Yani bilmenizi isterim bu Dünya’da bir ticaret ve yönetim savaşı var. Bu savaşın adına Rusya ve Çin diye bölgesel devletler veya Rus blogu ile Amerika blogu diye ayırmaya çalışıyorlar.

Fakat esasında Amerika’nın Dünya’ya karşı ilan ettiği savaşın habercileridir bunlar. Tabi bunu tek seferde yapmayacaklar. Böl, parçala yönet ile yaparak adım adım yapmaya çalışacaklar.

Bizim yapmamız gereken ise bir olmak, diri olmak ve birbirimize saygılı olmak.

Hristiyan dünyası zaten çok evvelden beri potadaydı.

Üremelerini engelleyecek şekilde satın aldıkları profesörler ile insanlara dayatmalarda bulunarak nüfusu azaltma gayesindeydiler. Çin’de başardılar ekstradan. Son 10 senedir de Türkiye’de yapıyorlar.

Hatırlayın Zeytinyağlı yiyemem ama, basma da fistan giyemem ama… diye bir şarkı vardı.

Neden.

Amerika margarinlerini satsın diye.

Ayık olun beyler.

Dünya zenginlerine, iş adamlarına hatta yöneticilerine baktığınızda 2 yada 3 çocuk sahibi oluyor. Yahudilerin yerleşimlerine de baktığınızda aynı şekilde bir üreme olduğu belli oluyor.

Bakın Batı Şeria bölgesinde Araplara çok ürüyorlar bık bık bık yapan Yahudilere bakın. En az 4 çocuk yapıyorlar.

23844858_10155641972515485_8435071079566371439_n

Neden siz orada keyfinize bakıp çocuklar ile uğraşmayayım derken onlar gelip sizin yerinize dünyaya hakim olmak ve neslini yaymak istiyorlar.

Ayrıca unutmayın Kudüs’ü ilhak ettiklerinde orada bulunan tüm yabancı dini grupları atmayı düşünecekler. Bunlara arasında kimler var biliyor musunuz?

Hristiyanlar ve Müslümanlar.

Bu artık Yahudilerin topluca Dünya’ya savaşa hazırlanma adımlarıdır. Dikkatli olun.

Bu artık tüm insan vasıflıların köleleştirme ve köleleşmeye direniş savaşıdır.

Buna göre hazırlıklı olun.

He yöneticilerin, medyanın hepsi satılmış olabilir hatta tüm topraklarında Amerikan üsleri olabilir devletlerin fakat halklarını ve gerçekten erdemli vatandaşlarını yenemezler. Çünkü hak ve Allah’ın adaletinin hükmü kıyamete kadar süreceği hem dinlerde yazılmıştır hem de köle olarak görülen her insanın yapamaycakları şeyleri de bu insanlar rahatlıkla yapabileceklerdir.

Tevrat ve İncillerde yazılan metinlerde gelecek ile ilgili bölümlerde yaşanacak hadiselerde Deccal ile Mesih’in savaşı da yakında olacağa benziyor. Bakalım iki tarafın kralları ne zaman ortaya çıkacak?

Büyük bir savaş olacak dedikleri an çattı geldi sanırım.

Bundan bunu anlıyorum.

Hayırlısı olsun. Allah sonumuzu hayır etsin.

Suriye – Filistin Cephesi

Suriye – Filistin Cephesi
 
Geçenlerde tarihte kayıp özne olan Osmanlı’nın son dönemlerinde olan Kut Zaferi (Kut-ul Amare Kuşatması – 1916) bahsetmiştim bilenler bilir.
 
A – Şimdi de size çok tartışmalı olan Nablus Cephesinden bahsedeceğim.
 
Nablus Savaşı diye bilir çoğu kişi fakat Batı’da karşılığı Armageddon yani El-Megiddo savaşı. Bizim o dönem Suriye kazâmız olan “Mecidiye” bölgesine doğru ilk harekât yapıldığı için bu adı almaktadır. Bizde de Atatürk Nablus tepelerinde olduğu için Nablus savaşı olarak bilinir.
 
Yahudilerin Araplara bahsettiği Armageddon olmuş da haberimiz yok diyebiliriz.
 
Savaş ile ilgili ingiliz kaynaklarına göre asker sayıları şu şekildedir:
 
Allenby komutasında 69.000 İngiliz (12.000’i süvari), 35.000 Türk askeri mevcut. Arap Emirinin Oğlu Faysal’ın ordusu’nu hesaba katmamışlar bile. Onlara göre 25.000 Türk etkisiz hale getirilmiş ve 10.000 kişi kuzeye kaçmıştır.
 
 
Bilmek isteyenler için yazayım. O dönemde savaşlar sırasında uydudan gözetleme ihtimali olmadığı için telgraf tellerine bağlı orduların haberleşmesi. Her top atışı demek bağlantı kesilmesi demektir.
 
megiddo-2
Şimdi gelelim diğer meseleye.
 
B – Bu savaşta iki tarafın nicelik olarak değil nitelik olarak ne durumdaydı:
 
1) İngiliz ordusu tam donanımlı ve son teknoloji silahlara sahiptir
 
2) Türk ordusu Sina yarımadası savaşları dahil olmak üzere çok kez saldırı hattına gitmiş ve yorgun düşmüştür. Silahlar ise Almanlar verdiyse belki iyidir.
 
3) Türk ordusunun Çanakkale’de de bildiğiniz gibi yiyecek yemekleri ve kıyafetleri olan varsa şanslıdır. O dönem herkes cephelerde olduğu için üretim durmaya yakın olmuştur.
 
4) İngilizler sömürge nüfusları sayesinde sürekli üretim olmuştur.
 
5) Faysal, Dürziler vb. bazı faktörler hesaba katıldığında iş daha vahim oluyordu. Cephe arkasında ve çöl taraflarında sürekli arka tarafa baskın yapılıyordu. Telgraf tellerini kesme ve ikmal yollarını kapama gibi durumlar olmuştur.
 
Atatürk 7. Ordu başına geldiğinde Gazze’de başlayan savaş Lübnan sınırına gelmiştir. Kudüs’ü kutsal mekan olduğu için tek kurşun atmadan terk eden kişi belki eleştirilebilir belki.
 
Asıl saldırı ile askeri harcayan komutanlar kim ise onlara laf etmeleri gerekirken gidip en son kaybedilecek orduyu kurtaran kişiye saldırılması art niyetli bir durum olduğunun göstergesidir.
 
26160-4-8-7409f
C – Birinci dünya savaşını adım adım okursanız şunu görürsünüz:
 
1) Hava şartları savaşın kaderinde çok etkili olmuştur.
 
Alman – Fransız Cephesi, Sarıkamış, Filistin-Suriye
 
2) Saldıran taraf her zaman çok üstün sayıda asker ve cephane kaybetmiştir.
 
Alman Fransız cephesinde her saldıran kesim ordusunun yarısını kaybedip oturmuştur aşağı. Kazancı ise çok cüzî olmuştur.
 
3) Osmanlı askerleri ilk aşamalarda eski kültürde olduğu gibi sürekli saldırı içerisinde olmuştur gücü tükenip geri çekilmeler başlayana kadar.
 
Sina cephesi, Kars cephesi örneklerine bakarsanız faciaların da en çok bundan çıktığını görebilirsiniz.
 
D – Şimdi gelelim savaşın seyrine.
 
Savaşta ilk başta iki tarafın Ordusu düz bir hat şeklinde dizilmişlerdir.
 
İngiliz ordusu iki kat daha büyük olduğu için tek bir cepheye yüklenip bu hattı yarma hedefinde olmuştur. Bunun da en güzel yolu ova olan sahil şerididir.
 
1.gün
 
İngilizler 8. Ordu ve sahil bölgesine yüklendiği için o bölgede olan ordu Mecidiye kazasına kadar geri çekilmiştir. Nablus cephesi o sırada harp sebebiyle geri çekilen 8. ordu ile iletişime geçememiştir.
 
2. gün
 
O gün 8. Ordu çok toprak kaybetmiştir. Tüm sahil İngilizlerin eline geçmiştir Mecidiye düşmüştür. Lübnan’a yakın bulunan Yıldırım Orduları gelen İngilizler o bölgeye geldiğinde arkada cephe almıştır fakat kıyı şeridinin boşluğundan dolayı arkalarından dolaşan birlikler onları esir almıştır. İngilizlerin 7. ordunun arkasına sızma ihtimali arttığı, ordusu büyük zarar gördüğü ve demiryolları işgal edildiği için iki gün sonra Atatürk geri çekilmeye başlamıştır.
 
Palestine-WW1-3
5. Gün
 
8. Ordu batı mevzilerini tamamen kaybetmiştir. Yıldırım ordularının olduğu arka mevzileri ele geçiren ingilizler 8. Ordu’nun gittiği şehri ele geçirmiş ve onların esir düşmesine sebep olmuştur. Atatürk ise şu an Şeria nehrinden doğuya (Ürdün bölgesi) geçerek ordusunu Haleb’e doğru çekmiştir.
 
Palestine-WW1-A
E – Cephe Hakkında Çıkan Karalama Kampanyaları
Faysal’ın ordusunun baskın yaptığı yerlerden geçirmeseydi şu an belki de o ordu da Şam’a doğru çekilirken esir duruma düşecekti.
1 Kasım 1918 durum
Bunu incelemeyen ve öğrenmek istemeyen birileri üzerinden manipülasyonlar ile insanları kandırmaya çalışmaktadır.
 
Şu an Türkiye’de Mecidiye savaşını bu kadar hezimet diye aktaranlar, zamanında Kadir Mısıroğlu ile Keşke Yunanlılar galip gelse diyen Yahudi artıkları olduklarını rahatlıkla söyleyebilirim.
 
1 Kasım 1918 durum1
İngilizlerin sözlerini tutmadığını şu altta bulunan Faysal’a söz verilen toprakların hangilerinin nasıl verdiklerini tarihi analiz ederek anlayabilirsiniz. Hiçbirisi verilmediği gibi istediği büyük Arap İmparatorluğu yerine ailesinin arasında paylaşılmış şekilde üç parça çöl topraklarını vermiştir.
faysala verilen söz
 
Aynı zamanda Filistin’de yapılan Müslüman açık Hapishanesinin kurulmasına sebep olmasını gördüğünüzde hangi tarafın Müslümanların yada hiç olmazsa Arapların da gerçek dostu olduğunu görebilir.
 
Gelelim o haberleri yapanlara (Sinirlerinizi Bozabilir):
 
 
El – Lecun muharebesi diyerek ne kadar olaya yabancı kaldıkları ve başkaları tarafından servis edildiği görülebilir. Mecidiye lan bu savaş. Abdulmecid’e de Abdel-Megiddo yada Abdel-Lecun der bunu yazan Allah bilir.
 
 
Olayları bilip bilmeden konuşmak bu olsa gerek. 8. Ordu nerede 7. Ordu nerede bilmeden doğru yada yanlış bir haber mi diye teyit etmeden servis etmiş yazıları.
 
Bakmanızı tavsiye etmem fakat Müslümanlar eğer bu yazılar ile birlikte tüm kaynaklara baktığında hangisinin daha gerçekçi olduğunu anlayacaksınız rahat bir şekilde.
 
Bu da Türk anlatımı ile Nablus savaşı:
 
F – Misak i Millî Sınırları
 
198310-2-4-848d0
Yabancı kaynaklar Musul olaylarını ayrıştırıcı makale yaptıklarında farkında olmadan bir gerçeği de bize göstermişlerdir.
 
Hep merak ederdim Misak-ı Milli sınırları nereden başlıyor nereye kadar gidiyor diye. Çok büyük bölge etnik olarak Müslümanlar çoğunluğu (Avrupa’da olan adıyla Türk) sağlıyordu balkanlarda.
 
Haber detaylarında da gördüğünüz üzere sınırlar sadece Batı Trakya ile değil Doğu Rumeli’de dahil tüm orta Balkanları kapsıyor.
 
 
Ctrl + F yapın ve şunu yazın.
 
The Turkey that never was
 
Harita cuk diye karşınıza çıkacaktır. Resim aynı zamanda altta bulunmaktadır.
misak-ı milli
Gördüğünüz gibi aslında Misak-ı milli hedeflerimiz o zaman daha Mübadele yapılmadığı için Selanik şehrinden Gümrü (Ahıska Türkleri) bölgesine kadar her yeri dahil etmiştir.
 
Aynı zamanda şu an bile İdlib bölgesinde yaşayan Türkmenlerin sınırların o dönem nereye kadar inmesi gerektiğini açık bir şekilde göstermektedir.
 
G – Sonuç
 
Vatan kolay kazanılmadı. Gerçekleri görmek ve kabul etmek büyük meziyettir. İftira atmak ise hiç kimseye yaramamaktadır.
 
Bonus olarak size 1 Kasım 1918 sınırlarını gösteren fotoğraf aşağıdadır. Orada İngiliz orduları ile Faysal kuvvetlerinin nasıl birlikte Şam’a kadar ilerledikleri, Mekke şerifinin nasıl hala Osmanlı için direndiğini rahatlıkla görebilirsiniz.
 
Birinci Dünya savaşını inceleyen birisi Osmanlı’nın Sırbistan’dan sonra en çok oranda sivili kaybettiği görülecektir. Sırbistan %24 Osmanlı %14 oranında. Sürekli saldırı taktiği, teknoloji ve iç karışıklıkların etkisi büyüktür bunda.
dünya savaşı 1 kayıpları
 
Hadi neyse Sırbistan için Pirus (Pyrrhus) Zaferi oldu ve koca Yugoslavya devletini kurdu. Osmanlı için ise büyük bir yıkım oldu. Atatürk olmasaydı ve Türkiye kurulmasaydı şimdi Osmanlı hayalleri olanlar bunu dile getiremeyecek kadar tarihe gömülmüş olurdu.
 
Tarihi haritalar ve yabancı kitapları okumayan kişiler aslında Serv Anlaşmasını sunan batılıların tercihleri arasında en Osmanlıyı var eden anlaşma olduğunu bilmiyorlardır.
 
Yabancı Arşivlerin birisinden çekilmiş bir fotoğraf vardı zamanında. O fotoğraflarda İç Anadolu dahil her yeri başkasına veren fotoğraflar vardı.
 
Amerikan veya İngiliz Muhipleri cemiyetleri paylaşımlarda ne kadar tepki gördülerse Serv anlaşmasına razı gelmeleri sağlanmış.
 
Tabi sonradan Kurtuluş savaşı verildi de o zaman kaybedilen toprakların bir kısmı geri alındı. Tabi alınamayan nicelerinin yanında o dönem olan şartlarda çok üstün bir başarı olarak kabul edilebilir.
 
Osmanlı devam etseydi Cumhurbaşkanı yerinde Padişah’ın olacağını da çok iyi biliyordur Erdoğan. Çok özlem duyduysa kimliğini umursamaz yerini bırakabilir istediği gibi Osmanlı Hanedanına. Akp içerisinde Osmanlılara bırakıyorum deyince de laf eden birisi çıkmaz tahminimce.

İspanya, Aragon ve Katalonya

İspanya, Aragon ve Katalonya
 
Katalonya olaylarını tarihsel arka planda incelemek için İspanya tarihini küçük bir inceleme fırsatı sunuyorum sizlere. Böylece arka planda olanları ve hangi devletlerin neden bu isyana destek verebileceğinden bahsedeceğim.
 
İspanya geçmişine bakarsanız Emevi devletinden tırıklayarak kendilerini geliştiren Galiçya – Leon – Castille – Aragon – Catalonia ( Spain ) bölgelerinin büyümesi ve sonunda birleşmesi sonucu meydana geldiğini görürsünüz.
 
Kralllığın özü Leon ve Castille krallıklarına mensup olsa da Aragon önderliğinde diğer bölgeler’de sonradan Fransız egemenliğinden çıkıp onların toprak sınırlarına dahil olmuştur. Galiçya bir ara liderlik yapmışsa da sonradan içte erimiştir.
 
İspanya eyaletlerine bakarsanız şu an hepsinin geçmişte bir krallık sınırı olduğunu rahatlıkla görürsünüz. Toledo – Andulusia – Valencia gibi kontluk sınırları da kültürel farklılıkların ve bölgenin yönetimi ile alakalı kolaylıklar sebebiyle ayrılmıştır.
 
Aslında bakarsanız Galiçya – Leon – Kastilya – Aragon dörtlüsü ve hepsinin üstünde bir Kraliçe Isabelle önderliğinde Kastilya birliğini görürsünüz.
 
Şimdi gelelim Tarihsel olaylara.
 
Yıl:
1162 – Katalonya (Barcelona Kontluğu Aragon’a katılıyor)
 
Tarihleri ile Aragon’un İspanya’ya katılmasından sonra gelişen önemli devlet olayları (aksiyonları):
 
Yıl:
1469 – İspanya Aragon devletini kendine katıyor
1580 – İspanya Osmanlının ordusunu bitirdiği Portekiz’i İşgal ediyor.
1640 – Portekiz ve Barselona (Katalonya) bağımsızlık ilan ediyor
1642 – Fransa Katalonya’yı işgal ediyor
1660 – Fransa Katalonya’yı sadece Rosullion bölgesi hariç bırakıyor
1705 – Aragon Bağımsızlık ilan ediyor
1717 – İspanya Eyalet özerklikleri kalkıyor Navarra hariç
1760 lara kadar Aragon isyanında alınan Minorca İngilizlerin elinde kalıyor
1814 – Napolyon düşmeden önce İspanya’da Barselona eyaletini kendine katıyor
1844 – Navarra İspanya’ya tam olarak katılıyor
1936 – Demokrat Hükumete karşı (sovyet desteği) – Milliyetçi İsyanı (Franco – Nazi Almanyası destekli) başlıyor
1939 – Franco hükümdar
 
Franco’dan beridir İspanya krallık olarak yaşamını sürdürmektedir.
 
Şimdi gelelim işin ikinci boyutuna. Açıklamalar ile tarihsel ivmelendirmeye.
 
Katalonya diye bir devlet 1162’den beri yok. Zaragoza (Arapça = Sarkusta) Aragon hükumetinin başkentidir. Barselona ise ona bağlı bir eyaletin merkezidir.
 
Fas (Fez) ve Marakeş (Morocco) olayları sebebiyle Portekiz ile Osmanlı savaşa tutuşuyor ve Osmanlı ezici olarak kazanıyor. Tüm önemli hanedanlık üyesi ve orduları imha olduğu için Portekiz İspanya hakimiyetine düşüyor.
 
Katalonya, Portekiz ile beraber İspanya’dan bağımsızlık kazanmak için isyan ediyor ve sadece Portekiz kazanıyor savaşı. Katalonya ise kısa süre Fransa’da kalıyor ardından küçük toprak feragati karşılığı İspanya’ya geri alınıyor.
 
Sonrasında Aragon hanedanlığı isyan ediyor ve savaşı kaybediyor. Portekiz ile İngiltere müttefik oluyor ve Aragon Hanedanlığının Aragon ve Katalonya bölgeleri İspanya eline geçtiği için Minorca adasını İngiltere’ye ilhak ettiriyor Aragonlar.
 
Üçüncü olarak İspanya iç işlerine karışılma indekslerinden bahsedeceğim.
 
Fransa özellikle tüm ilerlemelerini Barselona (Katalonya – Catalonia) torpaklarına doğru yapmaya çalışmıştır. eğer Katalonya ile ilgili bir bağımsızlık çabası varsa Fransa arka planda bunu destekleyerek Emevilerden beri hak iddiaları olan (Hispania Duchy) ispanya düklüğü topraklarını kendi topraklarına katmaya çalışıyordur.
 
Napolyon dahil tüm İspanya olaylarında bu görülmektedir.
spanish_armada_map
İngiltere ise İspanya’nın doğal düşmanıdır. 1585 – 1604 arasında Hollanda’da çıkan Katolik ve Protestanlar arası savaşta karşılıklı büyük savaşa tutuşmuşlardır. 1587’de yenilmez armada yolculuğu ve benzeri büyük donanma savaşları mevcuttur. Özellikle İngiltere’nin denizcilik anlamında ilk defa 17. yy’da İspanya’ya karşı üstünlük kurmaya başlamıştır.
 
Eskiden Aragon ve Portekiz ittifakı ile aslında sürekli olabildiğince bölme gayreti içerisindedir. Hollanda (Netherland) topraklarında da Belçika (Belgium) ve Hollanda ayrımını sağlayan en büyük etmen de yine bu ikilinin savaşıdır.
 
Katalonya konusunda AB her ne kadar tarafım İspanya dese de Fransa yüksek ihtimal ile Katalonya tarafında yer alacaktır.
 
İngiltere ise AB’den ayrıldığı için Aragon bağımsızlığını şu an savunamasa bile özellikle Cebelitarık olayları gibi stratejik sebepler ile İspanya’nın iç işlerine karışmak istemektedir o yüzden destekleyebilir.
 
Özellikle genel ifadeler ile Katalon insanları hakkında İspanyolları fakir ve aşağılık olarak görmeleri de Fransız kibri ile eşdeğer bir tutum içerisinde olması aslında Fransız kültürü etkilerini de göstermektedir.
 
Buradan yola çıkarsak AB ve Batı içerisinde örtülü bir menfaat savaşları ortaya çıktığı söylenebilir.
 
Burada Katalonya denildiğinde İngiltere ve Fransayı, İspanya dediğinde ise Almanya ve taraflarını esas almak gerektiğini belirtmekte yarar vardır.
 
Bakalım bu olaylar zincirinde kim daha mantıklı hamleler yapacak.
 
Benim şu an bile iddia ettiğim bir şey vardı onu da eklemek isterim.
 
California, Texas, Nevada vb. Amerika bölgeleri, İskoçya, Galler gibi İngiltere bölgeleri, Katalonya, Corsica, Bask, Bavyera (Güney Alman Katolik Kültürü) gibi bağımsızlık isteyen Avrupa bölgelerinin hepsi asıl sahiplerine verilmedikçe Müslüman dünyasında toprak taleplerini yapan batılı ikiyüzlüdür, ahmaktır sadece menfaatleri için diğer kültürü yok etmeye çalışıyordur.
 
Kültürel olarak bölgelerde farklılıklar olsa da insanlar birleşmeyi bilmedikçe böyle 1648 Avrupası gibi bölünmekten şehir devlet boyutuna kadar küçülecektir. İşte hep bu yüzden güçlü olsalar da hep kaybetmeye mahkumdurlar.
 
Avrupa yine kendi menfaatleri için birbirine girdi gördüğünüz gibi. Onların dostlukları sadece menfaatleri kadar olduğunu daha net görmüş olursunuz böylece.
 
Ayrıca Protestan (Anglican dahil) ile Katolik çatışmaları ve Amerika – Almanya çatışmaları gibi problemler her zaman Batının fay hatları olduğu için onlar üzerinden karışıklıklar çıkması da çoğunlukla böyle sonuçlara neden olabiliyor.
İspanya’da da Nazi hükümdarlığından kalma bir hükümet varsa AB (Avrupa Birliği – Europa Union – EU) içinde Alman egemenliğini gerçekleştirmek için de aracı olacağı için AB’de Merkel tarafından destekleneceği de unutulmamalıdır.
İyi günler dilerim.

Kaos’un Hizmetkarları / Servants of Chaos

Kaos’un Hizmetkarları / Servants of Chaos
Size İngiliz yapımı bir filmden kelime örneği vereceğim:
“Chaos is a ladder”
Manası:
“Kaos Merdivendir”
Bir grup insan kaoslar yaratarak kendilerine alan açmayı felsefe haline getirmişlerdir. Bu felsefeye sahip insanlar büyük “Kaos” lakaplı efendilerinin dünyanın her yerinde karmaşa çıkarmasını bekliyorlar.
Bunlar kimler diye merak edeceksiniz.
Öğretileri yaşam felsefesi haline getirmiş insanlar ve devletler beklemektedirler.
Dünyanın nüfusunun 2/3 ünü öldürecek ve kendi tahtlarını koyacakları bir kaos için uğraşıyorlar.
Tarihten bu Kaos fırsattır diyen ülke ve kişileri teker teker sizlere açıklıyorum:
1- İngiltere:
Bu ülke’nin Hindistan’ı işgal etmesi çok ilginçtir.
İsteyen tarihe bakabilir.
İlk önce Maratha Confederasyonu diye bir topluluğa silah verip orta batı bölgelerinde Babür (Mughal) İmparatorluğuna karşı örgütlemişlerdir.
Babür o zamanlar toprak olarak en üst sınırlara ulaşmıştır. İngilizler Bengal’e geldiğinden çok kısa süre sonra bu isyan çıktı ve tüm Babür topraklarının büyük ve değerli kısmında zararlar verip yok oldu.
Tabi o yok oldu olmasına da Babür devletii bu tahribata dayanamadı ve çöktü.
Yüzlerce devlet ortalığa saçılınca haliyle İngiltere için öyle kolay bir lokma olmuştur ki 50 seneye kalmadan Hindistan’ın en değerli bölgelerini işgal etmiş ve bölgesel tabi olan tüm prenslikleri de zarar veremeyecek boyutlarda oldukları için bırakıp isyan etme ihtimali olan inançları da engellemeye çalışmıştır.
Kızılderili boşuna şu sözü onlara söylememiştir:
“Suda iki balık kavga ediyorsa oradan uzun bacaklı bir ingiliz geçmiştir”
2- Amerika:
Amerika’nın ne zaman dünyada hakim olduğunu söylerseniz cevap Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının olduğu dönem ve ardında denilir.
Çünkü o zamanlar Kaosta ilk önce karşıdaki kitlelerin erimelerini izlemiş ve ekonomisini iki tarafa da satarak kazandırmıştır. Epey doyduktan sonra karşı taraflar da birbirini bitirdiklerinde harekete geçmiş ve son dokunuşu yaparak her iki dünya savaşında belirleyici taraf olmuşlardır.
Ortadoğu koşullarının baş müsebbibi olarak şu an bile kaostan beslenerek, petrole hakim olan tüm müslümanımsı yöneticilere silah satımı ve rakibi alaşağı etmekte üstüne yoktur.
3- Erdoğan:
Ortadoğu’yu karıştırarak Müslümanların başına geçmeye çalışmıştır. Bir dönem Mısır ve başka yerlerde kısa süreli hakimiyetler kurduğu için kısa süre de olsa başarılı olmuştur.
Suriye ve diğer Müslüman ülkelerde yerine getirdikleri başarılı olsaydı Kaostan başarılı çıkmış diye söyleyebilirdik.
Korkarım ki özellikle suriye araplarını geri göndermeyeceğiz açıklamalarının ardından bu ülkede egemenlik için nüfus gücü olarak faydalanmaları gereken bazı noktalar olduğunu düşündürüyor. Ya silahlı yada oylamalı.
4- Barzani ve Kafadaşları:
Irak savaşları sonrası otorite kurdu, otorite boşluğu oluşturulan Amerika’nın Orta Irak böglesinde oluşan IŞID ile palazlandı ve Suriye karışıklıkları ile iyice gelişti.
Özellikle Uyarmak İstiyorum:
Şimdi bağımsızlık referandumu adı altında iyice elini güçlendirdiğini fark eden Barzani’nin hedefi Türkiye. Projenin şimdiki hedefi biziz. Dinleyin nasıl olabilir bu:
Şimdi ise Anadolu’da karışıklık çıkarma derdinde ve bunu Müslüman ile Laik diye ayrılan çatışmalar yolu ile doğuda kendilerine devlet kurma teşebbüslerinde.
Kim heykel yıkıp tahrik eder, kim birilerini sırf bu olay için bıçaklar, kim bu düşmanlığa ateş ile yaklaşırsa bu amaca hizmet ediyordur.
Ayrıca Müslümanlar’da bazı tarikatler bunu bildikleri için olayı sanki kehanet gibi Hadislerde olmayan şekilde üretip üretip yayıyorlar.
Aynı şekilde Ankara ve Diyarbakır’a da atom bombası atılacakmış gibi bir kehanette de bulunarak algı operasyonlarına da başlıyorlar.
Bilenler bilir İstanbul’da kara taşlar üzerinde kanlar oluk oluk akacak, kardeş kardeşi kıracak diye söylenen şeyler tamamen bu kurumların planları neticesinde ortaya çıkan kehanetlerdir.
Tüm hepsinin istediklerinin tahayyülü olarak inandırmak için Barzani taraftarı Nakşibendiler ve Nursi’ciler tarafından söylenen ifadelerdir bunlar.
Esas Hadis kitabında arapça yazıtlarda hiç böyle bir ifade bulunmamaktadır.
5- İsrail:
Dünya savaşı mağduru gözüken fakat tam da batı ülkelerin güçsüzleşmesi ile sömürgeleri dağılırken kuruldu ve Ortadoğu karışıklığını yaparak da devlet olarak bölgesel hükumetler güçsüzleştiğinde adım atacak.
Türkiye ve İran hala güçlü olduğu için iç karışıklık çıkarılması gerekiyor onlara göre.
Şimdi Müslüman dünyasında kaos’un efendisi ile hareket ediyorlar.
Yakında tüm dünya’da çıkmasını düşündükleri kaos’un efendilerine hizmet verecekler.
Nefret ve birbirine düşman olmadan fırsat sağlamaya çalışan bu grupları iyice görün ve tanıyın istedim.
Çünkü ileride hak ile batılı karıştırmaya yeltendiklerinde aranızdaki sevgi bağı ile bunları yenmeye çalışmanız gerekecek.
İleride umutsuzluklar peşi sıra geldiğinde sizin ancak birleştirici güç ile bunu yapmaya yeltenen olursa Türkiye’nin bir olup Türk, Çerkez, Pomak, Kürt demeden karışıklığa sebep olanlar harici herkesin kendilerinden olduğunu hatırlayacak.
Bu arada Atatürk heykelleri ve Anıtkabir Mozelesi ne zaman yapıldı biliyor musunuz?
Adnan Menderes zamanında.
Ne bu Atatürk’ün tapınılacak birisi olarak kendini öne çıkardığını ve putlaştırmaya çalıştığını gösterir nede gençliğe hitabesinde söylediklerinin gerçekleşmediğini.
Valla istediğiniz kadar nefretinizi kusun çevrenizdekilere. Bir gün bu nefretiniz sizi yok edecek. Herkesi kendiniz gibi “düşman olarak görür birbirini” diye görmeniz zaten temelde bir yanlış olduğu tarihe damgasını vuracak. Birlik ve dayanışmanın gücü ortaya çıktığında.
Umarım ferasetli insanlar bu toplumun ve bu dünyada olan insanların ilelebet birbirine saygılı davranacağı bir şekilde örnek olarak bu durumu kurtaracaktır.