Mesai Saati ve Yol

Arkadaşlar İstanbul gibi kozmopolit bölgelerde trafik sorunu yer alıyor. Bu durum en fazla Delhi ve İstanbul gibi gelişmekte olan ülkelerde oluyor.
 
Delhi’de küçük araçlar ve fazla motorsiklet kullanımı nedeniyle biraz kurtuluşu olabilen bir durum.
 
İstanbul’da motorsikletlere şeytan aracı veya böcek gözüyle bakıldığı için, arabaların sedan modellerinin de prestij görüldüğü için büyük sıkıntı yaşanıyor.
 
Toplu taşıma araçlarına binenler trafiğin büyük yükünden bıkan nadir orta pozisyon çalışan veya öğrenci-asgari çalışan kişilerden oluşuyor.
 
Türkiye’de durum böyle olunca trafikte kalma süresi de kısa mesafede ortalama 1 saate karşıya geçenlerde 2-3 saate artıyor.
 
Peki ya bu konu hakkında ne yapabiliriz?
 
Yol saatlerinin yarısını çalışma saati olarak sayılması.
 
Şirket araçları ile dolaşan insanlara GPS takılır ve ev adresi veya en son hareket saatine bakarak bu durum incelenir. Servise binenler de bindiği serviste okutacağı bir kartı varsa okutur böylelikle işe girme ile de onaylandığında bir şekilde mesai saati hesabı ve tutarlılığı ortaya çıkar.
 
Neden bunu istiyorum?
 
Çalışanlar 6 saat mesai süresi için gidiş geliş 2-4 saat arası trafik çekerek epey bir yorgunluk yaşıyor. Yalnız mesai saatleri de bilindiği üzere çalışmayı hesaba katan bir sistemdir. Yani fonksiyon olarak kazanç getirmedikçe 0 olması normal lan bir durumdur.
 
Bu yoldan orta yolu bulmak en mantıklısı olmasını düşünüyorum.
 
Düşünün birisi işe gittiğinde yolda geçen 1 saatin stresi ve yorgunluğu sebebiyle günün performansı çok fazla düşüyor. Sabah kalkma saati de 8-9 da başlaması zorunlu olan bir işe 5-6 civarı uyanmak zorunda.
 
Gün aydınlanmadan başlayan gün de aynı şekilde erken bitmesi gerekiyor. Tabi 5-6 gibi biten iş ise 8-9 gibi evde olmak demektir. Bu da zaten tv ye biraz bakıp başında uyuklama dönemine denk geliyor.
 
İnsanların sosyal hayata da ayıracak zamanları olsun diye hazırlanmış bir durumdur bu iş saatlerinin 8 saate indirilmesi. Siz bu haline bakmayın 100 sene evvel 11-12 saat hatta kölelikten sebep ömür boyu zorunlu çalışma hizmeti vardı.
 
Kozmopolit şehirler (megapolisler – kocamanşehir) içerisinde şu etkiler gözükecektir:
 
1) Uçtan uca trafikte giden insanlar yerine daha yerel çalışanları işe alma durumları olur.
2) Çalışanların stres durumu azalır.
3) Çalışanların belirli bölgelerde kümelenmesine fırsat tanır.
4) Çok fazla zaman kaybeden çalışanlar da hakkını alma imkanı tanınmış olur.
5) Trafik ölçütleri kümelenmesi biraz daha azalır
 
Kötü yanlarını saymak gerekirse mesleğinde uzman olarak çalışanların bazıları şehrin dış kesiminde yaşadığı halde merkezde olan bir yere gitmeye çalıştığında işe kabul edilmeme durumu.
 
Bu duruma da ancak şirketin özel kiralık ev veya lojman gibi şeyler tutması veya ona kalacak yer vermesi gibi bir çözüm ile olabilir. Diğer türlü vazgeçmesi daha mantıklı olacaktır.
 
Çok fazla şey söylenebilir ancak benim önerimde fark edip de gördüğüm kısımlar bunlar. İyi günler…

Karşılaştırmalı Ekonomik Analiz (18 Ocak 2016)

Türkiye Avrupa Birliği ile ilgili gelişmeler yaşarken ekonomik değerlerini dünyaya açıklama gibi şartlar getirilmişti.

Türkiye 2006’da OECD ülkeleri arasında ekonomik bilgilerini açıklamaya başlayan ülke konumunda olmuştur.

Bu olay aynı zamanda ekonominin diğer açıklayan ülkeler ile karşılaştırılmasına neden olabilmektedir.

Adım adım size Türkiye Ekonomisini anlatacağım ve bu ekonominin dinamiklerinden bahsederek şu an olan süreçte yapılanları daha net bir şekilde açıklamaya çalışacağım.

1) Türkiye Ekonomisi Erkek Egemenliğine Dayalı

Grafiklerde Türkiye’de çalışan oranı her ne kadar %50 gibi gözükse de dengeli bir yapıda değildir.

oecd 2b

Erkek çalışma oranında oecd raporlarına göre ortalamanın az biraz üstünde (12-13. sıra) yer alıyoruz. Kadın çalışma ortalamasında ise dünyanın en düşük seviyesinde olmamızdan ötürü iş seviyesi düşmektedir.

Bir tek bize yakın bir devlet var bu konuda o da Meksika. Erkek egemen çalışma koşullarında ikinci sırada gözülüyor.

oecd 1c

Türkiye iş oranı bakımından OECD ülkelerinde Avrupa içerisinde en düşük miktara sahip. Güney Afrika dışında her ülke Türkiye’yi geçmektedir.

2) Türkiye Ekonomisi İşsizlikte En Yüksek 8. Ekonomi

Erkek egemen çalışma yapısı dışında işsizlik oranında 2014 senesinde en yüksek 8. sırada çıkıyor.

oecd 2a

Araştırmada İşsiz-işlilik oranlarına bakıldığında Norveç ve benzeri gelişmiş devletler kadın çalışan oranı erkeklere göre daha fazla.

İkinci bir nokta ise işsiz oranı farkları ile çalışan nüfus oranı farklarına bakıldığında çalışma ihtimali olan erkeklerin %20 si kadınların ise %57.5 u iş başvurusu yapmamaktadır.

Erkek oranı hesabı %100 (potansiyel) – %70 (çalışan) – %10 (işsizlik başvurusu yapan) = %20 (iş aramayan) olarak hesapladım

Kadın oran hesabı %100 (potansiyel) – %30 (çalışan) – %12.5 (işsizlik başvurusu yapan) = %57.5 (iş aramayan) olarak hesapladım.

Yani her 5 erkekten birisi her iki kadından birisi iş aramak istememektedir.

Bu istihdam verileri Tarım dışı istihdam verilerini kapsamaktadır. Tarım kesimi zaten farklı değerlendiriliyor.

oecd 1a

Bu oran farklarının en büyük sebebi Kadın kesimi çalışmaz denilmesinden kaynaklanmaktadır. Kendileri de böyle bir yükün altına girmek istemeden bakılarak kolaya kaçmak isteyenleri de mevcuttur.

Erkek çalışan oranının %20 sinin eksik olması ise kötü yola sapan ve iş gücünü yapmayı düşünmeyecek kadar geçimini sağlayan kesimi oluşturuyor.

Gerçek işsizlik değerlerine bakıldığında Türkiye 1. sırada yaklaşık olarak Yunanistan ile eşdeğer konumda.

3) Türkiye’de Bulunan Yabancı Ülke Vatandaşları

oecd 2c

Türkiye çalışma konusunda yerlilerde ne kadar adaletsiz ise dışarıdan gelenler (suriye, italya, yunanistan vb…) konusunda da o kadar adaletsiz bir çalışan oranına sahip.

oecd 2d

4) 2002 3.Çeyrek – 2015 3.Çeyrek İşsizlik Değişimleri

İşsizlik oranları Dünya genelinde 2007 ye kadar global likiditenin bolluğundan ve faiz oranlarının düşüklüğünden kaynaklı azalma yönüne doğru gidiyordu.

oecd 1b

Ne zaman Mortgage Krizi oldu o zaman Avrupa Birliğinde bulunan Akdeniz ülkeleri başta olmak üzere tüm ülkelerde işsizlik oranında patlamalar yaşanmaya başladı.

Yunanistan, İspanya ve İtalya bir anda işsizlik konusunda Türkiye ile denk seviyelerdeyken 2014 yılına kadar artan şekilde zirveye oynadı.

Gelişmiş ülke piyasaları bu kriz sırasında daha iyi yatırım yapılabilir sağlam altyapılı sanayi güçleri olduğundan bu krizde avantajlı çıkmıştır.

2015’e kadar Brezilya %10’dan %5 civarına, Rusyaise %5 civarından kısa süre %8.35 e yükselip yine %5 civarına indirmiştir işsizliği.

Burada Türkiye 2009’a kadar yükselen işsizlik oranını:

a) “Alın Verin Ekonomiye Can Verin” kampanyası gibi bir kaç uygulama ile
b) Dış dünyada olan ilişkileri arttırarak pahalı turizm cenneti ülkelere gidecek olanlara ucuz alternatif olarak burayı sunarak
c) Büyük firmalara krediler vererek, bankaların 2001 krizi sonrası sağlam olduğu söylenerek
d) Para gelişmiş güçsüz ülkelerden gelişmekte olan piyasalara döndü

ekonomiye para girişi ve döngüsünü arttırarak işsizlik seviyesini düşürmeye başlamıştır.

Yani bir nevi işsizliğin düşmesi ile ilgili olarak söylenen “Kriz Teğet Geçti” sözü bir nevi haklılığı kanıtlanıyor.

Yalnız ülkemiz diğer Gelişmekte Olan Piyasalara göre daha kötü performans sergilemiş ve Akdeniz ülkeleri genelinde sadece başarılı denebilecek şekilde ilerlemiştir.

2012 Suriye krizi sonrası işsizlik oranı Suriyeli göçmenler sonucu %7 den %10 üzerine doğru çıkmaya başlamıştır.

Güney Afrika işsizlik oranında değişime uğramamış ve %20 – %25 bandında seyretmiştir.

5) 2002 3.Çeyrek – 2015 3. Çeyrek Çalışan Değişimleri

Çalışan oranı pek çok bileşenin sonucu ortaya çıktığı için daha zor değişen bir yapıdadır.

oecd 1d

İşsizlik oranı gibi para ihtiyacının yasal yollardan çalışma şartlarında aranma ihtiyacının göstergesi değildir. Bu nedenle ona göre daha stabil bir yol takip eder.

Gel gelelim ülkelerde olan değişimlere. Gelişmiş ve Gelişmekte olan ülkelerin çoğu krizde az bir düşüş sonrası stabil 2009 yılında en geç 2011 yılında toparlamış ve bu şekilde aynı seviyede devam etmiştir.

Yalnız Akdeniz ülkelerinde çarpıcı bir değişim göze çarpmaktadır. Türkiye kriz öncesinde Güney Afrika ile birlikte %45 ler seviyesinde çalışan oranına sahip iken krizi fırsata çevirmiş İtalya, İspanya ve Yunanistan’ın çalışanlarını düşürdüğü kadar kendi çalışanlarını arttırmıştır.

%45 olan oran %50 ye çıkmıştır 2013’e kadar kademeli olarak. Sonrasında Suriyeli kaçak işçiler, gsyih’nin başarısız planlarda çar çur edilmesi ve ekonomik bazı ayrımlar gibi sebeplerden durum stabil hal almaya başlamıştır.

Bir nevi turizm ülkelerinde azalmaların olması Türkiye’nin pazar payını kapmış olabileceğini düşündürüyor. Özellikle Yunanistan %60 civarı çalışanı varken bu oran 2012 sonrası Türkiye ile eş olan %50 seviyesine iniyor.

6) Gelişmekte Olan Piyasa Değişkenleri

Gerçekte borsa ve para piyasaları hakkında yazdığım paranın prestij ve güvene bağlı olarak maddi bir temeli olmamasından dolayı kumara girdiğini yazmıştım. Onun haricinde sizler bu konuya gelişmişlik endeksi olarak baktığınız için bu değerler üzerinden de biraz ülke piyasasını anlatacağım.

2002 – 2005 dönemi arasında güçlü tl politikası ve sıcak para borsası nedeniyle büyüme gözüken ülkemiz 1 tl 1 isviçre frangı ve 1 brezilya realine eşdeğer olmuştu. 1 dolar 1.15 tl 1 euro ise 1.4 tl civarındaydı.

Borsa 10.000 bandından aşağı düşerel 2002 ekimde 8896’dan sonra da 25.000-30.000 seviyelerine çıkmıştır. O dönem Brezilya borsası ile paralel bir şekilde ilerleme göstermektedir. Bu dönem Borsa değerleri

Navlun, Altın vb. mal değerleri çok düşüktü. Ons altın değeri 450-500 seviyelerindeydi. Tabi hepsi likidite bolluğundan yavaş bir şekilde artıyordu. Kapalıçarşı Cumhuriyet Altınını 100 liradan satıyordu 2005 te 202 lira olmuştu.

2005 – 2008 döneminde daha zor şartlarda üretim piyasasının zorlanması, %20 gibi düşük kredi kartı sahibi halk tasarruflarının kredibilitesinin %80 gibi doyma noktasına gelmesi ve yurt dışından ithalata sebep olması sonucu sağlam cari açık gibi sebepler yüzünden ekonomi yavaş bir şekilde denge noktasına gelmeye başladı.

2005 te kapalıçarşı alını 202 lira civarlarından 2008 de 330 tl civarına geldi. Altının onsu 860 dolar civarıydı

Borsa hala likidite bolluğu ve benzeri sebepler ile 30.000 gibi seviyelerden 60.000 seviyelerine kadar çıkmıştır. Yavaş yavaş TL değerini Dolar (1.4-1.5 tl), İsviçre Frangı (1.3 tl), Brezilya Reali (1.2 tl) ve Euro (1.7 tl) gibi paralara karşı değerini kaybetmeye başlamıştır. Bu dönem hisse başı fiyat borsada 4.2 dolara çıktığından dolayı türk piyasasının altın çağı olarak görebilir bazıları.

2008 krizi – 2013 Mayıs dönemi arası 20.000 dip seviyesine düşerek bir nevi 2002’de bulunan 7915-8800 seviyelerinin o dönemde olan değerini göstermiştir.

2008 sonrası Türkiye güçlü tl ile ilgili ne kadar uğraşsa da ekonomik dengelerin farklılaşması sonucu sürekli ülke parasının değeri yavaş yavaş olmak üzere değerini kaybetmeye başladı.

Brezilya gibi ülkelerin ekonomilerini güçlendirmesi sebebiyle Türkiye’nin gelişmekte olan piyasalardaki Borsa değerleri ve para değerleri makasında olan liderliğini kaptırmaya başladı. O dönem ruble ve brezilya reali değer kazanırken lira dolara karşı az biraz kan kaybetti.

Bovespa 101.000 lere geldiğinde 2013 senesinde İMKB 100 96.000 civarlarındaydı. Yani arada -5000 lik olan fark +5000 kadar olmuştu.

Cumhuriyet Altını sanırım 800 tl o zamanları pek hatırlamıyorum üniversite ile uğraştığım için. Ons (31 gram külçe altın) ise 1800 dolar civarıydı

Bir ara 1862 dolar gibi tarihi bir zirve yapmış ve yine aşağı inmeye başlamıştı. Sanırım 2011 yılıydı.

Bir ara Altınları bankaya yatırıp yerine misli değerinde para verilecekti fakat vatandaşın bir kısmı hariç çoğu yastık altında olan altınını vermedi.

Çünkü halk her ne kadar cahil denilse de parann değerinin olmadığını bilir ve Irak savaşında olduğu gibi bir durum olursa altın ve kıymetli eşyalar harici her gayri-menkul’un değerinin pul kadar olmayacağını da bilir.

Belki de yastık altı altınları alınan halk savaşa sokulduğunda bir günde fakir bırakılacaktı kim bilir. Çünkü bir olay olmadan 5 sene önce planlaması yapılıyor.

Bilirsiniz Suriye krizi öncesi Suriye ile Türkiye sınır kapıları açılmış tüm komşu akrabalar yanında tüm Batı ajans*ları vizesiz suriyeye girmiş ve ayrılıkçılar hazırlanmıştı. Ardından da iç savaş patlak vermişti.

2013 krizi ve Sonrası

Hükumetin güvenilir hükumet imajının bozulması ve dış piyasalarda Suriye, Libya ve Mısır olayları gibi durumlar ile Ortadoğu pazarının karışması sonucu Türkiye piyasası ilk defa sağlam düşüşe geçti.

bist_100_grafik(2)

Brezilya ise borsada 120.000 dolar karşısında ise parası değer kazanan duruma geçmişti. O dönem dolar her piyasada düşerken Türk lirası karşısında artmış ve 1.7 – 2,5 tl seviyesine gelmişti. İsviçre frangı 1 dolara yaklaşmıştı.

Altın piyasası yurt dışında düşmesine rağmen (ons fiyatı 1000 civarı) cumhuriyet altını iç piyasada liranın değer kaybetmesi sebebiyle 400-600 tl gibi değerlerde dolaşıyordu. Ve 2016 ya kadar yavaş yavaş artmaya devam etmiştir.

O dönemde en fazla kazandıran gümüş olmuş ve bakır ile navlun fiyatları da çin ekonomisinin talepleri doğrultusunda hiper artış yaşıyordu.

Ons ve C. Altın son 5 sene değerini kontrol etmek için şuraya bakabilirsiniz:
http://www.bigpara.com/altin/altin-ons-fiyati/5yil
http://www.bigpara.com/altin/cumhuriyet-altini-fiyati/5yil

Amerika aynı zamanda Altın ve benzeri piyasa değerlerinin yükselişi sonrası Doların değerini korumak için 2011 sonrası piyasada yavaş yavaş faizi arttırması sebebiyle likidite azalmış ve her devlet kendi ürettiği kadarı değeri ile para değerine geri dönmeye başlamıştır yavaş olarak.

Gelişmekte olan ülkelerden para çekilmeye başladığı için banka borçları da ödenmesi konusu daha zor bir hal almıştır. Bu dönemde kredi borçları gelişmekte ülke içi halklarda patlama yaşamıştır.

bist100.17-haziran

Türkiye’nin Ortadoğu krizi, Rusya krizi ve Avrupa Ekonomik Krizi sebebiyle olan piyasaya yüklenilmesi durumu ekonominin değirmenini zora sokmuştur. Ülkenin Arabistan ve benzeri Arap ülkelerinden ülkede mal mülk sahibi olma kanunları sonucu para akımı başlamıştır.

İnşaati lokomotif olarak seçen ülke bu yolda yurt dışından gelenleri ağırlamıştır.

imkb 88 09

Son dönemlerde ise Turizm bölgesi gözüyle bakılan ülkemizde yabancı ülke konsoloslarının terör tehtidi uyarısı, terör eylemleri, ekonomik ambargo çağrıları gibi durumlar ile üretim ve hizmet sektörlerinde zarar verilmeye çalışılmıştır. Hepsi de organize ve bir anda birbiriyle uyumlu bir biçimde olmaktadır.

7) Şimdi gelelim son 1 Aylık Ekonomik – Siyasi Süreç Analizine

Türkiye piyasası şu an kapitalist ekonomik değerler içerisinde ekonomik olarak en üst sınırında tl değeri faiz indirimi noktalarındadır.

Buna rağmen dolar 2.80 civarlarında hareket etmekte ve borsa da güçlü direnç üstünde olan dip seviyesini zorlamaktadır.

2008 dönemi öncesi her şeyi olumlu olan süreç o dönemden sonra büyük kırılma ile olabilecek en zor şartlara dönmüştür.

—— ek – 06.04.2016 —–
 
Erdoğan son dönemlerde ekonominin yükselişini sağlamak için yurtdışı ekonomiler ile ortak hareket edip yurt içinde stabil (tek defaya mahsus) ödenen şeyleri döner sermaye tarzı dönemsel tarza getirerek vergi gibi alma yoluna gidiyor.
 
ehliyetlerin 5 senede 1 yenilenmesi, kimlik yenilenmesi gibi olaylar teknolojiye uyum sağlamadan çok gelir elde edecek seçenekler olarak görülüyor.
 
GSS prim borçları sahipleri bir dönem fakir-zengin ayrımı yapılarak alınıyordu şimdi bu borçlarda geneli fakir çıktığı için zam yapmak için tek fiyat sistemine geçtiler.
 
ÖSYM kurumu ile ilgili sınava giriş belge fiyatları üç senede 40 – 50 – 70 – 100 tl artışları şeklinde iki katından fazla zamlandı. Bu da milyonlarca öğrenci adayı üzerinden iki kattan fazla vergi dışı vergi gibi kazanç demek.
 
Bu kadar vergiye rağmen devlet yatırımlarına bile zor para yetişmesi bu paraların nereye gittiğini sorgulatıyor.
 
Yurt dışına döviz kaçış miktarına bakılırsa ülkemizde 1 tllik döviz 3 tl ye çıkmış. halkın aldığı maaş net 488 tl idi. 488 x 3 = 1464 tl ye geliyor. bu sene net 1000 tl ye gelmesi bir nevi gerçek asgari ücret üzerinden 300-400 tl halktan vergi olarak gittiğini gösteriyor. Tabi sonraları bunu çakan işçiler isyan etti ve olması gereken düzey net 1300 tl ye geri döndürüldü. Bu da dolar kuru artışına göre eksik bir miktar ya neyse.
 
Ekonomik değerlere bakıldığında son dönemde tüm dış politik başarısızlıklar ülkeyi makasa aldı. Bu da fabrikaları zorlamak yerine halka ödetmek şeklinde gerçekleşiyor.
 
2002 – 2015 dönemi arasında bankalar kredi doyum noktasına ulaştı. Bu istatistiki bilgi gerçekte ekonomik mucize yaratan Erdoğan hükumetinin büyümeyi son dönemde nasıl başaramadığını da açıklıyor.
 
Borç batağında olan halk kredibilite sınırına takıldığı için daha da gelecek dönem adına borç alamıyor. Borç alamadıkça da Gayri safi Yurt İçi Hasıla da gelecek dönem borçları ile satın alınan maddi değerleri yüksek gösteriyor.
 
Amerika 22 trilyon dolar GSYİH ye sahip olduğunu görürsünüz ama onun banka payları ve gelecek yatırım, türev piyasalarını çıkarırsanız geriye en fazla 500 milyon dolar kalır.
 
GSYİH’nin Emisyon hacmi ile belli bir oran sahibi olması mantıklıdır. Bakıldığında Türkiye’de ve Amerika’da emisyon hacmi miktarı ile yapılan işlem hacmi çok yüksektir. Borsalarda işlem hacminin %70 inin döndürülmesi olmayan değer üzerinden hareket eden işlemlerinin oranını gösteriyor.
 
Türkiye’de cari açığa sebep olan en önemli etken banka tüketim kredileri. Çoğu insan kredi ile 5 senelik 10 senelik işlemler yapıyor. Fabrikaların makine için alması ve teknolojiyi takip etmesi dışında halk lüks telefon modeli veya araba ihtiyacı gibi durumlar sebebiyle bu kredilere sebep oluyor.
 
Geleceği satın aldığın her kredi cari açık olarak piyasaya yansıyor. Herkes cari açığın sebebini sorgularsa bu olacağını açık bir şekilde görecektir. Toplum olarak “ayağımıza göre yorganımızı uzatmıyoruz”.
 
Piyasanın reel büyümesi üretim, ticaret ve hizmet sektörünün gelişmesine bağlıdır.
 
Şu an ülkemizde üretim sektörü tekeller dışında başarılı gelişme yaşanmıyor.
 
Hizmet sektörü ise sağlık ve turizm hizmeti ihracatı ile kazandırıyordu. Şimdi sağlık kalsa da turizm sektörü yerlerde olacak gözüküyor.
 
Ülkemiz ticaret sektöründe genel manada kazanç elde ediyor. Lojistik ve ara mal üretimi yaparak geçici küçük karlar ile yetiniyor. Ticaret ise Doğu ve Batı ülkeleri ile aramızda bulunan sıkıntılar nedeniyle yeterince darbe almış durumda.
 
Kalifiye eleman sahibi olarak teknolojik olarak gelişme atılımı yapmak yerine devletimiz ara mal üretim tesisine dönüştüğü için de sonuçta ekonomi üretimi dış ülkelere bağlı kalıyor.
 
Bu da demek oluyor ki ticareti geliştiremeyeceğimize ve büyük firma sahibi olacak derecede ar-ge ve kalifiye eleman tercihi yapamadığımıza göre ekonomimizin de diğer gelişmiş devletlerin büyüme oranları ile benzer büyümesi de çok sıradan oluyor.
 
Ekonomimizde olan cari açık her sene ülke piyasasında olan para sıkışıklığını biraz daha arttırdığı için günden güne paranın daha çok değer kaybetmesi çok sıradan bir durum.
 
Aynı şekilde cari açık sebebiyle olan para eksilmesi de ekonominin dinamiklerini sağlayan tüketim kredilerini de etkileyeceğinden 1 tl para eksilmesi karşılığında 10 tl daha küçülme demek olacaktır.
 
Bu yüzden arkadaşlar geleceğimizi satın almış olan ekonomi daha çok para kazanmak zorunda. Bu da yurt dışı faaliyetlerinden her türlü fırsatı değerlendirme şartını getirir.
 
Gelecekte iç piyasa şartları dolayısıyla çok daha agresif veya çok daha yeni planlar ile ekonomik sübvansiyon (süspansiyon gibi) ayarlama işleri ile kazanç elde etmeye çalışacaktır.
 
Gelecek piyasasına yatırım yapacak miktar çok daha fazla olmalıdır. Şu an inşaat sektörü ve benzeri yurt dışında yaşayanları çekecek planlar yapılsa da bu olaylar ülkenin demografik yapısına içten zarar verecek (ajanların artışı gibi) kişilerin dahil olmasını da arttıracaktır.
 
Ülke yurt dışı fabrika yatırımları ile belki kar sağlayabilir ancak o firmaların hükumetleri ile ilişkiler gerildiği anda kapatılma riskleri bulunmaktadır.
 
Şu an otomobil fabrikaları gibi şeyleri satın alınması da bu yönde hareketi yaparak o ülkeler ile bağlantıları zorunlu olarak arttırdığımızı ve ekonomiye katkıyı böyle açmaya çalıştığını görebiliyoruz.
 
kapitalist ekonomi dinamiklerinde olduğu gibi abdli firma çinde üretim yapar yada abd firmasına her ülkeden ara mal ithalatı yapılır ve parçalar birleştirilip orada üretilir.
 
Ülke şu an bu yöntem ile kurtuluşu ararken umarım bir çare olabilir ama diğer ülkelerin sıkıştırma riski de siyasi olaylar sebebiyle epey bir miktar yükümlülük altına sokuyor.
 
—— ek – 06.04.2016 sonu ——
 
8) Siyasi olayların ekonomi üzerinde etkisi

Kobani olaylarından beri bahsettiğim Kanton birleştirme sonrası bağımsızlık için iç isyan hazırlıkları yapan ayrılıkçılar 2016 yani bu sene karışıklık çıkartmayı düşündüğünü basını takip ederken fark ettiğimi söylemiştim.

Özellikle 2016 Haziran’a kadar hem başkanlık hem de doğuda kürdistan olayları ile ilgili pek çok olay için karşılıklı saldırı, terör eylemleri ve iç isyan gibi durumlar olabilir.

İŞİD ve PKK örgütleri ile çift kıskaç halinde böyle hareketler yaparak cumhuriyetin başkanlıkla ve bağımsız kürdistan ile ancak rahata ereceğini düşündürecek hareketlere geçeceklerdir. Politik oyunlar seçim sonrası düşerek al gülüm ver gülüm tadında yaşanacaktır.

IŞID’in Charlie Hebdo ve Paris Bombalı saldırısı Paris’in düşen prestij ve ilgilenme durumlarını yine yüseltmeye başlattı. Bu durum Türkiye’de olunca Turizm ve google search çubuğunda yüksek seviyelerden aşağı doğru inmesine yol açmaya başladı.

saldırı

Yani IŞID Terör eylemleri hem Fransa’ya Suriye içerisinde müdahil olma ve asker yollama hakkı tanıdı hem de Turizm olarak Fransa’ya katkı sağlamaya başladı. Türkiye’ye ise tam tersi ekonomik kayıp yaptı. Aynı zamanda Suriye’ye müdahele hakkını da Rusya tarafından engelleneceğinden de isteseler de olmayacağı aşikar 😀

Yani terör her türlü Batı devletlerinin politik işlerine yaramış ve PKK’yı Suriye’de IŞID karşıtı savaşta temize çıkartan batılı Belçika saldırılarında da iyice masum rolüne büründürdü.

Yüksek ihtimal ile batı konsoloslukları da bu işbirliği veya hareketleri bildiğinden böyle geri çağırma operasyonları yapmaktadır.

Belki de IŞID ve PKK ortak belki de düşman bilemem. Yalnız Avrupa birliği üyeleri gibi ülkelerin turist (masum) vatandaşlarına saldırması İŞİD’in savaş tarzı olabilir fakat sadece Türkiye’ye zararı olan bir sonuç çıkartıyor ortaya.

Bu dönemde iki grubun savaşı altında filler arasında ezilen ot misali vatandaşlar garip bir dönemden geçeceğe benziyor. Savaş dönemi olmasa da ekonomik değerlerin taban yapmaya yakın olacağı kesin.

Altınların toplanmasına bakmayın para karşılığında da olsa altınlarınıza sahip çıkın. Gelecekte Ülkemizde ne olacağını bilmiyorum ama istedikleri senaryo tutmazsa ülkenin fişini çekerek zorla ele geçirme ve parçalama dönemini yaşatmaya çalışabilirler.

Aynı zamanda tekrar söylüyorum silahlanmayı sevmezsem de savunma amaçlı her evde önlemler almamız lazım. Tayyip Erdoğan ister başarılı olsun ister başarısız şu an ülke olarak sıkışık konumdayız.

Teknolojinin önceki yüzyılda eve ulaşacak derecede çalışma hayatının keşfedilmiş olması da yararlı olacak ilk defa. Çünkü kaotik ortamlar olursa çalışanların evlerde çalışması için hazırlık içerisinde olması lazım.

Şu an kontrollü bir değişim süreci yaşamaktayız. Ekonomik değerlerde bankalara bağımlılığın olduğu şu dönemde halk fakirliğin dibindeyken her türlü küçük şeyde bile safını zenginden yana kullanması da bir şekilde olması muhtemel.

Benim merak ettiğim 2017 ve 2018 yılları nasıl bir ülkeye sahip olacağız. Çünkü bu sene projelerinin planlarında kritik eşik olarak gözüküyor. Halkın vereceği her karar geleceğimizi şekillendirecek gibi duruyor.

Masum ve temiz kalpli vatandaşlarımız için en hayırlısı ne ise onun olmasını diliyorum. Umarım hepimiz bu süreci bir, beraber ve dir halde atlatacağız. Unutmayın her siz-biz diye ayıran kişi aramızı bozarak kendi menfaatleri ölçüsünde birbirimize kırdırmaya çalışabilir.

Bu oyuna sağcısı solcusu kürdü türkü olarak ortak bir yumruk şekilde mesaj verirsek hiç bir şey yapamazlar. Ekonomik olarak ne kadar batırılsak batırılılalım yönetimsel özgürlüğümüzü ve tek vücut ülkemizi korumaya çalışalım.

Biliyorum ki bu ülke bölünürse bir daha bütün olması için bu nefret tohumu ekilmiş topraklarda çok daha etkili bir yapıcı güç olması lazım ki bu sıradan insanın yapabileceği bir şey değildir.

Gerçekte Tayyip Erdoğan’ın konumunun iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyorum. O yüzden onu itham etmeden Batı ve Kürdistan planlayıcısı herkesi kapsayacak şekilde konuşuyorum.

Hem ekonomik olarak Erdoğan’ı pazarlıkta alt plana düşürmeye çalışan batı dikkat çekmekte hem de Fırat Batısı dahil PKK Liberal Kürdistanı karşısı Başkan Erdoğan – Fırat Doğusu Barzani Kürdistanı pazarlığı ortaya çıkmaktadır.

Tabi Başkanlık sistemi için onun da burada etken olması ihtimali olduğundan onun ihtimalini de bahsetmiş oldum. Gerçekte nedir ne değildir hepsini halkın tercihi ve zaman gösterecek.

Ne Kadar İslam Ülkesiyiz? (Bağlantılı Olarak: Reşit Olma Yaşı + Çalışma Saatleri)

Dünya üzerinde herkes bir kültürün parçası olduğunu iddia eder. Bazıları gerçekten o kültürde olur, bazıları kültür olarak diğerlerine daha yakındır.

Halkın kültürel etkileşimleri ne olursa olsun devletler halkın temsilcisi olarak görüldüğünden rejim etkileşimleri ile bunu irdeleyeceğim.

İlk olarak Yılbaşı Kutlamalarına verilen izinler üzerinden irdeleyeceğim.

Map_of_Countries_that_do_not_recognize_Christmas_as_Public_Holiday

Görüldüğü üzere Çin Kültürü etkisi altında bulunan yerler ve Müslüman Dünyasında bulunan yerler Noel Kutlamaya resmi olarak katılmıyor.

Mısır, Bangladeş gibi eski İngiliz Sömürgeleri ve Güçsüz Müslüman Afrika ülkeleri kutlamaları legal olarak kabul ediyor. Türkiye ise resmi kutlamalar olmasa da bu konularda izin veriyor sınıfına giriyor.

Sonra olan yazılarımdan birisinde çoğu eski kültürde yılbaşının ilkbahar ayında (Nevruz vb.) olduğundan bahsedeceğim. Ay takvimi ile ilgili olan Müslüman yılbaşı haricinde bir tek Noel yani Hristiyan yılbaşı Kış ayına denk gelmektedir. Bunun da tek sebebi İsa a.s. o dönemde doğduğunu kabul ettikleri için öyle olmuştur ben yazana kadar isteyen araştırabilir o dönemde.

İkinci olarak takvimleri inceleyeceğim. Haftanın başlangıç tarihi ve tatil haritası bunda esas alınacak türden etmenlerdir.

Haftalık tatil haritasına baktığımızda Müslüman Ülke bölümü Cuma ve bir önce/sonra günleri kapsayacak şekilde tatil ilan etmiş gözüküyorlar.

Week_Holidays_World_Map

Bu noktada Fabrika çalışma saatlerinin uyum sağlaması adına yapılan aynı günlerin tatil olması etkeni ve kültürel zorlama etkenlerini de dahil edebiliriz.

İran hariç tüm ülkeler Cumartesi gününü resmi tatil olarak görüyorlar. Çek ve Müslüman dünyasında çoğu devlet ise Cuma gününü tatil ilan etmiş gözüküyor.

Bilindiği üzere Yahudilerin tatil günü Cumartesi ve Hristiyanların tatil günü Pazar olarak kendi öz kültürlerinde bulunmakta. Bu olaylara tek muhalif grup da Afgan ve İran bölgesi gözüküyor.

Week_Holidays_World_Map1

Kültür emperyalizmi sonrası Hristiyan bölge dünyanın %70inden fazlasını etkisine almış gözüküyor. Türkiye, Suriye, Pakistan, Fas, Endonezya ve Tunus da bunlara dahil.

Çek Cumhuriyetinin Cuma Cumartesi tatil yapmış olması da bu ülkenin Ateist oranının yüksek olmasından kaynaklı bir gündemi olabilir. Bu aykırı durumun sebebinin araştırılması iyi olur.

İkinci harita olarak gözüken Haftanın ilk günü devletlerin nüfuz bölgesini gösteren en açık delillerden birisi olarak görülebilir.

Amerika ve İsrail özellikle Yahudilerin tatil günü Cumartesi günü (onlara göre 7. gün) ardından gelen ilk gün yani Pazar günü hafta başı yapılmıştır.

Çin gibi uzakdoğu ülkeleri ise ekonomik etkiler nedeniyle Amerika Nüfuzuna girmiş gözüküyor. Asıl beni şaşırtan Güney Amerika kültürlerinin çoğunun da bu etki altına girmiş olması.

Yeşil olarak gözüken bölge ise Müslüman dünyasının haftabaşı olarak gözüküyor. O da görüldüğü gibi Cuma yani tatil gününün sonrasında olan gün yani Cumartesi haftabaşı olarak ilan edilmiştir.

Hristiyan dünyasında ve etkisindeki ülkelerde de tatil günleri Pazar günü sonrasında bulunan Pazartesi günü haftabaşı olarak kutlanıyor. Burada bakıyoruz yine Fas, Türkiye ve Tunus bölgesi Hristiyan etkisi altında gözüküyor.

Takvim etkileri olarak görüldüğü üzere üç olaydan yalnızca bir tanesinde kısmi (partially) olarak hristiyan kültürü etkisinden uzak bir ülke görünümdeyiz.

Müslüman coğrafyasının geneli ise dünya geneline göre bu konuda çok daha başarılı bir şekilde kendi kültürlerini korumuşlardır.

Age_of_Consent_-_Global reşit olma ve cinsel ilişkiye girme yaşı

Başka bir etken olarak Reşit olma yaşı hakkında olan bilgilere baktığımızda Türkiye diğer ülkelere göre modernist yasaların etkisiyle çoğu ülkeye göre yüksek bir yaş sınırında kalmıştır. reşit olma = cinsel ilişkiye girme, evlenme özgürlüğü esas alınmıştır

Burada pembe renk ile gözükenler sadece Evlilik ile cinsel münasebet kurmaya izin veren devletler görüldüğü üzere Libya, Arabistan, Pakistan ve İran gibi son döneme kadar hristiyan dünyasına direnmiş devletlerin kanunlarında yer almıştır.

Kaddafi gittiği için Libya bu parçalanmış devlet haliyle artık bu şekilde gösterilemeyecek ölçüye gelmiştir.

Aşağıdaki haritada gördüğüz üzere İngiliz sömürgesi olan devletler, ve Sovyet sömürgesi olan devletler 16 yaşı sınır olarak kabul etmiş gözüküyor.

Geri kalmış Afrika ülkelerinde, Bir kaç İspanyol kültürü yoğun Amerika eyaletinde, Hindistanda, Fas, Tunus ve Türkiyede bu yaş sınırı 18 olarak gözüküyor.

Avrupa’nın, Güney Amerika’nın ve Doğu ülkelerinin çoğunda ise 14 ve 15 yaş sınır olarak kabul ediliyor.

cinsel ilişkiye girme yaşı

Eski dönem islami yaşamlarda bulunanların kültüründe kadın/erkek fark etmez en geç 15 yaşında reşit olarak sayılıyor. Bunu da eski islami kültürü araştıranlar veya din kuralı olarak ibadet farzını getirmediğinde günah yazılmaya başlama sınırı olarak kabul ediyorlardı.

Türkiye bu konuda diğer ülkelerin çok üst seviyede ve sonrasında özgür bırakması şu an olan toplumsal sapkın davranışlara yol açıyor.

Çevremde olan insanların psikolojik yapılarını dikkat ettiğimde Kızlar yaklaşık olarak 11 yaşında girdikleri ergenlik haline girmektedir ortalama olarak. Boy uzamaları ve kavgacı hale gelmeleri gibi etkenleri gördüğüm küçüklükten kalan hatıralardan bildiğim kadarıyla öyle.

Ortaokul çağlarında çevrede bilinçsizce birilerini tanımaya çalışma süreci başlıyordu 12-13ünde yaklaşık olarak. 14ünde ise lise çağına geldiğinde lise özgürlüğü çerçeveside ise çevredeki kişiler ile dışarılarda takılmalara başlıyorlar. İşte bu noktadan kültür terbiyesi ile bilinçlenenler harici kesim dışında yakınlaşma denemelerine başlıyorlar.

Her ne kadar bilinçlendirme konusunda aileler başarılı olamasa da o yaşta vücud tepkileri ve libido tavan yaptığı için hem kanunlar hem toplumsal dayatılan 18 yaş ve evlenme sınırları sebebiyle ilişkileri gizliden yaşamaya başlıyorlar. Çünkü yasaktır ama istiyorlardır.

14 yaşında evlenmek yasak olduğu için ayrıca ailesi de en zengini olsun en kendi menfaatlerine ve kendilerine uysun diye uğraştıkları için kızların sevdikleri ile beraber olma umutları ve korkaklıkları arasında psikolojik sorunları derinlemesine bir çizgiye hal alıyor.

Karşıda bulunan erkekler ise kadınların korkuları ve evlenme konusundaki tedirginlikleri yüzünden bazıları bunu nimetten sayıp kullanmaya başlıyorlar. Bilindiği üzere çoğu kadının o yaşlarda yaşanan travmaları nedeniyle hiç bir erkeğe güven duymayacak kadar içerlediklerini görüyorsunuz.

18 yaşını geçenler ise zaten hormonal dengesi biraz yerine oturduğu için artık tüm heyecanlı dönem geçtiğinden mantıklı gördüğü kadar da hiç de iyi açıdan bakmayanlar sınıfına giriyor.

Bazı kadınlar kendi yaşamlarında ilişki konusunda çok eşliliği tercih ettiği için zaten o kişiler pek zarar görmüyor ve tam tersi erkeklerin düzgün olanlarına aynısını yapıyor.

Yaklaşık 12-13 yaşında ergenliğe giren erkekler ise 14-15 yaşlarında farkındalığa sahip oluyor. Bu yaşlardan sonra baskın olan ile çekinik olan kültürel durumlarına göre hareket ediyorlar. Fazla incelemeyeceğim çünkü zaten bu kısımda olanı çoğu kişi az buçuk görmüştür.

Kadınların erken gelişimleri kadar erkenden evlilik ve kendi eşini seçmeye başladığı gözüküyor. daha 6 yaşında tercihlerini belirlemeye başladığını ve yaşıtlarında şu olur mu bu olur mu diye kendi kafasında sorgulamay başladığını fark ettim.

Aslında 6 yaşında erkekler de bilinçli olarak karşı cinsi merak etmeye başlasa da o kadar büyük bir şekilde bir hedef seçmiyor kendilerine.

Farkında olmasanız da 8 senede karşı cins hakkında tartmalar ile belirli seviyede kendi istediğini belirleyen kadın zaten 14 yaşında az buçuk tercihlerini belirliyor.

Erkekler ise 13 ünde başladığı için 15 inde bedenindeki değişimlere uyum sağlayabiliyorlar.

Evlenme yaşı ekonomik etkenler nedeniyle 18ine kadar ailenin hükmünde olması bir nevi insanların en sorumluluk bilincini öğrenmeye başladığı dönemde sorumluluklarını almalarına
engel olduğu için yarardan çok zarar getirmektedir.

Hem çalışma hayatı hem de karşı cinsi seçmesi bu dönemde tercihlerinin etkili olmaya başlaması gereken dönemdir.

Bu döneme kadar da okullarda bilinç kazandırılması gereken bir eğitim verilmeli ve ortaokul ile liselerde meslek hayatında akif bir rol alınması gerekli haliyle.

Takvimler kısmında dikkati çekecek bir farkındalığı da sizler ile paylaşmak istiyorum. Batı Avrupa ülkeleri Mandean (Sabiiler-Yıldızları Melek/Tanrı Görenler) etkisiyle oluşturulmuş gezegen takvimleri ile 7 günü belirlemişlerdir.

Weekday_heptagram

O dönemin bilinen 7 gezegeni üzerinden yapılan takvim Game Of Thrones’un 7 tanrısı olarak bilinen 7 güne işaret etmektedir. İngilizlerin Sun-day (Güneş günü), Saturday (Saturn-day Satürn günü), Monday (Moon-day Ay,günü) gibi etkenlerden oluşmuştur. Bunu ileride takvimler ile ilgili yazımda anlatacağım.

Dünyada çalışma dönemlerinde oluşan etkenlerde insanları kullanılmasına sebep bir haftalık takvime sahiptir. Cumartesi ve Pazar günleri resmi tatil olsa da insanlar bu iki gün nede olsa peşpeşe olduğundan iş yerlerinde cumartesi yarım gün de insanlar çalıştırıyor patronlar normal bir şekilde.

İnsanların bu kullanılma olayına engel olmak, daha disiplinli olması ve daha az bıkkınlığın oluşması ile ilgili bir çalışma hazırladım.

Cumartesi-Pazar günü normal çalışan için dinlenme günü olsa da tatil olarak o günlerde eğlence anlayışında olan pek çok insan var normal olarak.

Cuma ve Cumartesi geceleri eğlenen insanların bir kısmı haftasonunda baş ağrısı ile geçirdiği için ne olduğunu anlamadan geçiriyorlar. Aynı zamanda iki gün tatil hafta içine dağılmadığı müddette stres durumu çok oluyor.

Bir kaç haftalık sürede kendimde denediğim bu süreçte olan duygu değişim durumlarımdan bir kaç analiz yaparak bir kaç çizgi çizdim. Bu duygu değişim durumlarında çok daha rahat geçirdiğim programı da gösterdim.

tatile göre çalışma

İsteyen psikolog, siyasi veya başka birisi bu konuda kendi denemelerini ve sosyal araştırmalarını yapabilirler. Denediğime yakın bir skalada sonuç elde etmeleri muhtemel.

Tatil günlerini Pazartesi Perşembe günlerini ayarlamamın sebebi Salı ve Cuma günlerinin benim açımdan yenilikçi manaları olmalarından dolayıdır.

4+3 tatil programına göre aşağıdaki şekilde olduğu gibi olabilir.

4 + 3

Bu tarihler insanların daha mutlu, rahat ve istismarı engelleyecek şekilde bir tarihlenmeye sahip olması işe yarar olacaktır. Tabi bazıları iki yanyana günü tercih edip iki günlük tatil için 5 günün birikmiş stresini bir arada yaşamayı isteyebilirler.

Onlar öyle yaparak yaşlanmalarına ve derin bir Pazartesi sendromu yaşamaya alışmış insanlar olarak anılabilir. Çerez niyetine çalışan birisi 4 ve 3 gün gibi kısa sürelerde çalıştığında çalışma süresini anlamayacaktır.

Tatil günlerini yaz tatiline kadar zaten anlamamaları daha iyidir. Pazartesi sendromunun en büyük sebebi tatilden aldığın keyif ve sorumsuzluğun ardından önüne gelmiş sorumlulukların bir anda yüklenmesinden kaynaklanıyor. Düşünün derim.