Enflasyon, Marketler ve Maaş

Enflasyon, Marketler ve Maaş

Enflasyon oranı devletin açıkladığı miktar olarak %84 gözükmektedir. Resmi evrakların vatandaşa yansıma oranını %121 olarak belirlenmiştir minimum olarak. Enflasyon günlük tüketim malzemelerinde %180 bazı yerlerde %210 a dayanmıştır.

Halkın hissettiği enflasyon yüksek olduğu için vatandaşların alım gücü de düşmüştür. Marketler’i hedef gösterenler şu an hükümetin elindeki marketlere saldırtarak hedef saptırmaya çalıştıkları çok belirlidir.

BİM marketi hükümet ile birlikte palazlanan ve hükümetin işbirlikçilerinin kurduğu bir marketler bütünüdür.

ŞOK ise BİM marketin satın aldığı markettir. Eskiden içki satılan kurum BİM satın aldığında içkiyi kaldırmıştır. O yüzden BİM = ŞOK olarak bakabilirsiniz.

A101 de sonradan palazlanan marketler arsındadır.

Migros, CarefourSA ve MacroCenter gibi marketler de kendi pazarlarında eskiden beri iş yapan büyük şirketler olarak geçmektedir.

Bu marketlerden sadece BİM ve ŞOK gibi olanlara saldırtıp Tarım Kooperatif’ten satın alınmaları sağlayarak Erdoğan kendi yandaş kurumlarına da çelme takmış durumdadır. Ancak bu kâr oranını daha çok arttırmak ve kendi ceplerini daha çok doldurmak içindir.

Size şunu belirtebilirim. Para piyasalarında sıkışıklık av avcı durumunu meydana getirmiş gibi gözüküyor.

Aslında Bakkal ve Tarım kooperatif mağazalarına da bakıldığında benzer fiyatlarla karşılaşılıyor. Ayrıca bu kara propaganda ile reklam yapıldığı da açıktır.

Cola protestosunu Cola dökerek yapanlar şirkete fayda sağlayan bir kaç kişi olarak reklam yapmışlardır. 100 dolar yırtanlar da portakal kesenler de bu yöntemi kullanmışlardır. Bu şirketlerin klasik yöntemlerinden birisidir. Tiyatro ve reklamcılık olarak belirtilebilir bu durum. Yapılan işlemler sadece şirketlerin kar hanesine yazılmıştır.

Enflasyon konusuna dönersek. Enflasyon sebebi yüksek banka mevduatlarıdır. Hazinenin eksiye düştüğü için kredileri arttırarak yapılmış bir balonun sonucu enflasyon şu an çok artmıştır. Bu balon konut faizlerini arttırıyor ve insanların alım gücünü düşürüyor.

Swiftler ve diğer kredi durumları ile ortaya çıkan bu gelirler hazinenin faiz düşürmesiyle bankalara faiz makasını yüksek tutarak kar marjını yükseltme ve daha çok kredi verme imkanını sağladı. Erdoğan’ın yaptığı esnaf’a 500.000 tl ye kadar olan kredi tutarları ve TOKİ sözleşmeleri ile olan uzun vadeli kredi çekme işlemleri geçici olarak ekonomiyi ayakta tutuyor gibi gözükse de ekonominin derin yarığını ve kanamasını da arttırmaktadır.

Ekonomik kanama nedeniyle maaşlara da yüksek zam yapılmasını pek muhtemel görmüyorum. Seçim yatırımı olarak 12.000 bile çekebilir ancak enflasyon %20 oranına düşecek dediğine göre Ocak arttırımını %20 gösterip planlanarak bir iş yapıldığı bellidir. 5000 x %120 = 6000 tl etmektedir. 6000-12000 arasındabir çan eğrisine bakarsak 8800 – 9900 bandında bir asgari ücret gelme ihtimali yüksektir

En iyi örneği şu şekilde vereceğim ekonomik durum için. Şu an ekonomimiz can çekişiyor ve kan kaybından nabzı yükseliyor. İnsanlar ekonomi hızlandı diye düşünürken kalp kanı organlara götürmek için kan üretimi uyarısı veriyor sürekli ve kanı daha hızlı pompalıyor ki beyin ve diğer yerlere ulaşsın kan. Ancak kan kaybı nedeniyle artık zorlanmaya başlamıştır. Bu yara ve kesik büyüdüğü taktirde daha çok can çekişme sürecine girilecek gibi görülüyor.

Ekonomi bilgisi bilenler ne dediğimi daha net anlayacaktır. Siz Enflasyon ve para basımının çokluğuna baktığınızda suçlu arayacaksanız bu hükümet ve dünya sisteminde kripto parayı ortaya koymak isteyenler olarak bakabilirsiniz. Gerçekte bunu yapan aileler de hükümette ne sebeple yaptıklarını iyi biliyorlar. Halk kendi vasıflarını bilmedikçe kendileri bilir durumu.

Sonuçta ekonominin geldiği noktayı marketlerde aramak en hafif tabirle altın vuruşu yapmış beyin örneğidir. O Beyni canlandırmak için sağlam bir hastane masrafı gerekmektedir. Tabi o kişiler gerçekte öyle algıda değildir diye düşünüyorum. Ama paranın kokusu güzel gelmiştir diye öyle bir kaç gösteri yapmayı düşünmüşlerdir diye düşünüyorum. Umarım yanılıyorumdur. İkisi de olmaması insanlık için gereklidir.

Enflasyon, makro ekonomik bir durumdur mikro ekonomik hedefler sadece saptırmadır.

Aşk, Sağlık, Mutluluk, Corona

Aşk, Sağlık, Mutluluk, Corona

Trendlere bakayım dedim. Bugün neler değişmiş diye merak ettim. Dünya genelinde hastalık ile ilgili aramalar ne kadar ilgi ile takip ediliyor siz de merak ediyor musunuz?

İlk önce sağlık sektörü ile ilgili gelişmeler sağlık trendine ne kadar etkilemiş, siyasilere olan ilgi ne kadar ve ekonomi etkisi ve eğitim gibi önemli sektör incelemelerinde bulundum. Bu etkilerde dikkatimi çeken bir gelişme oldu.

Sağlık insanlar tarafından 1 konuşulduysa Corona 10 konuşuluyor. Aynı şekilde en popüler başlık sürekli sağlık olmuş dünya genelinde. Çünkü insanların en çok değer verdiği şeylerden birisidir bu.

Corona Analizi

Trump ise corona sebebiyle trend artışı yaşamış ancak o kadar büyük bir fark yaşanmamış. Sağlık konusunda değişimler ise yine virüs sebebiyle fazla artmamış. Bir de klasman olarak eğitimi denedim neler değişiyor diye dünya trendlerinde genç yaşta okullarda cinsellik eğitimi üzerinde birkaç devlet çok konuşmuş ve okul kapanmaları hakkında bir gelişme yaşanmamışa benziyor.

Corona Analizi1

Dikkatimi çeken bir önemli konu ise dünyada sağlıktan daha çok trend olan aşk kelimesini aratma bile Corona’nın çok altında kalmış. Çin i arama ise sağlık kadar iken sonradan aşk kadar çok aratılmış gözüküyor. Yani şimdi gözümüzde aşk değerine çıkmış gözüküyor. Ancak Corona dünya trend rekoru tacını kapmışa benziyor.

Corona Analizi2

Aşk, Sağlık, Mutluluk yerine artık kısa süreliğine Corona Aşk ve Çin diyeceksiniz gençler 😀Corona Analizi3

Ekonomik Gidişat Amerika Müdahalesi mi Türkiye’nin Tedbirsizliği mi?

Ekonomik Gidişat Amerika Müdahalesi mi Türkiye’nin Tedbirsizliği mi?
Fazla söze gerek duymadan iki grafik ile açıklayacağım doların yönünü. Amerika’nın bize saldırısı olmadığı bunun tamamen ama tamamen bizim dışarıda olan haberlere kayıtsız ve kör cahil bir ekonomi üzerinde olduğumuz için olduğunun göstergesi.
Sebepleri söylemiş olduğum halde sonuç ve çözümlerine geçmeyeceğim. Deneme (Trial) versiyon olarak sadece benim bakış açımdan grafiği değerlendireceğim.
1024px-Euro_exchange_rate_to_TRY.svg
13 haziran gecesi dolar grafiği ve alt tarafta da Türev 1 ve Türev 2 olarak alınmış durumu
dalgalı kur medianları
Hem kredi bolluğu dönemi hem de net hata noksan girişlerin sebebiyle bilinmeyen bu hesaplar ekonomiyi iyi gibi gösteren bir iluzyon oldu. Ekonomi sıcak paranın ellerine bırakıldı 2002 sonrasında.
Seçim gecesi yazmaktan vazgeçtiğim yazıda olan grafiklerden bir kaçını sizlere sunacağım. Siyasetin yapmamasında özellikle uyardığım şeyler dahil yanlış politikalarının sonucu olan grafiği göreceksiniz.
dalgalı kur medianları2

hem kredi bolluğu dönemi hem de net hata noksan girişlerin sebebiyle bilinmeyen bu hesaplar ekonomiyi iyi gibi gösteren bir illuzyon oldu. Ekonomi sıcak paranın ellerine bırakıldı 2002 sonrasında.

99 Asya krizini bilenler bu likidite darlığı baskısı dönemi dediğimde 2008 krizi kadar olmasa da piyasaya o dönem karşılıksız dolar basıldığını bilir.

2001 de Amerika doları kriz sonrası yükseldiği için darlık oldu. 2008 dönemi gibi karşılıksız trilyonlar basmadığı için krizde güvenli liman diye yatırımcılar Amerika’ya geri döndü ve kriz çıktı.

O gün sene sonunda uğraşılar ile beraber 6,5 TL olur diye düşünmüştüm grafik dalgalanmalarından çıkardığım tahminlerde. Tabi ekonominin serbest düşüşünü de hesaplayınca 7-8 e de çıkabilir demişim.
dalgalı kur medianları1
Dolar baskısı 2011 Suriye savaşı başlangıcı ve yükümlülüklerini de görmezden gelip böyle Amerika’ya atar gider yapanlara kızarım. Evet Amerika’ya olan tepkim çok fazla hatta karşıt çok yazım var. Hepsinin de dayanağı var.
Gerçekler ile bağlantısız atar giderler hayal dünyasının kazancı olmaz beyler. Siz biraz da başınızı öne eğip nerede yanlış yaptık diye düşünün. Uyaranları görmeyip uçuruma atlamak kolaydır. Sonra aynı gemideyiz demek hevallerin foşik TC deyip sonra bomba geldiğinde barış barış demesine dönüyor. İki yüzlülük burunlarınızdan ağızlarınızdan akıyor.
Mantığın olmadığı yerde ekonomi olmaz. Bu kadar net. He Saldım gitti dedim ama yine kıyamadım ekonominin trendinin nasıl son dönemde yukarı yöneldiğini de görünce anlarsınız durumu.
İronik kısım Amerika’nın ekonomiye müdahalesi diye laf ediyorlar ama Dow Jones’un BIST’te hissesi vardı en son gördüğümde. He Amerika İran’a Ambargo koyuyor diye biz de etkileniyor muyuz belki bir kısım doğrudur.
Neyse fazla konuşmaya gerek yok. Tavsiye vermeden direkt olarak fotoğraflara bırakacağım olayları. Ayrıca bu sorunu Türkiye’ye Atatürke veya sol partilere bağlayanlara da kızarım. Çünkü bu olayın sebebi Osmanlı’da başladı. Nasıl Feodal yaşamın sürdüğü Doğu’da öyle kaldıysa bu da öyle kaldı başımıza.
Osmanlıda olan nominal değer yükselişi trendi ile Türkiye ekonomisinin yükselişi benzerliği için:
osmanlı ekonomisi
genel trend görünümü yukarı yönlü çıkışı
osmanlı ekonomisi1
Para tabanı genişleme oranı para değerinin düşmesi demektir. Paranın değerinin düşmesi demek ise hem devalüasyondur hem de enflasyon ile alınan vergi demektir. Şu an maaşlar artmadığı her ay şirketler bizden, devlet hepimizden vergi almaktadır.
Bunlar 13 Haziran grafikleri olduğu için değerler böyle yoksa şimdi 7 ye vurmuş ve yine 7 yi denemek üzere ilerlemektedir. Önce yazdığım ekonomik yazımın da hangi kaynaklara dayandığını az buçuk görmüşsünüzdür umarım.

Kapitalizm vs Müslümanlık

Kapitalizm vs Müslümanlık
 
Müslümanlığın derdi komunizm gibi emek ile kazanmana engel değildir arkadaş. Komunizm fazla eşitlikçi yapıda olduğu için tembelliğe itecek bir sistemdedir.
 
Gerçek Müslümanlık veya Yöneticileri sebebiyle değiştirilmiş değerleri sistem olarak Hristiyanlıkta bile emek hakkı her zaman tam olarak verilir.
 
Kapitalizm bilerek bu sistem karşı argümanı ile olan aşırılığa karşı kendini galebe ettirmiş 1990 lı yıllarda. İnsanlara bakın eşitlik olmaz görüşünü empoze etmiştir.
 
Evet mutlak eşitlik diye bir şey söz konusu olamaz zaten. Emeğini veren kazanır ve kazandığının hepsini reel olarak kazanmadıkça bir manası olmaz.
 
Şimdi olan sistem aşağıda videoda bahsedildiği gibi büyük bir para tuzağı içerisindedir.
 
 
Herkesin parası Bankalarda, Bankaların Paraları Merkez Bankalarında, Merkez Bankalarının paraları ise şu an dünyaya hakim olmak isteyenlerin kasalarında.
Gerçekte dolaşımda olduğunu düşündüğünüz paranın miktarı sanal ekonominin 100 de biri bile değil. Trilyon dolarlık Amerika ekonomisi gerçekte Milyon dolarlık olamayacak kadar az bir güce sahip.
 
Bankacılık sisteminin manyetizma gibi bir kutuptan basılan parayı diğer kutuptan faiz ile toplayarak keriz avcılığı yapıyor. Herkes kendi menfaati için bir şeyler yapayım derken büyük menfaatleri ve kapitalist sistem ile köleleşmeye seve seve razı oluyor.
 
Şimdi aldığınız 10, 20 hatta 50 senelik kredilerin hepsi sizi 10, 20 ve 50 sene bağlayıcı bir roldedir.
 
Yani sizin o kadar senenizi satın almışlardır. Siz oyuncak olarak aldığınız ne ise onunla oynayarak hayallerinize ulaşmış gibi düşünürken geleceğe verdiğiniz o teminat mektuplarıyla yükümlülüklerinizi arttırıyorsunuz.
 
Gerçekte başarılı bile olsanız Dünya’nın neden %50’sinin sadece %1 i ile denk miktarda zengin olduğunu fark edemeyecek kadar aptal veya umursamaz oluyorsunuz.
 
p5-thumb-615x422-107756 (1)
Çünkü tüm bize egemen olmak isteyenlerin kaleleri bankalardır.
 
Siz bu bankalarda paralarınızı tuttukça ülke olarak çok büyük gözüken bir ekonomiye sahip olabilirsiniz.
 
Fakat balon ekonomi her geçen gün daha da dışarıya bağımlı ve çalıştığınız halde güçten düşecek halde tutar.
 
Japonya, Almanya ve Güney Kore örnekleri ikinci dünya savaşından sonra çok konuşuluyor, örnek gösteriliyor.
 
Bir de şu bakış açısından bakın.
 
Bu üç ülke de amerikan üsleri ve egemenliği altında ülkeler. Karşıtları ise Rusya ve Çin.
 
Amerika o ülkelere karşı sahte cennetler yaratmak için ekonomi pompaladı ve Almanya’nın, Kore’nin kendi kısımlarını karşı tarafa göre güçlendirdi.
 
Almanlar Titan oldukları için gelecekte Amerika’nın yöneticileri ile ortak şehirlerde yaşayan almanların hatrına veya akrabalıklarına istinaden o kadar savaşsa da desteklendi belli ki.
 
Japonlar ise zaten Çin’e karşı durabilecek tek akıllı Asya ülkesi.
 
Ne kadar çalışılırsa çalışılsın Lineer veya simetrik eksenlerde ülke gelişim hızları en fazla şu an olan Çin kadar olabilir o ülkelerin.
 
O da Amerikan ve Avrupa Sanayisini ve akıllı bir şekilde kullanıp kendilerine has sanayi kültürü yarattıkları için oldu.
 
Japonlar harici Teknik ustası Almanların çalışması haricinde olan başarıları hiç bu kadar büyük derecede büyümeye elverişli olmadığını düşündürüyor.
 
Şu an Çin emek gücünün yanında dengeli ekonomiye geçerken iç ekonomiyi bankalar ile şişirmesi ve kapitalist rejim gibi tüketim çılgınlıkları oluşturması ile bu kadar hızlı büyüyor.
 
Banka Kredisi örneği vereceğim.
 
kazanç
Aşağıdaki Resimlerde Ev ve Bireysel kredi başvuru fiyatları aylara bölünmüş şekilde veriliyor.
 
Gördüğünüz 10.000 ve 100.000 değerinde hesaplamalarda verilen aylık miktarlar ve senelik miktarlar gözüküyor.
 
ev kredisi
Bireysel kredilerde ay vadesi uzadığında taksit tutarı azaldığı için risk primi azalmış ve ödeme faizi de düşmüş. Fakat Ev kredisinde vade uzadıkça ödeme riski arttığı için faiz miktarı artmış. Detay olarak gördüğüm bu.
 
bireysel kredi
Fakat kısa vadeli acil ihtiyaç kredileri için ödeme durumu gerçekte düşene de sen vur mantığı olarak da algılanabilecek düzeyde gözüküyor.
 
Bir senede banka bireysel kredide 10.000 TL’de 2.729 TL kazanmasına karşılık kredi veriyor.
 
Enflasyon oranından her türlü fazla bir miktar olması yanında asgari ücretli birisi için ekstra iki maaşa yakın değer demektir. 12 ayından 2 ayını sırf bu bankaya köle gibi çalışman demektir bu.
tarim-ufe-2017-02
 
Bu miktar kredi çekecek birisi de zaten geçmiş borçlarını ödemek için kredi çektiği de bellidir zaten %60’ı fakirlik düzeyi altında toplumda da görülebileceği üzere.
 
tefe-yiufe-yillik-2017-02
Ayrıca ödenen borç başka bir banka yada kendi bankasına kredi olarak dönüyor. Bu sistem ülke içerisinde bile BKM (Bankalararası Kart Merkezi) olarak birleştirildiği için artık hiçbirisini birbirinden ayırmıyorum. Sonuçta kazançları yine bir kredi verme ile aynı şekilde ekstra kar olarak dönüyor.
 
tefe-yiufe-aylik-2017-01
Bir de uzun vadeli incelemelerde şu dikkatimi çekiyor.
 
İlk ödediğiniz ücret miktarı ile son ödediğiniz ücret miktarı aynı. Yani size faiz dışında bir de enflasyon oranında yükseltme yapmayarak ilk senelerde gizli bir vergi alıyorlar.
 
13237588_10154824572472908_2033863702717911595_n
Ödemenin ilk aşamalarında 5000 tl ödediğiniz para 10 sene sonra diyelim o zamanın 3800 TL miktarında parasına eşit miktarda.
 
Yani ilk yarısında ödediğiniz reel değer ikinci yarısından çok daha büyük miktarda. Gerçekten ödeyebilecek kapasitedeyseniz ve sarsmadıysa ilk yarısında ikinci yarısında sorun çıkmaz.
 
Bu sistemin hayal satması ve elinde mal ile dolaşıp parasız gezmeniz dışında ikinci zararı da çalışmak zorunda kalmanızdır. Geleceğinizin 10 senesini eziyet çekerek belki de ayrılmak lüksü olmadan şirketlere eli mahkum devam etme zorunluluğunu ortaya çıkarıyor.
 
Bu da şirketlerin daha çok zulüm ve baskı ile daha yüksek verimlilik ile çalıştırdık diyerek insanlar üzerinde baskı oluşturmalarına neden oluyor. Sonra gelip neden bu insanlar mutsuz ve şiddete eğimli derseniz cevabını sistemin getirdiklerinde görebilirsiniz.
 
Aşağıdaki TEFE – ÜFE değerlerine bakarak en azından faiz oranlarını çok nadir olarak geçtiğini de görebilirsiniz.
 
Peki ya bu sistemde doğru bildiğiniz yanlışlar nelerdir?
 
Müslümanlar Komunizm karşıtı olabilir haklıdırlar. Çünkü o sistem bizim sistemimizden farklı işliyor ve fazla adil olayım derken bir kaç enayiye tüm işlerin yüklenmesi sonucu diğerlerinini firmalarda kazanmalarını sağlayan bir duruma getiriyordu.
 
Kapitalizmde ise herkes hayalleri ile satılmış şekilde geçim derdine batmaya hevesli bir şekilde ilerliyor. Bu yüzden Faiz karşıtı olup Zekatı ön plana çıkaran Müslümanlık bunlara da karşıdır.
 
Çünkü asıl amacı emek ve denge olan Müslümanlık ideolojisi iki taraf gibi fazla aşırılıklar barındırmıyor.
 
Tabi yöneticiler veya toplumlarda uygulama düşük miktarda olduğu için kapitalist ekonomiyi daha çok seviyor bazı ülkelerde onlar Müslüman değil artık Kapitalizmin kaleleri olmuşlardır.
 
Olmayan Sosyalist ilkeler ile çalışan Libya, Mısır, Suriye, Tunus gibi devletlere ne olduğunu biliyorsunuz. Filistini tanıyan devletlerin Kapitalist ekonomiye uyum sağlamamış olanları ya bölündü yada rejimleri iki üç kere değişti.
 
Hatta tüm dünyada ekonomik denge olarak incelendiğinde Sadece Rusya’da toplum gelirleri %50 ile zengin %1 arasında dengeli dağılım gösteriyor.
 
world-inequality
Moğolistan ise aşırı derecede eşitlikçi yaşam içerisinde bulunuyor. Çünkü herkes yörük, herkes kendi çadırlarında yaşadıkları kadar zenginler.
 
Diğer tüm ülkelerde %1 kalan %50 fakirden daha zengin gözüküyor.
 
Occupy Hareketleri ve Müslümanlık
 
Aslında Batıda başlayan bu Eşitlikçi hareket sonradan Amerika tarafından devşirilip planlanıp Ortadoğu’da ülkelerin teker teker istikrarsızlaştırılmasına sebep oldu.
 
Neden mi eşitlikçi hareket diyorum?
 
“Biz %99’uz” sloganı ile çıktılar.
 
Ve paylaşımları bunlardır:
Sonrasında yapılan bilinçlenme sonucu çıkan haberlerden bir bilgi:
Ve Dünya’nın %1 zenginlerinin 1991 ve 2002 sonrası yükselen dengesiz gelir kazanmasına karşı bir hareketti.
24E4626900000578-2919540-image-a-38_1421824317136
 
Yani Müslümanların Faize savaş açan Zekata yönlendiren psikolojisinin Yabancı ülkelerde farkında olmadan neden olduğunu gösteren ivmelenmeyi gösteriyor.
 
Yani sen emeğin ve aklın ile tüm dünyaya egemen olursan ve tek elde parayı toplarsan o zaman diğerleri de zulüm altında olduklarını fark ettiklerinde isyan ederler.
 
Kendilerinde 2008 krizi sonrası kızgın toplumu cop ve şoklar ile terbiye ettiklerini düşünüyorlar. Düşünsünler…
 
Toplum terbiye edicisi olarak görenler Firavun kıssalarında geçenlerden farklı değil. Müslümanlık aslında hep bunlar gibi mücadele verin Musa gibi savaşın diyor.
 
Tabi şimdi size garip bir bilgi daha vereceğim.
 
Müslümanlık kültürüne geçen tüm Arap kültür kelimeleri ile beraber hep Mısır kültüründen kalmadır.
 
Yani Thoth = Davut, Tağut, Amen = Emin, Hamsa = Hamza = Beş, Ptah = Fettah gibi binlerce kelimenin hepsi Mısır kültürünün devamı olduğunun göstergesi. Bunun hakkında yazı başka bir konu olacak.
 
Aslında Mısır kültürü içerisinde Musa ve Firavun savaşı halen daha sürmektedir.
 
Müslümanlar ve ikinci Zion devleti Pennsilvanya gizli başkentli Amerika cahil halklar üzerine bilge yöneticilerinin iktidar savaşlarına sahne olmaktadır.
 
Gerçekte Hritsiyan Avrupa ise üçüncü güç iktidarı olarak Babilden kalma geleneği bilinçlenmiş bir toplum ile sürdürmektedir. Ve Görüldüğü üzere Amerikalılar ile ortaklıkları sayesinde kendi sonlarını da yavaş yavaş hazırlamaktadırlar. Papa Amerika’ya tabi oldukça sadece egemene aracı olan adamdan başkası olamaz.
 
Şu an Müslümanlık ve Occupy hareketi zıt gözükse de Perslerin karşıtı olan İonia (İyonya) halkı gibi Yedi uyurların hikayesinde olanların hükümdara karşı olması gibi firavuna karşı mücadelesini simgeledikleri için kitaba uygun hareket edenler gibi benzerdir.
 
Firavun ile Musa’nın savaşında biz Musa’nun tarafında olmamız gerekmiyor mu arkadaşlar?
 
Dünya’nın zenginliklerini toparlayan bu kişiler Fetö gibi bireyler ile diğer toplumları egemenliği altına alıyor. Beyin yıkıyorlar ve insanları mankurtlaştırıyorlar.
 
Ortadoğu’da yapılan gizli eller ile yapılan olaylar sonucu occupy hareketini kötü görmeyin.
 
Çünkü gerçekte olan değerleri saptırmak ve kötü göstermekte maharetlidir zenginlerin PR (Public Relations – Halkla İlişkiler) ekibi.
 
Hayatta bir denge olmasını istiyorsanız dengenin ölçüsünü kaçıranlara haddini bildirmeniz gerekmektedir. İstedikleri kadar iktidarlarının köpekleri olsa da iki partili seçim ilkesi karşıtı olmanızda yarar vardır. Çünkü şöyle bir söz vardır:
 
“iki kişiyi satın almak pek çok kişiyi satın almaktan çok daha kolaydır.”
 
Elbette şu an seçimlerde halk ne karar verdi ise o uygulanacak. Hatta hile var mı yok mu bilemem. Varsa kendi veballerinde ve bu vebal üzere çoğunluğun kabul etmediğini bilme sonucu vicdan muhasebesi içerisinde olacakları açıktır.
 
İç savaş veya karışıklık çıkartmaya çalışanlara da söylüyorum bunu yapanlar Amerika’nın ekmeğine yağ sürenler olacaktır.
 
Hatırlatırım. Her seçimde ayrıştırıcı söylemler ile toplumun fay hatlarını tetikleyenler gibi CHP’nin de iş birliği yapar gibi fay hatlarını tetikleme çalışmalarını gördüğümde iyice işin içinden çıkılamaz bir hal aldığını gördüm.
 
Bu durum karşısında herkes saçma sapan hareket edeceğin akıllıca davranması gerekmektedir.
 
Unutmayın en dengesiz ve Güçlünün %70 orandan fazla güçlü olduğu sistemlerde bile 3 seneden az iç savaş yaşanmamıştır.
 
Amerikan İç Savaşı
12 Nisan 1861 – 12 Nisan 1865
(Kuzeyde olan Fabrika ve Nüfus Egemenliği)
 
İspanya İç Savaşı
17 Temmuz 1936 – 1 Nisan 1939
(Almanların ezici çoğunlukta tank ve mühimmat desteği)
 
Bu yüzden protesto hakları bile occupy gibi olmasa dahil hem Pınar gibi saçma firmalara hedef göstererek gaz alma maksatlı olmamalı hem de dış gösteriler olmayacak kadar da şiddetli olmamalı.
 
Eğer gerçekten de haklı olduğunuzu kanıtlayacak kadar iddianız varsa tabi.
 
Ben en azından 2013 ten beri iki şey konusunda sürekli uyarıyorum. Eyaletler olması ve iç savaş çıkartılmaya çalışılması.
 
Bu iki durum da bizi zorla tercih etmeye zorlanan amerikan zorlaması bir durumdur.
 
Ben Anayasa karşısında alternatif çıkarılmasını bekledim bir seçmen olarak. Karşıt görüş sahipleri ise sadece salak bir şekilde muhalefet yaptılar.
 
Ey aptal sürüsü.
 
Siz seçimlere hile karıştırıldığını filan söyleyeceğinize biraz çalışın ve uğraşın.
 
Gelip de yeni bir Anayasa taslağı sunun eğer memnun değilseniz.
 
Hükumet geçiremez diye korkmayın. Mecliste geçiremeyecek diye halkın itibarında mantıklı görülemez diye bir şey yok.
 
Hee iş işten geçti bir yandan da. Çünkü siz salak gibi seçimlerde tek partiye karşı ideolojik çatışma içerisinde oluyor gibi eski sistemi korur gibi davrandınız.
 
En son ben uğraştığımda hangisi olabilir hangisi olmaz diye bir şeyler yazdım.
 
En azından siyasi parti yöneticileri yerinde olsam gider onun yerine daha mantıklı ve aktif şekilde davranır ve o seçim zamanında medya gücüm olmasa da aslında bu değil biz bunu öneriyoruz diyebilirdim.
 
En azından halk bu öneriyi karşılaştırırdı ve mantıklı bulursa açıklamalarını sizi desteklerdi.
 
Tabi ya sadece muhalefet etmek pasif pasif oturmak ve elinden güç gittiğini görmeye başladığında da çirkefe yatmak ve halkı gaza getirmekten oluşuyor.
 
Bir gıdım siyasi zekanız olsaydı zaten biraz hizmet edelim bak harbi müslümanlık ile gerçekten de değerlerimiz benziyoruz empatisine girerdiniz fakat hem toplum içerisinde baş örtülü ve başı açık ayrımını halkınıza bile mantığını açıklayamıyorsunuz. Güç kaybederim korkusuyla onlar ne derse (tabanınızı bilinçlendirmek yerine onlara tabi oluyorsunuz eski yanlışlara ortak oluyorsunuz)
 
Belki şu an çok yanlış düşünüyor ve yazıyor olabilirim fakat bu açık bir eleştiridir sizlere.
 
Biraz düşünün arkadaşlar. Gerçekten Müslümanlar en büyük kapitalist ve Komunist, sosyal ve halkçı olan kesim diye geçinenler de aynı şekilde en büyük kapitalist ülkemizde.
 
“Parayı veren düdüğü çalar”
 
mantığında herkes ülkemizi yöneten %1 in ekonomik olarak avuçlarına bakar vaziyette yöneticileri hareket ediyor.
 
Bir insan hiçbir siyasetçiye güvenmiyor bu yüzden. Güvendikleri de zaten hangi tarafta hiç belli değil. He üst akıl dedikleri onları satıyor mu yoksa onlar da o alçakların oyunu mu bilmem ama şu an ülke iyice onların egemenliğine girmiş bulunmaktadır.
 
İslam dünyasına karşı neden Trump engel koydu biliyor musunuz arkadaşlar?
 
Çünkü islam gerçekten denge unsuru da ondan.
 
Bunu bildikleri için ekonomik tekel olan %1 onu da yönlendirerek istedikleri gibi milliyetçi hareketler ile halkını manipule etmesini sağlıyorlar.
 
Belki de ben yanlış düşünce içerisindeyim bilemem.
 
Belki gerçek Firavun Müslüman ülkelerdedir onu da bilemem.
 
Fakat bildiğim bir şey varsa birilerinin bizi sonunda yüksekten düşen bir dağcı gibi bir tezgaha çektiğidir.
 
Normalde Amerikan Sistemi = Müslüman ülke yöneticilerinin sistemidir. He Müslümanlık ile Müslüman yöneticilerin asr-ı saadet sonrası gelenlerin yaptıklarına bakarsanız aralarında gittikçe yozlaşma olduğunu görürsünüz.
 
Her ne kadar Osmanlı en farklı görüneni olsa da aralarında yine de en adil olanıydı.
 
Emeviler yahudileşmiş müslümanlar gibi gelip sadece arap ve arap olmayan diye toplumu ikiye böldüler.
 
İsterseniz bakın. Onun etkisiyle Irak-ı Arap ve Irak-ı Acem toprakları vardır Mezopotamya ve kHuzistan arasında.
 
Bu ne yani Irak toprağında olan Arapların hakim olduğu bölge ve Acem toprakları olduğudur.
 
Acemi dediğimiz durum da aslında iş bilmeyen değildir yabancı demektir Arapçada.
 
Nasıl hamza = beş ise öyle bir şey.
 
Ülkemizde dikkatimi çeken en önemli konu ise Mavi göz ile eşleşen Devil’s Eye (Nazar Boncuğu) ve Mısır kültüründe olan Hamsa ile Fatma Ana Eli figürlerinin benzerliği.
 
Gerçekte her şey apaçık ortada olsa da insanlar göremiyor bazen. Çünkü ne tarih biliyor ne gerçekten yaptıklarının ne olduğunu.
 
Öyle olsa hem çaput bağlayıp hem nazar boncuğu taşıyarak Arap – Türk kültürünün tanrılarına sunulan adakları karıştırmazdı ülkemizdekiler.
 
Çok garip toplumuz vesselam.
 
Gerçekte ben birisine destek olduğumda neye hizmet ettiğimi veya kime hizmet ettiğimi bilemeyeceğim için kimse için çalışmıyorum.
 
Topluma söylüyorum bu sözlerimi herkes kendi pozisyonuna göre değerlendirir. En azından birileri ne dediğimi anladıysa ve hayatında farkında olarak ilerlerse kazanan benden çok o olacaktır.
 
Bu bankacılık sistemi ve benzeri şeylerin sonucu servetin tek taraflı birikimidir. Hem de %1 in elinde istediği gibi hareket etmesine olanak tanıyarak.
 
kazanç1
Enflasyon Canavarı
 
Bir de arkadaşlar ülkede tarlaların evlerin değer kazanmalarıyla ilgili bir durum mevcut insanlarda.
 
Aslında değer ülkemizde değer kazandığınız şeyler son üç senede TL’nin değer kaybı ve doların değer kaybı şile kontrol ettiğinde hepsinin zarar ettirdiğini fark edebilirsiniz.
 
Bu aşağıda eklediğim Amerika Üniversite fiyatları enflasyonun nasıl ilerlediğinin bir göstergesi.
 
1925’te 25 Dolar olan üniversite aynı masraf ile bankacılık sisteminin de egemenliği ile 1985’te 1296 Dolar’a çıkmış. 2016’da ise 13.500 Dolara.
 
90 senede %50000 artış demek oluyor.
 
Zenginlerin paralarına para katlama oranı ile de orantılı bir durum.
 
Ekonomide genel bir kavram vardır.
 
Eğer bir tarafta değer yükselmesi varsa diğer tarafta değer düşmesi vardır. Hepsi çünkü istatistik biriminde olan %100’e yani Mutlak olan 1 (bir) değerine eşittir.
 
O zaman bu enflasyondan kimler yararlı çıkmıştır. Gizli vergi ile kazanan devletler, onları sağan Bankalar ve bankaları sağan %1.
 
Bizim asıl davamız bu %1 e haddini bildirmektir. Denge pozisyonunu gerçek ve herkesin yaklaşık ve benzer kazanabileceği değerlere çekebilmektir.
 
Emeğin karşılığı verilir fakat bizde zekat ile halkın daha az değerli ve kaba işleri yapanları da dengeli şekilde yaşamak için uğraşmak da vardır.
 
Ekonomik Krizler
 
Ekonomik olarak halkın 10 senesini satın alanlar kredi balonları ile ve onların türev piyasası ile iyice şişirdiklerinde tüm kazançlar kendilerine geliyor.
 
Haliyle bu adamlar servet birikimleri belli seviyeye geldiğinde ekonomi de halkın geleceğini satın alacak boyutları kalmıyor. Para tek tarafta toplanmaya başlayınca bu da daralma demek.
 
Kendi yaptıkları tuzağa kendileri düşüp kapitalist ekonominin çarklarına kendi heveslerindeki tekelcilik hırsları çomak sokuyor.
 
Sonra gelsin krizler.
 
Dünya ekonomisi her nedense 5, olmadı 10 olmadı 20 senede bir kriz yaşıyor.
 
1987, 2002 ve 2008’de üç ekonomik kriz oldu son dönemlerde.
 
Üçünde de çıkmadan evvele bakarsanız %1’in çok aşırı derecede geliri olduğu dönemlere denk gelir.
 
Şu an ülkede Cumartesi bile çalışmak zorunlu haldedir. Hatırlıyorum eskiden Cuma gününe kadar 9-6 yeterliydi.
 
Hatırlıyorum eve giren tek maaş tüm insanları geçindiriyordu.
 
Bizi sağ-sol, darbeler, türk-kürt, başörtüsü gibi saçma gerekçeler ile sürekli toplumsal olarak garip kışkırtmalar ile engellemeye çalışıyorlar.
 
Farkındaysanız Kürtler o kadar kışkırtıldı ki başlarına geçecek Ermeni ile Yahudi’nin savaşında bile bir tarafı seçip hareket etmeye çalışıyorlar. Ne yazık. Kendi memleketlerinin değerlerini kaybettiren Türk aşırı milliyetçi grubun da suçu var elbet bir miktar.
 
Size bir örnek vermek istiyorum.
 
Fazla hırs ile büyük düşünüyorum diyerek kendi gerçekliklerinizden vazgeçtiğinizde ne olduğu ile ilgili çarpıcı bir örnek olacaktır.
 
Barzani ve Talabani olayları.
 
Irakta Bölgesel yönetimler Erbil ve Süleymaniye olarak ikiye ayrılıyorlardı 2001’e kadar.
 
Sonra ne oldu biliyor musunuz?
 
Amerika Irak’ı işgal ettiğinde Barzani ile Talabaniyi topladı bir araya ve Talabaniye dedi ki:
 
“Barzani Kürt yönetimlerini bir çatıda toplasın sen Irak’ın başına geç”
 
Uyduruyor gibi durabilirim fakat sonuçlarına bakılınca verdiği teklifler açık şekilde gözüküyor.
 
Bunun üzerine Talabani de al sana büyük menfaat diyerek kaptı Bağdat’ı egemen güç olarak Barzani’ye göre daha memnun olarak ayrıldı masadan zannetti.
 
Bakın 14 senede ne oldu?
 
Geçici olan Irak hükumeti Şii’lere geçti ve Talabani de bölgesine ve aşiretine postalandı.
 
Böylelikle Kuzey Irak Barzani’ye kaldı ve Siyonun istedikleri nihai amaçlardan birisi daha oldu.
 
Bundan açık bir şekilde ders çıkarılması gereken şudur.
 
Hayaller ile gittiğiniz şeyler kendi kültürünüz ve kendi arka bahçeniz ile uyumlu değilse yok olursunuz.
 
Tutarlı ve mantıklı düşünenlerin kazandığı bir yaşamdır Dünya yaşamı.
 
Kredi çekerek büyük işler başaracağını sananlar banka sahiplerinin mantıklı ve akıllı şekilde sizi manipule etmesinden kazandığı karlar ile sizden daha çok kazanıyorlar gözünüzü açın.
 
Siz de o kazandığını zanneden müflislerden olmayın. Talabani müflislerin önde gideni gibi gözüküyor bu 14 senede.
 
Bu yüzden geleceğiniz hakkında kararlar alırken dikkatlice kullanın.
 
Eylemleriniz sizi havuç kovalayan at gibi başkalarının hedeflerine götürmede aracı olarak kullandırmalarına sebep olmasın.
 
Amerika’nın en çok basın ile empoze ettiği ve göstere göstere normalleştirdiği durum budur herhalde. Sizler Atsınız ve havuçlar karşılığında Milyon dolarlar kazandırırsınız bana.
 
Bunun hakkında bir komik paylaşım da mevcut hatta.
 
“Bir yarışta At kazanırsa At sahibi 150.000 dolar ödül alır, Jokey 15.000 dolar ödül alır At ise sadece bir Havuç alır. Biz At oluyoruz burada sanırım.”
 
yazıyordu paylaşımda.
 
Yani %1, Ülkeler ve Halkların durumunu çok güzel özetliyor.
 
Gerçekte Yahudiler ile sorunum olmadı hiçbir zaman. Ama Yahudi diye bahsettiğim gerçekte Sionlular hakkında alıp veremediğim çok. Çünkü hedefleri hepimizi iliklerimize kadar soyup önceden senet verip çalışan insanlar gibi de köle benzeri hareketler yapmasıdır.
 
Gerçekte bilemiyorum. Belki de biz yanlış yapıyoruz ve oyunu kurallara göre oynayıp onları sömürecek kadar zeki hamleler yapmalıyız diyorum. O zaman da benim ondan ne farkım kalır, onlar gibi yaptığımda da ezdiklerim de aynı şekilde davrandığımda vicdanım nasıl rahat olur?
 
Öyle hırslı ve empati yeteneği sıfır insanlar zaten ileride kendilerinin cezası olarak torunlarının empati yeteneği gelişiyor ve fazla duygusal olduğu için topluma göre geri kalmaya başlıyor veya eski düzeni yıkmaya çalışıyor.
 
Olimposluların yaptıklarını burada tekrar anmış olayım.
 
Titanların zulmü ile karşılaşan Titanzadeler bu halka ve kendilerine yapan zulümler karşısında tüm titanları topraklarından kovmuşlardır.
 
Onların öcünü aldığını düşünen titanlar Yunan krallığını kurduğundan beridir kendileri yönetecek bir sistemi angaje ettiler ülke içerisinde.
 
Durum o hale geldi ki Yunanlılar Avrupa birliğinin şımarık çocuğu gibi kendi Titan yöneticileri sayesinde istedikleri gibi kredi alabildiler. Kendi Titan yönetimleri olan Almanya eline de ekonomik olarak daha çok bağladılar.
 
Şu an Dünyada bir Yahudi bir de Titan egemenliği var. Belki de ikisi aynı kişilerdir bilemiyorum ama bu ikisi de hitler gibi varlıkların çıkmasının asıl sebepleridir.
 
Dünyaya egemen olayım derken 200-300 sene sonra bitecek bir zulmü kendilerine hak görüyorlar.
 
Tabi ne kadar götürürlerse kendilerinden de o kadar zaman sonra o kadar kişi gideceği için bence insaflı davranmaları.
 
Yoksa adalet gününde verecekleri hesap tamamen yok olmaya yakın gidiş demek olur.
 
Diyeceklerim bu kadar.
 
Ekonomik ve Siyasi olarak %1 in yaptıklarına karşı İyonya halkı gibi haklarınızı savunduğunuzda Bir İskender gelip geleceğin egemenliğini tek büyük devletten tek seferde cımbız ile alır gibi alabileceğini hatırlatırım. Bunu da farklı bir yazıda ele alacağım.
 
Belki çoğu şeyde gerçek ve doğru bilgiyi öğrenemediğim için yanılabilirim fakat düzinelerce okuduklarım ve sürekli araştırdığım dünya denkleminde olan sağlı sollu ilerlemeler dikkate aldıklarım sonucu gördüklerimi yazdım.
 
Bunun için iyi veya kötü kızmak yerine doğru ve geçerli bilgiyi yabancı kaynaklar ile karşılaştırıp hem kendi hem de benim tezlerime karşı daha gerçekçi bir argüman ile gelirseniz ona göre ben de mantıklı görüp durumu laflarımı değiştirebilirim.
 
Ortamda karışıklık istemiyorum fakat hak hukuk konusunda da dikkatliyim. Gerçekten muhalif Siyasiler şu an bana geçerli olabilecek kadar gerçekçi bir şeyler sunmuyorlar. Fakat amerika karşıtı söylemleri olmayacak kadar bağlı oldukları için hiç birisine güvenmiyorum.
 
He tabi bir yandan da şunu düşünüyorum. Ben de ırkçı olsam ben de kendi ırkımı dünyaya hakim kılmak isterdim ve böyle her türlü yapabildiğim olayları kapasite olarak sonuna kadar kullanmak isterdim.
 
Çünkü bildiğim bir şey varsa şudur. Vicdanın yoksa ve sadece kıyamete kadar yaşama isteğin varsa gidersin diğerlerini aşağılık görür ve kendini aklarsın. Bu da ancak kendi bencilliğinden ayrılamayan bir toplumun emaresidir.
 
Elbette Roma dönemi baskılarından bir şekilde sabır imtihanı ile kurtulmuşlardır fakat yaptıkları ile onları aratır şekilde davranmaktadırlar.
 
Elbet kölelik kalkmış ve korsanlığı bitirmiş gibi faydalı görünen şeyleri olsa da bankacılık korsanlığı ve iş yeri köleliği gibi farklı bir yöntem ile herkese bunları uygulamaya başladıkları için onlardan farkları yoktur.
 
Sadece isim ve cisim değiştirseler de amaçları aynıdır.
 
O yüzden Amerika’nın özgürlük ülkesi olduğuna bakmayın. O sadece geçici özgürlükler altında sadece koyun olursanız ve iyi çalışıp kurnazlığını olursa yaşayabileceğiniz bir ülke. Başka türlü sadece rekabet içerisinde birbirini silah ile doğrayan toplumda kaybedenler klübünde yer ayırtmış olursunuz.
 
Bizde olduğu kadar barış ve huzur hüküm sürseydi herhalde şu an 700 belki 900 milyon nüfusu olmuştu oranın. Tabi asıl kuran yöneticileri bile %10 kalmış iken varın siz düşünün böyle olmasaydı ne kadar olurdu.
 
Dünyanın çöp kutusu gibi güçlülerin kaldığı bir sistem yapmışlar. Gelen tüm fırsatçıların çoğunu öğütüyor.
 
Belki en doğrusu budur bilemem. Ama gerçekten de bildiğim bir şey varsa egemenlik ve tüm dünyada sadece kendilerinin yaşaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Açık açık gördüğüm bu.
 
İyi günler.

Sosyolojik Trendlerin Korelasyonu

İnsanlar önemli gördüğü konuları araştırmaya meyillidir. Sıkıntı yaşadığı zaman bir durumdan çıkmak için en çok o konuda etrafta olan her şeyi takip etmeye başlar.

İnternet Arama Motorlarının canlı kalması ve Trendlerin oluşmasında çok önemli bir faktör sağlamaktadır.

Ödevi cevaplamak için uğraşan öğrencinin araması güzel bir örnek olarak verilebilir.

Psikolojide kurtuluş için başkalarından yardım alma güdüsüyle hareket eden insanlar arasında gündelik yaşamda konuşulan konular ya geçim sıkıntısıdır yada partilerdir. Diğer muhabbetlerin hepsi karı-kız muhabbetleri veya dedikodu gibi gereksiz şeylerdir.

Her yerde konuşulan konuların aynı zamanda üstteki psikolojik bilgi bütünlüğü içerisinde değerlendirdiğimde Ekonomi ile Siyasetin arama sonuçlarında yüksek gözükmesi gerektiği bir hipotez olarak düşünülebilir.

Aramalarıma başladım. Anahtar Kelimeleri en önemli konuşulan muhabbetlerden Ekonomi (EN, TR), Demokrasi (EN, TR) ve dönüşümü simgeleyen Reform (EN/TR) olarak seçtim.

korelasyon-trend-2004-2016

Haritanın görünümü resimdeki gibi oldu. Tüm dünya yeşile boyanmış olarak karşımda duruyordu. Yeşil olmayan azınlığı ise birbirinden farklı dil ailelerine mensup üç ülkede Ekonomi yazılışı ile ve birkaç geri kalmış ülkede de Democracy renkleri ile bir de en çok Suriyeli göçmenler ile problem yaşayan Macarların Reform renkleri ile kaplanmıştı.

Aşağıdaki resimde açıklamalı olarak gösterdim.

korelasyon-trend-2004-2016-a

2004’ten itibaren araştırma istatistiklerine bakıldığında ilginç bir grafik karşımıza çıkıyor. Aşağıda bulunan resimdeki gibi dönemsel iniş yükselişlerden arındırdığımızda 2008 – 2010 senesinde büyük dalgalanmalar görüyoruz.

korelasyon-trend-cizgi-2004-2016

Grafiğin trend analizini yaptığımızda dikkat çekici bir sonuç ortaya çıkıyor. Ekonomi ve Demokrasi kelimeleri Ekonomik krize kadar düşüş trendine giriyor ve Kriz döneminde Ekonomi kelimesi aramasında büyük yükseliş  yaşanıyor.

Ekonomi kelimesinin yükselmesinin bir ay sonra Demokrasi kelimesi yükseliyor ve tam ekonomi trendinin dengeye oturduğu Ağustos 2009 senesinden Mart 2010 senesine kadar reform kelimesi büyük yükselişe geçiyor. reform kelime araması da dengeye oturduktan sonra ise malumunuz düz trendde şimdiye dek arama devam ediyor.

korelasyon-trend-cizgi-2004-2016-a

Gördüğünüz gibi Demokrasi ve Reform trendleri birbirine yapışık ikiz gibi davranıyorlar. Normal şartlar altında korelasyonu = 1 olarak kabul edebiliriz. Fakat kriz döneminde bu durum 10 ay gecikmeli olarak tepkilerin artışı ile sonuçlanıyor. Yani Demokrasi krizi Reformu 7 ayda doğuruyor.

Ekonomi trendinde 2 arama yapılırken Demokrasi ve Reform 1 arama yapılacak kadar ilgi görüyor. Dalgalanma korelasyonu Kriz zamanı dışında = 1 olarak kabul edilebilirken Kriz döneminde daha farklı şekilleniyor. Ekonomik krizin uzaması Demokrasi kelimesinin aramasını 12 Ay sonra tetikliyor.

Ekonomik krizin en şiddetli olduğu anda Demokrasi aratılıyor ve Demokrasi ve Ekonomi düzeldiği anda ise Reformlar öneriliyor. Krize kadar aramalar düşüyor ve krizde trend stabil hale geliyor.

Kasım 2007  Tarihine kadar zenginleşen insanlar önemli konularda bir şey aramaya ihtiyaç duymadığından ilgi azalıyor. İnsanlar Ekonomik sıkıntının en şiddetli noktasında Demokrasiye şiddetli ihtiyaç duyduğu gözleniyor.

Kriz ve demokrasi sorgulamasının da sonunda varılan nokra herkesin geleceğe yönelik sorunlarını çözmeye yönelik bir düşünce olan Reform karşımıza çıkıyor. İnsanlar reform hareketi ile ilgili kararlar alındıktan sonra ise hayatlarına yine gündelik yaşamdaki gibi devam ediyorlar.

İşin ilginç yanı Demokrasi ve Ekonomi kelimelerinin Türkçeye benzer halleri ise son dönemlerde yükselişte olması. Gelişmekte olan ekonomilerde (Malezya – Türkiye) Kriz ve bilgisayar kullanımı arttıkça trend daha belirgin hal almaktadır. Gelecekte Malezyada Ekonomik sorunlar ile ilgili durumlar olursa hiç şaşırmayın.

korelasyon-trend-bolgesel-2004-2016

Gel gelelim Kelime arama dağılımlarının bölgesel durumlarına.

Democracy ve Economy  en çok ihtiyaç duyan kesim Nijerya ve ardından Etiyopya gibi Afrika ülkeleri gözüküyor. Açlık ve monarşi benzeri demokrasi egemenliğinin olduğu topraklarda böyle olması psikolojik olarak en çok ihtiyaç duyulanın aratıldığı ile ilgili hipotezimi kanıtlar nitelikte.

Reforma en çok ihtiyaç duyan kesim ise Göçmenler ülkesi olarak tanımlanabilecek Amerika, Güney Afrika ve Avusturalya ile en çok göç veren bölge Afrika’da Bostvana ile Nijerya olarak gözüküyor. İnsanların gittikleri yerde ve gidemedikleri yerlerde reform yapmak istediklerinin göstergesidir bu belgeler de.

Ekonomi ve Demokrasi’de de  Endonezya ön plana çıkıyor. Bunlar bir yandan Türkiye ve Malezyalı göçmenlerin gittiği yerlerin de istatistiği niteliğindedir. Trend aramalarında ancak “sistem ekonomisi” adı altında olan arama ile Türkçe arama terimi üçüncü sırada yer alıyor.

Endonezyanın demokrasi konusunda olan aramaları Türkiye’nin yanına yanaşamayacağı şekilde fazla gözüküyor. 15 Temmuz bile sıralamaya giremeyecek kadar aşağıda kalmış.

Arkadaşlar gördüğünüz üzere sosyolojik araştırma yaparken en büyük geri bildirimi yine halkların aradığı terimlerden bulabiliyorsunuz. Bu bölümü okuyan insanlar dikkat eder mi bilmiyorum ama bir Mühendis olarak dikkat çekici bulduğumdan bildirmek istedim. Belki ileride işinize yarayabilir.

Umarım faydalı bir çalışma olmuştur. Bu raporu da öyle değerlendirilip kullanılmasını isterim. Umarım toplum için çalışanlar kullanmak ister. İyi günler dilerim.

Oyunlar, Oyunlar içi Oyunlar

Arkadaşlar son günlerde gündemde enteresan gelişmeler var. Fetö darbesi olacak diyen bir gazetecinin şimdi de İstanbul’da büyük katliam olacak sözleri. Ardından gelen Rotschild ve erdoğan toplantısı, Fitsch’in not indirimi ve Atilla Uğur’un yine Kasım’da kalkışma olabilir iddiaları.
Arkadaşlar şu an hem ortak hem düşman saflarında yer alan Tayyip Erdoğan ile Amerika’nın birbiriyle kapışmaları ile olan bir sonraki hamle az buz belli oldu.
İki tarafta aralarındaki küçük farklılıklar sebebiyle oluşan menfaat kavgalarında Türkiye gümbürtüye gidiyor. Erdoğan’da bunu bilerek sanırım “Sokaklara çıkmaya -şimdilik- ara veriyoruz” diyerek aslında geleceğe hazırlık yaptı. Selalar verilerek insanları teyakkuz halinde oturtarak hem uyarı sistemini bilinçlere kazımaya hem de bir sonraki saldırı ihtimaline karşılık sürekli endişe vermeye hazırlandı.
Geçenlerde Fitsch’in Türkiye konusunda iyi açıklamaları geldi. İnsanlara Türkiye iyi durumda dedikten iki gün sonra Rotschil ailesi geldi ve görüşmeler sonrası gecesi de not düşürme hadisesi yaşandı.
y-b-r-k-b-a
Buralarda pazarlıkların devam ettiği ve kabul edilmediği için de sürtüşmenin devam ettiğini söylemeye gerek yok sanırım. Yoksa öyle değil mi? Bunu yazının ilerisinde anlayacağız.
Bu da resmi belge sayılabilecek gerçeklikte, yatırımcı adı altında söylenmiş şekilde cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan resmi haberi.
cumhurbaskanligi
Kişi listesi ise aşağıda iki resim olarak atıyorum:
e-r-e-l-1
e-r-e-l
Orada ilginç isimler de mevcut. Mesela Dünya satranç şampiyonu Espen Adgestein (Magnus Carlsen’in Temsilcisi) ve Magnus Carlsen.
Hep yahudi ailesi diye adlandırılan Rotschild, Kissinger, Jacobs ailelerinin kodamanlarının orada olması da malumun ilanı olarak adlandırılabilir.
Gelelim PDY ve PYD olaylarına. Buralarda gördüğünüz izler hem doğuda hem batıda hareket etmek üzere hazırlıklar yaptıklarının göstergesi olarak bir haber çıktı.
Bu haber ile bir üsttekini karşılaştırdığınızda tezatlar bulunuyor. Bazen psikolojik harpte bir ülkeyi yıkmak için her türlü oyunları oynamayı adet edinen yahudiler Fetö gibi her türlü oynaklığı gösteren Tayyip Erdoğan ile bir oyun içerisine girişebilir.
Geçen günlerde Atatürkçü kesimleri kızdırmak için Anıtkabir’e oyun parkı yaptırma haberi çıktı. Ardından gaza gelen bir ekip de hemen sökmek için yarışa girişti. Gizli ve iz bırakmadan karışıklık çıkarmak böyle bir şeydir. Erdoğan’ın kıtasının haberi yoksa bile bu fetö ve çevresinin işidir diyeceğim ama Ankara Belediyesi Melih Gökçek’ini işidir.
Haber linki:
Bu haber öncesinde de pek çok Tarikat arayışına girdiler. Tarikatler üzerinden bir karışıklık çıkarmaya çalışmak üzere. Sonra safları ayrıştırmak için insanlar arasına nifak sokmak için parti içi Fetöcü iddiaları ve partileri birleştirmeyi denediler.
Askeriyeleri tamamen terhis etme ve Fetö diye akla gelmeyecek kadar yüksek çoğunlukta askeri tesisi özelleştirmeleri ve o kadar yüksek sayıda insanı göz altına alma durumları da bir nevi ülkeyi fesh girişimi olarak adlandırılabilir.
Askeriyeleri tamamen terhis etme ve Fetö diye akla gelmeyecek kadar yüksek çoğunlukta insanı göz altına alma durumları da bir nevi ülkeyi fesh girişimi olarak adlandırılabilir.
Tabi Fetö diye aldıkları gerçekten Fetöcüyse o zaman daha vahim. Çünkü bilerek yerleşmesine izin verdiği kişi sayısı da 14 senede bir o kadar fazladır demektir.
Şu haberin gündemi çalkalaması da ayrıştırıcı etmenleri hazırlamak ve nifak sokmak için başlangıçtır.
Kadına sırf şort giydi diye tekme atan bir adam sebebiyle müslüman kesime gazı verdiler sonra tutuklama ve serbest bırakılma yeniden tutuklama olunca da tutuklananı destekleyenler de hemşireyi destekleyenlerde bu kararlardan memnun kalmadılar.
Fatih Tezcan’ın yazdığı twitter yazısını da görelim:
Bu kadar büyük oranda bir şeyler planlanıyorsa önlem alınması lazım değil mi?
Arkadaşlar. Belki gerçek olacak belki de öyle yapmayı planlar gibi gösterip bize OHAL’e devam ettirmek için bir sebep sunduruyorlar bilmiyorum.
Fakat gördüğüm üzere her şey üzerinde hzırlıklı olmamız gerekiyor bunu biliyorum.
Kesin haber ve dürüst insan miktarı azaldığı için bu haberlerde referans göstereceğim kadar adam gibi adam olmadığından emin olarak bu adam salihtir onun sözü doğru diye onun dediği şekilde doğrudur arkasından gidelim diyemiyorum.
Hazırlıklı olun. Benim 30 Ağustos’ta olabilir diye bahsettiğim çizim haberlerimi gerçekte aklından geçirdikleri için elime yansımış olabilir.
Ne olursa olsun dürüst insanlar ve güvenilir insanların birbirini bulması gerekiyor. Diğer türlü yalan haberler ile dolu bir ortamda birilerinin köpeği veya kuklası olarak Suriye’de olduğu gibi savaşarak kendi ülkemizi harap edebiliriz.
Bolca selamlar herkese iyi günler dilerim.

Yeni Dönemin Savaşı – Ekonomi – Osmanlı Sistemi – Yeni Sistem

“-” Önemli bir not ile başlamak istiyorum. Eğer bunu ülkenin başına gönderecekseniz ve devletin başındaki bunu okuyorsa dikkate alsın. Siz de bir zahmet adımı hitap ederek yollayın. İsim tescil hakkı her türlü bende olduğunu unutmayın.
 
Bu yazdığım yazıdan hiçbir menfaat beklentim yok. Zaten öyle olsaydı bunu böyle ortalıkta yazıp da görmeni istemez direkt olarak kendim bunu uygulayacak bir yol bulurdum. iki durum yapılmadıkça hakkımı haram ediyorum. Bu durumlar olmadıkça da bu sistemi uygularsa da her türlü en doğru adalet sağlayıcı olarak gördüğümden Allah’ı şahit tutarak başına gelecek tüm belaların gelmesini de peşinen kabul etmiş oluyor. Sadece İki söz istiyorum. (yurtdışındakiler için 2+ ek maddesi 2 yerine geçer.)
 
1) Devletin bu sistemi uyguladıktan sonra asla ve asla kimsenin hakkını yememesi ve meritokrasi’ye (herkesin liyakatına önem veren sistem) geçmesi ve ne olursa olsun hiç kimseye ateist olsa dahi fikri veya görüşü sebebiyle yakılması durumunu engelleyip barış ortamını sağlaması. Dinin gereği de olsa ahlak gereği de olsa böyledir. Saldırmadıkça saldırma ve işini ehline verme vardır.
 
2) Yıldız Sarayı, Yıldız Parkı, Beşiktaş – Kadıköy İskelesi gibi yerleri yeniden halka tam manasıyla açarak bu bölgelerde olan devletin de olsa özel mülkeştirme durumlarından vazgeçmesi. Sonuçta o bölgeler tarihi değere sahip ve asla ve asla bir insan olarak o değerleri bozmasını istemem. İstediği gibi beştepede veya atatürk orman çiftliği gibi yerlerde takılsın bu sözleşme dışındadır.
 
2+) yurt dışından bir devlet ise bu sistemde olan devletlere saygı duysun ve sistemin diğerleri ile birlik beraberlik içerisinde olsun. başka bir şey istemem zaten. “-“
 
Uygulayıp uygulamama kararı tamamen onun elindedir. Her türlü gider gelir meselelerini düşünerek hangisi daha mantıklıysa onu karar verir ve uygular. En azından müslüman ise ikisinden birisini karar verir. Öyle her ikisini de işime geleyim tarafını yaparsa tamamen üstteki maddeler geçerlidir Allah katında olan akitte.
 
Dünya üzerinde devletler sanayi devrimi sonrası ekonominin büyümesi ve firmaların diğer bölgeleri yönetmek üzere egemenlik kurmaya başlaması sebebiyle askeri operasyonlardan gelir kazanmak daha maliyetli hale geldi.
 
Eskiden krallar gelir bir yeri ele geçirir ve o bölgenin ganimeti ile yeni ordular kurarak hüküm sağlamaya çalışırdı.
 
Firmaların bol miktar üretim yapması insanları çok daha fazla imkan sahibi ve konforundan vazgeçmeyecek duruma götürdü.
Bu da insanları savaşları bitirme ve barış durumuna gelmek için olumlu durumlar sağladı.
 
Devletler her zaman tekelleşmeye çalıştığı için ne kadar toplumlar barış istese de bir fay hattı birikimi gibi sürtüşe sürtüşe birikiyor ve birinci olma yarışında ekonomik açmaza geldikleri anda birbirini patlatır gibi savaşa başlıyorlar. İki dünya savaşı da bunun en net örnekleridir.
 
Dünyada bulunan tüm devletler birer sistem olarak görülebilir. Her birisi şu an diğerlerine karşı bir sistemler savaşı veriyor. Bu savaş içerisinde en güçlü olan gelişiyor ve diğerlerine karşı üstünlük sağlıyor.
 
Şimdi gelelim konumuza.
 
Konumuz Halkın içinden gelen toplumsal bir reform ile çağa ayak uydurma çabalarının bir tecellisi olarak görebilirsiniz. Konumuz Ekonomik girişimci ve devlet dengelerini sağlayacak yeni bir sistem önerisi olacaktır.
 
Sistemin adını Müslüman Sistemi ve Osmanlı Sistemlerinden esinlenerek yaptığım için adını “Emire Bağlı Üretim Sistemi” koyuyorum.
 
Siz ne düşünürseniz düşünün amacım hem kapitalistler kadar girişimci ruhu olan hem de komunistler kadar dengeli gelir sağlayabilecek bir sistemi tekrardan hayata geçirebilmek isteğimden kaynaklanıyor.
 
Sistemi hangi perspektiflerden bakarak oluşturdum?
 
Müslümanlıkta devlet anlayışı geliri dengeleme ve zenginin parasını fakire vererek ekonomiyi döndürme esaslıdır. Aynı zamanda bu ekonomi asla ve asla girişimciye başkasının zararına iş yapmadıkça ve tembel bir şekilde bir tarafa ekonomik birikim sağlamadıkça istediği kadar gelir etme fırsatı sunuyor.
 
Osmanlı tarafına bakınca da bu sistem ekonomide bulunmakta fakat o dönemde sanayileşme olmadığı için insanlar için mikro ölçekli işletmeler kaynayan özgür ticaret sistemi vardı. O yüzden bu olayı yapmaya çalışmak bu dönemde geçerli olmayacak derecede başarısız bir sonuca ulaşır.
 
Biz o yüzden ekonomiyi bir savaş alanı kabul ederek Osmanlının girişimcilik ruhunu ele alabiliriz. En önemli etken Sipahi ocağı sistemi yani diğer adıyla Tımar sistemi örneği verilebilir.
 
Yalnız bu özerk girişimler hakkında sorunlu noktalar olduğu için onları da düzeltecek şekilde bir patch (ekleme) yaparak size sunmayı düşünüyorum.
 
Tımar sistemi ile ilgili bir çıtlatma sonucu devlet kafasında nasıl bir planlama oluşabilir diye bir tanıdığıma ulaştığımda benim bakmadığım başka bir açısını daha kazandırmama vesile oldu.
 
Şimdi İlk ve sonraki gelen aşamaları teker teker açıklayarak ona göre daha tutarlı olan altyapısı ile ilgili sistem hakkında bilgi vereceğim.
 
İlk kafamda Bulunan Tımarlı Fabrika Sistemi Kısmı
 
Osmanlı devleti Tımarlı Sipahilere arazileri kendi taktim ederdi. Orada arazi verdiği ağalara seneler boyunca asker yetiştirme karşısında vergi muafiyetleri olur ve hem asker yetişir hem de bakımı devlet yükümlülüğünden kalkar şeklinde bakabilirsiniz.
 
Benim görüşümde ise şu sorunlar üzerinden fikir yürüttüm:
1) Girişimcinin en büyük sıkıntısı para bulmak
2) Devletin en büyük sıkıntısı kendi gücünü geçen firmaların onu yönetmeye başlaması
3) Tüketime dayalı toplum sisteminden Üretime dayalı sisteme geçiş gerekliliği
4) Bankaların faiz işleri ve her ekonomik alana girmesi sonucu oluşan istenilmeyen enflasyonlar
5) Bankalar, bankalar, bankalar… hiç sevmem kendilerini 😀 Boşa değersiz paraları şişirip sonra da balon gibi patlamasıyla ünlendikleri için boşu boşuna krize neden oluyor ve sürekli piyasadaki trendlere bağlı olan değerlerin volatilitesi (dalgalanması) bu konuda destek veriyor.
 
Devlet bankacılık sistemi gibi ekonominin ana düzlemine yerleşecek şekilde bir fikir. Kapitalizm gibi tamamen devletin el eteği çekmesiyle meydanı girişimcilere bıraktığında görüyorsunuz simsarlar piyasayı allak bullak ediyor. Başkaları da zengin olmasın diye tüm girişimcilerin zengin olmasını engelleyecek düzenlemeler yapıyor.
 
Girişimcilik Fikri 1:
 
1) Girişimciler devlete bir proje ile gelecekler. Bu her tip üretime dayalı proje olabilir. Projeyi açmak devletin yükümlülüğünde. Geleni geri çevirmek olmaz mottosuyla (slogan) çok yasaklı olabilecek durumlar hariç hepsine izin verir. İster ayakkabı tasarımı ister motor ister kurdela. Devlet ise %50 devlet, %50 firma (tüzel kişilik) ortaklık ile o girişimciye fikrini gerçekleştirecek arazi, makine ve fabrika kurulumunu sağlayacak. Tabi ilk başta girişimci istediği ekonomik değeri öyle holding geliri kadar olmaz. Sadece tek bir makine ve deneme amaçlı küçük bir apartman katı kadar bir şey olarak düşünün bunu.
 
2) İşletme yönetimi üretim geliştirme konusunda tamamen girişimciye aittir. Girişimci 5 sene boyunca stajyer yönetici olarak devlet kontrolünde gelir gider tabloları her gün kontrol edilecek. Sonraki dönemlerde aylık veya senelik tablolarda özel durumlar olmadıkça kontrol süresi uzun tutulabilir. Özel durumlar zimmete para geçirmeye teşebbüs veya sürekli zarar vermesi durumu olabilir. Eğer 5 sene sonunda karlı bir işletme ise sürdürme ve devlet destek ile büyütmeye yardımcı olabilir vergilerin katkısıyla. zarar edenler rüştünü ispat edememiş ve başarısızdır, kapatılır.
 
3) Devlet şirketin gelirinin %50 sini 5 sene boyunca firmaya bırakır. Gelir getirdikten sonra en azından Zekat miktarı %2,5 kısmını her türlü almak zorundadır. Çünkü üreten firma kar getiriyorsa en azından her senelik birikimi de çoğalacağından artık devleti başka yerlere yatırım yapması gerekir. Hem de devlet bankacıların yapmaya çalıştığı ekonominin istihdamı ve para dağıtım merkezi olma durumunu tekrar kontrolüne ele geçirerek insanların devletin üstünde bir güç olmasını engellemiş olur. Böylece hem güçlü devlet hem de güçlü üretimden kazanan toplum ile dengeli oranlar ile sistem çarkları döndürülebilir. Gerektiğinde stratejik kaynakları kendi iç bünyesine alır ve onu fabrika gelirine ek hane olarak katarak girişimcinin firmayı daha çok geliştirmesini sağlar.
 
4) Firma devletin özerk kurumu olduğu için devlet tüzel kişiliğinin ast elemanıdır. O yüzden geliri de dolaylı yoldan devletin hesabındadır. Girişimci orada bir çalışan gibidir ve kazancın %10 gibi miktarı otomatik onun maaşı olarak kendisine verilir. Diğer kesimler diğer işçi maaşları, firma maliyetleri, firma yatırımları gibi kalemlere verilir.
 
5) Eski firmalar farklı sistem olduğu için onlar ile özel bir statüde devam edilir. Zaten devlet onları zamanla büyük balık olması sebebiyle asimile edeceği (özümseme olacağı) için zamanla onlar da bu sisteme aşina olacaklardır.
 
6) Eğer firma sahibi kazanç getiren bir yerden ayrılmak istiyorsa ona istediği gibi ayrılma hakkı verilecektir. Aldığı maaşlar onun hakkı olarak kendisinindir, Firma gelirleri ise tamamen firmanındır. Zorlama ile veya devletin kirli işleri ile alınmaya çalışılıyorsa bu durum istisnai olarak işyeri çalışanının her türlü iradesi ile tekrar sahip olma hakkına ve devletin ona tazminat ödemesi hakkına sahiptir. Eğer iradesi ile gittiyse taktirde kayyum devreye girecek ve o şirketin yönetimi devlete geçecektir. Bu sayede başka bir girişimcinin teklif ve açık arttırması ile ona geçecektir.
 
7) Üretilen ürünler hakkında firma sahibi yurt dışına satımını istiyorsa bu konuda devlet yurt dışında AVM tarzı yada market tarzı oluşumlar açarak Türkiye veya benzeri adlar ile olduğu yerde mağazalarda satışı yapacaktır. Eğer ki kalite değerleri o ülkenin talep gören kalitelerindense olur bu. Değilse o zaman ona uygun kalite düzeyinde marketlere aktarılır ürünler.
 
8) AVM değil de az talep varsa bu konuda o zaman sıradan bir holding gibi girişimciye sadece mal satımı ile ilgili salahiyet verilir. Asla bu para gönderimi ile ilgili olmaz. Yurt dışında bir arazi satın alınacaksa bu devletin adına alınır ve ürünler o alınan yerde satılır.
 
Benim gördüğüm daha çok şey olsa da seneler sonra pek çoğunu kaybettiğim bilgiler olduğu için aklıma gelenler bunlar.
 
Gelelim İkinci ve fikir çalıştayı sonrası yapılmış yönteme
 
Firmalar doğuda üretim yapıp malzemelerini devlete satacaklar önerisini görmüşsünüzdür geçen aylarda. İşte o haberin kökeni benim verdiğim fikrin bir mahsülü olarak ortaya çıkıyor. Çünkü tımar sistemi üreticiyi özerk yaparken fikri biraz farklı yönde algıladıkları için bu şekilde bir sonuç çıkmıştır ortaya.
 
Eğer girişimciler yönetime bağlanmak istemiyorsa, kendi sisteme adapte etmek için firmaları bu yöntem ile ikna edip geçiş yapabilir veya zarar etme potansiyeli listesindeyse böyle bir duruma geçilebilir.
 
1) Firmalar bağımsız yapısıyla üretim yaparken devlet girişimcilerin malını alır ve o malları fiskobirlik gibi belirli miktar fiyatlar biçerek ticaret işine girer. Geçenlerde kasap ve et muhabbetlerinde pahalı et durumları olması sonrası bu durum geçerli olabilir.
 
Örnek:
Kasaplar ile Koyunlar arasında bağ olarak kasapların istediği talebe ve yetiştirilme yerine göre giderek oradankesildiği gibi direk kasaplara lojistik firması durumunu üstlenebilir. Tüm kasaplar ile anlaşıldığı taktirde o zaman fiyatlarda tavan yapan durumlar da zaman ile düşmek zorunda kalır. Angus mangus hikaye. Kimse etinin tadı yabancı diye sevip tercih etmiyor.
 
2) son olayda olduğu gibi Savaş veya terör durumlarında devlet o böglenin ticareti mağdur olmasın diye bunu kullanabilir. Böylece halk üretir ve mağdur olmadan mutlu mesut bir şekilde yaşamını sağlar.
 
3) Geliştirilmek istenilen şehirlere böyle teşvikler verilebilir. Böylece o bölgede açılan her firma 5 senelik vergi izni kadar büyük avantaj ile devletin de yararına olabilecek durumları sağlar.
 
Neyse diyeceklerim bu kadar. Çalışma hayatım daha yoğun bir hal aldığından kafam dolu biraz. Eğer dil konusunda biraz bozulma veya eksik detay çok görüyorsanız bundandır. İleride aklıma bilgi gelir de buraya uğrarsam daha detayları da eklerim. İyi günler.

Karşılaştırmalı Ekonomik Analiz (18 Ocak 2016)

Türkiye Avrupa Birliği ile ilgili gelişmeler yaşarken ekonomik değerlerini dünyaya açıklama gibi şartlar getirilmişti.

Türkiye 2006’da OECD ülkeleri arasında ekonomik bilgilerini açıklamaya başlayan ülke konumunda olmuştur.

Bu olay aynı zamanda ekonominin diğer açıklayan ülkeler ile karşılaştırılmasına neden olabilmektedir.

Adım adım size Türkiye Ekonomisini anlatacağım ve bu ekonominin dinamiklerinden bahsederek şu an olan süreçte yapılanları daha net bir şekilde açıklamaya çalışacağım.

1) Türkiye Ekonomisi Erkek Egemenliğine Dayalı

Grafiklerde Türkiye’de çalışan oranı her ne kadar %50 gibi gözükse de dengeli bir yapıda değildir.

oecd 2b

Erkek çalışma oranında oecd raporlarına göre ortalamanın az biraz üstünde (12-13. sıra) yer alıyoruz. Kadın çalışma ortalamasında ise dünyanın en düşük seviyesinde olmamızdan ötürü iş seviyesi düşmektedir.

Bir tek bize yakın bir devlet var bu konuda o da Meksika. Erkek egemen çalışma koşullarında ikinci sırada gözülüyor.

oecd 1c

Türkiye iş oranı bakımından OECD ülkelerinde Avrupa içerisinde en düşük miktara sahip. Güney Afrika dışında her ülke Türkiye’yi geçmektedir.

2) Türkiye Ekonomisi İşsizlikte En Yüksek 8. Ekonomi

Erkek egemen çalışma yapısı dışında işsizlik oranında 2014 senesinde en yüksek 8. sırada çıkıyor.

oecd 2a

Araştırmada İşsiz-işlilik oranlarına bakıldığında Norveç ve benzeri gelişmiş devletler kadın çalışan oranı erkeklere göre daha fazla.

İkinci bir nokta ise işsiz oranı farkları ile çalışan nüfus oranı farklarına bakıldığında çalışma ihtimali olan erkeklerin %20 si kadınların ise %57.5 u iş başvurusu yapmamaktadır.

Erkek oranı hesabı %100 (potansiyel) – %70 (çalışan) – %10 (işsizlik başvurusu yapan) = %20 (iş aramayan) olarak hesapladım

Kadın oran hesabı %100 (potansiyel) – %30 (çalışan) – %12.5 (işsizlik başvurusu yapan) = %57.5 (iş aramayan) olarak hesapladım.

Yani her 5 erkekten birisi her iki kadından birisi iş aramak istememektedir.

Bu istihdam verileri Tarım dışı istihdam verilerini kapsamaktadır. Tarım kesimi zaten farklı değerlendiriliyor.

oecd 1a

Bu oran farklarının en büyük sebebi Kadın kesimi çalışmaz denilmesinden kaynaklanmaktadır. Kendileri de böyle bir yükün altına girmek istemeden bakılarak kolaya kaçmak isteyenleri de mevcuttur.

Erkek çalışan oranının %20 sinin eksik olması ise kötü yola sapan ve iş gücünü yapmayı düşünmeyecek kadar geçimini sağlayan kesimi oluşturuyor.

Gerçek işsizlik değerlerine bakıldığında Türkiye 1. sırada yaklaşık olarak Yunanistan ile eşdeğer konumda.

3) Türkiye’de Bulunan Yabancı Ülke Vatandaşları

oecd 2c

Türkiye çalışma konusunda yerlilerde ne kadar adaletsiz ise dışarıdan gelenler (suriye, italya, yunanistan vb…) konusunda da o kadar adaletsiz bir çalışan oranına sahip.

oecd 2d

4) 2002 3.Çeyrek – 2015 3.Çeyrek İşsizlik Değişimleri

İşsizlik oranları Dünya genelinde 2007 ye kadar global likiditenin bolluğundan ve faiz oranlarının düşüklüğünden kaynaklı azalma yönüne doğru gidiyordu.

oecd 1b

Ne zaman Mortgage Krizi oldu o zaman Avrupa Birliğinde bulunan Akdeniz ülkeleri başta olmak üzere tüm ülkelerde işsizlik oranında patlamalar yaşanmaya başladı.

Yunanistan, İspanya ve İtalya bir anda işsizlik konusunda Türkiye ile denk seviyelerdeyken 2014 yılına kadar artan şekilde zirveye oynadı.

Gelişmiş ülke piyasaları bu kriz sırasında daha iyi yatırım yapılabilir sağlam altyapılı sanayi güçleri olduğundan bu krizde avantajlı çıkmıştır.

2015’e kadar Brezilya %10’dan %5 civarına, Rusyaise %5 civarından kısa süre %8.35 e yükselip yine %5 civarına indirmiştir işsizliği.

Burada Türkiye 2009’a kadar yükselen işsizlik oranını:

a) “Alın Verin Ekonomiye Can Verin” kampanyası gibi bir kaç uygulama ile
b) Dış dünyada olan ilişkileri arttırarak pahalı turizm cenneti ülkelere gidecek olanlara ucuz alternatif olarak burayı sunarak
c) Büyük firmalara krediler vererek, bankaların 2001 krizi sonrası sağlam olduğu söylenerek
d) Para gelişmiş güçsüz ülkelerden gelişmekte olan piyasalara döndü

ekonomiye para girişi ve döngüsünü arttırarak işsizlik seviyesini düşürmeye başlamıştır.

Yani bir nevi işsizliğin düşmesi ile ilgili olarak söylenen “Kriz Teğet Geçti” sözü bir nevi haklılığı kanıtlanıyor.

Yalnız ülkemiz diğer Gelişmekte Olan Piyasalara göre daha kötü performans sergilemiş ve Akdeniz ülkeleri genelinde sadece başarılı denebilecek şekilde ilerlemiştir.

2012 Suriye krizi sonrası işsizlik oranı Suriyeli göçmenler sonucu %7 den %10 üzerine doğru çıkmaya başlamıştır.

Güney Afrika işsizlik oranında değişime uğramamış ve %20 – %25 bandında seyretmiştir.

5) 2002 3.Çeyrek – 2015 3. Çeyrek Çalışan Değişimleri

Çalışan oranı pek çok bileşenin sonucu ortaya çıktığı için daha zor değişen bir yapıdadır.

oecd 1d

İşsizlik oranı gibi para ihtiyacının yasal yollardan çalışma şartlarında aranma ihtiyacının göstergesi değildir. Bu nedenle ona göre daha stabil bir yol takip eder.

Gel gelelim ülkelerde olan değişimlere. Gelişmiş ve Gelişmekte olan ülkelerin çoğu krizde az bir düşüş sonrası stabil 2009 yılında en geç 2011 yılında toparlamış ve bu şekilde aynı seviyede devam etmiştir.

Yalnız Akdeniz ülkelerinde çarpıcı bir değişim göze çarpmaktadır. Türkiye kriz öncesinde Güney Afrika ile birlikte %45 ler seviyesinde çalışan oranına sahip iken krizi fırsata çevirmiş İtalya, İspanya ve Yunanistan’ın çalışanlarını düşürdüğü kadar kendi çalışanlarını arttırmıştır.

%45 olan oran %50 ye çıkmıştır 2013’e kadar kademeli olarak. Sonrasında Suriyeli kaçak işçiler, gsyih’nin başarısız planlarda çar çur edilmesi ve ekonomik bazı ayrımlar gibi sebeplerden durum stabil hal almaya başlamıştır.

Bir nevi turizm ülkelerinde azalmaların olması Türkiye’nin pazar payını kapmış olabileceğini düşündürüyor. Özellikle Yunanistan %60 civarı çalışanı varken bu oran 2012 sonrası Türkiye ile eş olan %50 seviyesine iniyor.

6) Gelişmekte Olan Piyasa Değişkenleri

Gerçekte borsa ve para piyasaları hakkında yazdığım paranın prestij ve güvene bağlı olarak maddi bir temeli olmamasından dolayı kumara girdiğini yazmıştım. Onun haricinde sizler bu konuya gelişmişlik endeksi olarak baktığınız için bu değerler üzerinden de biraz ülke piyasasını anlatacağım.

2002 – 2005 dönemi arasında güçlü tl politikası ve sıcak para borsası nedeniyle büyüme gözüken ülkemiz 1 tl 1 isviçre frangı ve 1 brezilya realine eşdeğer olmuştu. 1 dolar 1.15 tl 1 euro ise 1.4 tl civarındaydı.

Borsa 10.000 bandından aşağı düşerel 2002 ekimde 8896’dan sonra da 25.000-30.000 seviyelerine çıkmıştır. O dönem Brezilya borsası ile paralel bir şekilde ilerleme göstermektedir. Bu dönem Borsa değerleri

Navlun, Altın vb. mal değerleri çok düşüktü. Ons altın değeri 450-500 seviyelerindeydi. Tabi hepsi likidite bolluğundan yavaş bir şekilde artıyordu. Kapalıçarşı Cumhuriyet Altınını 100 liradan satıyordu 2005 te 202 lira olmuştu.

2005 – 2008 döneminde daha zor şartlarda üretim piyasasının zorlanması, %20 gibi düşük kredi kartı sahibi halk tasarruflarının kredibilitesinin %80 gibi doyma noktasına gelmesi ve yurt dışından ithalata sebep olması sonucu sağlam cari açık gibi sebepler yüzünden ekonomi yavaş bir şekilde denge noktasına gelmeye başladı.

2005 te kapalıçarşı alını 202 lira civarlarından 2008 de 330 tl civarına geldi. Altının onsu 860 dolar civarıydı

Borsa hala likidite bolluğu ve benzeri sebepler ile 30.000 gibi seviyelerden 60.000 seviyelerine kadar çıkmıştır. Yavaş yavaş TL değerini Dolar (1.4-1.5 tl), İsviçre Frangı (1.3 tl), Brezilya Reali (1.2 tl) ve Euro (1.7 tl) gibi paralara karşı değerini kaybetmeye başlamıştır. Bu dönem hisse başı fiyat borsada 4.2 dolara çıktığından dolayı türk piyasasının altın çağı olarak görebilir bazıları.

2008 krizi – 2013 Mayıs dönemi arası 20.000 dip seviyesine düşerek bir nevi 2002’de bulunan 7915-8800 seviyelerinin o dönemde olan değerini göstermiştir.

2008 sonrası Türkiye güçlü tl ile ilgili ne kadar uğraşsa da ekonomik dengelerin farklılaşması sonucu sürekli ülke parasının değeri yavaş yavaş olmak üzere değerini kaybetmeye başladı.

Brezilya gibi ülkelerin ekonomilerini güçlendirmesi sebebiyle Türkiye’nin gelişmekte olan piyasalardaki Borsa değerleri ve para değerleri makasında olan liderliğini kaptırmaya başladı. O dönem ruble ve brezilya reali değer kazanırken lira dolara karşı az biraz kan kaybetti.

Bovespa 101.000 lere geldiğinde 2013 senesinde İMKB 100 96.000 civarlarındaydı. Yani arada -5000 lik olan fark +5000 kadar olmuştu.

Cumhuriyet Altını sanırım 800 tl o zamanları pek hatırlamıyorum üniversite ile uğraştığım için. Ons (31 gram külçe altın) ise 1800 dolar civarıydı

Bir ara 1862 dolar gibi tarihi bir zirve yapmış ve yine aşağı inmeye başlamıştı. Sanırım 2011 yılıydı.

Bir ara Altınları bankaya yatırıp yerine misli değerinde para verilecekti fakat vatandaşın bir kısmı hariç çoğu yastık altında olan altınını vermedi.

Çünkü halk her ne kadar cahil denilse de parann değerinin olmadığını bilir ve Irak savaşında olduğu gibi bir durum olursa altın ve kıymetli eşyalar harici her gayri-menkul’un değerinin pul kadar olmayacağını da bilir.

Belki de yastık altı altınları alınan halk savaşa sokulduğunda bir günde fakir bırakılacaktı kim bilir. Çünkü bir olay olmadan 5 sene önce planlaması yapılıyor.

Bilirsiniz Suriye krizi öncesi Suriye ile Türkiye sınır kapıları açılmış tüm komşu akrabalar yanında tüm Batı ajans*ları vizesiz suriyeye girmiş ve ayrılıkçılar hazırlanmıştı. Ardından da iç savaş patlak vermişti.

2013 krizi ve Sonrası

Hükumetin güvenilir hükumet imajının bozulması ve dış piyasalarda Suriye, Libya ve Mısır olayları gibi durumlar ile Ortadoğu pazarının karışması sonucu Türkiye piyasası ilk defa sağlam düşüşe geçti.

bist_100_grafik(2)

Brezilya ise borsada 120.000 dolar karşısında ise parası değer kazanan duruma geçmişti. O dönem dolar her piyasada düşerken Türk lirası karşısında artmış ve 1.7 – 2,5 tl seviyesine gelmişti. İsviçre frangı 1 dolara yaklaşmıştı.

Altın piyasası yurt dışında düşmesine rağmen (ons fiyatı 1000 civarı) cumhuriyet altını iç piyasada liranın değer kaybetmesi sebebiyle 400-600 tl gibi değerlerde dolaşıyordu. Ve 2016 ya kadar yavaş yavaş artmaya devam etmiştir.

O dönemde en fazla kazandıran gümüş olmuş ve bakır ile navlun fiyatları da çin ekonomisinin talepleri doğrultusunda hiper artış yaşıyordu.

Ons ve C. Altın son 5 sene değerini kontrol etmek için şuraya bakabilirsiniz:
http://www.bigpara.com/altin/altin-ons-fiyati/5yil
http://www.bigpara.com/altin/cumhuriyet-altini-fiyati/5yil

Amerika aynı zamanda Altın ve benzeri piyasa değerlerinin yükselişi sonrası Doların değerini korumak için 2011 sonrası piyasada yavaş yavaş faizi arttırması sebebiyle likidite azalmış ve her devlet kendi ürettiği kadarı değeri ile para değerine geri dönmeye başlamıştır yavaş olarak.

Gelişmekte olan ülkelerden para çekilmeye başladığı için banka borçları da ödenmesi konusu daha zor bir hal almıştır. Bu dönemde kredi borçları gelişmekte ülke içi halklarda patlama yaşamıştır.

bist100.17-haziran

Türkiye’nin Ortadoğu krizi, Rusya krizi ve Avrupa Ekonomik Krizi sebebiyle olan piyasaya yüklenilmesi durumu ekonominin değirmenini zora sokmuştur. Ülkenin Arabistan ve benzeri Arap ülkelerinden ülkede mal mülk sahibi olma kanunları sonucu para akımı başlamıştır.

İnşaati lokomotif olarak seçen ülke bu yolda yurt dışından gelenleri ağırlamıştır.

imkb 88 09

Son dönemlerde ise Turizm bölgesi gözüyle bakılan ülkemizde yabancı ülke konsoloslarının terör tehtidi uyarısı, terör eylemleri, ekonomik ambargo çağrıları gibi durumlar ile üretim ve hizmet sektörlerinde zarar verilmeye çalışılmıştır. Hepsi de organize ve bir anda birbiriyle uyumlu bir biçimde olmaktadır.

7) Şimdi gelelim son 1 Aylık Ekonomik – Siyasi Süreç Analizine

Türkiye piyasası şu an kapitalist ekonomik değerler içerisinde ekonomik olarak en üst sınırında tl değeri faiz indirimi noktalarındadır.

Buna rağmen dolar 2.80 civarlarında hareket etmekte ve borsa da güçlü direnç üstünde olan dip seviyesini zorlamaktadır.

2008 dönemi öncesi her şeyi olumlu olan süreç o dönemden sonra büyük kırılma ile olabilecek en zor şartlara dönmüştür.

—— ek – 06.04.2016 —–
 
Erdoğan son dönemlerde ekonominin yükselişini sağlamak için yurtdışı ekonomiler ile ortak hareket edip yurt içinde stabil (tek defaya mahsus) ödenen şeyleri döner sermaye tarzı dönemsel tarza getirerek vergi gibi alma yoluna gidiyor.
 
ehliyetlerin 5 senede 1 yenilenmesi, kimlik yenilenmesi gibi olaylar teknolojiye uyum sağlamadan çok gelir elde edecek seçenekler olarak görülüyor.
 
GSS prim borçları sahipleri bir dönem fakir-zengin ayrımı yapılarak alınıyordu şimdi bu borçlarda geneli fakir çıktığı için zam yapmak için tek fiyat sistemine geçtiler.
 
ÖSYM kurumu ile ilgili sınava giriş belge fiyatları üç senede 40 – 50 – 70 – 100 tl artışları şeklinde iki katından fazla zamlandı. Bu da milyonlarca öğrenci adayı üzerinden iki kattan fazla vergi dışı vergi gibi kazanç demek.
 
Bu kadar vergiye rağmen devlet yatırımlarına bile zor para yetişmesi bu paraların nereye gittiğini sorgulatıyor.
 
Yurt dışına döviz kaçış miktarına bakılırsa ülkemizde 1 tllik döviz 3 tl ye çıkmış. halkın aldığı maaş net 488 tl idi. 488 x 3 = 1464 tl ye geliyor. bu sene net 1000 tl ye gelmesi bir nevi gerçek asgari ücret üzerinden 300-400 tl halktan vergi olarak gittiğini gösteriyor. Tabi sonraları bunu çakan işçiler isyan etti ve olması gereken düzey net 1300 tl ye geri döndürüldü. Bu da dolar kuru artışına göre eksik bir miktar ya neyse.
 
Ekonomik değerlere bakıldığında son dönemde tüm dış politik başarısızlıklar ülkeyi makasa aldı. Bu da fabrikaları zorlamak yerine halka ödetmek şeklinde gerçekleşiyor.
 
2002 – 2015 dönemi arasında bankalar kredi doyum noktasına ulaştı. Bu istatistiki bilgi gerçekte ekonomik mucize yaratan Erdoğan hükumetinin büyümeyi son dönemde nasıl başaramadığını da açıklıyor.
 
Borç batağında olan halk kredibilite sınırına takıldığı için daha da gelecek dönem adına borç alamıyor. Borç alamadıkça da Gayri safi Yurt İçi Hasıla da gelecek dönem borçları ile satın alınan maddi değerleri yüksek gösteriyor.
 
Amerika 22 trilyon dolar GSYİH ye sahip olduğunu görürsünüz ama onun banka payları ve gelecek yatırım, türev piyasalarını çıkarırsanız geriye en fazla 500 milyon dolar kalır.
 
GSYİH’nin Emisyon hacmi ile belli bir oran sahibi olması mantıklıdır. Bakıldığında Türkiye’de ve Amerika’da emisyon hacmi miktarı ile yapılan işlem hacmi çok yüksektir. Borsalarda işlem hacminin %70 inin döndürülmesi olmayan değer üzerinden hareket eden işlemlerinin oranını gösteriyor.
 
Türkiye’de cari açığa sebep olan en önemli etken banka tüketim kredileri. Çoğu insan kredi ile 5 senelik 10 senelik işlemler yapıyor. Fabrikaların makine için alması ve teknolojiyi takip etmesi dışında halk lüks telefon modeli veya araba ihtiyacı gibi durumlar sebebiyle bu kredilere sebep oluyor.
 
Geleceği satın aldığın her kredi cari açık olarak piyasaya yansıyor. Herkes cari açığın sebebini sorgularsa bu olacağını açık bir şekilde görecektir. Toplum olarak “ayağımıza göre yorganımızı uzatmıyoruz”.
 
Piyasanın reel büyümesi üretim, ticaret ve hizmet sektörünün gelişmesine bağlıdır.
 
Şu an ülkemizde üretim sektörü tekeller dışında başarılı gelişme yaşanmıyor.
 
Hizmet sektörü ise sağlık ve turizm hizmeti ihracatı ile kazandırıyordu. Şimdi sağlık kalsa da turizm sektörü yerlerde olacak gözüküyor.
 
Ülkemiz ticaret sektöründe genel manada kazanç elde ediyor. Lojistik ve ara mal üretimi yaparak geçici küçük karlar ile yetiniyor. Ticaret ise Doğu ve Batı ülkeleri ile aramızda bulunan sıkıntılar nedeniyle yeterince darbe almış durumda.
 
Kalifiye eleman sahibi olarak teknolojik olarak gelişme atılımı yapmak yerine devletimiz ara mal üretim tesisine dönüştüğü için de sonuçta ekonomi üretimi dış ülkelere bağlı kalıyor.
 
Bu da demek oluyor ki ticareti geliştiremeyeceğimize ve büyük firma sahibi olacak derecede ar-ge ve kalifiye eleman tercihi yapamadığımıza göre ekonomimizin de diğer gelişmiş devletlerin büyüme oranları ile benzer büyümesi de çok sıradan oluyor.
 
Ekonomimizde olan cari açık her sene ülke piyasasında olan para sıkışıklığını biraz daha arttırdığı için günden güne paranın daha çok değer kaybetmesi çok sıradan bir durum.
 
Aynı şekilde cari açık sebebiyle olan para eksilmesi de ekonominin dinamiklerini sağlayan tüketim kredilerini de etkileyeceğinden 1 tl para eksilmesi karşılığında 10 tl daha küçülme demek olacaktır.
 
Bu yüzden arkadaşlar geleceğimizi satın almış olan ekonomi daha çok para kazanmak zorunda. Bu da yurt dışı faaliyetlerinden her türlü fırsatı değerlendirme şartını getirir.
 
Gelecekte iç piyasa şartları dolayısıyla çok daha agresif veya çok daha yeni planlar ile ekonomik sübvansiyon (süspansiyon gibi) ayarlama işleri ile kazanç elde etmeye çalışacaktır.
 
Gelecek piyasasına yatırım yapacak miktar çok daha fazla olmalıdır. Şu an inşaat sektörü ve benzeri yurt dışında yaşayanları çekecek planlar yapılsa da bu olaylar ülkenin demografik yapısına içten zarar verecek (ajanların artışı gibi) kişilerin dahil olmasını da arttıracaktır.
 
Ülke yurt dışı fabrika yatırımları ile belki kar sağlayabilir ancak o firmaların hükumetleri ile ilişkiler gerildiği anda kapatılma riskleri bulunmaktadır.
 
Şu an otomobil fabrikaları gibi şeyleri satın alınması da bu yönde hareketi yaparak o ülkeler ile bağlantıları zorunlu olarak arttırdığımızı ve ekonomiye katkıyı böyle açmaya çalıştığını görebiliyoruz.
 
kapitalist ekonomi dinamiklerinde olduğu gibi abdli firma çinde üretim yapar yada abd firmasına her ülkeden ara mal ithalatı yapılır ve parçalar birleştirilip orada üretilir.
 
Ülke şu an bu yöntem ile kurtuluşu ararken umarım bir çare olabilir ama diğer ülkelerin sıkıştırma riski de siyasi olaylar sebebiyle epey bir miktar yükümlülük altına sokuyor.
 
—— ek – 06.04.2016 sonu ——
 
8) Siyasi olayların ekonomi üzerinde etkisi

Kobani olaylarından beri bahsettiğim Kanton birleştirme sonrası bağımsızlık için iç isyan hazırlıkları yapan ayrılıkçılar 2016 yani bu sene karışıklık çıkartmayı düşündüğünü basını takip ederken fark ettiğimi söylemiştim.

Özellikle 2016 Haziran’a kadar hem başkanlık hem de doğuda kürdistan olayları ile ilgili pek çok olay için karşılıklı saldırı, terör eylemleri ve iç isyan gibi durumlar olabilir.

İŞİD ve PKK örgütleri ile çift kıskaç halinde böyle hareketler yaparak cumhuriyetin başkanlıkla ve bağımsız kürdistan ile ancak rahata ereceğini düşündürecek hareketlere geçeceklerdir. Politik oyunlar seçim sonrası düşerek al gülüm ver gülüm tadında yaşanacaktır.

IŞID’in Charlie Hebdo ve Paris Bombalı saldırısı Paris’in düşen prestij ve ilgilenme durumlarını yine yüseltmeye başlattı. Bu durum Türkiye’de olunca Turizm ve google search çubuğunda yüksek seviyelerden aşağı doğru inmesine yol açmaya başladı.

saldırı

Yani IŞID Terör eylemleri hem Fransa’ya Suriye içerisinde müdahil olma ve asker yollama hakkı tanıdı hem de Turizm olarak Fransa’ya katkı sağlamaya başladı. Türkiye’ye ise tam tersi ekonomik kayıp yaptı. Aynı zamanda Suriye’ye müdahele hakkını da Rusya tarafından engelleneceğinden de isteseler de olmayacağı aşikar 😀

Yani terör her türlü Batı devletlerinin politik işlerine yaramış ve PKK’yı Suriye’de IŞID karşıtı savaşta temize çıkartan batılı Belçika saldırılarında da iyice masum rolüne büründürdü.

Yüksek ihtimal ile batı konsoloslukları da bu işbirliği veya hareketleri bildiğinden böyle geri çağırma operasyonları yapmaktadır.

Belki de IŞID ve PKK ortak belki de düşman bilemem. Yalnız Avrupa birliği üyeleri gibi ülkelerin turist (masum) vatandaşlarına saldırması İŞİD’in savaş tarzı olabilir fakat sadece Türkiye’ye zararı olan bir sonuç çıkartıyor ortaya.

Bu dönemde iki grubun savaşı altında filler arasında ezilen ot misali vatandaşlar garip bir dönemden geçeceğe benziyor. Savaş dönemi olmasa da ekonomik değerlerin taban yapmaya yakın olacağı kesin.

Altınların toplanmasına bakmayın para karşılığında da olsa altınlarınıza sahip çıkın. Gelecekte Ülkemizde ne olacağını bilmiyorum ama istedikleri senaryo tutmazsa ülkenin fişini çekerek zorla ele geçirme ve parçalama dönemini yaşatmaya çalışabilirler.

Aynı zamanda tekrar söylüyorum silahlanmayı sevmezsem de savunma amaçlı her evde önlemler almamız lazım. Tayyip Erdoğan ister başarılı olsun ister başarısız şu an ülke olarak sıkışık konumdayız.

Teknolojinin önceki yüzyılda eve ulaşacak derecede çalışma hayatının keşfedilmiş olması da yararlı olacak ilk defa. Çünkü kaotik ortamlar olursa çalışanların evlerde çalışması için hazırlık içerisinde olması lazım.

Şu an kontrollü bir değişim süreci yaşamaktayız. Ekonomik değerlerde bankalara bağımlılığın olduğu şu dönemde halk fakirliğin dibindeyken her türlü küçük şeyde bile safını zenginden yana kullanması da bir şekilde olması muhtemel.

Benim merak ettiğim 2017 ve 2018 yılları nasıl bir ülkeye sahip olacağız. Çünkü bu sene projelerinin planlarında kritik eşik olarak gözüküyor. Halkın vereceği her karar geleceğimizi şekillendirecek gibi duruyor.

Masum ve temiz kalpli vatandaşlarımız için en hayırlısı ne ise onun olmasını diliyorum. Umarım hepimiz bu süreci bir, beraber ve dir halde atlatacağız. Unutmayın her siz-biz diye ayıran kişi aramızı bozarak kendi menfaatleri ölçüsünde birbirimize kırdırmaya çalışabilir.

Bu oyuna sağcısı solcusu kürdü türkü olarak ortak bir yumruk şekilde mesaj verirsek hiç bir şey yapamazlar. Ekonomik olarak ne kadar batırılsak batırılılalım yönetimsel özgürlüğümüzü ve tek vücut ülkemizi korumaya çalışalım.

Biliyorum ki bu ülke bölünürse bir daha bütün olması için bu nefret tohumu ekilmiş topraklarda çok daha etkili bir yapıcı güç olması lazım ki bu sıradan insanın yapabileceği bir şey değildir.

Gerçekte Tayyip Erdoğan’ın konumunun iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyorum. O yüzden onu itham etmeden Batı ve Kürdistan planlayıcısı herkesi kapsayacak şekilde konuşuyorum.

Hem ekonomik olarak Erdoğan’ı pazarlıkta alt plana düşürmeye çalışan batı dikkat çekmekte hem de Fırat Batısı dahil PKK Liberal Kürdistanı karşısı Başkan Erdoğan – Fırat Doğusu Barzani Kürdistanı pazarlığı ortaya çıkmaktadır.

Tabi Başkanlık sistemi için onun da burada etken olması ihtimali olduğundan onun ihtimalini de bahsetmiş oldum. Gerçekte nedir ne değildir hepsini halkın tercihi ve zaman gösterecek.

Ekonomik Darbe Planı

Amerika her zaman karşısında pazarlık gücü olan devlet istemez. Çünkü tek amaçları var Tüm Dünya Egemenliği. Her Devlet yönetimi gibi bunu yaparken her türlü gelecekte daha iyi yere getirecek her türlü pis işi yapmaktan da çekinmez.

Erdoğan ile ortak oldukları halde bazen karşılıklı anlaşma dönemlerinde daha güçsüz olması için veya yönetimden ayrılması için çabalara girişiyor. Uygulama sırasında aracı olarak girişen Türkiye’yi suçluyor ve Amerika’nın roldeki başat konumunu gözden kaçıracak şekilde propagandalar yapıyor.

Esas eli yüzü kirli olan Amerika ortağını suçlarken aslında kendisini de suçladığının farkında olmuyor.

IŞID’in çıkmasında aracı olan Amerika, Ortadoğuyu karıştıran Amerika, Terörü destekleyen Amerika ama pazarlık konumları güçlü olduğu için sürekli gözükmeyen kısım da Amerika.

Bir dönem nasıl olduysa İran Gate skandalı olarak adlandırılan bu skandal ortaya çıkmıştır.

https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ran-Kontra_skandal%C4%B1

Binlerce böyle karşılıklı silah satışlarını arttırmak için yapılan skandallar varken sadece buzdağının görünen yüzü gibi bir kısmı bize ulaşıyor.

Gerçekte İran – Irak savaşında İran tarafına silah veren Amerika o dönem sonrası güçsüzleştirilen iki devletin ardından Irak – Kuveyt kapışmasında Irak’ı sadece göstermelik hükumet (kağıttan kaplan) gibi yönetilecek şekilde bırakmıştır.

Tüm Kuveyt ve Irak savaşında olan silah parası, tesis bedelleri gibi tüm masrafları da Arabistan gibi devletlere yüklemiş böylelikle istediğini elde ettiği gibi ekonomiye yükü sıfırlamış bir yandan da silahlarını satarak ekstra kâra geçmiştir.

Kuzey Irak’ın otonomi kazanmasına sebep olmuştur. Bu da IŞID ve sonrası gelen Özerklik hamleleri ve Bağımsızlığa gidecek yolun öncüleri olarak hazırlanması için ön ayak olmuştur.

Erdoğan ve Amerika yönetimi benzer “Bizans Oyunları” diye tabir edilen olaylara girişiyorlar.

Erdoğan Fırat’ın batısı benim Suriye yönetimi Kukla olacak şekilde Barzani ile olmasını istiyor, Amerika ise Adana’ya kadar kendi Liberal Kürtlerinin olsun istiyor.

Pazarlık konuları bunlar olunca haliyle de Erdoğan sağlam bir şekilde kendisini savununca, iç karışıklık çıkartarak denedi.

Tutmayınca bu sefer Ekonomik olarak indirmeyi düşünüyorlar. 14 Martta Ekşide de yankısını bulmuş şekilde bazı çevrelerde Ekonomik Ambargo ile ilgili ben alım-satım yapmayacağım şeklinde bir uygulamaya girişen bir grup ortaya çıktı. 14 Mart Sabahı başlayan bu boykot çağrıları sonrası diğer ekonomik savaş detayları da ortyaa çıkmaya başladı.

https://eksisozluk.com/entry/59201230

Bu adam belki etkilenerek belki de bilerek söyledi bilmem ama bunun gibi pek çok yazı o gün yazılarda gözükmüştü.

Ambargo istenilen hedefe ulaşmayınca İkinci aşama olarak Terör saldırıları başladı. Ankara’nın merkezi Kızılay ve İstanbul’un merkezi İstiklal’de olan bombalı saldırılar sonrası halk eve kapanmaya ve ekonomik olarak soğumaya gidecek planı yaptılar.

Sanırım o da tutmuş olmalı ki üçüncü aşama olarak Reza Zarrab’ı eskiden o kadar süredir olaylarını bildikleri halde yakalamadıkları halde sonradan onu Amerikaya çağırıp tutuklattılar. Çünkü bu sürede hem ekonomik olarak zor durumda bırakacak hem de bildikleri şeyleri ifşa ederek Türkiye’yi zor durumda bıracakacaklardı.

Tekrar edeceğim fakat bu kısımda diyeceğim önceki yazdığımı tasdikleyecek eylemler sonrasında olduğundan daha iyi anlamanızı sağlayacağından böyle bir yola başvuruyorum.

Şimdi onların yaptığı bu olay sırasında şunu da unutuyorlar. Tüm bu IŞID finansmanı olarak gösterilmeye çalışılan devlet Amerika’nın planı çerçevesinde böyle yaptı ve hükumet ile Amerikalılar ortak olarak hareket ettiler.

Şimdi ise Rusya ile Amerika ortak hareket edip Türkiye’yi güçsüzleştirmeye çalışıyor. Tabi bir gün ona bir gün buna güçsüzleştirme çabasına girişince büyük güç diye ona ortak olanlar ise birbirini yiyerek birbirinin kötü taraflarını ifşa ederek güçsüz düşüyor.

Kimse Amerika’nın gizli işlerini görmezden geldiği için de o sistemini sürdürüyor onlar batıyor. Böyle böyle Sömürü sistemini bir kaç kuruş uğruna sürmesine sebep oluyorlar.

Papalık  – Ensar Vakfı Haberleri Ortaklığı

Ensar Vakfında yapılanların cezalandırılması gerektiğini düşünüyorum. Hükumetin kişileri koruması, Vakfın kapatılması iki ayrı uç nokta olarak ortada.

Ayak kaydırma operasyonu olarak ortaya çıkmış olsa bile gerçekler görülmüş ise orada bulunan kişilerin cezalandırılması lazımdı.

Şimdi ne oldu? Ensar Vakfı = Tacizci Vakfı = Hükumet’in yandaşı olduğu düşünülüyor. Hükumet yandaşı olduğu belli o ayrı mesele. Ama şimdi tacizci vakfı ise kapatılması gerektiği tezini de rahatlıkla bahsedebiliyorlar.

Gelip de Ensar vakfı tacizci yeri değildir, kurum dışında bir kaç istisna çıkmıştır ve bunları bilmiyorduk dese bile bir şekilde sorunu halledebilirdi. Şimdi yine ipe sapa doladı ortalıkta insanların ağzına sakız olacak bir muhabbet ortaya çıktı.

Bu olaylar öncesinde Papa’lık ve İtalya’da bulunan Kardinalleri etkileyen pedofili taciz skandalları vardı.

İlk başta Avrupa’da bir şey oluyor ardından bunu başka sistemleri bozmak üzere kendileri iki hafta ile iki sene sonrasında o sistemlerde uyguluyorlar.

Türkiye için de bu geçerli. Nasıl Rabia olaylarından sonra ölü eşi ile ilişkiye girmeyi yasal saymasından Nekrofili denildiği için iki hafta sonra Türk medyasında bir bakan çıkıp Gezicilere Nekrofili dediyse bu olay da böyle devlet hafızasında başkasını suçlama eylemine dönüşüyor.

Batıda olan devletlerde Occupy hareketi çıktı ve bu olayın destabilizasyonunu gören Batı hükumetleri de bunu iki sene sonra Arap devletlerinde olması için çalışmalara başladı. Amerika ve ortağı Erdoğan birlikte Müslüman dünyasını paramparça ettiler.

Papa olayları yaşandıktan en fazla iki ay geçti geçmedi bu olayın Türkiye içerisinde benzer bir durumu olan Müslüman Vakıflarında uyguladılar. Casusluk faaliyetleri sonucu Ensar Vakfı en zayıf halka olduğu için de oradan vurdular. Buradan anlaşılan bu.

İki tarafta da oyunlar bol miktarda bulunmaktadır. Türkiye şu an çok çetin dönemeçlerden geçiyor. Tayyip Erdoğan’ın bulaştırdığı bu Amerika’nın projesi uygulanmadan ortadoğu devletleri olarak ortak bir örgütlenme içerisine girilseydi belki de bu kadar sıkıntılı durumlar yaşanmazdı.

Arka bahçesini kaybeden Türkiye sarsılan dalgalar içerisinde kendini savunma pozisyonuna düşmüştür. Amerika her türlü şu ana kadar planını istediğine yakın bir biçimde sürdürmüştür.

Şimdi ise Türkiye’de karıştırma olayları yapmaktadır. Bunun sebebini de şimdi bir şey araştırırken 19/07/2010 tarihli bir yazı içerisinde mantıklı bir sebebi buldum:

http://www.internethaber.com/mitin-ciae-verdigi-muthis-karsilik-273066h.htm

Bu haberde bulunan şu kısmı özellikle yazmak istiyorum:

—-alıntı metni—-

– Sayın Kuzu, kitabınızda “Türkiye bir casus cenneti” diyorsunuz. Bu ne demek?

Türkiye ard arda gelen terör olayları ve provokatif eylemler ile Güneydoğu’dan gönüllü bir biçimde vazgeçecek bir noktaya sürükleniyor. Tırmanan olaylar karşısında Türkiye’den beklenen, “Alsınlar Güneydoğu’yu” demesidir. İşte bu durumda araya girecek olan ABD, hem Türkiye’yi küstürmemiş, hem de istediği piyon Kürt Devleti’nin sınırlarını amaçladığı çizgiye getirmiş olacaktır. Ve dikkat edelim bu sınırlar “Nil’den Fırat’a” uzanan sınırların üst kısmıdır. Yani İsrail’in vaat edilmiş topraklarının sınırları.

—-alıntı metni sonu—-

Ne kadar komplo teorileri gibi gözükse de gerçekler söz konusu olduğunda 2016 tarihinde her hafta bir yerde bomba patlamaya başladığında aynı şeye geldiğini görmekteyiz. Yani bombalar ile bizi bunaltarak verelim gitsin’e getirmeye çalışıyorlar. Haberiniz olsun.

Gerçekte Erdoğan’ı desteklemediğimi ve yaptığı yanlış olayların hepsinden bahsediyorum. Hatta Kürdistan’ı kurdurmak için İsrail yönetimi ile beraber hareket etmesi de bunun en büyük delili. Şu an garip bir şekilde Amerika – İsrail “karşıt+ortaklığı” ile hazırlanan

Türkiye bölünme projesinin Erdoğan’ın menfaatini koruması ile Amerikanın tam istedikleri şekilde olması arasında bir yerlerde gidip durma operasyonları bunlar. Ne ol Ne öl politikasını seven Amerika kendisinin karşısında Hayır diyecek bir ülke olmasını istemediği için de aynı yönde giden kardeşler arasında olan sürtüşmeyi de Türkiye olarak basından izlemiş oluyoruz.

Ya kendince terbiye edecek yada alaşağı edip daha güçsüz bir oluşumu ortaya çıkarmaya çalışacaktır. Diyeceklerim bu kadar.