Yeni Dönemin Savaşı – Ekonomi – Osmanlı Sistemi – Yeni Sistem

“-” Önemli bir not ile başlamak istiyorum. Eğer bunu ülkenin başına gönderecekseniz ve devletin başındaki bunu okuyorsa dikkate alsın. Siz de bir zahmet adımı hitap ederek yollayın. İsim tescil hakkı her türlü bende olduğunu unutmayın.
 
Bu yazdığım yazıdan hiçbir menfaat beklentim yok. Zaten öyle olsaydı bunu böyle ortalıkta yazıp da görmeni istemez direkt olarak kendim bunu uygulayacak bir yol bulurdum. iki durum yapılmadıkça hakkımı haram ediyorum. Bu durumlar olmadıkça da bu sistemi uygularsa da her türlü en doğru adalet sağlayıcı olarak gördüğümden Allah’ı şahit tutarak başına gelecek tüm belaların gelmesini de peşinen kabul etmiş oluyor. Sadece İki söz istiyorum. (yurtdışındakiler için 2+ ek maddesi 2 yerine geçer.)
 
1) Devletin bu sistemi uyguladıktan sonra asla ve asla kimsenin hakkını yememesi ve meritokrasi’ye (herkesin liyakatına önem veren sistem) geçmesi ve ne olursa olsun hiç kimseye ateist olsa dahi fikri veya görüşü sebebiyle yakılması durumunu engelleyip barış ortamını sağlaması. Dinin gereği de olsa ahlak gereği de olsa böyledir. Saldırmadıkça saldırma ve işini ehline verme vardır.
 
2) Yıldız Sarayı, Yıldız Parkı, Beşiktaş – Kadıköy İskelesi gibi yerleri yeniden halka tam manasıyla açarak bu bölgelerde olan devletin de olsa özel mülkeştirme durumlarından vazgeçmesi. Sonuçta o bölgeler tarihi değere sahip ve asla ve asla bir insan olarak o değerleri bozmasını istemem. İstediği gibi beştepede veya atatürk orman çiftliği gibi yerlerde takılsın bu sözleşme dışındadır.
 
2+) yurt dışından bir devlet ise bu sistemde olan devletlere saygı duysun ve sistemin diğerleri ile birlik beraberlik içerisinde olsun. başka bir şey istemem zaten. “-“
 
Uygulayıp uygulamama kararı tamamen onun elindedir. Her türlü gider gelir meselelerini düşünerek hangisi daha mantıklıysa onu karar verir ve uygular. En azından müslüman ise ikisinden birisini karar verir. Öyle her ikisini de işime geleyim tarafını yaparsa tamamen üstteki maddeler geçerlidir Allah katında olan akitte.
 
Dünya üzerinde devletler sanayi devrimi sonrası ekonominin büyümesi ve firmaların diğer bölgeleri yönetmek üzere egemenlik kurmaya başlaması sebebiyle askeri operasyonlardan gelir kazanmak daha maliyetli hale geldi.
 
Eskiden krallar gelir bir yeri ele geçirir ve o bölgenin ganimeti ile yeni ordular kurarak hüküm sağlamaya çalışırdı.
 
Firmaların bol miktar üretim yapması insanları çok daha fazla imkan sahibi ve konforundan vazgeçmeyecek duruma götürdü.
Bu da insanları savaşları bitirme ve barış durumuna gelmek için olumlu durumlar sağladı.
 
Devletler her zaman tekelleşmeye çalıştığı için ne kadar toplumlar barış istese de bir fay hattı birikimi gibi sürtüşe sürtüşe birikiyor ve birinci olma yarışında ekonomik açmaza geldikleri anda birbirini patlatır gibi savaşa başlıyorlar. İki dünya savaşı da bunun en net örnekleridir.
 
Dünyada bulunan tüm devletler birer sistem olarak görülebilir. Her birisi şu an diğerlerine karşı bir sistemler savaşı veriyor. Bu savaş içerisinde en güçlü olan gelişiyor ve diğerlerine karşı üstünlük sağlıyor.
 
Şimdi gelelim konumuza.
 
Konumuz Halkın içinden gelen toplumsal bir reform ile çağa ayak uydurma çabalarının bir tecellisi olarak görebilirsiniz. Konumuz Ekonomik girişimci ve devlet dengelerini sağlayacak yeni bir sistem önerisi olacaktır.
 
Sistemin adını Müslüman Sistemi ve Osmanlı Sistemlerinden esinlenerek yaptığım için adını “Emire Bağlı Üretim Sistemi” koyuyorum.
 
Siz ne düşünürseniz düşünün amacım hem kapitalistler kadar girişimci ruhu olan hem de komunistler kadar dengeli gelir sağlayabilecek bir sistemi tekrardan hayata geçirebilmek isteğimden kaynaklanıyor.
 
Sistemi hangi perspektiflerden bakarak oluşturdum?
 
Müslümanlıkta devlet anlayışı geliri dengeleme ve zenginin parasını fakire vererek ekonomiyi döndürme esaslıdır. Aynı zamanda bu ekonomi asla ve asla girişimciye başkasının zararına iş yapmadıkça ve tembel bir şekilde bir tarafa ekonomik birikim sağlamadıkça istediği kadar gelir etme fırsatı sunuyor.
 
Osmanlı tarafına bakınca da bu sistem ekonomide bulunmakta fakat o dönemde sanayileşme olmadığı için insanlar için mikro ölçekli işletmeler kaynayan özgür ticaret sistemi vardı. O yüzden bu olayı yapmaya çalışmak bu dönemde geçerli olmayacak derecede başarısız bir sonuca ulaşır.
 
Biz o yüzden ekonomiyi bir savaş alanı kabul ederek Osmanlının girişimcilik ruhunu ele alabiliriz. En önemli etken Sipahi ocağı sistemi yani diğer adıyla Tımar sistemi örneği verilebilir.
 
Yalnız bu özerk girişimler hakkında sorunlu noktalar olduğu için onları da düzeltecek şekilde bir patch (ekleme) yaparak size sunmayı düşünüyorum.
 
Tımar sistemi ile ilgili bir çıtlatma sonucu devlet kafasında nasıl bir planlama oluşabilir diye bir tanıdığıma ulaştığımda benim bakmadığım başka bir açısını daha kazandırmama vesile oldu.
 
Şimdi İlk ve sonraki gelen aşamaları teker teker açıklayarak ona göre daha tutarlı olan altyapısı ile ilgili sistem hakkında bilgi vereceğim.
 
İlk kafamda Bulunan Tımarlı Fabrika Sistemi Kısmı
 
Osmanlı devleti Tımarlı Sipahilere arazileri kendi taktim ederdi. Orada arazi verdiği ağalara seneler boyunca asker yetiştirme karşısında vergi muafiyetleri olur ve hem asker yetişir hem de bakımı devlet yükümlülüğünden kalkar şeklinde bakabilirsiniz.
 
Benim görüşümde ise şu sorunlar üzerinden fikir yürüttüm:
1) Girişimcinin en büyük sıkıntısı para bulmak
2) Devletin en büyük sıkıntısı kendi gücünü geçen firmaların onu yönetmeye başlaması
3) Tüketime dayalı toplum sisteminden Üretime dayalı sisteme geçiş gerekliliği
4) Bankaların faiz işleri ve her ekonomik alana girmesi sonucu oluşan istenilmeyen enflasyonlar
5) Bankalar, bankalar, bankalar… hiç sevmem kendilerini 😀 Boşa değersiz paraları şişirip sonra da balon gibi patlamasıyla ünlendikleri için boşu boşuna krize neden oluyor ve sürekli piyasadaki trendlere bağlı olan değerlerin volatilitesi (dalgalanması) bu konuda destek veriyor.
 
Devlet bankacılık sistemi gibi ekonominin ana düzlemine yerleşecek şekilde bir fikir. Kapitalizm gibi tamamen devletin el eteği çekmesiyle meydanı girişimcilere bıraktığında görüyorsunuz simsarlar piyasayı allak bullak ediyor. Başkaları da zengin olmasın diye tüm girişimcilerin zengin olmasını engelleyecek düzenlemeler yapıyor.
 
Girişimcilik Fikri 1:
 
1) Girişimciler devlete bir proje ile gelecekler. Bu her tip üretime dayalı proje olabilir. Projeyi açmak devletin yükümlülüğünde. Geleni geri çevirmek olmaz mottosuyla (slogan) çok yasaklı olabilecek durumlar hariç hepsine izin verir. İster ayakkabı tasarımı ister motor ister kurdela. Devlet ise %50 devlet, %50 firma (tüzel kişilik) ortaklık ile o girişimciye fikrini gerçekleştirecek arazi, makine ve fabrika kurulumunu sağlayacak. Tabi ilk başta girişimci istediği ekonomik değeri öyle holding geliri kadar olmaz. Sadece tek bir makine ve deneme amaçlı küçük bir apartman katı kadar bir şey olarak düşünün bunu.
 
2) İşletme yönetimi üretim geliştirme konusunda tamamen girişimciye aittir. Girişimci 5 sene boyunca stajyer yönetici olarak devlet kontrolünde gelir gider tabloları her gün kontrol edilecek. Sonraki dönemlerde aylık veya senelik tablolarda özel durumlar olmadıkça kontrol süresi uzun tutulabilir. Özel durumlar zimmete para geçirmeye teşebbüs veya sürekli zarar vermesi durumu olabilir. Eğer 5 sene sonunda karlı bir işletme ise sürdürme ve devlet destek ile büyütmeye yardımcı olabilir vergilerin katkısıyla. zarar edenler rüştünü ispat edememiş ve başarısızdır, kapatılır.
 
3) Devlet şirketin gelirinin %50 sini 5 sene boyunca firmaya bırakır. Gelir getirdikten sonra en azından Zekat miktarı %2,5 kısmını her türlü almak zorundadır. Çünkü üreten firma kar getiriyorsa en azından her senelik birikimi de çoğalacağından artık devleti başka yerlere yatırım yapması gerekir. Hem de devlet bankacıların yapmaya çalıştığı ekonominin istihdamı ve para dağıtım merkezi olma durumunu tekrar kontrolüne ele geçirerek insanların devletin üstünde bir güç olmasını engellemiş olur. Böylece hem güçlü devlet hem de güçlü üretimden kazanan toplum ile dengeli oranlar ile sistem çarkları döndürülebilir. Gerektiğinde stratejik kaynakları kendi iç bünyesine alır ve onu fabrika gelirine ek hane olarak katarak girişimcinin firmayı daha çok geliştirmesini sağlar.
 
4) Firma devletin özerk kurumu olduğu için devlet tüzel kişiliğinin ast elemanıdır. O yüzden geliri de dolaylı yoldan devletin hesabındadır. Girişimci orada bir çalışan gibidir ve kazancın %10 gibi miktarı otomatik onun maaşı olarak kendisine verilir. Diğer kesimler diğer işçi maaşları, firma maliyetleri, firma yatırımları gibi kalemlere verilir.
 
5) Eski firmalar farklı sistem olduğu için onlar ile özel bir statüde devam edilir. Zaten devlet onları zamanla büyük balık olması sebebiyle asimile edeceği (özümseme olacağı) için zamanla onlar da bu sisteme aşina olacaklardır.
 
6) Eğer firma sahibi kazanç getiren bir yerden ayrılmak istiyorsa ona istediği gibi ayrılma hakkı verilecektir. Aldığı maaşlar onun hakkı olarak kendisinindir, Firma gelirleri ise tamamen firmanındır. Zorlama ile veya devletin kirli işleri ile alınmaya çalışılıyorsa bu durum istisnai olarak işyeri çalışanının her türlü iradesi ile tekrar sahip olma hakkına ve devletin ona tazminat ödemesi hakkına sahiptir. Eğer iradesi ile gittiyse taktirde kayyum devreye girecek ve o şirketin yönetimi devlete geçecektir. Bu sayede başka bir girişimcinin teklif ve açık arttırması ile ona geçecektir.
 
7) Üretilen ürünler hakkında firma sahibi yurt dışına satımını istiyorsa bu konuda devlet yurt dışında AVM tarzı yada market tarzı oluşumlar açarak Türkiye veya benzeri adlar ile olduğu yerde mağazalarda satışı yapacaktır. Eğer ki kalite değerleri o ülkenin talep gören kalitelerindense olur bu. Değilse o zaman ona uygun kalite düzeyinde marketlere aktarılır ürünler.
 
8) AVM değil de az talep varsa bu konuda o zaman sıradan bir holding gibi girişimciye sadece mal satımı ile ilgili salahiyet verilir. Asla bu para gönderimi ile ilgili olmaz. Yurt dışında bir arazi satın alınacaksa bu devletin adına alınır ve ürünler o alınan yerde satılır.
 
Benim gördüğüm daha çok şey olsa da seneler sonra pek çoğunu kaybettiğim bilgiler olduğu için aklıma gelenler bunlar.
 
Gelelim İkinci ve fikir çalıştayı sonrası yapılmış yönteme
 
Firmalar doğuda üretim yapıp malzemelerini devlete satacaklar önerisini görmüşsünüzdür geçen aylarda. İşte o haberin kökeni benim verdiğim fikrin bir mahsülü olarak ortaya çıkıyor. Çünkü tımar sistemi üreticiyi özerk yaparken fikri biraz farklı yönde algıladıkları için bu şekilde bir sonuç çıkmıştır ortaya.
 
Eğer girişimciler yönetime bağlanmak istemiyorsa, kendi sisteme adapte etmek için firmaları bu yöntem ile ikna edip geçiş yapabilir veya zarar etme potansiyeli listesindeyse böyle bir duruma geçilebilir.
 
1) Firmalar bağımsız yapısıyla üretim yaparken devlet girişimcilerin malını alır ve o malları fiskobirlik gibi belirli miktar fiyatlar biçerek ticaret işine girer. Geçenlerde kasap ve et muhabbetlerinde pahalı et durumları olması sonrası bu durum geçerli olabilir.
 
Örnek:
Kasaplar ile Koyunlar arasında bağ olarak kasapların istediği talebe ve yetiştirilme yerine göre giderek oradankesildiği gibi direk kasaplara lojistik firması durumunu üstlenebilir. Tüm kasaplar ile anlaşıldığı taktirde o zaman fiyatlarda tavan yapan durumlar da zaman ile düşmek zorunda kalır. Angus mangus hikaye. Kimse etinin tadı yabancı diye sevip tercih etmiyor.
 
2) son olayda olduğu gibi Savaş veya terör durumlarında devlet o böglenin ticareti mağdur olmasın diye bunu kullanabilir. Böylece halk üretir ve mağdur olmadan mutlu mesut bir şekilde yaşamını sağlar.
 
3) Geliştirilmek istenilen şehirlere böyle teşvikler verilebilir. Böylece o bölgede açılan her firma 5 senelik vergi izni kadar büyük avantaj ile devletin de yararına olabilecek durumları sağlar.
 
Neyse diyeceklerim bu kadar. Çalışma hayatım daha yoğun bir hal aldığından kafam dolu biraz. Eğer dil konusunda biraz bozulma veya eksik detay çok görüyorsanız bundandır. İleride aklıma bilgi gelir de buraya uğrarsam daha detayları da eklerim. İyi günler.

Göçmen Kimliği Önerisi

Ülke olarak göçmenler konusunda büyük bir yükümlülük altındayız. Ya Türk pasaportu verilmesi gerekmekte ya yörük yada göçmen olarak anılmakta.

Bildiğiniz üzere pasaport almak o kadar kolay olmadığı için bu olasılık sadece çok özel durumlarda geçerli olabilecek bir öneridir. Ne dil bilen nede ülkeyi özümsemiş kişilerden oluştuğu için göçmenlere bu yapılması saçma olur.

Göçmen Kimliği resim örneği (paint terk):

nufus_cuzdani
Ülkemizde göçmen olaak duran bir gerçeklik var. İş gücüne katılmayanlar, vergisiz iş gücü ve benzeri durumlardan dolayı sıkıntı çıkartıyorlar. Hem onların geçim kaynağını sağlıklı kanallara getirebilecek hem de devletin onlar üzerinde olan yükümlülüğünü kaldıracak bir öneri getiriyorum.

Herhangi şekilde ülkemize sığınma durumunda kalan kişiler kendi kimliklerini devlete teslim etmek suretiyle devlet içerisinde alacağı salahiyet ve sorumlulukları belirten bir göçmen kimliği şartnamesi imzalayıp göçmen kimliği alabilir.

Göçmen kimliği o dönem bulunan nüfus cüzdanından görünüm olarak bir kaç fark bulunduracak:

1) Türkiye Cumhuriyeti Göçmen Kimlik Kartı yazısı
2) Göç ettiği ülkenin bayrağı
3) TC Kimlik numarası yerien ayrı kodlama dizilimi ile hazırlanmış göçmen kimlik numarası

Diğer özellikleri geldiği ülkede geçerli olan memleket vb. her şeyin ismi ile latin harflerine ve türkçe kelimelere dönüştürülmüş şekilde aynı kalması sağlanabilir.

Bu kimlik bilgileri sorumlulukları ve sınırlı özellikleri polislere , jandarmaya öğretilir ve bilmeyenleri olursa da üstlerine haber verilip sorgulanarak öğrenmesi sağlanır.

Gelelim kimliğin yetki ve sorumluluklarına:

1) Kimlik ile çadır kent veya kiralama gibi çeşitlerde oturma imkanı olur. (yabancı mülk edinme kanununa tabi olabilir fakat böylesi daha sağlıklı)
2) Vergilendirme olarak Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına tabi olur
3) Ülke kanunlarına saygılı ve ülke huzurunu sürdürecek hareket ettikçe ülke içerisinde gezmesine izin verilecek (yasadışı faaliyet anında ülke cezalandırmalarına tabi tutulur ardından da çok ağır bir şart varsa ülke dışarısına atılır)
4) Ülkede onlara karşı Türk vatandaşlarının yaptığı her türlü suç girişimi hukuken ülke yasalarında ne gerektiriyorsa o şekilde karara bağlanır
5) Göçmen kimliğinden çıkıp eski ülkesine dönmeye çalışana veya normal kimliğe geçene kadar yurtdışına çıkışlar yasaktır
6) Geçmiş ülkesine geri dönmek istediğinde (olayların durulması veya ekonomik durumları iyileşmesi gibi) sözleşme fesheden dilekçe verilir ve göçmen kimliği teslim edip arşivde kaldırılan eski kimliği geri alır.
7) Türkiye Cumhuriyeti kimlik bilgilerinin başka yerlerde veya gizli örgütler içerisinde kullanmamasını garantiye alır.
8) Ülkeden geri çıktığında bilgileri sadece o dönem içerisinde bulunan faaliyetlerinin ne olduğu ile ilgili detayları içerebilir.
9) Seçme ve seçilme gibi vatandaşlık hizmetlerinden yararlanamazlar.
10) İkametgah durumu verilebilir ve üzerine göçmen ifadesi belirgin şekilde yazılır.
11) Araç sahibi olma ve benzeri eşya sahibi olma imkanı var.
12) Göçmenlerin okuma hakları da vatandaşlar gibi olacaktır. Üniversite sınavında göçmenlere LYS, ALES benzeri (normal insanlar tarafından kabul edilecek şekilde) sınavda aldığı puana göre diğerleri ile aynı döneme sınava girenler ile eşit puanlama yapılacak ve genel sıralamada puanına göre sıralamada yer verilir. Her göçmenin ülke dili bilmesi zor olacağından sınava girecek göçmenlerin ingilizce veya fransızca gibi emperyalist fakat çok ülke tarafından bilinen dillerde veya Arapça gibi en az 100 milyon kişinin konuştuğu dillerde yapılır.
13) Göçmen kamplarında geliri olmadığı taktirde muhtaç yardım desteklerinden alabilirler.

bu gibi pek çok şartlar ve yetkiler ile oluşan bir kimlik ile hem o insanların üzerindeki yükümlülük hem vatandaşların dışlama durumları hem de devletin sorunları hafifletilmiş olur.

Böylece Avrupa’nın yapmadığı insanlığı yapmanın dışında en azından kanun olarak daha orijinal ve ülke olarak diğerlerine örnek olabilecek innovatif bir düzen sağlanmış olur. Tabi bu iş devlet büyüklerinin kararına bağlı. Umarım bunu kendi yararlarına kullanıp devletin içerisinde gereksiz popülatif hareketlere girişmezler.