Kanal İstanbul ve Montrö Sözleşmesi Hakkında

Kanal İstanbul ve Montrö Sözleşmesi Hakkında

Kanal İstanbul projesi hakkında detaylı bir şekilde size olayları açıklamak isterim.

Projenin ilk aşamasında sırasında yapılması düşünülüyor diyerek insanlara haber verdiler. Fakat eski proje zamanında sınırları Silivri ile Terkos’un batısı olarak düşünülüyordu. Ben o durumu görünce o zamanlar sadece maliyet bazında bakarak bir proje haritası altyapısı önerisinde bulunmuştum. Büyükçekmece veya Küçükçekmece tarafından yapılırsa o bölgelerde su yolları üzerinde olduğu için araziden çok daha az toprak çıkar maliyetler çok aşağılara çekilir şeklinde.

Sonra hiç harita filan yayınlamadan beklediler belirli bir süre beklediler ve tahminen eski proje arazilerini satıp yeni proje arazilerini satın aldılar ve bu sefer benim proje sınırları olarak belirttiğim rotada göstermeye başladılar yeni araziyi.

kanal-istanbul-catalcada-olabilir

Eskiden detaylandırarak bakmadığım için maliyeti nasıl ucuza getiririm mantığında bakar ve politik ve stratejik durumlarla o kadar ilgilenmezdim sadece bir öğrenci olduğum için.

Şimdi ise bu projenin rotasının dönüştürücüsü olarak epey bir etkim olmasına rağmen daha mantıklı bir görüş zamanımda yeni ihtimalleri de değerlendirip bu projenin yapılmaması gerektiğini söylememe rağmen devam ettiriyorlar. İlk başta benim bakmadığım pek çok açıdan mantıklı sakıncalarının olduğu aşikar bir durum.

Silivri tarafına bile yapılmaması gerekecek kadar net bir şekilde bir durumdayız.

Açıklayayım.

1- Projenin önemli noktalarından birisi su havzaları üzerinde olması durumudur. Tam da maliyeti düşüren etmenin aynı zamanda İstanbul’un Melen suyu gibi başka sulara muhtaç bırakacak durumdadır.

2- Kanal İstanbul’un Montrö sözleşmesi ile ilgili durumu değiştirmesi. Bu tamamen kritik ve zaruri şekilde engellenmesi gerektiğinin göstergesidir. Şu an boğazlar hukukunda en geniş yetkilere sahip ülke biziz.

Devletimizin dünyanın süper gücü olsa veya diyelim üçüncü beşinci gücü olsa neyse ona göre rahatlıkla montröyü bozalım da tamamen boğazlara hakim olalım iddiasında bulunulabilirdi. Şimdi açarsak 7 düvel üzerimize süveyş kanalı veya panama kanalında olduğu gibi çökecektir.

3- Karadeniz’in su havzası Maramra’ya göre bir miktar da olsa yüksektir. Bu su miktarı Kanal İstanbul açıldığında bir miktar daha azalcaktır. Bu durum bize balıkçılık olarak vuracaktır. Yaklaşık 100 metre altında karadenizin H2S bulunmaktadır. He elbette o sıvının boğazlardan geçmesi pek muhtemel değil ama balıkçılık için her bir metre hamsileri ve diğer balıkları metreküp ölçekli azaltacaktır. Zaten çok avlanma sonucu kıt kanaat geçinen balıkçılar iyice zor duruma düşecektir.

İki haftadır yazmayayım yazmayayım dedim ama dayanamadım. Özellikle kanal istanbul’un kimlere fayda sağlayacağını görünce çok net şekilde karşı çıkmaya çalıştım. Çünkü bu işin sonu Amerika’nın ve kendi çıkarlarının peşinde devletin haklarını ve halkı satmaktır. İhanet etmiyorlarsa durdurmaları gerekir.

Diyeceksiniz şimdi sen büyük projeleri engelleyon neye bize karşı çıkayon.

Ben de diyeceğim ki arkadaş her şeyi engellemiyorum. Ermenilerin Metsamor Nükleer Santrali kapatılsın diye bas bas bağırma sebebim Iğdır’lı vatandaşları Kars’lı vatandaşları korumak. Çünkü fay hatları üzerine kurulmuş bir tesis her zaman tehlikelidir.

Ben Sinop’ta kurulan tesis hakkında pek eleştiri yapmadım. Çünkü bizim Nükleer Enerjiye ihtiyacımız var ve Fransa’da bu konuda hala kurmaya devam eden bir ülke. Ben Sadece Yumurtalık tarafında olana karşı çıkıyorum çünkü o da FAY HATTI ÜZERİNDE.

Devletin kaynaklarını arttırması için rüzgar enerji tribünleri daha iyi nerelere kurulur ve güneş enerjileri nerelerde aktif olur hatta doğadaki nemden enerji üretilebilir mi ile ilgili uğraşılarım var. Siz sadece hükumet yapacak diye her şeyin doğru olduğuna inanırsanız o zaman büyük hataya düşersiniz. Çünkü şu söz her zaman geçerlidir.

“Beşer şaşar” veya “İnsan Beşer, Kuldur Şaşar”

Yani siz sadece o dedi diye doğru kabul ediyorsanız yanlıştır. Ben de o da başkası da herkes yanlış yapabilir. Önemli olan mantıklı şeyleri görüp yanlıştan dönmektir. Önemli olan halkın menfaatlerini şahsi menfaatlerinin önünde görmektir. Eğer bu kanal İstanbul yapılırsa meşruiyeti de sorgulanır ihanet ettiği de düşünülebilir Montrö Sözleşmesini delmesi sebebiyle.

Ayrıca haklarımı da aramaya karar verdim. İnsanlara faydam olduğu kadar değerim ve kazancım olması gerektiğini anladım. Başkaları bunun üzerinden hem oy devşirip hem prim yapıp hem de yok sayıyorsa o zaman ben de Müslümanlığın ilk kaidelerinden olan “hak yemem ama kimsenin de hakkını yedirmem” şeklinde olarak düşünerek hareket etmek gerekir.

Siz de tavsiyem gerçeği görün ve ona göre hareket edin. Onlar sadece başkalarının fikrini çalıp yaşamını sürdüren çıkar çetesinden farksız hareket ediyor. Gerçek Müslümanlık ile alakalı olsalardı herkesin hakkını ne kadar fayda sağladıysa o kadar verirlerdi.

Ayrıca kanal istanbulda yapacakları ne olur oradan diğer gemileri geçirmek için biliyor musunuz?

Boğazda bol miktarda etkinlik düzenleyip gemileri bıktırana kadar bekletmeyi yapabilirler. Ama bunu dünya devletleri yer mi? Kesinlikle hayır. Bu durumda Kanal İstanbul’u bedava geçirirler aman diyeyim.

Sonuçta kazaları istatistik olarak sunarsalar şu ana kadar kaza sebepleri ve durumları epey bir miktar azaldı. Şimdi bu projeye başlanırken artarsa bile adamlar istatistikleri koyacaklardır önüne bak ahanda gemi kazaları az hadi bakalım aç bana boğaz yollarını.

Hadi diyelim bir akıllı kendileri sandılar ve Montröyü bozup tüm boğazı kendilerine geçirmeyi düşündüler. Üstüne Rusya ve Amerika arasında pestil olmaya yakın devletimizi iyice pestil eder ve Boğazlardaki haklarımızı ikisinin menfaatlerine göre bizi ezmeleri ile sonuçlandırırlar.

Elimizdeki ticari geçiş ve askeri gemi geçiş tonajlarını oynatma durumları ile Türkiye’nin kaderi ile oynayıp bir tarafın uydusu tarafına düşürürler.

Neticede eski statüko yok. Devletler yerine NATO ve Şanghay beşlisi gibi bloklaşmalar var bu dönemde. Biz ikisinden de fayda sağlayacak ince diplomasiyi yapsak bile Barış Pınarı örneğinde olduğu gibi iki taraftan da darbe yeme ihtimalimiz yüksek. Özellikle belirttiğim Esad ile anlaşma yerine gidip Rusya veya Amerika ile anlaşmak da saçmalık anlamında içerikte yazmama rağmen anlamamışlardı. Çünkü ikisi de oyun oynuyor ve bize karşı planlar ortaklıklar kuruyor diye açıkça demiştim öncesinde.

Şimdi orada Montrö açılırsa Boğazlarda Rus gemileri savaşta bile geçiş yapma hakkına sahip olur. Amerika ise Karadeniz’de istediği kadar gemi geçirir. Bulgaristan ve Romanya şu an ABD güdümüne girmiş durumda. Belki Karadeniz’de olan menfaatleri bir tek onlar savunurlar onlar da Berlin Antlaşması (1878) olduğu’nun tam tersi olarak Batılıların bizden Rusya’dan topraklarımızı geri alırken verdiğimiz topraklar gibi Rusya da bizden Amerika’lılara karşı haklar kazanmak için kendi haklarını ister.

Akıllı iseler zaten sadece yeni boğaz ve manzarası için gelecek kitleden rant kazanmak için bu projeye adım atmazlar. Eğer adım atıyorlarsa ya haindirler yada açık şekilde devlet yönetemeyecek zaafiyette insanlardır. Diyeceksiniz hainler derken ne kastediyorsun. Yabancı devletlerle işbirliği içerisinde olanlara yada halkın menfaati yerine kendi menfaatlerini üstün görenlere denilir. He unutmayın kaç sadrazam bu yüzden padişahların önünde kellesini yitirmiştir. Çünkü Hainlik budur. Erdoğan şu an sadrazam olsa çoktan Pargalı İbrahim Paşa niyetine kellesini uçurmuşlardı halkın haklarını hukuku saymadan yemelerinden dolayı.

Ayrıca İstanbul’da sadece zenginlerin oturabileceği bir ortam olur eğer bu proje yapılırsa. Düşünün Köprülerden geçiş yapmadan İstanbul’dan çıkamayacaksınız. Günü birlik şehir dışına çıkmak hatta Merkezden, Avcılar – Beylikdüzüne gitmek bile köprü ücreti ile geçişe eşdeğer olacak. Rant ile artan kiralar elbet ekonomiye katkı sağlayacaktır ama çalışanlar için çok daha fazla maliyet ile aynı asgari ücret ile çalışmak demek olacak. Sadece Erdoğan ve ailesini Rantistanbul şehrinde zengin kaymak tabaka olarak yaşatmak ve kölesi gibi çalışmak istemiyorsanız sizin de dur demeniz gerekir.

Her değerlenme ülkenin ortak değerlerini kazandırmaz. Sadece belirli kesime kazandırıyorsa bu iş olmaz.

Şu linki de şuraya bırakayım benim görüşüm dışında farklı perspektif sağlamaktadır.

https://www.youtube.com/watch?v=qtu1UA9A4hM

Ne Kadar İslam Ülkesiyiz? (Bağlantılı Olarak: Reşit Olma Yaşı + Çalışma Saatleri)

Dünya üzerinde herkes bir kültürün parçası olduğunu iddia eder. Bazıları gerçekten o kültürde olur, bazıları kültür olarak diğerlerine daha yakındır.

Halkın kültürel etkileşimleri ne olursa olsun devletler halkın temsilcisi olarak görüldüğünden rejim etkileşimleri ile bunu irdeleyeceğim.

İlk olarak Yılbaşı Kutlamalarına verilen izinler üzerinden irdeleyeceğim.

Map_of_Countries_that_do_not_recognize_Christmas_as_Public_Holiday

Görüldüğü üzere Çin Kültürü etkisi altında bulunan yerler ve Müslüman Dünyasında bulunan yerler Noel Kutlamaya resmi olarak katılmıyor.

Mısır, Bangladeş gibi eski İngiliz Sömürgeleri ve Güçsüz Müslüman Afrika ülkeleri kutlamaları legal olarak kabul ediyor. Türkiye ise resmi kutlamalar olmasa da bu konularda izin veriyor sınıfına giriyor.

Sonra olan yazılarımdan birisinde çoğu eski kültürde yılbaşının ilkbahar ayında (Nevruz vb.) olduğundan bahsedeceğim. Ay takvimi ile ilgili olan Müslüman yılbaşı haricinde bir tek Noel yani Hristiyan yılbaşı Kış ayına denk gelmektedir. Bunun da tek sebebi İsa a.s. o dönemde doğduğunu kabul ettikleri için öyle olmuştur ben yazana kadar isteyen araştırabilir o dönemde.

İkinci olarak takvimleri inceleyeceğim. Haftanın başlangıç tarihi ve tatil haritası bunda esas alınacak türden etmenlerdir.

Haftalık tatil haritasına baktığımızda Müslüman Ülke bölümü Cuma ve bir önce/sonra günleri kapsayacak şekilde tatil ilan etmiş gözüküyorlar.

Week_Holidays_World_Map

Bu noktada Fabrika çalışma saatlerinin uyum sağlaması adına yapılan aynı günlerin tatil olması etkeni ve kültürel zorlama etkenlerini de dahil edebiliriz.

İran hariç tüm ülkeler Cumartesi gününü resmi tatil olarak görüyorlar. Çek ve Müslüman dünyasında çoğu devlet ise Cuma gününü tatil ilan etmiş gözüküyor.

Bilindiği üzere Yahudilerin tatil günü Cumartesi ve Hristiyanların tatil günü Pazar olarak kendi öz kültürlerinde bulunmakta. Bu olaylara tek muhalif grup da Afgan ve İran bölgesi gözüküyor.

Week_Holidays_World_Map1

Kültür emperyalizmi sonrası Hristiyan bölge dünyanın %70inden fazlasını etkisine almış gözüküyor. Türkiye, Suriye, Pakistan, Fas, Endonezya ve Tunus da bunlara dahil.

Çek Cumhuriyetinin Cuma Cumartesi tatil yapmış olması da bu ülkenin Ateist oranının yüksek olmasından kaynaklı bir gündemi olabilir. Bu aykırı durumun sebebinin araştırılması iyi olur.

İkinci harita olarak gözüken Haftanın ilk günü devletlerin nüfuz bölgesini gösteren en açık delillerden birisi olarak görülebilir.

Amerika ve İsrail özellikle Yahudilerin tatil günü Cumartesi günü (onlara göre 7. gün) ardından gelen ilk gün yani Pazar günü hafta başı yapılmıştır.

Çin gibi uzakdoğu ülkeleri ise ekonomik etkiler nedeniyle Amerika Nüfuzuna girmiş gözüküyor. Asıl beni şaşırtan Güney Amerika kültürlerinin çoğunun da bu etki altına girmiş olması.

Yeşil olarak gözüken bölge ise Müslüman dünyasının haftabaşı olarak gözüküyor. O da görüldüğü gibi Cuma yani tatil gününün sonrasında olan gün yani Cumartesi haftabaşı olarak ilan edilmiştir.

Hristiyan dünyasında ve etkisindeki ülkelerde de tatil günleri Pazar günü sonrasında bulunan Pazartesi günü haftabaşı olarak kutlanıyor. Burada bakıyoruz yine Fas, Türkiye ve Tunus bölgesi Hristiyan etkisi altında gözüküyor.

Takvim etkileri olarak görüldüğü üzere üç olaydan yalnızca bir tanesinde kısmi (partially) olarak hristiyan kültürü etkisinden uzak bir ülke görünümdeyiz.

Müslüman coğrafyasının geneli ise dünya geneline göre bu konuda çok daha başarılı bir şekilde kendi kültürlerini korumuşlardır.

Age_of_Consent_-_Global reşit olma ve cinsel ilişkiye girme yaşı

Başka bir etken olarak Reşit olma yaşı hakkında olan bilgilere baktığımızda Türkiye diğer ülkelere göre modernist yasaların etkisiyle çoğu ülkeye göre yüksek bir yaş sınırında kalmıştır. reşit olma = cinsel ilişkiye girme, evlenme özgürlüğü esas alınmıştır

Burada pembe renk ile gözükenler sadece Evlilik ile cinsel münasebet kurmaya izin veren devletler görüldüğü üzere Libya, Arabistan, Pakistan ve İran gibi son döneme kadar hristiyan dünyasına direnmiş devletlerin kanunlarında yer almıştır.

Kaddafi gittiği için Libya bu parçalanmış devlet haliyle artık bu şekilde gösterilemeyecek ölçüye gelmiştir.

Aşağıdaki haritada gördüğüz üzere İngiliz sömürgesi olan devletler, ve Sovyet sömürgesi olan devletler 16 yaşı sınır olarak kabul etmiş gözüküyor.

Geri kalmış Afrika ülkelerinde, Bir kaç İspanyol kültürü yoğun Amerika eyaletinde, Hindistanda, Fas, Tunus ve Türkiyede bu yaş sınırı 18 olarak gözüküyor.

Avrupa’nın, Güney Amerika’nın ve Doğu ülkelerinin çoğunda ise 14 ve 15 yaş sınır olarak kabul ediliyor.

cinsel ilişkiye girme yaşı

Eski dönem islami yaşamlarda bulunanların kültüründe kadın/erkek fark etmez en geç 15 yaşında reşit olarak sayılıyor. Bunu da eski islami kültürü araştıranlar veya din kuralı olarak ibadet farzını getirmediğinde günah yazılmaya başlama sınırı olarak kabul ediyorlardı.

Türkiye bu konuda diğer ülkelerin çok üst seviyede ve sonrasında özgür bırakması şu an olan toplumsal sapkın davranışlara yol açıyor.

Çevremde olan insanların psikolojik yapılarını dikkat ettiğimde Kızlar yaklaşık olarak 11 yaşında girdikleri ergenlik haline girmektedir ortalama olarak. Boy uzamaları ve kavgacı hale gelmeleri gibi etkenleri gördüğüm küçüklükten kalan hatıralardan bildiğim kadarıyla öyle.

Ortaokul çağlarında çevrede bilinçsizce birilerini tanımaya çalışma süreci başlıyordu 12-13ünde yaklaşık olarak. 14ünde ise lise çağına geldiğinde lise özgürlüğü çerçeveside ise çevredeki kişiler ile dışarılarda takılmalara başlıyorlar. İşte bu noktadan kültür terbiyesi ile bilinçlenenler harici kesim dışında yakınlaşma denemelerine başlıyorlar.

Her ne kadar bilinçlendirme konusunda aileler başarılı olamasa da o yaşta vücud tepkileri ve libido tavan yaptığı için hem kanunlar hem toplumsal dayatılan 18 yaş ve evlenme sınırları sebebiyle ilişkileri gizliden yaşamaya başlıyorlar. Çünkü yasaktır ama istiyorlardır.

14 yaşında evlenmek yasak olduğu için ayrıca ailesi de en zengini olsun en kendi menfaatlerine ve kendilerine uysun diye uğraştıkları için kızların sevdikleri ile beraber olma umutları ve korkaklıkları arasında psikolojik sorunları derinlemesine bir çizgiye hal alıyor.

Karşıda bulunan erkekler ise kadınların korkuları ve evlenme konusundaki tedirginlikleri yüzünden bazıları bunu nimetten sayıp kullanmaya başlıyorlar. Bilindiği üzere çoğu kadının o yaşlarda yaşanan travmaları nedeniyle hiç bir erkeğe güven duymayacak kadar içerlediklerini görüyorsunuz.

18 yaşını geçenler ise zaten hormonal dengesi biraz yerine oturduğu için artık tüm heyecanlı dönem geçtiğinden mantıklı gördüğü kadar da hiç de iyi açıdan bakmayanlar sınıfına giriyor.

Bazı kadınlar kendi yaşamlarında ilişki konusunda çok eşliliği tercih ettiği için zaten o kişiler pek zarar görmüyor ve tam tersi erkeklerin düzgün olanlarına aynısını yapıyor.

Yaklaşık 12-13 yaşında ergenliğe giren erkekler ise 14-15 yaşlarında farkındalığa sahip oluyor. Bu yaşlardan sonra baskın olan ile çekinik olan kültürel durumlarına göre hareket ediyorlar. Fazla incelemeyeceğim çünkü zaten bu kısımda olanı çoğu kişi az buçuk görmüştür.

Kadınların erken gelişimleri kadar erkenden evlilik ve kendi eşini seçmeye başladığı gözüküyor. daha 6 yaşında tercihlerini belirlemeye başladığını ve yaşıtlarında şu olur mu bu olur mu diye kendi kafasında sorgulamay başladığını fark ettim.

Aslında 6 yaşında erkekler de bilinçli olarak karşı cinsi merak etmeye başlasa da o kadar büyük bir şekilde bir hedef seçmiyor kendilerine.

Farkında olmasanız da 8 senede karşı cins hakkında tartmalar ile belirli seviyede kendi istediğini belirleyen kadın zaten 14 yaşında az buçuk tercihlerini belirliyor.

Erkekler ise 13 ünde başladığı için 15 inde bedenindeki değişimlere uyum sağlayabiliyorlar.

Evlenme yaşı ekonomik etkenler nedeniyle 18ine kadar ailenin hükmünde olması bir nevi insanların en sorumluluk bilincini öğrenmeye başladığı dönemde sorumluluklarını almalarına
engel olduğu için yarardan çok zarar getirmektedir.

Hem çalışma hayatı hem de karşı cinsi seçmesi bu dönemde tercihlerinin etkili olmaya başlaması gereken dönemdir.

Bu döneme kadar da okullarda bilinç kazandırılması gereken bir eğitim verilmeli ve ortaokul ile liselerde meslek hayatında akif bir rol alınması gerekli haliyle.

Takvimler kısmında dikkati çekecek bir farkındalığı da sizler ile paylaşmak istiyorum. Batı Avrupa ülkeleri Mandean (Sabiiler-Yıldızları Melek/Tanrı Görenler) etkisiyle oluşturulmuş gezegen takvimleri ile 7 günü belirlemişlerdir.

Weekday_heptagram

O dönemin bilinen 7 gezegeni üzerinden yapılan takvim Game Of Thrones’un 7 tanrısı olarak bilinen 7 güne işaret etmektedir. İngilizlerin Sun-day (Güneş günü), Saturday (Saturn-day Satürn günü), Monday (Moon-day Ay,günü) gibi etkenlerden oluşmuştur. Bunu ileride takvimler ile ilgili yazımda anlatacağım.

Dünyada çalışma dönemlerinde oluşan etkenlerde insanları kullanılmasına sebep bir haftalık takvime sahiptir. Cumartesi ve Pazar günleri resmi tatil olsa da insanlar bu iki gün nede olsa peşpeşe olduğundan iş yerlerinde cumartesi yarım gün de insanlar çalıştırıyor patronlar normal bir şekilde.

İnsanların bu kullanılma olayına engel olmak, daha disiplinli olması ve daha az bıkkınlığın oluşması ile ilgili bir çalışma hazırladım.

Cumartesi-Pazar günü normal çalışan için dinlenme günü olsa da tatil olarak o günlerde eğlence anlayışında olan pek çok insan var normal olarak.

Cuma ve Cumartesi geceleri eğlenen insanların bir kısmı haftasonunda baş ağrısı ile geçirdiği için ne olduğunu anlamadan geçiriyorlar. Aynı zamanda iki gün tatil hafta içine dağılmadığı müddette stres durumu çok oluyor.

Bir kaç haftalık sürede kendimde denediğim bu süreçte olan duygu değişim durumlarımdan bir kaç analiz yaparak bir kaç çizgi çizdim. Bu duygu değişim durumlarında çok daha rahat geçirdiğim programı da gösterdim.

tatile göre çalışma

İsteyen psikolog, siyasi veya başka birisi bu konuda kendi denemelerini ve sosyal araştırmalarını yapabilirler. Denediğime yakın bir skalada sonuç elde etmeleri muhtemel.

Tatil günlerini Pazartesi Perşembe günlerini ayarlamamın sebebi Salı ve Cuma günlerinin benim açımdan yenilikçi manaları olmalarından dolayıdır.

4+3 tatil programına göre aşağıdaki şekilde olduğu gibi olabilir.

4 + 3

Bu tarihler insanların daha mutlu, rahat ve istismarı engelleyecek şekilde bir tarihlenmeye sahip olması işe yarar olacaktır. Tabi bazıları iki yanyana günü tercih edip iki günlük tatil için 5 günün birikmiş stresini bir arada yaşamayı isteyebilirler.

Onlar öyle yaparak yaşlanmalarına ve derin bir Pazartesi sendromu yaşamaya alışmış insanlar olarak anılabilir. Çerez niyetine çalışan birisi 4 ve 3 gün gibi kısa sürelerde çalıştığında çalışma süresini anlamayacaktır.

Tatil günlerini yaz tatiline kadar zaten anlamamaları daha iyidir. Pazartesi sendromunun en büyük sebebi tatilden aldığın keyif ve sorumsuzluğun ardından önüne gelmiş sorumlulukların bir anda yüklenmesinden kaynaklanıyor. Düşünün derim.

Kenar

Şubat ve Ağustos Sıcaklıkları Karşılaştırması, Yaşanabilir Ülkeler

Şubat ve Ağustos ayı sıcaklık karşılaştırmaları ve değerlendirmesi. Dünyanın cennetleri. En iyi bölgeler en az yağış, en az nem ve en iyi ortalama sıcaklık sahibi bölgeler kıstas alınarak hazırlanmıştır. Nasa verilerinden alıntı yapılmış ve sonra düzenlenmiş fotoğraflar aşağıdaki gibidir: Çöl bölgelerinde duranların hepsi bu dönemde pişiyor. Görüldüğü üzere Grönland kısmında erimeler rahatlıkla görülebiliyor.

Ağustos Ayında görüldüğü üzere:

Resim

dünyanın kuzeyinde tundra iklimi veya bazı dağlık kesimler hariç her yerde yanarken,

Şubat ayı değerlerine göre:

Resim

Kuzey bölgeler akdeniz iklimi olan yerler harici donarken güney kesimlerde yağmur ormanları ve dünyanın eğikliği sebebiyle fazla etkilenmiyor. Kuzey bu esnada Sibirya özellikle olmak üzere -60 dereceye varan soğuklar ile karşılaşıyor. Özellikle karasal iklimde yaşayan dağ hayatı yaşayan insanlar bundan çok etkileniyor.

Son olarak iki tarafın karşılaştırılması:

Resim

Kutuplarda yaşayan insanlar soğuk havada kaldığı için sıcaklık değişimi az olmasına rağmen hiç de yaşanmayacak ortamlardır. Step iklimine baktığınızda ise çok soğuk ve çok sıcak dönemler yaşanmaktadır. Dağlarda yaşayan insanlar da yazın rahat ederken kışın soğuklar ile uğraşırlar. Yağmur ormanları her zaman nemli ve bunaltıcı bir sıcağı bulunuyor. Bu durumda neresi en uygun yer olabilir insanların yaşaması için. Tabi ki akdeniz ikliminde olan bölgeler. Bu bölgelerde ise en uygun yer neresi diye soracak olursanız Karadenizin doğu bölgesi ve İspanya’nın kuzeyinden başlayarak Fransa’nın Occitan bölgesine ve İtalyanın Milano bölgesine kadar devam eden bir bölge var orası en uygun yer olacaktır. Tabi oralarda da küresel ısınma ile beraber gelecek hortum tehlikeleri ve rüzgardan denize girememe ve yağmurlu nemli yaşam dolayısıyla sıkıntıları olabilir. O da sizin için başka tercihlere itecektir. Her yerin avantajları farklıdır. Burada insan yaşamı için en rahat yer olarak söylediğimde buralar karşınıza çıkacaktır. En yaiama elverişsiz bölge ise Altay dağları etekleri. -40 ile +40 arasında değişen bir sıcaklık skalası var normal sene içerisinde sıcaklık değişimlerinde.