El-La-As-Ar-Od Diyarları, Dil Teorisi ve Kültür Etkileşimleri

El-La-As-Ar-Od Diyarları

Aşağıda görülen harita incelendiğinde göreceksiniz ki isim dağılımları belli bölgelerde yoğunlaşmak üzere belli gruplara dağılmışlardır.

Özellikle J geninin çok dağıldığı bölgelerde Al, El, İl isminin geçmesi dikkat çekmektedir. Türkçe içerisinde bu kelimelerin her yeri kaplaması da ayrı bir durumdur. Bu kadar karmaşık bir gen haritasına sahip olan millette bu kadar baskın kelime durumunun olması enteresandır.

el diyarı

Gen yayılımı ile dil yayılımı arasında benzerlikler. Diyarların eski bölgeleri ve yayılmaları da bu dillerin kullanım şekilleri ile ortaya çıkıyor.

Kızıl Elma kelimesi aslında Al-ma El-   ma olmak üzere L kelimesi ile türemiştir.

Bir yandan da Türk deyimleri içerisinde

“Yarimi Eller aldı, El oldu, Seni Ellerin olasın diye mi sevdim”

deyimlerine baktığımızda bir grup Türk konfederasyonu toplumu El’ler dışında kaldığını göstermektedir. El’ler güçlü ve etkin bir kültür olmalı ki El’ler yabancı olarak adlandırılmış ve aldıklarının ardından artık geri alınması imkansız gibi mana çıkan bir ifade yer almaktadır.

Bu da o bölgelerde yaşayan güçlü El’lerin iktidarına işaret etmektedir. Uygur ve Hun kültürlerinin egemenliklerinin de bir çeşit açıklaması olmaktadır bunlar. Yer olarak baktığımızda ise hala mevcut olan İli özerk bölgesinde yaşadıklarını düşündürmektedir.

I geninin geldiği yerler ise genelde As, Os, İs, S- kelimeleri ile bağlantılı isimler geçmektedir. S-witz-er-land S-we-de-n, S-lov-vakia S-la-vo-ni-a gibi isim kökleri hep bunlara bağlanmaktadır. Göreceksiniz ki Ukrayna, Hırvat, Slovak, Alman ve İsveç bölgelerin yoğun olarak İsveç genine sahip insanlar bulunmakta.

İsveçliler ile Ortaoğuluların IJ geni bağlantısı dışında en dikkat çekici bağlantısı Kartaca ile İsveç mitolojik kök toprakları isimlerinde geçmektedir.

İsveç dilinde As-Gaard kelimesi Kartaca Devleti’nin kelimesi olan Qart-Hago ile bağlantısı büyük. Tahminen IJ geni ataları Al-Qarth ve As-Gard kelimelerinin ortak olduğu bir kök ülkelerde yaşıyorlardı.

Asgard toprakları güney dağlarında Türkler ile sınır olduğundan bahsetmekte ve bunu kafkas olarak söylemektedir. Aslında bu da bir nevi buzul çağı döneminde bile Türk kültürü izinin olduğunun göstergesi.

Belki de Afrika Tuareg (Te-Va-Ri-K yada T-U-R-K) kabilesi ile E geninin bağları düşünüldüğünde MÖ 4000lerde Karpat dağları civarına kadar gelmesi sonucu bu olayı da anlatıyor olabilir.

Bu da Tibet ve Japon kültürü içerisinde olan D geni insanların belki Orta Asya bölgesine getirdiği bir kavram olma ihtimalini doğuruyor Türk-Uruk-Arak ve Yörük kelimelerinin.

Orta Asya ile Arabistan bölgelerinde yer alan bir grup insan ise uzun bir süre boyunca Ad kelimesi ortak kökeninde bir grup yapılanma içerisinde. Bunu yukarıda Hazar bahsinde açıkladığım için hemen geçiyorum.

Bir kısım insanlar ise Ar kelimesi kökeninde devlet kurmuş ve neslindeki insanlara bu kelimeleri takmışlardır. Bazıları Ra-Ar-Er-Ur olarak değişime uğramışlardır. Belki de Türk kökenli kelimeler ile Mısır’ın Afrika kökenli genlere sahip olması da Ra’nın hikayesinin bundan ortaya çıktığını gösterebilir. Mu kıtası ve Ra-Mu adında bulunan mitolojik öyküler de belki bundan bahsetmiş olabilir.

Özellikle Ra-j Ru-s Ro-Ma ve Ar-Me-Nia kelimeleri bu tanımlamalar örneği olarak kullanılması da bu grubun Afrikalı dışında R1a grubu ve R1b grubu genlerde de kullanıldığını göstermekte.

diyarlar

Ön ek ve benzeri şekillerde kullanılan isimlerin yayılımları yaklaşık olarak gözükmekte. Bu da kültürlerin son olarak yayıldıkları merkezlerin ne kadar güçlü olarak etkileşimlere girdiklerini gösteriyor.

Arnavutluktan Azerbaycan topraklarına kadar bakıldığında bir dönem o bölgede Al-Benia topraklarının olduğu görülür. Arnavutluk’un diğer Adı Al-Bania’dır. J2a geni çoğunlukta olan bölgedir ve Antik adı da iL-irria’dır.

Aynı zamanda Azerbaycan’ın eski adı Al-Bania’dır. Ermeniler ise Ur-Ur-Uth, Ararat bölgesinde yaşayan ortadoğu kökenli yani Hatti kültürünün olduğu bölgeye yerleşmişlerdir.

Avrupa dillerinde yazılışı ise Ar-Menia’dr. İlginç tesadüf ki sadece (R->L) ve (M->B) olduğu taktirde orası da Al-Benia olmaktadır. Ararat dağını da bu değişime tabi tuttuğumuzda Al-Alath yani iL-iLith kelimesi ortaya çıkmaktadır. Tani o dönemde o bölge El diyarının bir kısmı olduğu açıkça ortaya çıkıyor.

Azeri lehçesinde Men olarak kullanılan kelime Türkçe’de Ben manasına gelmekte. Özellikle Hindistan’ın Mynmar ülkesi Burma olarak da kullanılıyor. Afrika halklarında M harfi kullanırken Avrupa’ya geçen halklar B yi kullanmaya başlamıştır.

Trakya halkının H kullanmadan burnu kapalı gibi konuşan aksanlarına baktığımızda B harfinin Hindistan tarafından geldiği söylenebilir.

Babil kelimesini de incelediğim için kısa geçeceğim. Bab-El Yahudi dilinde Tevrat cüzlerine Bab denildiği için (El- Diyarı) olarak okunacaktır.

Dikkat ederseniz Moğollar tüm dünyayı aldıkları sırada bizim için pek fark edilmeyen fakat gerçekte bunları göz önüne getiren bir kelime kullanmıştır. iL-Khanate yani iL-Han-Lılar yani El diyarında kurdukları devletin ismidir bu ayrıca.

Moğolların çocukları arasında ayırdığı bölgeler o dönem için her bir bölgenin kendi gruplarına göre ayrılmıştır. Sadece Kubilay Han Moğolistanı ekstradan Çin tarafına katmıştır ki en büyük çocuk olarak o bölgeyi Çağatay Hanlığına vermesi saçma olurdu.

Bir de dikkati çeken en önemli mesele yazım dilinin Avrupa bölgesi ile Doğu bölgesi arasında ayrıma tutulmasıydı. Doğu kültüründe Araplar ve Farslar sağdan sola okurken Avrupalılar Soldan sağa okumaktadır.

Kelimelerin okunuşlarını değiştirirken diğer yandan da harflerin dizilişini değiştirmektedir. Bu eski dinlerde Şeytanın ve Cinlerin ters okuyarak bazen insanlara büyüler yaptığının söylenmesini açıklamaktadır.

Nostradamusun yaptığı Annagram (Kelimeleri Tersine Çevirme) ve onun Occultist ve Keldanilerden etkilenen grubunun yaptıkları aynıdır.

Kelimelerin ters çevrilmesi sonucunda El R1b geni göçleri sırasında La olmuş ve La-Dene El-Tu-Na kültürü Avrupa’nın bir kısmını egemenliği altına almıştır.

La kelimesi ve Latin kökenli Hint-Avrupa dil kökenli ülkelerin de bu R1b geni çoğunluğa sahip olması da bunu göstermektedir. Bazı kelimelerin Doğu ve Batı dünyasında tersten okununca aynı manaya gelmelerinin sebebi de buna bağlanabilir.

Bu bilgiler ışığında az da olsa bölgesel bir harita çıkararak gen haritası dışında isim haritasıyla IJ geni tarihine ışık tutmak üzere biraz bilgi sağlamış oldum.

Bilinen Tanımla MÖ 3300-1700 tarihleri arasında yaşamış HARAPPA (Indus) uygarlığı da Hebron (İbrani = Ha-Bron) uygarlığı gibi başına Ha eklenerek Ha-Rabba olarak kullanılarak geçmiştir yazıtlara. Yani o bölgede Rabbiler yada Arap uygarlığı ile ilgili bir geçmiş olabileceği ortaya çıkmaktadır.

Biliyorsunuzdur belki IJ geni kökenleri ortadoğu gözükse bile Hint bölgesinden itibaren gelip sonra Gürcülerin olduğu yerlere yerleştiği hakkında bilgi sahibi olacak deliller olmuştu. Bu da geçmiş dönemde tekrar eski yurtlarına dönüp yıkıldıkları hakkında bir görsel olarak karşımıza çıkmakta.

Amorities (M-R-T) diye geçen Emiriler zamanında Ortadoğu’da yaşamış vahşi ve çiğ et yiyen insanlar olarak gösterilmiştir. Babil kültürü zamanla o insanların kültürünün yerine geçmiştir.

Sabi inançlarına sahip bu kültür zamanla Sebe olarak tekrar devlet oluşumuna sebep olmuş ve Sonra Mandean (Manda – Bilgeler) ve Nestorianlar olarak kültürlerini devam ettirmişlerdir.

M-R-T kelimeleri de şu an Türkçemizde Mert, Murat gibi isimler olarak karşımıza çıkmakta. Kürt kökenli vatandaşlar Merdo, Mardini gibi eklemeler ile batılılar ise Mart-in gibi kelimeler ile kullanmaktadır.

Hammurabi kelimesi ayrıştırıldığında Ha-Mu-Ra-Bi olarak ayrışır. Ha ön ek olarak o kişi olarak tanımlanması bakımından ele alındığında Mu-Ra-Bi diğer kökleri ile devam etmekte. Bu da Mu ve Ra kelimeleri ile bahsedilen kral isimleri ile çakışmaktadır.

Bölge kralları Hammurabi (H-M-R-B) ile Ar-yani etkenlere bulaşmıştır kelime olarak. Hadramut (HD-R-M-T) kelimelerinde de aynı R-M etkileşimleri bulunmakta.

Kültürel Etkileşim ve Dil Üzerinden Tarih

Kısacası kültürel etkileşimler ileri seviyelerde ne kadar değişirse değişsin kendi kökenini koruduğu için toplumsal geçmişin izini bu izler sayesinde takip edebilme olanağı bulunmaktadır. Görüldüğü üzere de J geni kültürü ile I geni kültürü hakkında da az buçuk izlenim elde edebilecek bilgiler açık ve net bir şekilde ortaya konulmaktadır.

En az 40.000 – 50.000 senelik kültürün etkileşimleri sonucu ortaya çıkan toplumda El diyarı Hindistan’dan yola çıkan bir insanın Batıdaki Gürcüler ve Afrikalı (Siyahi)ler ile aynı bölgelerde yaşamıştır. Ardından çocukları inanarak çalışmış ve ilk bu bölgelere sonra yeniden Hindistana geri dönecek kadar güçlenmelerine sebep olmuştur.

Gürcülerin, Afrikalıların ve Çinlilerin dilleri bağımsız eklemeli diller olarak gözükmektedir. Hint Avrupa ile Hami-Sami dilleri önden eklemeli olmaktadır. Amerika Kızılderilileri ve Türkçe dilleri ise sondan eklemeli olarak gözükmektedir. Yani dil eklemeleri IJ ve P genleri içerisinde olan bir değişim olarak ekleme yerleri oluşmuştur.

Amerika yerlileri dillerine baktığınızda gerçekte Q geni kökenli yani P genine ait oldukları göz önüne alındığında Avrupalıların da Türkçe ve Amerikan Hintlileri diline yakın konuşması gerektiği gözükmektedir. Yalnız Batıya göç ederken dillerini değiştiren bu grup sonradan önden eklemeli dillere geçmiştir.

Hint-Avrupa dilleri ise Hami-Sami dillerinin yüksek kültürü etkisi ile değişime uğramıştır. Göçebe hayat yerine yerleşik hayata geçmiş olanların kültürünü sahiplenmiş ve kendi kültür merkezini oluşturmaya başlamıştır.

Gürcülerde dikkat çeken kısım kendi ülke isimlerini “Sakartvelo” olarak yazmaktadırlar. Bu da Sa(kHı)Ra-tS(Vav)-LO olarak dönüştürürsek Arapça yazılışta Sahra-Sulu olarak da görebileceksiniz.

gürcü

1000 sene evvel Fars-Türk dili karışımına sahip Tengri inancına sahip Alanların başkenti Kobani. Kurmanjiler hala daha Kobane diye adlandırdıkları yerde Kürtlerin Aryan Hint-Avrupalılar’a ait olduklarını iddia ettiklerinde bu öngörüler ışığında Konfederatif Türk-Fars klanlarından geldiklerini daha açık bir şekilde görmüş olabilirler. Dikkatimi çeken bir kısım ise Yahudilerin Kabala inancı ile bağlantılı bir şehir ismi bulmam. Eskiden Al-Bania&Ar-Menia olarak geçen yerde olan bu şehir belki de Kabala kültürünün merkezi ve yayılmasına sebep olan yer olarak ortaya çıkmış olabilir.

Sahra Sulu ise Günümüz Türkçesiyle Sulu Alan, Sulu Bölge olarak adlandırılabilir. Arapçadan Türkçeye geçmiş Sahra-i Cedid bölgesi zamanında Ordu Alanı demek Sahra Hastanesi ise Açık Bölge Hastanesi olarak geçmektedir.

Biliyorsunuz ki Kelimeler sürekli değişimler sonucu kültürleşme aşamasına geçer. Bazıları dillerini değiştirip özümser bazıları ise edebiyat ve günlük popüler kullanım ile değişimlere itilir.

Bilirsiniz son yüzyılda bazı deyimlerin manaları aynı kaldı kelimeleri değişti. Eskiden Keklemek kelimesi şimdi Trollemek oldu, Eskiden Ar-Namus denilen Kadın-Erkek oldu. Namus davası ise Türkçemizde hala kaldı ve Kadını sahiplenmek manasına gelecek şekilde kurallar çerçevesinde aynı anlamda örülü kaldı.

Bu da İskandinav mitolojisinde Türklerin olduğu dağlara kadar hakim oldukları yer üzerinde Belki E geni belki de G geni üzerinden oluşmuş olabilir.

Bir şekilde Ortadoğu bölgesi IJ geni buraya uğramadan önce eklemeler olmadan Türkçe ve Afrika Siyahilerinin kullandığına yakın bir dil kullanılıyordu. Sonradan değişime uğradı ve Öncen eklemeli Hami-Sami dillerine yerini bıraktı.

Orta-Asya tarafında ise Sondan eklemeli diller oluştu ve 26.000 sene öncesine yakın bir zaman içerisinde Amerika’ya giderek o bölgeye de etkin bir şekilde bu sondan eklemeli dili ulaştırarak bize tarihsel bir tez hazırlamak için örnek oluşturdu.

Bu bir yandan Annagram’ın eskiden kültürü değişen Avrupa’da kendi dilleri gibi sondan eklemeli olarak kullandıkları şekilde olarak davrandıklarından ötürü tersine okuyarak cümleyi tam olarak anlama ifadesi olarak ortaya çıkabilir.

Yazımlar

Dil değişimi çarpıcı olarak şuralarda dikkati çekmektedir. Eski çağlarda Mısır Hiyeroglif yazısı yukarıdan aşağı yazılmaktadır ve insansı şekiller ile anlatılır.

Çin bölgesi kültürünü de etkileyen bu yazı şekli Çizik atmalı ve yukarıdan aşağıya inen basit bir dil olarak gözükmektedir. Çivi yazısı öncesi de Çin ve Avrasyada şekillerden oluşan bir dili varlığını göstermektedir ve bu dil yukarıdan aşağı yazılmaktadır.

Ardından Çivi yazısı gelmiştir ve Babil diyarında çıkan bu yazı dünyaya yayılmıştır. Bu yazı çizik attırarak yazılmış ve sağ üst köşeden sola doğru yazılmıştır. Bu şu an Ortadoğu uygarlıkları olan Hami-Sami dillerinin yazılışı gibidir.

Çivi yazısı sonrası diğer yerlerden göçen R1a-R1b genine sahip Hint-Avrupa kökenliler ise bu dili almış ve soldan sağa doğru yazmışlardır.

Bu uygarlıkların MÖ 9600’den günümüze kadar devam eden küresel ısınma sonucu Kuzey Avrupa ve Kuzey Asya steplerindeki kültürlerinde ekonomisi hızlıca gelişip Güneye de hakim olmaya başlamıştır.

Hami-Sami uygarlıklarının güçlü olduğu döneminde Mısır’ın ve Ortadoğu ülkelerinin iklimi şimdi bulunan Fransa ve Almanya iklimleri gibiydi. O dönemde kuraklık artınca da batı- doğu eksenli merkez (önemli) bölgelerini ele geçirmiş bu uygarlık sonraları dağılmış ve sadece genetik kalıntıları olan insanlar o bölgelerde yaşatarak izlerini devam ettirmiş.

Özellikle Hindistan’ın Kast sistemi içerisinde olan Yüksek Mevki insanların J genine sahip olması da bu iddiayı doğrular vaziyettedir. Yani eskiden Budist-Brahman-Vedic dinlerin oluşmasına etken olan grubun Ortadoğu’da yaşamış insanlardan geldiklerini göstermektedir.

Etkileşimlerinin farklılıkları göz önüne alındığında Hintlilerin Babil öncesi zaman kültüründen gelen din adamlarına sahip olduklarını gösterir. Bu da yazılı tarihin öncesinde çok büyük topraklara sahip insanların olduğunun kanıtı olarak gösterilebilir.

Şimdi Hint-Avrupalılar nasıl dünyada egemenlik sağladıysa eskiden de soğuk iklim sırasında onlar egemendiler. Şimdi ise Hint-Avrupalılar bakalım gelecekte kimler olacak.

Belki de bilmediğimiz çok yeni kişiler gelir ve yeni nesiller, yazılar ve dillerle egemenliklerini ilan eder. Tarih değiştikçe insanlar da değişiyor, İnsanlar değiştikçe de gelecekte değişiklikler ile geçmiş olarak başarılı olan nesiller anılıyor.

Bakalım biz de gerçekten çalıştıklarımız doğru yol olacak mı ve ileride adımız anılacak bir uygarlık olabilecek miyiz?. Bunun için çok çalışmalı ve kültürel etmenler yanında akıl-disiplin-kurnazlık-öngörü-bilim-adalet-tercihler gibi şeylerde çağımızı yakalayacak doğrulukta olmalı ve daha iyi yerlere gelmeliyiz. Gelecekte adı anılan kültür grubu ve insanlar olmak dileğiyle. İyi günler dilerim.

Ek Not: Ortadoğu Kültürüden gelenler yani Hami-Sami grubu dillerini Yuvarlatılmış tarzda yazarlar. Kuzey ülkeleri daha sert mizaçlı oldukları için dilleri de onlardan etkilenmiş sert ve keskin hatlara sahip olmuştur.

Hint Avrupa dilleri sonucu ortaya çıkan Latince ve Orhun Anıtları sert dil örneklerindendir. Uygurca ve Arapça da yumuşak dillere örnektir. Hiyeroglif yazı tarzını isteyen eski uygarlıklardan beri yaşayan toplumlarda görebilirsiniz. Çin’e bakın, Japonyaya bakın, Eski Afrika kabilelerinin şimdi olan dillerine bakın anlarsınız

Dillerin ekleri birleştirme durumu Hintçe üzerinde çizgi atarak çözüm bulmuştur. Bu da dillerin Hint kültürü ile Çivi yazısı stilinin geliştirilmesi hakkında kendileri için kolaylaştıracak farklılıklar bularak çözüm bulmuşlardır.

Sıvı Bir Evrende Yaşıyoruz (We Live in a Liquid Universe)

Evren hareket halinde sürekli. Galaksiler döner ve bir yere gider, ardından yıldızlar, ardından gezegenler gelir. Her birisi sürekli belirli momentum değişimleri yaşamaktadır. Belirli periyotlarla tüm evrende her manyetik çekim ile yan yana gelmiş parça salınmaktadır. Bunun en ciddi kanıtı dünya ve yaz-kış dengesi buzul-ateş çağları ve nebulalardan yıldız oluşma süreçleri ve elektronların dalga hareketleri.

Denize girdiğinizde elinizi bir yöne doğru hareket ettirmeye çalışmayı denediniz mi hiç? Bir kez deneyin. Belirli hızdan sonra deniz o kuvvete karşı bir engel oluşturuyor ve ileri götürmeye çalışırken düz tutmaya çalışırken eliniz hafif olarak bir yukarı bir aşağı gidiyor. Eğer çok fazla hızlı ilerletmeye çalışırsanız o zaman çok daha şiddetli biçimde yukarı aşağı gider. Bu da bir nevi elektronların hızlıca ilerlediği için dalgalanmasının bir göstergesi. Uzay-zaman diliminin dalgalı gösterilmesi ve aynı zamanda ışık da dahil tüm uzay-zaman içerisinde ilerleyen varlıkların belirli bir boyutta balık gibi salınarak ilerlemesi bunlara delil olarak gösterilebilir.

If you want to go  hand A -> B in linear path in sea, you feel your hand forced a strenght and going up and down. If you force to go B and you again your hand going to correct route again and same speed, sea force again your hand up and down.

If you want to go hand A -> B in linear path in sea, you feel your hand forced a strenght and going up and down. If you force to go B and you again your hand going to correct route again and same speed, sea force again your hand up and down.

Yukarıda görsel olarak anlatım ile yaptığım şeyi siz denize girerek aynı şekilde deneyebilirsiniz. Balıklar da bu yüzden gerçekte düz gitmek yerine daha iyi ilerlemek yerine dalga şeklinde ilerlerler. Suyun gerçek rotasını değiştireceği belli olan balıklar dezavantajı avantaja getirecek bir sistem ile hareket etmeye başlamışlardır.

Uzay sisteminin bir başka buna kanıtı ise Volkan patlaması ile Karadelik ve Pulsar’ların yaydığı ışınların ilerlemesinin benzerliği. Sıvı akışkan denkleminde görüleceği üzere bu sistem daha çok hava ve uzay boşluğu havası üzerinde olan yolların benzer olduğunu sadece uzayda olan havanın çok daha az olduğu için daha hızlı hareketlerde aynı dalga boyunda tepki vermesini sağlıyor.

Two decades similar each other. Pulsar or Black Hole engine and Volcanic eruption systems are having same dynamic. Liquid flowing dynamics...

Two decades similar each other. Pulsar or Black Hole engine and Volcanic eruption systems are having same dynamic. Liquid flowing dynamics…

volcano-eruptionBunlara benzer pek çok delil evrende dururken bunu reddetmek pek mümkün değil gibi görünüyor. Yani biz evrenin %80ini kaplayan kara madde denizinde bulunan bir parça sistemleşmiş dna gibi ortaya çıkmış madde birleşkeleriyiz ve bu kara havada da ilerleyen sistemde sürekli bir döngü halindeyiz. Üst evrenin Atomlar boyutunda olan o evrene göre bir milisaniyeden daha az sürede yaşayan canlılarız bu dünya parçacığının içerisinde.

Kenar

Şubat ve Ağustos Sıcaklıkları Karşılaştırması, Yaşanabilir Ülkeler

Şubat ve Ağustos ayı sıcaklık karşılaştırmaları ve değerlendirmesi. Dünyanın cennetleri. En iyi bölgeler en az yağış, en az nem ve en iyi ortalama sıcaklık sahibi bölgeler kıstas alınarak hazırlanmıştır. Nasa verilerinden alıntı yapılmış ve sonra düzenlenmiş fotoğraflar aşağıdaki gibidir: Çöl bölgelerinde duranların hepsi bu dönemde pişiyor. Görüldüğü üzere Grönland kısmında erimeler rahatlıkla görülebiliyor.

Ağustos Ayında görüldüğü üzere:

Resim

dünyanın kuzeyinde tundra iklimi veya bazı dağlık kesimler hariç her yerde yanarken,

Şubat ayı değerlerine göre:

Resim

Kuzey bölgeler akdeniz iklimi olan yerler harici donarken güney kesimlerde yağmur ormanları ve dünyanın eğikliği sebebiyle fazla etkilenmiyor. Kuzey bu esnada Sibirya özellikle olmak üzere -60 dereceye varan soğuklar ile karşılaşıyor. Özellikle karasal iklimde yaşayan dağ hayatı yaşayan insanlar bundan çok etkileniyor.

Son olarak iki tarafın karşılaştırılması:

Resim

Kutuplarda yaşayan insanlar soğuk havada kaldığı için sıcaklık değişimi az olmasına rağmen hiç de yaşanmayacak ortamlardır. Step iklimine baktığınızda ise çok soğuk ve çok sıcak dönemler yaşanmaktadır. Dağlarda yaşayan insanlar da yazın rahat ederken kışın soğuklar ile uğraşırlar. Yağmur ormanları her zaman nemli ve bunaltıcı bir sıcağı bulunuyor. Bu durumda neresi en uygun yer olabilir insanların yaşaması için. Tabi ki akdeniz ikliminde olan bölgeler. Bu bölgelerde ise en uygun yer neresi diye soracak olursanız Karadenizin doğu bölgesi ve İspanya’nın kuzeyinden başlayarak Fransa’nın Occitan bölgesine ve İtalyanın Milano bölgesine kadar devam eden bir bölge var orası en uygun yer olacaktır. Tabi oralarda da küresel ısınma ile beraber gelecek hortum tehlikeleri ve rüzgardan denize girememe ve yağmurlu nemli yaşam dolayısıyla sıkıntıları olabilir. O da sizin için başka tercihlere itecektir. Her yerin avantajları farklıdır. Burada insan yaşamı için en rahat yer olarak söylediğimde buralar karşınıza çıkacaktır. En yaiama elverişsiz bölge ise Altay dağları etekleri. -40 ile +40 arasında değişen bir sıcaklık skalası var normal sene içerisinde sıcaklık değişimlerinde.

Türkçe Lügatı ve Dünya Tarihi Hakkında Küçük Bir Tez

Bu tamamen geçmiş ile ilgili tahmin makalesidir. Kanıtlanana kadar gerçekliği tartışılabilir. Eleştirecekseniz bu konuda benim safsata yaptığım ile ilgili değil bu bilgilerin olabilme ihtimali üzerinden eleştirin.

Dünyadaki insanlar orijin olarak dillerindeki bazı kelimeler başka yerlerden gelmiştir. Bunların mesafe veya zaman farketmemesi aslında insanların birbiri ardına takip etmesi ve birbirinin yerinde gözü olmasından kaynaklıdır. Tüm dünyayı fethedeyim derken hareket eden insanlar bir yandan diğerlerini etkisi altına alırken diğer yandan kültürlerin yayılması ve dünyanın her tarafında insanların bulunmasını sağlamıştır. Şimdi yazacağım tez din harici destanlarda anlatılan Arap kültürü üzerinden tarih anlatma ve bazı inançların nasıl oluştuğuna yönelik olacaktır. Konuları şu şekilde olacaktır:

1) Güzel ve Kutsal Kelimesinin Kökeni Quotzal ve Maya Dilinden Gelme Teoremi
2) (Scythian) Şeytan Kızılderililerin Eski İsmi Teoremi

3) Animism ilk Hayvan Evcilleştirilmesi Sonrası Şükretme İnancı Teoremi

4) Şamanizm ve İlk Uzay Keşifleri Teoremi
5) Toplumun Eğitimi Akıllı ve Bilgili Annelerden Geçer

1) Güzel Kelimesinin Kökeni Quotzal ve Maya Dilinden Gelme Teoremi

Güzel kelimesinin manasını hiç düşündüğünüz mü? Kelime köklerine ayırmaya çalıştığında sadece Güz ve el kalacaktır ve bunlar da güzel tanımı ile alakalı olmayan iki kelime olacaktır. Güzel kelimesi bir çağrışım yaptığı zaman ancak gerçek dil özelliğine kavuşabilir. Bunu da Maya dilini araştırırken gördüğüm bilgilerde farkettim “Quotzal” bir tanımı olmakla birlikte bazı isimlerin başına sıfat olarak gelmiştir. Nahualt dilinde “büyük parlak kuyruk tüyü” anlamına gelir. Mesela Chapul-Tepec (Hırsız veya Çekirge Tepesi) gibi Quotzal-Tepec (Güzel/Kutsal Tepe) kelimesi bulunmaktadır. Bu kelime mana itibariyle parlak kırmızı yeşil renkli bir kuşa verilmiş olmasına rağmen güzellik sembolu olarak kullanıldığı için orada bu isim sonra dilde kullanımı yaygınlaşmış ve sonra batıdaki türkler aracılığıyla kullanımı güzel olarak kalmıştır. Maya diline bakıldığında boş zamanlarda daha çok şiirler ve süslemeler ile dil zenginleştirilirken kelimeler değişime uğramış ve ifade de zaman içerisinde daha farkı hal almaya başlamıştır. Örneğin Teotihuacan adlı tapınak kelimelerinde sessiz yumuşaması, o->r değişimi yada tamamen silinmesi durumunda bir sesli harfin sonrasında Dedi-Hakan anlamına gelir. Aynı şekilde bir kabilenin ismi Athabaskan yani Ata-Başkan olmak üzere adlandırılmıştır. Bunların manasına bakıldığında da kelime olarak aynı şeyleri ifade ediyor genellikle. Tabi bu yol ile Teokrasi Der-Kras veya Dekras olmaktadır. Onun da bir manasına bakmak lazımdır. Tenochitlan yani Denizli-Alan kelimesi de etrafında göl olan bir adada kurulmuş bir şehirdir. Yani kelimelerin geldiği yerlere bakıldığında Maya uygarlığı ile Türklerin arasında kelime benzerliği fevkalade çoktur. Bunlar tamamen kendi araştırmalarım sonucu değişime uğrama ihtimali olan kelime bütünleridir. Köken olarak çok farklı kelimeler hatta araştırmalar olsa da bu konuda daha da derinlikler araştırılması gerekmektedir.

2) (Scythian) Şeytan Kızılderililerin Eski İsmi Teoremi

Arap toplumu din dışında da efsanelerinde genellikle şeytanlardan bahsederler. Bu efsanelerde şeytanların kandırdıkları ve insanların birliklerini bozup akılları ile insanları yenmeyi başaran kızıl görünümlü boynuzlu ve kuyruklu varlıklar olarak tanımlıyorlar. Bu tanımlara bakıldığında boynuz kısmı kurt adam kafası gibi o dönemlerde avladıkları hayvanın başını kafalarına takma adeti yüzünden olsa ki çift boynuzlu olarak hepsi biliniyor. Aynı şekilde insanların bazılarında genetik bozukluk olarak kuyruk çıktığı bilimsel olarak kanıtlanmış bir şey. Tabi bu da kültürel olarak tanımlama olsa da yine de gerçekten böyle olan insanlar da var ünlü bir kadın yabancı artistte (keisha) olduğu gibi. Bu insanların tipik özelliklerine bakıldığında bir şekilde köklerinin Afganistan’a dayandığı görülürse (ki Arapların da kökeni oraya dayanır) orada yaşayan insanların ayrılmadan önce birbiri ile alakadar olduğu belli olmaktadır. Bahsettiğim şeytan diye adlandırılan kişiler kimlerdir onlar şimdiki Avrupa’nın kurulmasındaki temel ikinci göç dalgası insanlarıdır. Scythian diğer bir tabir ile şu anki dünyanın %70 ine hakim olan kesimin kökeni. Diğer yandan Kızılderililer ile Şu anki Avrupalıların genetik kökenlerinin de aynı olduğu kabul edildiğine göre Araplar ile aynı yerde yaşayan halkların bir kısmının araplar gibi sarı derili olmasına rağmen Yerli Amerikalı ve Avrupa kökenindeki Q ve R toplumlarının ataları da Kızılderili olmaları da aynı şekilde normaldir. Yani burada aslında şeytan diye kastedilen kişiler Avrupalılardır. Aynı şekilde şu an yapılan eylemlerde Roma’da bulunan Papa Hun ve Osmanlı akınlarında her zaman diğer tarafı sindirmek için türlü tuzaklar ve entrikalar ile uğraşmış ve başarmıştır. Şimdiki Avrupanın kökenleri de belki akıllı oldukları için diğer insanları birbirine düşürerek böyle bir şeyi yapmaya kalkmış olabilirler. . Bir başka bakış açısı ise Rus kafir kelimesi ile Raj kapoor kelimesinin aynı kökene ait olmasıdır. Tüm bunlar esas alındığında aslında Avrupalıların Arapların gözünde istenmeyen insanlar oldukları açıkca belli oluyordur.

3) Animism ilk Hayvan Evcilleştirilmesi Sonrası Şükretme İnancı Teoremi

İnsanlar yaşamları boyunca bir şeylere inanarak veya bir şeyler yaparak zamanını geçirirler. İlk başta toplayıcı sonra avcı sonra tarım sonra da endüstri hayatımıza girdi. Bunlar ardı ardına ilerlerken insanlar eskiden doğa ile iç içe yaşama ve onların verdiklerine karşı teşekkür etme olayını abartılmaya başlanılması olayıdır. Yani inek süt veriyor diye ona teşekkür etmek bir yüceliktir ama onu kendinden daha yüksek görmek bir şekilde kendini aşağılamaktan öteye geçmemektedir. Bu gibi şeyler hindistanda çok yaşanmış ve hayvan sevgisi de insan sevgisi de aşırıya kaçtığı için insanlar orada değersiz hale gelmiştir ve doğa ile ilgili olaylara çok daha farklı çözümler geliştirmiştir. Şu anki Avrupa tarzı kentleşmenin çok dışında bir kültür bulunmakta. Mesela Tuvaletler foseptik çukuruna yapmakta ve onları bağ bahçe topraklarına gübre olarak kullanmaktalar. Bunun gibi şeyler dolayısıyla insanlar hayvanlara teşekkür etmiş ve ona secdeye kapanacak kadar bağımlılık göstermişlerdir.

4) Şamanizm/Paganizm ve İlk Uzay Keşifleri Teoremi

İnsanlar etrafını inceleme fırsatı elde ettiğinde diğer varlıkların dışında bir de uzay dikkatini çekmiştir en çok. Dünyada olan olaylar ve yıldızlar ile bağlantısı özellikle tarım devriminden sonra iyice önem kazanmıştır. Sonraki devirlerde insanlar bu olayları geliştirerek astronomi ve astrolojiye başlamışlardır. Bu olaylar geliştiğinde ise insanların kültleşmeye başlayan bazı pagan sembollerini keşfetmek ve belirli sayılarda köşeler bulunan şekiller yapmaktaydı. Tabi bu insanların basit çizimlerden sonra gelişmesiyle değişecekti ama o dönemlerde böyle kaldı. İnsanlar uzayda o dönemde teleskop gibi bir şey bulmuş olmalılar ki bazı gök cisimlerini dünyada şu anki teknoloji ile keşfedilen şekil ve tanımları ile bulmuşlardır. Bunlar da gök tanrı gibi uzaya ve uzay üstü varlıklara inancın temelini oluşturmuştur.

5) Toplumun Eğitimi Akıllı ve Bilgili Annelerden Geçer

İnsanlığın gelişmesi için erkekler çalışma ve eve yemek getirmek ile yükümlülük biçilmiştir asırlarca ve bu görevin karşıtı olarak da kadınlar da evde doğurgan yapıda oldukları için hareket kabiliyetleri kısıtlı olduğundan bakım ve eğitim görevini üstlenmişlerdir. Bunlar sonradan erkeklerin askeri kesime kaymasına kadınların da şehirlerin oluşmasına sebep olduğu aşikardır. Toplumlarda şu anda bile aile eğitiminde iki kişi çalıştığı zamanlarda bile kadınlar çocuğa bakımı üstlenirler. Bu bakımda yaptıkları davranışlar sonradan büyüyecek çocuğun karakterini ve eğitimini belirler. Yani anne bir şekilde iyi eğitimini çocuğa aktarırsa ve akıllı davranırsa çocuk da ona benzer hareketler yapıp güçlü ve akıllı bir birey olacaktır. Şu anda dünya üzerinde çoğu kişi eğitimsiz oldukları için başarısız oluyorlar dünyada. Türkiyemizde de durum pek farklı olmasa bile eski eğitimli halkların ailevi gelenekleri yüzünden bazı kesimler akıllı ve kültürlü olmuşlardır. Onun için anne her zaman önemlidir ailede. Seçilecek kadın da ona göre güçlü, eğitimli ve akıllı olmalıdır.