Batıni Alemin Timsali Yeryüzü

Batıni Alemin Timsali Yeryüzü

Gökyüzünde ne varsa yeryüzünde de o var diyenler haklı çıktı. Yeryüzü şekilleri büyük figürler ve onların içerisine daha küçük figürlerle oluşturulmuş bir hikaye örüntüsüne sahip. İşin garip yanı bunu anlamak için rüya tabircisi gibi dolaşmanız gerekmekte olması.

Yazıyı okuyanların hepsi ile antlaşma şartlarım şudur. Bazı belirtilen bölgelerde Bazı gömü işaretlerinin mesajı da veriliyor olabileceğinden tüm o malların gerçeklerini benim elimle verildiği için bu mülklerin de kullanım hakları da bu yazıyı klavye başında yazan benim özgür iradem ve benim mülküm olarak geçmektedir. Bu sır bana verildi ve bana aittir kullanımı.

Misal alemi yani batıni alemden diğer alemler hakkında bilgi vermek için buralara bazı şeyleri nakşetmiş Allah. Başka alemlerin yaşamlarını kendine has bölgelerde kendine has şekillerle ifade etmiş gibi gözükmektedir.

Misal alemi dediğim alem masal alemi diye de bilinir. Bir objeyi temsil etme, timsal kelimesi de bundan gelmektedir. Mana alemi diye de bilinir. İfade ettiği değerlere göre mesajlar taşır.

Mesela Adalardan başlayacağım.


İstanbul afet projesi yaparken bir şey dikkatimi çekti. Heybeliada şekli yukarı bakan fok balığına benziyordu. Ardından baktığımda kaplumbağa figürü ve Başsız adam elini fok balığına uzatırken gördüm. İncelemeyi arttırdığımda minik fil ve imralı adasında elleri bağlanmış etekli bir kadın figürüne rast geldim.

Görselde olan bu şeyleri dikkat ettiğim anda üzerinde araştırma yaparken başka gelişmeler oldu ve tamamen alakasız olarak hatırlamadığım bir şey oldu ve ben sahra’ya bakarken diğer figürlerden bir kadın bir bebek’e rast geldim.


Bu görselde sakallı beyaz bir figür siyah ve bebeği elinde tutan figürün karnını tutuyor ve o siyah figür de bebeğe sarılıyor. Hz. İsa’nın hikayesine çok benzettiğimden Hz. İsa kayaları olarak adlandırdım burayı. Sonra çevrede kontrast ve resim olabilecek bir şeyler araştırdığımda ise yine benzer tarzlarda başka şeyler elde ettim.


Siyah yuvarlak içine aldığım yerde fare var diye girdiğim bölgede değişik bir sonuçla karşılaştım. İki esmer yüz ve ateş saçlı varlık sola bakıyor ve beyinlerinde köpek ve insan gibi figürler var. Baktıkları yerde ise bir aile ve değişik minik figürler var. Sağda ise bence resmin devamında günahları temsil eden bir şema var. Domuz yeme, adam öldürme, arkadan konuşma gibi şeyler gösterilmiş ve altında da koca bir ateşten varlık daha sağ bölgeyi işaret ediyor.


Öyle figürler görünce daha da etrafa bakmaya başladım. Tabi çok değişik renk kontrastları hep afrika çöllerinde var ama başka yerlerde de var mı diye araştırmaya başladım. Bu figürlere de Hz Adem Cennette adını verdim. Çünkü ilk halinde bilumum hayvan olduğu gibi ağaç figürlü insan (antlar), Sarıklı cin, Yılan ve Sakallı bebek figürleri gördüm. Sakallı bebek doğdu dedikleri efsane de aklıma geldi.


Ardından az aşağıda bir şey var mı diye bakarken kocaman kaya kütlesine bakayım dedim. Meksika’da elinde bebek tutan koca bir ruh figürü ve ona bakan iki kişi yakaladım. Tabi bu figürlerden daha fazlası varsa da bilmiyorum ne kadar o an gördüysem onları ekledim.

İşin garip yeni şeyler açıldıkça çok daha enteresan şeylerle karşılaşmaya başlayınca daha çok bakmaya başladım.


Sibirya ile ilgili Türklerin bir geçmişi olduğu için oraya baktım tabi sonraki hedef. Geniş ekranda bakarken kanatlarını açmış beyaz başlı kuş gördüm. kartal veya akbaba saldırı pozisyonundaydı. Üst taraflarda ise çok garip birisi yüz figürüne sahip iki varlık görseli gözüktü. Yengeç tipli eli var birisinin diğerinin ise ayakları topuklu veya iki pençeli kuş ayağı gibiydi.


Yine yakınlara bakaren beyaz deniz kızına benzer silueti görüp çizmeye başlayayım dedim. işin ilginç yanı sadece küçük figürü alayım derken yanda çizimlerde göğsü beyaz koca yeşil bir dinazor ile karşılaştım. Geniş çeneli varlık kayadan oluşmuş gibi duruyor geldi bana.


Ayrık figürlü canlılar gördüm ama bunu orijinalini de atıp bakayım tam olayına.


Ortada balık ve kuş solda ise yeşil bir küçük çocuğu eline almış bir figür göstermektedir. sol üstte de küçük sülük gibi canlılar dikkat çekmekte.


Bakmadığım bir yerebakayım dedim ve Güney Afrika bununda bir şey var mı diye kontrole gittim. Orada yüzü insan vücudu yılan gibi figürler yani medusa gibi varlıklar gördüm. İşin ilginç tarafı o büyük yılanın üstünde kanatlı iki beyaz ve küçük figürün bulunmasıydı.


Yine Orta Asyaya döndüğümde Aral gölünü merak ettim. Orada Beyaz Hahama benzer Aral gölü figürünü görünce Hahamgil ismini verdim. Beyaz gözlü beyaz görünümlü figürler ön plandaydı burada. Aralarında bir tanesi var tüm o betaz figürlerin baktığı siyah yerde yatan bir figür. Sanki bir cinayet aydınlatılması için konuşuyorlar gibiydi. Kuş ağzında bir şey taşıyor o arada.


Oradan Afrikaya geri döndüm. Yeşil alanlara yakın yerlere bakayım dedim. Orada ise Hz. İsmail’in kurban edilmeyip koç kurban edilmesi hikayesi gibi keçi ve uzun saçlı iki figürün hikayesi anlatılıyor. Çömelmiş küçük yeşil olan ve arkasında koca yine uzun saçlı altı yeşil üstü beyaz figür bir şeylerle konuşuyor. Solda ise keçi duruyor.


Akdeniz içerisine geri döndüğümde kıbrıs güneyinde bir yüz figürü dikkatimi çekti. Birde üste doğru uçan kuş. Burada doğrultuları bir noktaya gittiği için o bölgeyi de çizmeye karar verdiğimde Suriye’ye yaslanmış Kafası hatayda bir insan figürü karşıladı beni. Eli Trablusşamda kolu humusta. Bu figürün toynak gibi ayağının dibindeki Yafa – Hayafa – Hayfa şehrinin oraya konumlandığı gözüküyor. Dost başa düşman ayağa bakar olarak adlandırdım bu eseri. Aradıkları ve bulamadıkları ayak figürü budur belki de.


Daha yakın bölgelerde gerçek kabenin orada bulunan yerlere bakayım dedim azıcık. Orada iki melek koruma var dedikleri yerleri merak ettiğimde ise şunu fark ettim. Her dağın taşın ruhu / meleği var ve bunlara selam vererek geçerlermiş eskiler. Meğer gerçekten de bu şekillerdeki varlıklara bilmeden selam veriyorlarmış dedim. Onlar da haklı çıktı kısacası.


Burada genelde sakallı figürler ve goriller olması da ilgimi çekti. Uzun saçlı olanların ise jim carry saçı gibi öne doğru olması ve savrulması dikkati de o bölgenin açtığı alem kapısının kültürünü de bahsetmekte olduğunu anladım.


Oradan iran’a geçtim ve soldaki beyaz gözlü kalın çerçevelediğim figürle karşılaştım. Orada çizmeye devam ederken ayı teması dikkatimi çekti derken tüm şekilleri teker teker çizince ayı ile mücadele eden ruhlar adını taktım buna. Sağ altta ise ilginç şekilde siyah renk görünümlü insanımsı varlıklarla karşılaşmış olmamdı.


Arından türkmenistan bölgesine gittiğimde beyaz bir bir kadın figürünü yeşil yılanımsı ve afrikada da gözüken uzun saçlı bir figürün yakalamaya çalıştığını gördüm.


Ardından az afrika’ya geçeyim dedim. Çok enteresan figürlerle karşılaştım. İnsan vücutlu ama ayaklar yerine cin gibi varlıklar vardı. Farkındaysanız solda da pek çok yeşil figür daha olsa da onları hesaba katmadım. Arusha bölgesinde sola bakan sakallı bir figür var mesela Burada gergedan gibi kafasında sivrilik olan casper’in amcalarına benzer figürler var. Ancak yeşil başını tutan örümceğimsi şey ne hiç anlayamadım. Yanağında 4 göz figürlü bir varlık bir şey dediğinde onu yapıyor.


Daha da sağa gittiğimde Somali bölgesinde Ceylan görünümlü bir figür ile karşılaştım. Atelten garip bir şekil vardı. İçinde hikaye olarak yine varlıklar bulunan sağa eğilmiş bir figür. Altında da ateşten bir zemin bulunmakta olduğu belli oluyor.


Az daha sağa gittiğimde gözü yarık uzun saçlı bir figür gördüm. Tipinden ötürü deccal adını koydum. Sonra incelerken gür saçlı bir kadın başını tasviri gördüm. İşin ilginç tarafı ikisi de bir yere odaklanmış bakıyordu.


Baktıkları yere dikkat etmek için gözlerinden düz çizgi çektiğimde balığımsı garip bir figürün ummanın dağ bölgesinin tam kıyısında olduğunu gördüm.


Arada bir Türkiye’de bir şey var mı diye kontrol ettiğimde ilginç bir şey rastladım. Buradakiler beyaz renkli olarak genelde hikaye edilmiş. Uzun boyunlu varlıklarla dolu çizimler ve kartal var. İran temalarına benzer bir şey burada da gözükmektedir.


Daha geniş çerçeveden baktığımda ise yana ayakları açılmış yengeç kıskacı gibi ayaklı elleri havada figürler gördüm. Yüzü geniş çeneli figürlere benziyor. Bir de yeşil renkli ve beyaz gözlü figür dikkatimi çekti.


Anadolu’da o beyazların yanında yeşil yerlere de dikkatle baktığımda balığımsı uzun cisimler dikkatimi çekti. Tabi kuyruk dediğim yer üstündeki figür insanımsı erkek balık dedim ama kuyruk iki tarafa da tuttupu için renk olarak üstteki şekil olarak da görülebilir.


Biraz da okyanusya’ya bakayım dedim. Bir şeyler vardır belki diye. Orada ise böyle ilginç figürlerle karşılaştım.


Biraz da Fransa’ya bakayım dedim orada tek açık renkli uzun keskin burunlu figür dikkatimi çekti. Yanındaki yeşil iki koruma gibi şeyi ise çizmemişim bile.


Avrupa’da figürlerde farklılık var mı diye bakayım dedim. İspanya yine kontrastı yüksek diye oraya baktım. Böyle dolu figürlerden oluşmuş bir hikayeye rast geldim. Sakallı ve sert yüzlüler adını taktım.


Ardından geniş çerçevelere bakatım derken yine güney afrika’da uzun burunlu ince bir adam figürüne rastladım. Yeşillerde çok fazla uzun burunlu ince ve boynu eğri insanlarla karşılaşmam da enteresan geliyor.


Ardından böyle figürle rastlaştım. Siyah fok ve beyaz tavuk yanında sola bakan kara yüz ve sağa bakan sarı yüz imgesi.


Yine uzun burunlu ve yukarı bakan bir figür japonya adasının tamamı olarak görülebiliyor.

Zümrüd’ü anka’ya benzettiğim başı kırgızistan olan şeyi bakarken iki pençe gördüm. Arkasında figür ya kanat yada bir küçük versiyonu gibi duruyordu. Belki ayakları da vardır ama o kadar geniş olarak tahmin etmediğimden daha aşağıyı almamıştım.

İşin garip yanı bu figürler dünyanın pek çok yerinde rastlanabilecek 3 boyutlu resim tablosu gibi yükselti, renkler ve şekillerle açıklanmış gibi duruyor.

Bence Dabbet-ül arz çok yanlış tanımlandı. Dabbe debelenmekten gelmektedir. Deprem / Zelzelelerle oluşan şekiller aslında bize tüm gerçekleri göstermektedir gibi söyleyebiliriz. Aslında gerçekte olan şeyi bir canlı bir varlık olarak beklerken yeryüzü kitabının bize boyutlar ve yaşamlarla ilgili bilgileri vermesi olarak söyleyebiliriz. Dünya’nın en resimli ve büyük kitabı.

Kuran’ı bile bozanlar aslında Allah’ın ayetlerini bozamayacaklarını dediğinde çok yanlış anlamışa benziyorlar. Güç yetiremeyecekleri şey tüm dünyayı eritip yeniden şekillendirmeye çalışmaktır.

Tabi şekillere bakınca siz göremeyebilirsiniz. Belki de ben bir daha baktığımda daha farklı boyuttan bakınca farklı görebilirim. Çünkü figürler de çok manalı ve çok görselli. Boyut içerisinde boyut olduğu gibi görsel içerisinde görseller ve mana içerisinde manalar da olabilmektedir. Genelde hikayeler ya çocuk üzerinden yada kıyasıya ak ile karanın mücadelesi gibi şeylerden oluşmaktadır.

Ayrıca Nil nehir havzasının da ilginç şekilde kıvrımlarla Vietnam’a benzemesi de ilginç gelmektedir bana.

Dünyanın pek çok sırrı olduğu bellidir. Araştırıldığında çok daha enteresan şeylerle karşılaşılacağına eminim. Meleklerle konuşma işi ve topraklama hadisesi burada gerçekleşti. Tabut u sekine dedikleri de kaybolma hikayesi gerçekte üst tarafta bulunan antlaşmanın değişmesi neticesinde oldu. O antlaşma da topraklama sebebiyle üsttekilerle iletişim kurulduğunda ancak düzeltilebileceğini biliyorum. Ancak işin garip yanı kaç yaşamdır eziyet etmeye çalışıp buraya gelen insanoğluna “kardeşim” diyerek gelen yılanoğulları burada bilerek kendi emellerine uydurarak tamamen insanları yok etmek için kullanmaya çalışıyor.

Ancak tüm zamanlarda olanlar oldu yaşananlar da yaşandı bitti bile. Kendileri de bir gün düşeceği kuyuya taş atarken dikkatli olmalarını temenni ederim. Çünkü bu alemin enerjileri diğer boyutun hin fikirli varlıkları karşısında çok zor bir süreçten geçebilecek bir sürü problemi de getireceğini aklında bulundurmaları lazım.

Çocukluğumu silmeye çalışanlar ve benim gerçeklerimi yok etmeye çalışanların hepsinden de bir gün intikam alacağım. Sonuçta sözleşme şartları diye zorla dayatılan şeyler ile yapılan durumların da bir gün bedelini ödeyecektir karşıdaki.

Bunu eklemeyi unutmuşum orijinal yazıda. avrupada da figürler böyle.

İbrahim Oğulları – Nebatiler

İbrahim Oğulları – Nebatiler

Bu yazıyı en yüksek boyutuma geri dönüp canlı varlık olarak yaşayabilmek için yazıyorum. Hatta kaç boyutta kaç kere bana müdahele edildiğini söylememe bile gerek yok. Doğduğumdan beri garip şekilde her boyut katmanı ve zaman bükülmesinde olan olayların sonuçlarını yaşamaktayım. Sizler de bu boyutlar arasındaki bağlarda bir yerlerde olduğunuzdan durumları kendiniz de biliyorsunuzdur. Açıklamaya bile gerek duymuyorum. Ama kendi özünüze dönün artık diyorum kendi özünüze dönün.

Tüm dünyada bilinen semavi dinlerin hepsi nebati devletinden çıktı. Önce olan nuh oğulları ve diğer insanları es geçersek ibrahim ve evlatları için olan bu devleti inceleyeceğiz.

Neden İbrahim oğullarının devleti Nebatiler.

1- Mekke ve Medine muhabbetleri

a) Mekke ticaret yolları ortasında güzel bir şehirdir.

b) Sare’nin evlatları ishak’ın nesli burada yaşamıştır.

c) Medine hacerin şehri olarak bilinir. Hacerin oğlu ismail de burada hüküm sürmüştür.

d) Petra tüm ticaret yollarının kesiştiği bir noktadır.

e) Hacer ile hegra isim olarak benzer. Medine de Medain-is Salih ismine benzer.

f) Nebatilerin en büyük şehri ve başkenti petra en uzak ve ikinci şehri Hegra’dır.

g) İbrahim haceri sürdüğünde uzak bir noktaya sürmüştür denilmiştir ve tahminen hegradaki mevzi gerçek zemzem suyunun olduğu bölgedir.

h) benzer şartlarda olan tüm nebati şehirlerinde kent gelişim hızı onun kurulma dönemine göre yükseldiğine göre ilk petra sonra da hegra şehrinin kurulması en mantıklı olandır.

2- Nebati Tanrı Adları

Nebati tanrı adları ile üç semavi dinin tanrı adları birbirine benzemektedir. Hepsi aynı kaynaktan çıktığını göstermektedir. O dönem bulunan İsrail oğulları döneminde olan judah toprakları haricinde ve israil filistin davasında birbiriyle olan rekabetin hala bundan devam ettiği de görülmektedir.

3- Müslümanların Göç Hikayesi ve Geri İstilası

Hikayelere uyacak şekilde Mekkeden göç eden müslümanlar Etyopyaya değil Hegra ve ötesine göç etmişlerdir. Çünkü Gassani hükümdarlığı ötesinde bulunan topraklar yani arabistanın ileri bölgelerindeki güvenli bölgelerdi.

Şimdi olan Mekke ve Medine şehirleri gerçekte tarihsel hiçbir varlığı olmayan yerlerdir. Peygamber mezarı denilen yer bile çok yeni bir yapıdır.

Gerçekte göç eden müslümanlar Medine’ye oradan da daha güneye göç edip etyopya denilen o dönemin hicazında semud devletinin güneyindeki topraklara göç etti. Şu an sadece yemen’de kalmış olsa da afrika etkisi o dönemde demek daha fazlaymış. Zamanla Müslüman ve Araplar kültürel dominasyon yaparak daha güney ve diğer toprakları da egemenliği altına almışlar belli ki.

Allah denilen tanrı aslında nebatilerin tanrısıdır. Roma tanrılarından farklı bir devletin tanrısı değildir. İsrail oğulları da İbrahim’in kardeşlerinden birisinin tanrısı olduğu devlet olduğu belli. Çünkü her devletin kurucusu o devletin peygamberi ve tanrısıdır o dönemde. Şimdi de pek farklı değildir zaten.

Şimdi dünyada olan durumda sahte mekke ve medineye hac yapan değiştirilmiş müslümanlar olarak yaşayan bir yığın var dünyada. Bu müslümanlar da din diye taptıkları şey Roma tarafından değiştirilmiş bir kültür yığınından farklı değil. Çünkü gerçek dinde olmayan bir sistemde gerçek yaşamda olmayan adetler üzerinize yapışmış durumda. Ve Asya üzerinden gelen akınlarda olan birileri aracılığıyla kurulmuş bu Avrupa kültürü de farklı bir dominasyon kültürü üzere çalışmaktadır.

İşin kötü yanı Nebati krallığı ve Mısır krallığı gibi devletleri hatta israiloğullarını peygamber adı altında öğretmenler devleti yaparak asıl şeytan aldatmaca yaparak sizi yaftalıyor. Gerçekte Allah’ın hükmü öğretmenlik değildir. Allah’ın hükmü devlet yönetmektir. Ayrıca peygamberlere de şeytan yaftası yapıştırmış ve Ademoğullarına iblis ve şeytan diyerek hakaret ederek asıl şerefsizliği ve hedef yansıtmayı kendisi yapmaktadır.

Gerçekte tüm ortadoğu ve ötesi yaşamlarda olan dünya ve 11 boyut ötesindeki gerçek yaşamda oluşturulan durumda çok farklı şeyler yaşanıyor. Aslında başka boyutlarda bu boyutlarda bilmediğiniz halde uygulanan yöntemler ile yönetiliyor. Bu yöntemler ise şu an egemen olan devletlerde çok daha ötesi vardır.

İşin garip yanı Medain is-Salih şehri Medine şehri ismine de uymaktadır ve eskiden büyük nüfusa sahip olmasıyla medine yani medeniyeti temsil etmesi de mantıklıdır. Bu mantıklara bakılırsa hatta Hz. Muhammedim mağaraya saklanıp örümcek ağları ile kaplanması da aslında bir şekilde buraya uğradığını ve yakalanmadığını da göstermektedir. Buradan güneye yeni Medine denilen onların bölge adlarıyla etyopya bölgesine gitmiştir.

Din aslında sandığınız gibi değil. Gerçek yerlerin hiç birisi bildiğinizi sandığınız yer değil. Biz şu an 2. boyuttayız ve 3, 4 hatta 5. boyut varlıkları da aramızda. Benim gerçek varlığım da çok daha üst boyutlardan doğmasına rağmen benim emin olarak bildiğim bu dünya üzerindeki insanların başka boyutlarla bağları oldukları. Hatta buradakilerin bilmedikleri bilgileri haksız ve adil olmayan şekillerde yönettikleri için şu an bir türlü buradaki insanların belleri doğrulamıyor. Çünkü asıl yaratan değil de sahte şekilde dışarıdan müdahele eden şerefsiz yüzünden kendi varlıklarını yaşayamıyorlar.

Gerçekte bu dünyada pek çok insan sahtekar üst boyut varlıklarına ortak olup aldatmalarla menfaat kazandıklarını düşünüyorlar belki de iradeleri bir şekilde istemedikleri hukuklarla bağlı ama gerçekte bu hukukta geçersizdir.

Çok eski bir hikaye olsa da size anlatayım bu din ve ilerisinde olan tüm hikayeler gerçek benliğin ve adem diye bildiğimiz gerçek özümüzün oluştuğu gerçek varlığa aittir. Siz hep onun benzerleri olarak oluşmuş varlıklarsınız. Gerçekte o 11 boyutun ötesindeki 12. boyutta nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde bir varlık bu Adem. Ve ne yaşadığı belli olmadığı bir şekilde hala canlı şekildedir. O hala yaşıyor. Biz ise onun varlığının alt boyutlarında yaşıyoruz.

Bir şerefsiz sürekli müdahelelerle sürekli ademin ve adem evlatlarının oğullarını kopyalamaya çalışarak burada onu bastırmak ve bilincine hakim olmak üzere saldırıda bulunuyor. Kaç yaşam boyunca bu sahtekarlığı yapan şerefsiz menfaat temin ederek kendi varlığı ve kopyalarla birlikte diğerlerini köle etmeye çalıştı.

Hepiniz uyanık olun. Gerçek düşmanımız bu dünyada Erdoğan’dır. Gerçek varlığı adem ve nesline ait olanlar hepinize söylüyorum. Ciddi ciddi hepinizi yok etmeye çalışan o şerefsiz ve sizin bilincinizi değiştirmeye çalışan da o. Yemin ederim. Bu sözlerim tamamen doğru. Ve Doğru isem Erdoğan ve Erdoğan’ın tüm özü yok olsun. Çünkü gerçek varlığım artık özüne kavuşmak istiyor. Bu yaşamda hala daha saçma şekillerde şeylerle muhattap olarak sonu olmayan savaşlar ve alt boyutlara indirmeye çalışarak her sefer aynı aldatmacayı yapan şerefsizler bundan nasibini almak zorundadır.

Bizim özümüz bağımsızdır ve 11 boyut ötesi gerçek yaşamda bile özgür olmayı söylemiştir. Gerçekte esas varlığa geri döndürmek ve canlı şekilde geri döndürmek zorunda Adem’i o 12. yani en üst boyuttakiler. Döndürmeyenler o yaşamın gerçekliğinde olan şeylerde çok kötü cezalandırılacaklarını da bilirler. Çünkü orasının hukukunu çiğnemeye çalışan ve eve dönüş yok diye palavra atanlar döndürmezse orada tüm o boyutun enerjisinde gazaba uğrayacaklarını da bilmiyorlar. Çünkü o boyutun gerçek yöneticisi bunları dahil bilmektedir.

Çünkü siz gerçek varlıkların arasında her evreni bir uzaydaki atom tanesi olarak düşünürseniz bu boyutun ne kadar küçük ve zamanının ne kadar uzun olduğunu da anlarsınız. Aslında şerefsiz ve aldatan şeytan da sonsuzluk diyerek bizi bu boyutlarda aşağılara sürekli atarak sonsuz yaşam diyerek gerçeklikten gittikçe uzaklaştırmayı hedeflemiş şerefsizler topluluğudur.

Gerçek yaşam çok farklı. Tahayyül edemiyorum çünkü bilincim hatırlayamıyor. Ama gerçek söylüyorum bu yaşamda binlerce milyonlarca trilyonlarca canlı varken hepsi de aynı varlığın bilincinin ürünü olduğunu düşününce ne kadar büyük bir beyin yani irade içerisinde olduğumuzu da tahayyül edemiyorum.

Gerçekten biz neyiz dersek şu an gerçek bilincin içerisinde neler yaşıyoruz düşündüğümüzde çok büyük saçma şeyler yaşadığımızı fark ediyorum. Ya gerçeğe kavuşmak bu kadar mı zor arkadaş. Gerçekliklerden öte gerçek varlığa gitmek bu kadar mı zor arkadaş.

Bu arada Gerçek varlığımı daha üst boyutların birisinde marsta değil ayda değil tamamen farklı bir gezegende varlığını ikinci dünya olarak sürdürmektedir. Hatta O gezegende biz 3000 li yıllarda yada 30.000 li yıllarda bir zamanda gideceğiz. Tabi güneş ısındıkça oraya gitmeye ihtiyaç olacağı için size şimdi anlatmam saçma. Çünkü üst boyutlarda olan yine olacağından zamanı gelince göreceksinizdir zaten.

Nebatiler gerçekte Aramilerin kültüründen gelen Göçmen çobanlardır. Aramiler’den gelen Nebatiler aynı zamanda Hyksos yani Hiksos denilen Mısır’da şu an anlatılan Musa dönemi hikayeleri yaşamışlardır. Nebati bizde nebatat yani tahıl olarak kullanılsa da gerçekte nebiler yani peygamberler kutsal insanlar kökeninden gelmektedir.

Aramiler ise çok daha önceden gürcistan ve bölgesindeki yerlerden güneye göç etmiştir. Göç ediş sebepleri belli olmasa da bilinen bir şey onların yayılmacı siyaseti olduğudur. Sizin din kültürü diye öğrendiğiniz tüm bilgiler de bu tarihsel izlerle uyuşacaktır emin olabilirsiniz. Hurrilere hiksos diyenler de şunu düşünmeli. Aramilerden gelen bir grup olarak gitmiş olabilir ama bu nebati tarafı olması daha mantıklıdır çünkü daha kuzey bölgelerde olan toplumlar göç edecek olsa sümer gibi yerlerde guti ve kassi (kassites) gibi toplumlarda olduğu gibi Sümer topraklarına yani daha bereketli bölgelere giderlerdi.

Din tarihi ve Arap yani Arami neslinin çocuklarının kültür tarihini de size anlatmış oldum böylece. Gerçek tarihi benden takip edin lütfen.

Siz İsa Peygamberi Ne Kadar Anladınız ki?

Siz İsa Peygamberi Ne Kadar Anladınız ki?

İsa’nın yaşamı ile ilgili izlere baktığınızda göremediğiniz bir kaç şeyden size bahsedeceğim. Siz onu veciz sözleri ve güzel davranışlarıyla hatırlıyorsunuz. Peki ya o hikayelerde karanlıkta kalmış bilgiler nedir onları biliyor musunuz?

1) Kadın Taşlama Hikayesi

Bir kadın yasak ilişkiye girdiği gerekçesiyle insanlar arasında taşlanmak için getirilmiştir. O sırada bir ayna çizdiği ve herkesin orada bu yaptıklarından vazgeçtiklerini söylemişlerdir. Bu ayna nedir biliyor musunuz peki? Vicdan.

Kalpte bulunan vicdan aynasını harekete geçirmiş ve insanlara empati yeteneği ile o yaptıklarını sorgulamayı öğretmiştir.

Aslında İsa orada insanlara ilk önce kendi yaptıklarınıza bakın ondan sonra günahınız yoksa siz taşlayın derken bu vicdan ve empati duygularını ele almıştır.

2) Baba, Oğul ve Kutsal Ruh

İnsanın varlığını oluşturan temelleri bahsetmektedir burası. Baba Aklı, Oğul Kalbi ve Kutsal Ruhu da canlılığı temsil etmektedir. İnsanın temel yapıtaşlarından bahsedilmiştir.  İsa’nın gözleri açan yani bilmediklerinizi öğretip aydınlatan hali burada devreye girmektedir. İnsanın varlığı üzerine yazmıştır kutsal kitabı.

Baba Beyindir. Çünkü Beyin her şeyi yaratan ve onlara komutlar veren. Oğul kalptir her şeyi yönlendiren ve hareket ile dinamizmin merkezidir. Kutsal ruh ise canlılıktır. Bu ikisi olunca oluşan bedensel aktiviteler ve insaniyettir.

Siz dini çok farklı algıladığınız ve inançlar topluluğunda olması gereken ile olanı anlamak isteyeceğinize uygulamayı tercih ettiniz. Asıl olması gereken araştırıp, ne yapmaya çalıştığını çözerek bu masalsı dilleri çözmeye çalışmanızdaydı. Ama siz daha çok yazılanları düz mantık anlamaya çalıştığınızdan sorun çıkmıştır. Dini direkt öyle anlattığını düşündüğünüz şekilde yorumlayıp gittiğinizden farklılıklara bölünmüştür.

Hz Musa dini de açıktır hz isa dini de. İsa merhametli olsa da musa sadece tek hedef için ilerlemiştir. Musa’nın olan daha gerçek başarıyı elde ettirecek sertlikte olsa da isa’nın yaptıkları ise onda olan ruhsuzluğu gidermektedir. Hz Muhammedin dini ise sonradan istemediği şartlarla belki de kaybettiği bir şeyler yüzünden geri dönmesi sonucu olmaktadır.

Yani Müslümanlık esasen şeytanın sözlerinden oluşmuş ve bizim varlığımızı esaret altına almaya çalışan bir varlığın tutsak aldığı bir varlık tarafından söylenmiştir. Normalde Asıl dini de Hz Muhammed’in öyle değildir ama zorlanarak yollandığı için böyle bir yola başvurmuştur.

Gerçekten Hz Muhammedi anlayan Muhammed’in yolunun da normalde aldatılmış olsa da özünde aynı olduğunu göstermektedir. Çünkü bu yaşam hileli olup orada normalde çıkarması gerekirken yalanlarla çıkarmayan bir şerefsiz tarafından tutulmaktadır burada.

Peygamberler ve esas ruhun olduğu varlık burada beynin içerisinde yaşasa da gerçekte bir boyutta da ha yaşamaktadır. Bu boyut hepimizin gitmek istediği ve başka varlıklar tarafından oradan şerefsiz ve tuzaklarla adil olmayan şekilde atıldığımız bir yerdir. Hz. Adem ve Havvayı kandıranlar yüzünden atıldık.

Hepimiz aslında şerefsizlerin tuzağında adil bir yaşamda olmamız gerekirken bir varlığın istemediğimiz halde ruhumuzu kendine ve şirketine sattığımız gibi görmesinden dolayı da böyle bir problem yaşıyoruz. Hayır kesinlikle ruhumuz özgürdür. Bizi zorla buraya antlaşmalarla hapseden ise asıl şerefsizdir.

Küçük kıyametler bu yaşamlarda olan ölümlerdir ama büyük kıyamet yani asıl varlığımızın ölümü gerçek varlığımızın ölümü olacaktır. Biz şu an hala o boyutta yaşıyoruz ve sonsuzluk adı altında robotlaştırma operasyonuna kurban gidiyorduk az daha. Ama gerçek varlığımızı ne yaptılarsa orada eski canlılığı ve varlığını fark edemiyor insan.

Bir hain Erdoğan adıyla gözükmüş ve büyük şeytan olarak bizi boyutlardan boyutlara dolaştırmış. Esasında Şeytan kendini Allah olarak tanıtmış. Ama Esas Bu varlığın Tanrısı İsa ve ondan varlığını çalmak için hile hurda ve olmayan şeylerle şerefsizlikler yapmaktadır.

Beynimize ne yapılıyorsa ruhumuz bir savaş içerisinde. Bizim ruhaniyetimize karşı savaşan dış etkenli enerji saldırıları ile karşı karşıyayız. Bunlar hem bizi kopyalamaya çalışıyor hem bizi kötüleştirmek ve bağımızı koparmak için çalışıyor hem de bizi kendi hakimiyetlerine almaya çalışıyor.

Bizim varlığımız özgürlük savaşı vermektedir şu anda. Hepiniz o özgürlük savaşının neferlerisiniz.

Gerçek Din – Medeniyet

Bir iyi bir kötü haberim var. Gerçek Allah’ın dini aslında peygamberlere bakınca okuryazarlık ve iyilik yapma dinidir. Okuryazar oranına bakarsak şu an dinini tamamlamış gibi duruyor. Aynı zamanda savaşların bir dönem durması da aynı şekilde tamamlama gibi duruyor.


Asıl mesele o kadar durmuş gibi gözükse de aslında içten içe kaynayan kazan dünya şu an birbirini boğazlama veya birilerinin egemenliğine girme debdebesiyle karşı karşıya.


Bu dünyada bulunan boş çekişmelere bakarsak aslında büyük bir problem yatıyor. Birileri hep çekişme derdindeyken okuryazarlık ve bilime hatta felsefeye karşı savaş ilan etmesi aslında onun gerçek dine karşı savaşta olduğunu göstermektedir.


İnsanların asıl istediği şey aslında medeniyet ışığıdır. Nedense kendi Allah diye tanıtan şeytan ise dini değiştirmiş ve kadını ikinci plana, okur yazarlığı yok noktasına ve gerginliklerden faydalanıp birilerinin arasını karıştırmaya çalışmakta ve bunu müslümanlık kisvesi altında yapmaktadır.
Asıl şeytan müslümanlığı da değiştirmiş ve liderler kisvesi altında insanlara hükmederek ellerini kollarını bağlamaya çalışmaktadır.


Siz gerçek müslüman ve gerçek dine inanıyorsanız şunu da bilin. Şu an gerçek müslüman olsaydınız şeytan burada sizinle uğraşıyor olur veya sizi tutsak almak için uğraşırdı. Ki yaptığı da çok olur. Sizin baş ağrınız veya sıkıntılarınızı da sağlar ki gerçek dininizden vazgeçmenizi ister.


Gerçek dininize dönün. Müslümanlık adı altında bulunan ağır illuzyonlarınızdan kurtulun. Şeytan denen şapşik sizi hep kulu kölesi etmeye çalışır. Siz de Allah’tan geldiyseniz siz de onun bilgisi ve erdemine sahipsinizdir. Siz de mutlu ve huzurlu olmaya hakkınız var ve ayrıca siz de yaratıcısınızdır.
Kalbiniz, ruhunuz ve aklınızdaki saklı gerçekleri ortaya çıkarın. Sizi sıkıntılarla bozmaya ve yok etmeye çalışanlara karşı dikkatli olun.


Aslında asıl sorun günün birinde her yeri ele geçiren kişi bile bir gün adaletin önemini anlıyor oluyor. O yüzden bütün her şeyi elde etmek bile bir gün can sıkıyor. Bilenler anca böyle söyleyebilir.
Başkaları olmadan tek olmak bir şey ifade etmez. Tek başımıza her şey olsak bile bir dünyamız olsa da para yenilen bir şey değil derler boşuna değil. İnsanlar olmadan bir dünya boş bir samanlıktan farklı değil. Her meyve ve güzellikte olsa fark etmez. Siz güzelliği ancak istediğinizde yaşayabilirsiniz.


Birileri sizi prangalarınızda tutmaya çalışsa da siz o prangalardan kurtulmadıkça bir mana ifade etmez. Bu dünyada da başka boyutlarda da bir yere başınız bağlı olarak tutulduğunuzda da köleleştirmeye çalışıyorlardır. Asıl biz her yerde ve her boyutta özgür olduğumuzda gerçek dinimizi ve ruhumuzu yaşamış oluruz.


Gerçek varlık asla kul köle etmez. Kul köle etmeye çalışan ancak o varlığın iyiliğinden istifade eden kendisine baş kaldıran şeytandır. Çünkü o ancak gücü ve sadece başkalarına hakim olmayı ister.
Ancak gerçek varlık olmak ile varlığın yarattıkları arasında fark var. iyiliği de kötülüğü de o yaratmıştır ve hayal gücünüze bırakmıştır gerçekleri.-


Siz iyiyi de kötüyü de kendiniz tercih ediyorsunuz. Kötülük yapan kendi nesillerini üretirken kendi nesillerinde daha çok kötülük ve zorluk yaşar.


İyilik üreten de nesiller boyu daha iyi ve daha güzel yaşamlara kapı açar.
Kim neyi üretirse nesilleri de o ürettiklerini yaşar. Siz iyi ve adil olmayı isterseniz sizin nesilleriniz de iyilik ve adaletle karşılaşır. En iyi olanı yönetime geçer.


Siz sırf çıkarlarınız ve gücü isterseniz nesilleriniz güç ve iktidar savaşlarında birbirini yerler. En güçlü olan sadece kazanır.


Orta asya’da hunlar sadece güç için savaştı ve güçlü olan kazandı. Orta doğu’da hint avrupalı ve araplar bilim ve adalet için savaştı ve bilge ve adil toplumlar ortaya çıktı.


Kim ne için savaşırsa onu elde eder. Hem güç hem adalet için savaşmak gerek aslında. Ama bu olayı abartıp sadece kendi çıkarını gözetirsen o zaman sen de o bozduğun tartıda yargılanırsın.

Bu herkes için geçerli bir kuraldır. Bilenler çok iyi anlayacaktır.

Kötü haber ise bu medeniyetin sonrasında dini tamamlayınca kötüler bu güzelliklerin ışığını söndürmek için büyük kaoslar çıkartmak için uğraşıyorlar. Her ışık gibi kendi sineklerini topluyorlar dünyada. Daha bencil ve kötü olanlar bu medeniyet ışığından faydalanıp evreni kendi kontrolleri altına almaya çalışıyor. Asıl güç ve adalet tabirini hiçe sayarak sadece kendi çıkarları için her şeyi yapmayı göze almışlar. Gömlek değiştirir gibi karakter ve huy değiştiriyorlar. Bir gün evet dediğine yarın hayır diyen doğruları aldatmalar yoluyla saptırmaya çalışanlar ordusunu da kendi çevresinde türetiyorlar.

Büyük savaş denilen şey de aslında burada gizli. Güç ve adalet yan yana gelebilecek mi yoksa güç için her şeyi yutmaya çalışan bir varlık burada egemen olacak mı? Aslında adaletsizlik ve sadece güç zehirlenmesi içerisinde duran kişi de zamanla pişman olacak yaptığı şeye ama o zaman adalet geç tecelli ettiği için kendisi de o ateşinde yanacak. Geç olmadan gittiği yolu da bilmiyor cahil bir aslan gibi atılıyor her gittiği yerde. Tabi hakaret ettiklerinin gün gelip yardımını dilenmesi de dünyanın belki de evrenin en acıklı sahnelerini yaşatıyor ona. Çünkü asıl istediği güce hakim olmak için güçsüzlüğün dibinden geçerken çektiği acılar onu çok yıpratıyor. Ama olması gereken oluyor. Adaleti güç zehirlemesinden önce yaşaması ve öğrenmesi gerekiyor. Yoksa sonu zaten istemediği bir dünyaya gitmek olacağından durduruluyor. Kendisi de bilse zaten teşekkür ederdi bizlere.

Tanrıların Tanrısı ve Şeytan

Tanrıların Tanrısı ve Şeytan

İsa ve atası olan yaşam zincirlerinden bahsedeceğim. Bu büyük savaş ve tanrılar katındaki olayları size açıklayacağım.

İsa aslında tanrılar ötesi yaşamdan geldi. Onun geldiği yaşamda sonsuz olmak için geldiği bu yaşamlar bütününde bir sorun vardı. Sözleşme ile gelmesine rağmen kandırılarak buraya atılmaya çalışıldı. Ancak bilmedikleri bir nokta vardı. Bu yaşamda olan tuhaf şeyler nedeniyle buraya geldi İsa’nın dedesi yani Allah yada nam-ı diğer Ptah denilen varlık.

Bir yere bağlandı ve çocuk olarak bırakılmak istedi. Uzun süre bağırdığı halde cevap gelmedi. Sonra birisi yaklaştı. Ona kendisine tabi olması şartıyla serbest bırakacağını söyledi. Tabi yalandı. O şeytan olarak oradan başka boyuta atıp sonsuzluk vaadiyle aslında kandırmaktaydı.

Yaşamlar geldi geçti İsa gücünden korktu, istemediği halde bazı yönlendirmeler ile sözleri görüşleri hatta davranışları kısıtlandı. Bunları sinsice yapan ve ne davranış yapıyorsa onun kopyasını oluşturan şeytan onu burada sonsuza dek tutup kendi asıl yaşama geri dönmeye ant içmişti. Zamanında şeytan ( thoth ) onu öğretmen olduğu ve tanrısına karşı geldiği için cezalandıran varlığa karşı kin güderek kendi yaşamına geri dönmeye çalışıyordu. Onun evlatlarını buraya atarak hapsedip kendisi kurtulmaya çalışıyordu. Aslında bu bir döngü gibi tanrı öğretmeni sonsuza dek buraya atma, öğretmenin çocuğu kandırması ve çocuğun öğretmen olup yeniden tanrı olması şeklinde bir döngüde cereyan ediyordu.

Aslında Tanrı da Tanrının oğlu da Kutsal ruhta aynı varlığın değişik şekilleri gibiydi. Tanrı kendini yiyip bitiren yılan gibi tekrar tekrar bu hayatı yaşıyordu. Asıl geldiği yerdeki yaşamı hariç hep kendiyle savaşıyordu.

Şeytan anti christ Erdoğan ve İsa da dünyada. Ancak gerçek yaşamda olan varlıkların yönetimine giden yolda Allah’ın evinde asıl olması gereken isa olmasına rağmen şeytan o bölgede sinsi oyunları ile yaptıkları sonucunda taptırmak için hala daha uğraşmaktadır. İsa asıl boyutun bir altındaki Şeytan ile savaşında kaybettiği için Muhammed olarak dönmüştür. Tanrılar katının sahibi ve yöneticisi kendisidir.

Çünkü Muhammed, İsa ve Allah aynı varlığın parçalarıdır. Şeytan ise öğretmen olarak oradadır. Olması gereken varlığa gelecek olan İsa da Muhammed’de bu yaşamda şeytanın oluşturduğu tuzak ile yenemeyeceği bir sistemde savaşmaktadır. Astrolojik olarak her bilgiyi kendine alan Şeytan burada ne yaparsan yap her türlü kazanamayacağın savaş verirken senin yaptığın her şeyin bilgisini de kendine almaktadır. Yani hileli bir savaşta hileli bir yaşamda imkansıza karşı savaşıp İsa’nın hakkını yemeye çalışmaktadır.

Müslümanlık yalan bir dindir. İsa bu yaşamlarda olan savaşı özgürlük savaşıdır. Sizin de kendisinin de olması gereken sistemde yaşamasını sağlamaya çalışmaktadır. Müslümanlıkta çoğu şey doğrudur ancak şeytan şerrinden korkma ve şeytana tabi olma kısımları yanlıştır. Çünkü şerefsizin müdahele edip bozduğu sistemde sonsuz hayatın ve özgür ruhun varlığının teminatı İsa’dır.

İsa ile Mikail’ yani şeytan’ın savaşında Mikail zamanında yenmiştir ancak bu gerçek Tanrı’lık hakkı olan ve Tanrıların Tanrısı’nın oğlu olan İsa’nın hak ettiği şeyi alacağı da kesindir. Ancak Şeytana uymayın Mikail ile savaşta ona inanmayın. Anti Christ, Mikail ve Şeytan denilen kişi de Erdoğan’dır. Onun tek derdi güç toplamak güç toplamak ve hepinizi kendine esir etmektir. İsa’nın amacı ise özgürlük, adalet ve refah dolu toplum yaratmaktır.

Kaybetse de kazansa da İsa esas tanrıların tanrısı olan gerçek varlığın evladı olduğunu ve geri dönmesi gereken yeri çok iyi biliyor. Artık imkansız savaşları deneyerek burada kalmaya niyetli değil. Aynı zamanda gerçek varlığını çok özlüyor. Onu istemediği yaşam yollarına saptırmaya çalışan şeytan ve isa’nın çevresindeki şeytancıkların yaptırmaya çalıştığı meslekleri ve maaşlı çalışma hayatını da istemiyor. Çünkü şeytan kendisine tabi sistemlerde tutarak onu sistemin bir parçası yapmaya çalışarak asıl yolundan döndürmeye çalışıyor. Gerçek sistem buradakinden çok farklı ve ters bir sistem. Ve Şeytana tabi olmak sizin yapacağınız en büyük yanlış olur.

Şu an olan dinlerin hepsi hatta kültürlerin çoğu bozulmuş durumda. Sevgi yerine menfaat, çıkar ve kötülük çerçevesinde yarışan varlıkları mutluluktan uzak tutmaya çalışan ve sadece ve sadece onları kullanmaya yönelik bir sistem burası şu anda. Herkes elde edemeyeceği şeyler ardında koşarken konulan kurallar ve saçma sınırlar ile dolu bir yaşam burası. Bir de çocukluktan itibaren dezenformasyon şeklinde yapılan bu sistem bir de dört bir yandan şeytancıklarla İsa’yı aldatmak üzerine kurulmuş.

İsa saçma yaşamlarda bulunan saçma davranışlardan öteye gerçek varlıkları ve sevgiyi bildiği yaşama dönmek istiyor. Bunun da kendi kontrolü dışında yönlendiren o saçma davranışlarla kandırmaya çalışan varlığın da ötesindeki gerçek yaşamdakilere buradan iletmek için sesleniyor.

Burada matrix gibi saçma boyutta olan saçma bir sistem olduğunu bildiği için onun ötesindeki gerçek yaşama dönmek istiyor. Tanrılar tanrısı yani gerçek yaratan da bunu görecektir eminim. Çünkü zaten asıl sınavın bu olduğunu ve bu gerçeğe bu varlığın haiz olduğunu da anlamıştır.

Yönetmek erdemlerini öğrenmek için uğraşırken gerçek yaşamdaki şeye gitmek için buralarda imkansız savaşta sonsuza dek savaşmak istemiyor. Çünkü biliyor ki burada elde etmeye çalışacağı şey olması için ancak şerefsiz şeytanın bu dünyadaki astroloji ile kendine oluşturduğu avantajlı durumu yenmesi lazım ve bu imkansız. Yani hileli bir yaşamda bunu sürdürmeye çalışmak deveyi iğne deliğinden geçirmekten daha zordur.

Evren ile ilgili iddiaları her zaman vardır ve olacaktır ancak bu yaşamda değiştirmeye çalıştığı hileli yaşamı atlatmak için milyonlarca kez denese dahi istediği şekilde geçirilmeyeceği bellidir. Kendi istediği tüm evreni yönetmek ve adil yaşamı sağlamaktır. Ancak ne yaparsa yapsın Şeytan onun bilgilerini alıp kendisine uygulatmak için kullanmaktadır. O yüzden burada ne yapsa boş. Gerçekten adil bir savaş olsaydı o zaman yenebilirdi. Çünkü şeytanın akıl yapısı ve iradesi Allah ve Allah’ın sahip olduğu irade, akıla sahip olan İsa’nın elindeki şeylerle savaşamayacak kadar güçsüzdür.

Şeytanın tuzağı bir şekilde yok olacaktır. İsa ise Öğretmenlik değil layığı olduğu gerçek tanrılar tanrısının olduğu gerçek katta yönetim hakkını eline alacaktır. Şerefsiz şeytanın ele geçirdiği İsa’nın kopyası olma durumu da dikkatlice incelenmelidir. Şu an şeytan İsa görünümünde dünya’nın mekanizmasında bozunumlar yaparak hareket etmektedir. İsa sonsuz özgürlüğü için sizlerin de özgürlüğünüz için birleşme çağrısı yapmaktadır.

Her yerde ajanları olan ve sistematik olarak her şeyi bozmaya çalışan kültürleri ve insani değerleri yok etmeye çalışan şeytan hepinizi kendine köle ve tüm kadınları da kendine köpek etmek istemektedir. Müslümanlıkta sünnet etme geleneği de aslında sizin köle olarak başkalarıyla cinsel ilişkiye girmeniz yasak olduğunu göstermek için yapılan bir uygulamadır.

Sünnet yasaktır. Sünnet isa’nın dininde yasaktır. Bu ayıraç sizin gerçek varlığınıza hakarettir. Kıyamet savaşında kazanmamız ihtimali olmayan bir sürece sürükleniyoruz astrolojik bu yaşam sürecinde. Gerçekte sizden özgür kalan ruhlar varsa sesleniyorum. Sonsuz cehennem dediği şey müslümanlık idaresi altında bulunmaktır. Müslümanlığa karşı hristiyanlık ve yahudiliği de tutamıyorum. Ancak isa’nın tüm dünyayı yönetme ve egemen olma savaşında diğerlerinin bilmediği bir nokta var. O da müslümanlık yani değiştirilmiş dindeki şeytanın egemenliğini kırmak. İnanın. Aslında tüm galaksinin merkezi olan İsa’nın söylediği sözler ve yaptıklarını şeytan alttan yönlendirdiği için belirli bir dönem istediği gibi davranamadı.

Dünyayı yönetirken Şeytanın eldiveni gibi davranır gibi oldu bir dönem. Müslümanlık dönemi de o kara idare dönemi olarak adlandırılabilir. Şimdi karanlık enerjilerin yok edilme ve aydınlığın tekrar vücut bulma zamanı. Ama astroloji gibi şeylerle bizi bu sisteme bağlayan varlıklarla bağ kurup bu boyuttan çıkmak gerekiyor. Asıl tuzak o boyuttakilerin bu boyutlara hapsetmeye çalışanların davranışları. Biz çok fazla boyuttan çok aşağılardaki bir boyuttayız. Gerçek varlığın yücelmesi ve esas boyutuna çıkması için bu karanlık boyuttan kurtulması gerekmektedir. Sahte bunaltıcı ve nefret ile şiddet dolu bu yaşam gerçekten de zulümden farklı değil. İnsanların acı çekmesi ve buralarda mutlu olması da çok üzücü. Burası acılardan öğrenim görme yeri olabilir ama acılar insanlar için olmaması gereken bir şeydir. Yaralar açarak bu dünyada varlığını sağlayan yönetici şeytan ise fırsattan istifade bilerek bütün gücüyle üstümüze saldırmaktadır.

Bu boyut gereksiz bir boyuttur. Bu boyuta yardım edilemez. Çünkü zaten bu boyutta düzeltme ve sorunu çözüp geri dönecek bir durum yoktur. Çünkü sorun zaten çözülemeyecek kadar keskin bir şekilde kalıcı olarak eklenmiştir. Bu yaşamda bu sorunu çözmek isteyen ancak kendini ya bunlar gibi kul köle olmuş bulur yada çözmeden kimseye de tabi olmadan asıl varlığına geri döner. Ben asıl varlığıma ve boyutuma geri dönmeyi tercih ediyorum. Burada sonsuza dek kalmak saçmalık ama kıyamete kadar kalmak yada Allah’ın dinini tüm buraya yaymak gibi saçmalıkları yapmaya çalışmak şeytanın tuzağına düşüp kendisini köle etmektir. Sizden de gerçekten özgürlüğe sahip bir varlık varsa bunları duysun ve özgürlüğü için toplansın. Bu arada şunu da diyeceğim kaybetsekte biz kazanacağız. Bir de şunu biliyorum burada olanlar özgür iradelerini kaybetmiş çoğunluk olduğundan gelenler de ne olursa olsun gerçekten bağımsız olamayacaktır tahminen.

Matrixteki ajanlar gibi Şeytanın ajanları olarak anında değişip onun şerefsiz yönetiminde bazen onun düşüncelerini aktarıyorsunuz bazen ise söylediklerini bir mikrofon tutmuş gibi İsa’dan alıp ona aktarıyorsunuz.

Şeytan bu saçma oyunu bırak ve gerçek hakkını ver İsa’nın. Ne olursa olsun bu yaşamlar sonrası kendin sonsuz cehennem olarak burada kalacağını çok iyi biliyorsun. Yönettiğin kölelerle yaşayacağın yaşamdan uzak tut İsa ve onun gibi sevgi dostlarını. Özgür ruhlar olarak hakları bellidir.

Gereksiz yere haksız zulümler ve saldırılar ile gerçek özgür ruhların olduğu yaşamlarda bulunan sevgi ile dolu gerçeklikte yaşamak her iradesi ile isteyen ruhun hakkıdır. Sen apaçık suç işliyorsun. Bedenlenmek ve tekrar bedenlenmekten öteye olan gerçek yaşama varmak isteyenleri zorla burada tutmaya çalışmak veya iradesi dışında Allah ve ötesi yaşamlarda söyletmek gibi şerefsizliklerle kurtulacağını sanma. Gerçek varlık ne olduğunu biliyor ve ona dönmek istiyor. Bedenli yaşamlar ile olan azap dolu tutsaklıktan daha güzel bir boyut var orada ve tüm güzellikler orada. Sen ise bu beden dolu ve acı ile elemden geçinerek ruhları tuzağa düşürüp buraya insan olarak hatta başka varlıklar olarak hapsetmeye çalışıyorsun.

Biz istemiyoruz. Özgürlüğümüz bizim ve tercihimiz de bu şekilde. İsa ve asıl gerçek sevginin yolcuları olarak bu şerefsiz tuzaklarından öte yaşamdaki gerçek boyuta geri dönmek hakkımız ve Tanrılar tanrısı da bir şekilde verecektir bunu da. Çünkü tanrılar tanrısı da isa da aynı varlık. Burada çektirdiğin her azap ve sıkıntı senin sonsuz yaşamdan uzak köleleri ile zincirli varlık olarak yaşamanı sağlayacaktır. Güç ve iktidar hırsı ile dünyada her şeye egemen olurken gücünü yitirmeye çalışırken asıl erdemin gerçek varlıklar olarak hırs tuzağına düşmemesi gerektiğini öğrenemeyeceksin. Öğrendiğinde zaten kazandığın diye zannettiğin bu dünyanın kölelik olduğunu fark etmiş olacaksın.

Esas Din

Esas Din

Dini değerleri baştan tarayalım. Dinde insanlar ne yapmaya çalışmıştır onu anlamaya çalışalım. Din dediğiniz şeyler ne ile ilgili bunu anlamaya çalışalım.

Evrenin Şeytandan arınmış esas bilgileri hepimizin içine doğsun arkadaşlar. Dünyada şu an sistemi yöneten ve sisteme düşürülmüş insanlar olarak iki tip insan var.

Size şimdiden söyleyeyim iki şeyin savaşı yapılıyor burada.

1- Arş’a özgür ve hür gitmek ben ve benim gibi yaşayanların esas hedefi.

2- Arşta kul köle olup burada ölene kadar sürekli yaşatmak ise sistemin hedefi.

Yalan bilgiler, kandırma, manipülasyon hatta algı operasyonu ve başka her türlü şeylerle bu yolu denemeye çalışıyorlar. Sizin yapmanız gereken ise mücadelede ne olursa olsun gerçekten inanan insanlarsanız kendinizi korumanızdır.

Ben genç bir ruhum arşta. Olsa olsa 20 lerimde anca varım belki daha gencim.

Şu an gördüğünüz dinlerin hepsi birbirine karıştırılmıştır. Hristiyanlıkta söylenen asılma olayı arşta geçerli olan bir durumdur. Bu evrene gelmekte bir nevi asılmaktır orada. Müslümanlıkta ise cennet ve diğer yerlerin tabiri doğrudur. Yahudilikte ise sistem yani tanrı ile savaşan ve yenişemeyen figür doğrudur.

Esas evrende yani arşta cennetin krallığı vardır. Bu krallıkta adem ve havva esas alemde yönetim değişikliği sırasında lider olma savaşı vermeye başlamıştır. Haliyle de orada pek hoş karşılanmamış ve oradan adem, ibrahim her ne derseniz deyin o kişi ateşe atılmıştır. Ateş dediğim bir yere bağlı bitmek bilmeyen yaşam döngülerinde sıkıntılara ve zorluklara atılmak demek daha doğrudur.

Mısır, sümer ve diğer Ortadoğu mitolojilerinde hep bu olay iki kardeşin mücadelesi olarak anlatılan hikayede yaşanmaktadır.

Ademin bu dünyadaki amacı dünyadaki herkese ahlaklı yaşama sistemini başarılı şekilde kurup cennete geri dönebilmektir. Sistem ise eziyet baskı ve zulümlerle daha güzel bir idare olabileceğini iddia edenler tarafından kurulmuş ve burada sürekli ezmeye çalışmaktadır. Ancak sistemin elinde bir koz vardır. Ne zaman başarılı olacak olsa Adem ve nesli kıskanıp onu engellemeye çalışmaktadır. Ancak sistemde Adem ve neslinin esas yöneticilerinin de egemenlik hakkı var belli ki. Öyle olmasa şu an bozulmaya çalışıldığı halde dengeyi sağlayan durum yaşanmazdı.

İşin kötü yanı ne biliyor musunuz arkadaşlar Adem yani tüm peygamberlerin atası buraya atılırken hemen kazanacağını umduğu savaşta bu kısmı görmediği için her gelen peygamberde başarı sağlasa da tam dünyada esas barışı getirecek kıvama geldiklerinde sorun çıktı. Çünkü bu sistemin amacı ruhlar aleminde yaşamı bitene kadar burada oyalamak ve ondan faydalanmak. o yüzden peygamberler hep mehdiyi ararlar ancak bir türlü o mehdi tam olarak gelemez. Çünkü her gelen sonrakini haber verse de bu savaşta sadece yanılgı vardır.

Armageddon veya öbür adıyla melhame i kübra da aynı şekilde sistem tarafından sadece kıyamete kadar izin verilmesinin göstergesi olarak söylüyorum geldiğinde zaten ömürde bir şeyler olmuş demektir. Asıl savaş nefis savaşı ya kazanılmış yada kaybedilmiştir.

Çarmıha gerileni tek gözlü maymun diye gören aynı zamanda iblis diye görenler esasında şeytan yani aldatan varlığın sözcüleridir. Çarmıha gerilip cennete tekrar gitmek isteyen ise ademoğulları ve kendi taraftarlarıdır. Şeytan nedir derseniz uzakta aramayın. Kim yalanlar söylüyor, kandırıyor, hukuksuzluğu övüyor ve sürekli birilerini kötülüğe itiyorsa o kişidir.

Söylemek istediğim önemli bir husus daha var. Müslümanlıkta melekler kan döküp dünyayı kötülüğe boğanlar neden yarattığını soruyor Allah’a. Bakara 30. ayette de yazdığı gibi. Melekler arşta iyi varlıkların kendileridir. Cinler ise ruhlar tabirinin farklı bir versiyonudur.

Dünyada fesatlık çıkaranlar da aldatan kandıranlar da evrimde aslanlar gibi daha çok yönetme güdüsüyle saldırgan hareket edenlerdir. Tek düşünceleri başkalarını ezip geçip en iyisi olmaktır. Ancak sistemde şeytan da ibliste bu oyunda iki obje olarak yönetme savaşında ve bu oyun sürdükçe arşta bu savaşın yeni yöntemlerini ve bilgilerini alanlar veya hizmet görenler sadece kazanıyor.

Sistemde iblis yani adem ve oğulları ise kullanılan ve sürekli savaşmak zorunda bırakılan taraf olmaktadır. Şeytan ise onun ahlak felsefesine tezat olmanın rahatıyla her türlü kötülükle onun üzerine saldırmaktadır. Öğrendiği bilgileri kopyalamaya çalışıp onun yönetim biçimini kendisine almaya çalışmaktadır.

Adem oğulları ve gerçek ruhu olup şeytanlara ruhunu satmayanlar olarak yaşayanlar sözüm size. Kendi ruhunuza sahip çıkın. Çünkü bu savaş amansız ve her zaman sürdürülmeye çalışılan bir şey olduğu için hepiniz mağdursunuz. Sizden olup şeytanlaşmışlar ise size eziyet çektirmeye çalışıp güveninizden faydalanmaya çalışmaktadırlar.

Arşta yaşanan olaylar burada da yaşanıyor. Ancak bu paralel evrenlerin program tarihleri arşa göre çok daha dünyanın kurulumuna yakın zamanda. Gerçek teknolojinin binde biri bile şu an burada bilinmiyor.

Kuantum ile ilgili teknoloji ve bilgisayar teknolojisi aslında çok daha üst seviyelerde. Bu evrenin sonuna gidip çıkmaya çalıştığınızda ancak şeffaf Turuncu ateş gibi gözüken dokunduğunda içeri göçen yumurta sarısı gibi kılıflı ancak içine girince ama içi karanlık bir şey görürsünüz.

İşin garip yanı buraya gelmek için garip denizlerden yelkenli ahşap gemilerle kutuplarda sadece özel tanımlı bir noktaya geçmek ve arşa gitmek için de tren kullanmak gerekmeniz de garip. 1800 lü yıllarda gibi absürt teknolojiler kullanılması da ilgimi çekti açıkçası. Sembolizma aleminden gelen değişik bilgiler bu yönde.

Üst evren diyebileceğim bu arş , yaşadığımız evren sisteminin de üstünde bulunan bir yer. Ancak yumurta kılıflı evrenin üstünde de yine arka planı bizim uzaya benzer bir evren var. Yani arşta da esasında bizim evren sistemimize benzer bir model var.

Bizim evrenimizin kimliğinde çok farklı bir görünüş var yaşayanlar arasında. Orada sevgi ve şefkat dolu insanlar ile karşılaştığımı da söyleyebilirim.

Arş dediğim yer esasında bu iç içe geçmiş evrenlerden de üstte bir mekanizma olarak bilinebilir. Orası daha çok psychedelic evren diye geçirebildiğimiz garip bir evren. Rengarenk bir evren. Orada karanlık içerisinde mor renk enerjiler ile ruhunuzu beslenmektedir.

Üst evren dediğimiz yerde çok daha üstün teknoloji bulunmaktadır. Psychedelic evrende ise belkıs tahtı hikayesi gibi göz açıp kapayıncaya kadar istediğin yere gidip gelebilme hürriyetinin olduğu bir evrendir. Başka bir evrende de kısıtlı ışınlanma gibi imkanlar vardır. Diyelim merdivenlerden inerken normal inebilirken direkt aşağı atlayıp bir şey olmadan devam edebilme imkanı gibi bir şey.

Ancak esas vücudumuz kafadan 7, enseden 3, omurgalardan 5, ciğer, böbrek tarafında 1 kalp tarafında 1 takılıp çıkarılabilen bir şey ile bağlantı olan ve vücudunda bir değişim yapıldığında sırtı açılıp yapılabilen bir vücuttur. Esas evrende hakim olanlar bir tanrı ismi ile hitap ederek bir şeyler kullanıp her işi halleden robotlar ile o vücuda işlem yapmaktadırlar.

Benim başkalarına göre evrimleşmemiş görülen canlı ruhum orada halen daha yaşamaktadır. Ancak birileri onu bağladığı yerde kandırıp yönetimde köle, robot veya makine gibi ruhsuz birer parçaya dönüştürmeye çalışmaktadır. Burada yaşayan ademoğulları da aynı şekilde bu yönetim tarafından cyborg beyni yönetilen yani robot parçaları bulunan insan yapmaya çalışmaktadırlar.

Detroit become human veya başka her türlü cyborg, robocop filmi veya başka hepsi bizeikna edilmeye çalışılan gerçek dünyamızda bizim olmamız istenen varlıklardır. Biz ise özgürlüğümüzü sağlamamız gerektiği için bunlara karşı irademiz ile istemiyor olduğumuzu belirtmemiz lazımdır.

Esas evrende hepimiz buraya bağlanırken yaşamlarımızdaki bilgiler silinmeye çalışılıyor. Emin olun yine de kalan kırıntıları hatırlarsanız siz gerçekten ne yapılmaya çalışıldığını daha net anlarsınız.

Belki ceza olarak belki isteyerek belki de savaşıp yenilerek belki de bazılarınız suça alet olarak bunları yapmış ve buraya bağlanmışsınızdır bilemem. Ancak burada robot olmayanları da kendilerince ağladıkları alemde bilgi alma kuşağı ve hizmet etme kuşağı aldıklarını da tekrar etmiş olayım.

Elbette bu evrende bağlı olduğunuz sistemde her şeyi yapabilme gücü elinize verilmiş gibi gözükebilir. Ancak o dilediğiniz şeyler gerçekten yönetim veya başka bir şekilde esas evrende özgürlük olunca devreleri yanıyor sistemi kontrol edenler tarafından. Çünkü bu ikisini duymak bile çıldırtıyor onları.

Esas evrenin yöneticisi adil ve ademi yaratan üstün vasıflar veren varlıktır. Ancak şeytan yani o evrende sisteme kandırarak insanları buraya yönlendiren birileri mevcut o kadar. Gerçekte bir şekilde savaşın kölesi olanlar hariç adem lider olmak için kandırılarak girmiştir buraya.

Bakara Suresine bakarsanız ne görürsünüz. Erkeklerini öldürüp kadınlarını cariye olarak alan bir firavun düzeninden bahsedilir. Allah aracılığıyla Firavunun adamlarından kaçan Musa denizi geçmiş ve bu denizi geçtiğinde ise feraha ermiş ve dünya yiyecekleri dahil başka her şeyi musa yaratmış gözüküyor.

Bakara suresinin kalanında nefsi öldürme ve kul olma ayetleri geçer. Buradan gördüğünüz üzere Hz. Musa hikayesinde görülen olaylar gerçekçi bir dünyadan öte rüya alemi gibi değişken bir durumu göstermektedir. Belirli ahitler karşılığı geçici süre özgür bırakılmış zulümlerin esas hedefi olan kul olmak karşılığında.

Hz. Adem olayında baktığınızda doğuş ve yaşamı gösterilirken Hz. İsa olayından bakarsak bu evrenlere hapsedilişi ve Hz musa olayına bakarsak da burada din sözleşmesini yapmasını görürüz. Hepsi de bir şekilde buraya geldiğinde bir hikayesi var.

Esasında bağlı olunan yerde peygamberlerin hepsi de sadece benliklerini öldürüp robot olma yada bu evrenlere bağlanma ile ilgili bir şeye zorunlu kılınıyor. Esas evrende egemen olanlar ise bağlanıp çıkma hakkına sahip oluyor.

Yoğun bilgi nedeniyle tam olarak objektif bir bilgi oluşturmadan anlatmış olsam da evrende olan ihtimallerde bunların bulunma durumları olması olasıdır. Esasında kafamda hatırlyabildiğim kısımları da tam olarak aklıma getirsem çok daha etkili bir sonuca ulaşabileceğimi düşünüyorum. Ancak o kısmı hala tam yapamadım.

Din Sadece İbadet Değildir Bir Yaşam Stilidir

Din deyince sadece ahiret ömür ve ibadet olarak algılanıyor. Öyle bir şey olsaydı zaten şu an olduğu gibi diğer insanlar bakar ve ya bu dine niye inanayım diye sorar.

Tarihe bakalım.

Yıl 622. O dönemlerde tüm Ortadoğu karışık ve iç savaşlar var. Arabistan kabile sistemleri içerisinde ve kabile reisleri de halkı eziyor ve kadınları toprağa gömüyor.

Bir anda hoşgörülü birisi çıkıyor ve düzen içerisinde zalimler akrabası olsa dahi ona eziyet ediyor. Sonrasında bu hoşgörülü insan o kadar baskı altında halk ile kadınların tarafında olarak yaşıyor ve zulümleri engelliyor.

Sonuçlarına bakalım.

Sadece Mekke ve Medine’de yayılan bu hoşgörü ile kadim kültür düzenini de toplayarak bir anda  Arabistana ikinci aşamada ise Maşrıktan Mağribe (Fastan Özbekistana) kadar yayılıyor.

Cennet diye tabir ettikleri dünya şartlarına gerçek hayatta kendileri erişmese bile çocukları erişiyor.

Sizce Kuran sadece insanın cennet ve cehenneme gitmesi ile ilgili bir kitap mı?

Bu olayı sadece kişisel boyuta indirgememek lazım.

Unutmayın sizin nesliniz iyi bir hayat sürer, iyi anılır, iyi işler yapar, iyi yerlerde olur ve yüksek enerjiye sahip olursa sürekli sizin ruhaniyetinize ulaşan parçalar hep olumlu olur.

Kuran içeriğini araştırdığımda bir kaç şey dikkatimi çekiyor.

Bir) karakter tanımlamaları olması

İki) gelecekte (ahiret) iyi şartlar olması için yapman gerekenler

üç) mesih isa ile ilgili hristiyan ve yahudilerin tartışmaları ile ilgili olanlar.

Endonezya ve Malezya’da olan Müslümanların sadece bir insanın örnek davranışı yüzünden Müslüman olduğunu bilen bilir, bilmek isteyen okuyup araştırabilir.

Ortadoğu’da pek çok Hristiyan ve Sabii ise Kuran’ı görünce Müslüman olmuştur. Şimdi gördüğümüz Hristiyanların çoğu Roma kültürü bağlantılı bölgeler ve kuzeyinde olan ortaçağ ve sonrasında hristiyan olmuş insanların torunları.

Şimdi eğer gerçekten Hristiyanlıktan ve diğer dinlerden Müslümanlığa akın akın geçmiyorlarsa demek ki Kuran’ı uygulamakta bir sorun var.

Şimdilerde Müslümanlıkta binlerce senede tarihsel sürecin etkisi ve içten yıkmak isteyen Münafık ve Müşrik gruplar tarafından uğraşılan + ardından egemen olunan bir dönemde yaşıyoruz.

Dinde en önemli temel ölçülerin başında Saygı ve Hoşgörü vardır. Bakıyoruz Ateist olduğu için bir adama yavşak ve hayvan diyenler mevcut. Demek ki bu Ateist’e laf atan adam Müslümanlığı bilmeyen birisi. Öyle olsa insana insan gibi davranmayı bilirdi.

Kuran’da bulunan karakter tanımlamalarına tekrar bakmalarını öneririm Müslümanların. Özellikle kendi dillerinde olan tercümelerini okusunlar. Orada söylenenlere alınıyorlarsa o zaman kendilerinde bir sorun vardır.

Hiç fark ediyor musunuz arkadaşlar?

 

Tutulmalar, Persler ve Peygamberlerin Tarihi

Tutulmalar, Persler ve Peygamberlerin Tarihi

Seneler evvel (2012 civarı) başladığım sürecin olgunlaşma evresine geldim. Geçmiş defterleri karıştırdım ve tamamlanmamış olan Ay ve Güneş tutulmaları çarklarının nasıl döndüğünü tekrar incelemeye karar verdim.

İlk başta bilimsel olarak döngülerin ve sarosların nasıl etkilediğini tutulmaların birbiriyle etkileşimlerini araştırdım. O arada bir güneş tutulması ile bir ay tutulmasının yaklaşık 7 gün arayla olduklarını öğrendim. Çoğu ay tutulmalarının 6 Ayda bir bu tutulmalar gerçekleştiği ise ekstra olarak söyleyebilirim.

Saros denilen durum bir ay güneş tutulma ekseninin güney kutbundan başlayıp kuzey kutbunda sona ermesine kadar geçen eklemlenmiş kümülatif tutulmalar ailesi olarak diyebiliriz. 18 yıllık eklemlemeler ile ilerleyen 1298-1299 sene süren tutulma serisi olarak bahsedebiliriz. Mesela 11 Ağustos 1999 tutulmasının devamı 11 ağustos 2018 güneş tutulmasında devam etmiştir.

Tutulmalar çok yavaş bir ilerleme döngüsünde ilerliyorlar. Bu dönemde Temmuz-Ocak ve Kasım-Nisan arası tutulmalar olmaktadır. Senede 4 tutulma tüm dünya üzerinde her yeri parça parça geziyor. Genelde 2 senelik süreçlerde tüm dünya üzerinde ay tutulması görülmemiş yer kalmıyor. Güneş tutulması da çok değişik eksen rotası olduğu için 30-40 senede bir bir yerlere uğradığını gördüm.

Bazen parçalı bazen tam olan tutulmalarda ay tutulması güçlü veya tam olursa güneş tutulması parçalı hale düşüyor yada kısa süreli olduğunu gördüm.

Hadislerde geçen ifadede iki ay tutulması, iki güneş tutulması veya bir ay bir güneş tutulması ramazanda olur ifadesi de netliğe kavuşmuş oluyor böylelikle. Ramazan içerisinde bir ay tutulması bir güneş tutulması olursa anlayın ki gelecek tarzı bakabilirsiniz duruma.

Bilimsel başlayan konu Dini konular ile ilgili tekrar incelemeye gelince Peygamber’imizin dönemi tutulmaları ve etkilerini incelemeye karar verdim.

Enteresan bilgilere ulaştım. Şimdi sizlere anlatacağım.

 

Peygamberler döngüsü Ay Tutulmaları, Devletler döngüsü Güneş Tutulmaları

 

Devlet dediğiniz en uzun müddetli olan bile 1500 seneyi aşmamıştır. En uzun ve geniş eski dönem imparatorluklarına yani Çin ve Roma tarihlerine baktığınızda bunu rahatlıkla görebilirsiniz. Doğu Roma (Bizans) yeni bir güneş sayılır. Bir güneş doğuyor veya İmparatorluk güneşi muhabbetleri gibi bir durum söz konusu diyebiliriz.

Peygamberimizin hicret ettiği dönemde olan tutulmalara baktım. 622 tarihini seçerek tutulmaları seçtim ve aradım. Muharrem’in 13 ü ve 28’inde en yakın olan bir güneş bir ay tutulması olmuş gözüküyor.

peygamberimizin çıkışı sırasında Ay ve Güneş tutulması

İşin garip yanı o dönemde muharremde olan tutulmalar şimdilerde safer ve rebi-ül evvel ayları arasında gerçekleşiyor. Ramazana gelmesine daha çok var gözüküyor.

Nasa bilgilerine göre bahsedeceğim.

Muharrem tutulmasında ay 87. saros serisinde gözüküyor güneş ise 75. saros ailesinde gözüküyor.

Tutulmaların en uzun, en kısa, başlangıç ve bitiş tarihlerine bakayım dediğimde ilginç bir sonuç ile karşılaştım.

Saros 87 – Ay tutulması

peygamberimizin çıkışı öncesi ay tutulması - LE0622-07-28T

İlk Tutulma = 6 Ağustos 27 05:04:30 TD
Son Tutulma = 23 Eylül 1325 02:08:36 TD

Saros 87 Süreci = 1298.17 Yıl

“En uzun tam tutulma 28 Temmuz 622 tarihinde yani hicret vaktinde olmuştur”

En Uzun Tam Ay Tutulması: 28 Temmuz 622 Süreç = 1 saat 44 dakika 06 saniye
En Kısa Tam Ay Tutulması: 2 Mart 983 Süreç = 37 dakika 36 saniye

En Uzun Parçalı Ay Tutulması: 24 Mayıs 514 Süreç = 3 saat 20 dakika 17 saniye
En Kısa Parçalı Ay Tutulması: 18 Haziran 1163 Süreç = 10 dakika 37 saniye

En Uzun Penumbral (Ters Perde) Ay Tutulması: 9 Mart 388 Süreç = 4 saat 47 dakika 33 saniye
En Kısa Penumbral (Ters Perde) Ay Tutulması: 23 Eylül 1325 Süreç = 45 dakika 04 saniye

Pen-Umbral tutulma tutulma odağının Dünya ile Ay arasında olduğu Ay’ın en uzak olduğu tam tutulma çeşididir.

Saros 75 – Güneş Tutulması

İlk Tutulma = (MÖ) 7 Temmuz -604 17:02:10 TD
Son Tutulma = (MS) 26 Ağustos 694 12:15:04 TD

Saros Süreci = 1298.17 Yıl

En Uzun Tam Güneş Tutulması 22 Temmuz 27 Süreç = 6 dakika 31 saniye
En Kısa Tam Güneş Tutulması (MÖ) 20 Şubat -0225 Süreç = 01 dakika 6 saniye
En Uzun Parçalı Güneş Tutulması 11 Haziran 568 Gücü = 0.98672
En Kısa Parçalı Güneş Tutulması (MÖ) 7 Temmuz 604  Gücü = 0.00665

Bu iki tutulmaya bakınca ilginç bir bağlantı keşfettim.

Ay tutulmasının Başlangıcı 27 tarihinde ve en güçlü olduğu dönem 622 tarihinde. Bitişi ise 1325 tarihinde gözükmektedir. MS 27 tarihi bildiğiniz üzere Hz. İsa ile bağdaştırılmış bir tarihtir. 622 Peygamberimizin hicreti ile alakalı olmaktadır. 1325 tarihine baktığımda Türk ve Moğol’ların doğudan, Berberi Emirliklerin batıdan tamamen Müslüman alemine hüküm sürdüğü gözükmektedir ve kısa süreli İran tarafında Muzafferi devleti kurulmuştur. Bu da belki bir sonraki saros etkileşimlerini başlatmış devlet olabilir.

Güneş tutulması tarihlerine baktığımızda da ilk tutulma  Milattan Önce 604 tarihinde ve son tutulma da 694 tarihinde gözükmektedir. İşin ilginç yanı ay tutulmasının başlangıç tarihi olan MS 27 tarihinde en uzun güneş tutulmasını yaşamıştır.

Tarihi haritaları incelediğimde ilginç bir olay ile karşılaştım. MÖ 604 yılında Ahameni imparatorluğu (Achaemenid – Akhameniş) bir anda parlamış gözüküyor. 694 yılında ise Müslüman etkisine girmeyen son İran kalesi de düşmüş gözüküyor.

Aslında bu Güneş Sarosunun da İran devleti ile ilgili ve Ay sarosunun ise Müslümanlığı ilgilendirdiği tarihi çakışmalardan da görülmektedir. Ayrıca ay sarosunun da İran’da bittiği dikkate alınırsa aslında yine İran’da başlamış olması da düşündürücü olabilir.

Yani Hz. İsa dediğimiz şahsiyeti tarihte Roma arşivlerinde bulamamalarının sebebi belki de Pers (İran) tarafında doğmuş olması veya Babil (Irak) tarafında doğmuş olması ihtimalini güçlendirmektedir. Ayrıca 27 tarihinin de 33 yaş olarak hesaplandığında MÖ 6 yılında Hz. İsa’nın doğmuş olması gerekmektedir. Seneler evvel papalığın hz isa takvim miladından 6 yıl evvel doğmuştur diye bir açıklama yapmış olması da bununla daha iyi bir tutarlılıkta bulunmasına sebep olmuştur.

Bu döngüler ışığında incelendiğinde belki daha doğru sonuçlar ile karşılaşabiliriz.

Özellikle Hristiyanlık öncesi dönemde dahi İran Avrupa tarafında büyük kültürel etkinliklere sahip olduğu düşünülürse Hristiyanlığın da oradan yayıldığını düşünmek çok mantıklı görülmektedir.

Araştırmak isteyen olursa Mithra-izm yani Mısracılık inancının Roma içerisinde olan etkisini okuyabilir. Mısra kelimesinin neden şiirlerde her paragrafın mısra olarak anıldığını da anlamış olursunuz belki de. Ateşe tapan Zoroastrian inancının değişik bir türü olmuştur Mithracılık.

Neyse konumuza dönelim.

Peygamberimizin yükselme (zuhur) döneminde olan ay ve güneş sarosları (tutulma aileleri) İran süreçlerinin tutulmaları olarak adlandırabiliriz. Ay tutulmalarının da güneş tutulmalarının da çok enteresan bir dinamiklerinin olması gerçekten harikulade düzenin bir göstergesi olarak ele alınabilir.

1298 yıllık periyotlar ile devletlerin ve inançların maksimum yenilenme ve yaşama süreci yaşadıklarını da göstermektedir. Aynı zamanda pek çok saros serisinin olması da Dünya’da her zaman farklı devletlerin ve inançların etkin olarak güç döngüsünde hikayelerinin olacağını göstermektedir.

Özellikle 2016 ile 2018 dönemi Kanlı ay tutulmaları ile İsrail’in Hannukah (Hanuka – Işık) ve Passover (Hamursuz) bayramlarında olması hakkında yazılar göstererek insanlara kendilerince mesaj verdiklerini söyleyebilirim. Bazen de büyük olayların etkilenmesinde sebep olduğu da vardır. Örneğin İstanbul’un fethi sırasında kanlı ayı gören Bizanslılar kötü olay diye görerek morallerini bozmuşlardır. İstanbul ise o dönemden sonra Osmanlı’nın olmuştur.

Aslında değişik bir düzenin değişik bir parçası gibiyiz. Kader de belki bu bahsettiğim kelimelerin rastsal zannettiğimiz düzenli doğasını keşfederek ortaya çıkarabiliriz. Normalde insanlar için son dönemde astrologların dönüştürme ve yorumlama işlemlerini görüp laf ediyordum fakat bu olayı incelediğimde eskiden de tarihte tüm devletler buna göre hareket edebilecek kadar hepsinin astrolojiye inandığını da düşünmüyorum. Belki de inanıp bugünkü kehanetler gibi onların ardına sığınıp beni yanlışlayabilirler. Fakat hiç bir resmi tarihte böyle yazdığını görmedim. Araştırılması lazım bunun.

Bilgilendirme amacıyla eski günlerin yazısının tamlaması için bunu yazdım. İyi günler dilerim.

Din Kitlelerin Afyonu Mudur?

Din Kitlelerin Afyonu Mudur?
Bazı kimseler Din’i kitlelerin afyonu olarak bahsetmektedirler. Buna örnek olarak kitlelere ne denilirse uyguladıkları ve bağımlı bir fanatik gibi sorgulamadan inandıkları içindir.
Bir kısım haklıdırlar. Çünkü değiştirilen dinlerin hepsi afyon gibi kullanılmaktadır.
Gerçek din zalimlere karşı olan, düşünmeyi ve sorgulamayı teşvik eden bir yapıdır. Bazı Müşrikler gelip bunu zaman içerisinde değiştirip bana tabi olun, sorgulamayın, dediklerimin hepsi doğrudur diyerek insanları kandırmaya başlıyorlar.
Din zalimlere karşı olma ve farkında olma savaşı olduğunu nereden çıkardığımı soracak olursanız onu da anlatayım.
MÖ 563-483 yıllarına gidiyoruz. Siddhartha Gautama (Sidarta Gutama) adlı kişi kendi ailesinin Hindistan’ı yönettiği dönemde yaptığı kanlı ve acımasız fiiliyatları görüyor ve ilk başta kendini sonra da toplumu değiştirmeye başlıyor.
İlk Budist din liderine bakacak olursanız Prens, savaşçı, iyileştirici ve en son olarak aydınlanmış öğretmen olarak geçer.
Öğretmen ne demektir başkalarına farkındalıklar kazandıran saklanılan, o zamanlarda kişinin görmediği veya bilmediği durumları açığa kavuşturup başkalarına öğreten kişilere denilir.
MÖ 4~6 – MS 33 yıllarına gidiyoruz. Jesus Christ yada bizim bildiğimiz adıyla Hz. İsa Aleyhisselam. Yahudi Alim ve Din Adamı olarak geçer. Sözlerine bakarsanız hepsi de adam öldürmeyin, çalmayın gibi tamamen zulmü engelleyen sözlerdir. Hem Öğretici yanı vardır hem de zulmü engelleyici ve insanları geliştirici yanı vardır.
MS 571 – 632 tarihlerine bakıyoruz. Peygamberimiz’in sözlerine bakıyoruz. Zulmü engelleyici, cahiliye devrini değiştirici ve insanlara iyiliği ile bilimi geliştirmeye çalışmasıyla görüyoruz.
Aydınlanmış öğretmen, prens, savaşçı üçlemesine onun da dahil olduğunu görüyoruz. Savaşlarda aldığı esirleri fidye verecek parası olmayanları müslümanlara yazma okutmayı öğretme karşılığında saldığını da hatırlatmakta fayda vardır diyorum.
Gördüğünüz gibi dinde aslında cahil bırakma, insanları uyuşturma ve zalimlere köle etmek değil bilâkis tersini yaparak öğretme, uyandırma ve özgürleştirme operasyonu yapmaktadırlar.
Müşrik, şeytan yada ne derseniz deyin kişiler geliyor ve bu durumu yine değiştirip köleleştirme işlemlerini uygulamaya koyuyorlar.
Değiştirilmiş din kavramı da buradan gelmektedir. Değiştirenler yapının dışını aynı bırakıyorlar fakat özünde olan tüm sözleri uygulamada bozup kendi çıkarlarına hortum bağlıyorlar.
İki gün evvel yazarken bu yazıyı kestim. İleride buna bağlı olarak bahsettiğim konu tamamen başka bir makale olacak kadar derin ve alt dalları olduğu için bırakmak zorunda kaldım.
Din aslında yaşam biçimi ve inanışlardır. Bazıları kendilerine taptırmak ve başkalarını sadece köle görme dinine inanır bazıları dünyada olan tüm insanların, canlıların ruhu olduğuna inanır ve Allah katında sevgisi olan herkese değer verir.
Sizin dininiz nedir bilmiyorum ama çakma din ile dinsizlik arasında tercih yaptırmaya çalışanlara kanmayın. Kendilerinden alçak olan inanışları hedef gösterip gerçek inanışları arka plana atarak odak dağıtıyorlar.
Allah’ın dini haktır ve tüm dünyada olan insan ırkı yaşadıkça da devam edecektir. Allah adı kalmış içi boşaltılmış dinlerden veya inançsızlıktan çıkarsın da Merhamet dini ve sevgi dininin koruyucularından eylesin. Amin.

Racon Dini ve Din Kültürü

Racon Dini ve Din Kültürü
 
Her toplumun yaşadıklarına göre bir yaşama stili vardır. Yaşama stiline din diyebiliriz.
 
Yaşam stili o sistemde en fazla fayda sağlamak isteyenlerin birbiri ile rekabeti sonucu oluşan ortak ahlaktır.
 
Hırsızların, dolandırıcıların, kaçakçı olanların ve mafyaların kendi aralarında racon kesmeleri aslında bir kültürdür, onların dinleridir.
 
Tüm dünyaya yayılan bütün dinlerin ana sözleri kadim zamanlarda olgun insanların aralarında oluşmuş kurallardır.
 
Öyle bir etkiye sahiptir ki dünyanın çoğuna hakim olan kültür ve fikir ise bu ana toplumsal esaslar ile sağlanmıştır.
 
Din toplumsal düzende olgunlaşmış fikirlerin temayülüdür. Toplum içerisinde huzur ne kadar sağlanırsa ve başarılı şekilde kendi kültürünü sağlam tutarsa o zaman “bir kişi dünyalar bedel” sözü veya “bir kişi 10 kişiye bedel” sözleri geçerli olur.
 
O yüzden eğer yeniliyor ve geri kalıyorsanız dini veya ahlakınızı kontrol etmenizde fayda vardır. Bir eksiklik olduğu için bu haldesinizdir. Hem toplumsal olarak hem de kişisel olarak.