Tarihin Tekerrürü (Denisovan, Neanderthal ve Homo Sapiens Sapiens ve Modern Toplumlar)

Dünyada sürekli denisovanlar ve neanderthaller tükenti diye bahsediliyor. Peki onların ne kadar uzaklıkta nerelere yayıldığını tahmin edebilir miyiz?

Elimizdeki bilimsel kanıtlar açısından araştırmamız çok zor. Mağara bulacağız da inceleyeceğiz de orada olan adamların geni ne ve ne sürelerde yaşadığını bulacağız da… Çok zor iş.

Gerçek değerlere bakarken dünya üzerinde sürekli benzer süreçlerin yaşandığı görülecektir. Genetik olarak az da olsa Denisovan ve Neanderthallerden etkilenmiş insan  grubu yine onların yatkın olduğu bölgelerde yaşayacaktır.

dn22168-3_817

Resimde gördüğünüz üzere 500.000 sene öncesinde karışık genler varken bir olay sebebiyle farklılaştığı tahmin edilen neanderthal geni ile sapiens genlerinin değişimleri gözüküyor. Üçüncü resimde fark ederseniz Neanderthal etkileşimi insan olan toplumlar Avrupa içerisine dağılmış olarak gözüküyor. Bu analizler genetik araştırmalar sonucu tahminsel olarak yapılmıştır.

Genetik olarak şu andaki toplumlarda neanderthal genetiği taşıyanları görmek istiyorsanız açıklamasında yazan bu konu hakkında bilgi yazan aşağıdaki resme bakabilirsiniz.

neandarthel yüzde oıranı

Gördüğünüz üzere en çok genetik dalga Kuzey Amerika’nın doğusunda bulunan Q geni üzerinde ardından R1b ve R1a geninin yoğun olduğu bölgelerde fazla rastlanmaktadır.

Eski dönemlerde Neanderthallerin yayıldığı alanlara bakmak istiyorsanız Kırmızı çizgili olarak paylaştığım ve yeşilli olan aşağıdaki resimlere bakabilir.

Map

Denisova_Cave_Wide

İnsan yayılışı Afrika üzerinden oldu ve zamanla Güney Asya ardından Avrupa ile Amerika üzerine geçti. Bakıyoruz Denisovan insanları da zamanında Neanderthallerden evvel Homo Erectus grubundan ayrılmış ve ardından Güney Asya Moğol steplerine gitmiştir.

Family_Tree_Wide 

Bir nevi eskiden yaşanan insan göçü aynı şekilde yeniden yaşanmaktadır.

Denisovan gen allellerine bakarsanız genellikle Çin ve Güney Asya üzerinde yoğunlaştığını göreceksiniz.

skoglund-denisova-frequencies-2011

daha yakından incelemek için tekrar bakacağınız örnek budur (putative Archaic ancastry HLA-A):

Microsoft Word - Abi-Rached.Express.docx

İnsanların iki büyük insan grubu arasında bulunan göç yolları resimler arasında Human Strain ve Atomisch Moderne Menschen adlı resimlerde göreceksinizdir.

Map950 emigration-waves-out-of-africa

Aynı durumu Mitokondrial DNA yani kadın dnalarına bakarak incelediğimizde kadınların yayılma sınırları ile köklerinden ayrılma durumları da bir nevi Denisovan ve Neanderthal genleri dağılımına paralellik arz eden durumlar oluşturmaktadır. L mtdna grupları kök Afrika kadınlarını temsil ederken M denisovan mtdna ile etkileşime girmiş insanları R ve içerisinden sonra ayrışan N grubu ise Neanderthallerin mtdna’sının yayılım alanı olasılıklarını göstermektedir. Gerçekte sadece kadınların hangi gene sahip olduğu araştırılırken bir yandan genetik uzak akrabalarımızın yerleştikleri yerleri yaklaşık olarak öğrenmiş olabiliriz belki de.

mtDNA-harita

L geninden ayrılan yani Afrika’dan ayrılan insanların tüm hepsinin tüm dünya tek bir anadan doğmuş olduğu kanıtlandı. Bu Afrika’dan zamanında ayrılmış insanların tüm dünyadaki kadınlara oranı %75tir. Dünya üzerinde olan kara gösterimli olan resim bunu göstermektedir.sms-genome-maternal

Belki de bilmediğimiz bir köken Afrikalı insan (yüksek ihtimalle) Neanderthal veya (düşük ihtimalle) Denisovan bir kadın ile karşılaşıyor ve onunla beraber Afrika’dan onun ailesinin olduğu topraklara yeniden gitmek üzere yola koyulurken Avrasya macerasına atılmış olabilir. Belki de kim bilir çok önceden tanışık olan bu gruplar arasında bir denge farkı olup Afrikadakiler bir anda Avrasyada büyük bir güç kaybı yaşandığı için oralara yayılmış olabilir. Bu konu hakkında Neanderthallerin doğurganlığı yerine keyfi yaşamaya başlamaları ve diğer insanlardan üstün olduklarını düşündükleri vasıflara sahip olmaları sonrası yok oldukları ile ilgili bir tezim mevcuttur.

Dünyada kadın tiplerine ve genetik geçmişlerine baktığınızda Avrupa civarında olan kadınlar ayrı genetik ve tiplere sahiptir, Çin ve Moğol steplerinde bulunanlar ayrı genetik ve tiplere sahiptir, Afrikalılar daha farklıdır onlardan.mtdna k6map

10.000 lerce sene evvel yapılmış tanrı/tanrıça figürlerinden aslında bu genetik tiplerin nerelerde ve ne şekilde yoğun olduğunu görebilirsiniz.

Avrupa toplumu tanrıça heykelleri daha çok kilolu ve geniş kemikli tiplere sahiptir. Bir nevi İzlanda kadınlarına benzerler. Çin, Moğol ve Japon tanrıça figürleri zayıf ve ince tipli olarak görülmektedir. Afrika heykellerine baktığınızda göreceksiniz ki Dolgun vücutlu ama ince belli ve daha yuvarlak tipleri göreceksinizdir.

Ayrıca insan gelişmelerinden farklı olarak kedilerin genetik değişimi haritasını da inceledim. Dikkatimi çeken en önemli nokta şu an yaşadığımız toplumların yayılımı ile değişik kültürlerin bölgelerini temsil eder gibiler.

Wiki-Felis_sylvestris

Kahverengi renkli olan kısım Afrikada yaşayan ilk sapiens ataların yayıldığı alanları temsil eder gbi. Mavi renkli alan Ortadoğu Arap, Fars gibi toplumların bölgelerini temsil eder gibi. Lila renkli olan alan Avrupa toplumlarının yaşadığı bölgeleri temsil eder gibi. Mor renkli olan yerler ise Orta Asya steplerinde yaşayan Mongoloid insanları temsil eder gibi.

Diğer kültür bölgeleri insanlar tarafından yok edildiği için genetik araştırmalarda Çin kültürü benzeri kedi kültür bölgesi pembe ile gansu uygur bölgesinde sınırlı kalmış gözüküyor.

Yani demem o ki dünya içerisinde canlıların farklılaşması aynı bölgelerde aynı süreçlerden geçiyor. Bazen başka bir nesil diğerlerine üstün gelse de aslında hep aynı şeyler yaşanıyor. Belki de Neanderthaller de Avrupalılar gibi bir dönem topluma önderlik etmiş ve aynı hatalar ile yok olmuşlardır.

Belki de biz sadece Baba kültürümüz ve genimiz hariç her şekilde Neanderthalleri ve Denisovanları kendi etrafımızda yaşıyoruzdur. Kadın genleri ile aktarılan bu bilgiler harici belki de Neanderthal diye sandığımız genler 300.000 sene evvel Etyopya ve Tanzanya civarından çıkan bir atadan değil de hala Avrupa’da gizlenmiş bazı toplumlarda yaşamlarını sürdürmüş olabilirler (düşük ihtimal de olsa var)

Yalnız bildiğim bir şey varsa doğa kanunlarına en uygun davranan kültürler ve insanlar kazanıyor ve en fazla gelecek nesilleri düşünmeyip sadece keyfine bakanlar ise kaybediyor. Gördüğünüz üzere 300.000 sene sonra insanlığın hangi kolunun yaşayıp yaşamayacağı belki de tüm nesillerin yaşayıp yaşayamayacağı belli değildir.

O yüzden o dünya nesilleri içerisinde gelecekte anılmak ve Ay’ın yarıldığı Dünya’nın yok olduğu kıyamete kadar soyunuzun yaşamasını istiyorsanız ve sürekli anılmak ve nesillerinin yaptıklarının sizi etkilemesini istiyorsanız yaşayın ve yaşama güdünüzün getirdiği şeyleri yapmaya çalışın. Benden demesi bu kadar. Zaten zaman dediklerimi ileride haklı çıkartacak her şeyi yapacaktır.

Homo Sapiens ve Bir üst Evrim İçe Dönük insan ve Evrim

Her insan birbirinden ayrı genetik dizilimde yaratılmıştır. Her dizilim ise insanların belirli şekilde davranışlarında değişiklikler yaşamasına sebep olur. Bunlardan en önemli ayrım geçmiş bin yıllarda oluşan içe kapanıklık ve dışa dönük durumudur. Eskiden içe kapanıklar toplum tarafından yok edilirken bir şey olmuş içe dönük insanlar sanatçı olması, bilimsel çalışmaları ve fikirleri ile bu çemberi kırmış hatta toplumun üst kademelerinde yer bulmaya başlamıştır. Otizm ve benzeri son dönem hastalıkları da bu etkileşimlerin kendi yakınları ile olan ilişkileri sonucu ortaya çıkan bir durumdur.

Normal değerlerden fazla içe kapanık insanlar şu şekilde fark edilir:

1) Çevresinde olan olaylara tepki vermeleri diğerlerinden farklıdır

2) Sosyal bağları uyumsuz olduğu için diğerleri oyun oynarken kendilerini kalede yalnız takılıyor gibi düşünürler

3) Dışarıda olan imgeleri anlatıldığı her zaman değil duygusal bağlılığın olduğu dönemlerde algılarlar

4) İlgilendiği bir konu varsa sürekli o konu hakkında ilerler ve düşünürler.

5) Çevresiyle iletişimi tam olmadığı için iletişimsizlik içerisinde çevrelerinde olan olayların duygusal temaslarına göre bir yön çizerler. Hiç bir yön olmazsa bile zamanlarında sosyal yoksunluğun yerini ilgi duyduğu bir şeye doğru evrilir.

6) Her birisinin beyinsel gelişimine göre değişik özellikleri vardır.

7) Sevdikleri zaman da çok içten severler.

8) Doğal özlerinde polyannadır. çok olumlu bakarlar.

9) Bir kez sevdiği şeyler elinden alınırsa ve algıları buna tepki göstermeye başlarsa bu sefer de cani ve acımasızca işler yapabilir

10) Geniş algılama kapasitesi yerine odaklanmış algı kapasitesi vardır.

11) Bir işte başarılı olacak kadar bilgi ve istek sahibi olduğunu fark ederse dünyada diğer insanların başaramadığı kadar iyi derecede yerlere gelebilirler

12) Bazı gelişimleri geç olur bazı gelişimleri de farklı olur. Koltuk kollarında oturmayı alışkanlık haline getirmek, (Uzun süre emeklemeyi sevmek, Sürekli bir şeyleri tekrar etmek, Güneşi izlemek veya Çamaşır makinasının hareketini izlemek, konuşma bozuklukları, kendini düzgünce savunamama)

13) Planlı hareket etse bile planları kısa sürede duygusal önemini yitirdiği için onu unutma ve başka bir şeye yönelme.

14) Sosyal ilişkileri kadar para ile de ilişkileri sorunludur. Kazanç sağlamayı bilmezler

ve bir çok farklılık da buna dahildir.

Bu tip bireyler aslında diğer vatandaşlardan ayrı olarak belirli konuya yoğunlaşmış insan modeli olarak söylenebilir. Otistik kelime manasında içe dönük olarak bahsedilmişti bir bulmacada. Bu da benim bu konularda hastalık ve yetenekleri bir araya getirme kararı aldıracak bu konuyu yazma fikrimi ortaya çıkardı.

Dünyada içe dönük insan sayısı bilinmiyor. Fakat çoğu kişinin içinde bu özelliği bir oranda taşıdığından eminim. Değişik fantastik ilişkiler yumağının birbirini anlamayan insan tiplerinin başka bir açıklaması olamaz.

Çocuklar doğduğunda bazı yeteneklerini kazanamıyor ve zaman ile bunlar sağlanıyor. ilk 2 sene bebeklik dönemi olarak ele alınır ve insanlar o dönemde sürekli yeni şeyler öğrenip kendini geliştirir. Aslında bu bebeklik dönemi çocukluk ile doğum arasında geçen süre de denilebilir.

Bu süreçte bebek kendi bilinçaltı ve genetik faktörleri sebebiyle yürümeyi ve konuşmayı öğrenir. Kimse öğretmez. Bir bebeğin genetik yapısı bozuk olursa yürüyemez ve veya konuşması değişik olabilir. Aslında bu karın içindeki gelişim sürecinin devamı gibidir.

İnsanlık tarihine baktığımızda Neandarthallerin bazılarına göre 12 ay bazılarına göre ise 22 ay hamilelik geçirdiği söylenmektedir.

Çevremde incelediğim kadarıyla 2 seneye yakın dönemde çocukların bedenleri üzerinde hisleri tam olarak sağlıyorlar. Yani gözleri ve duydukları harici duyu organlarında olan şeylere tepki vermeye başlıyor.

Hayvanların doğumlarına bakarsanız doğumdan 5 dakika sonra yürümeye başlar ve hareket eder.

Şimdilerde ise 8 aylık 7 aylık bebekler doğmakta ve yaşama tutunmaktadır. Parmak bebek (prematüre) veya çoklu olarak daha zayıf bünyeli bebekler sayısı son dönemde iyice artış halinde.

Sürece geniş perspektiften bakıldığında neanderthallerin doğum süreleri insanın yürüme yaşı ile aynı zamana denk gelmesi yüksek ihtimaldir. Yani 9 ay 15 gün +12 ay = 21,5 aya denk gelmektedir.

Homo Sapiensler bu hesaplara bakıldığında Homo Erectus ve Homo Neanderthalidis lere göre erken doğum yani prematüre ürünleridir.

Belki geçmişte zor şartlar üzerine erken doğum yapmak zorunda kalan bir annenin duaları üzerine genetik mutasyon olmuş ve erken doğum ile beraber kalıtsal bir hal almış olabilir.

Çocukların hastalıklara bağışıklığını önleyen bir sistem kendi sütlerinden verildiği için hem dış mikroplara karşı korumuş hem de insanların tehlike anında çocuğu karnında taşıyarak ikisinin de yok olması ihtimali yerine babaya da sorumluluk vererek iki taraflı çocuğu koruma ve annenin de kaçabilme yetilerini arttırmış olabilir.

Bu sayede insanlık belki daha çok farkında daha çok organize hem de daha çok sinirli ve çevreye karşı daha tepkisiz olabilir.

Maymun bebeği ile insan bebeği hakkında araştırma yapan insanlar aslında maymunların daha içgüdüsel davrandığını ve insan bebeklerinin ise ani olayları kavrayamadığını ve her şeyin farkında olmadığı için güler yüzlü ve farklı şekilde ekstra hesaplar konusunda başarılı oldukları görülmüştür.

Bu aslında insanların şu an otizm gibi daha farklı tepkilerin geliştiği olayın önceki nesillerde homo neanderthallerin başka tür olan homo sapiensleri görünce hastalıklı deme ihtimalleri gibi görmeleri ile olmuş olabilir. Tabi bunlar ayrı bir araştırma konusu olarak bilim dünyası tarafından incelenirse detaylı tezler üretilebilir.

içine kapanıklık

İçe dönük insanlar neden değişik hallere bürünüyorlar?

İnsanlar genetik olarak beyinsel olarak farkında olmadan bazı yetenekler kazanmış olabilirler. Çevre şartları genelde insanların karakter değişimlerine öncelikli olarak etki ediyor. Örneğin çok iyi ortamda büyüyen insan içe kapanık olursa ve bir konu üzerinde odaklanırsa çok iyi bir gelişim sürecine geçebiliyor.

Aslında Sosyal ilişkileri gelişmemiş insanlar diğerlerine nazaran dışlanma ve dışlama sebebiyle çok daha farklı bakış açılarından dünyayı görüp çok daha yüksek bilgi ve tecrübe ile bir konuda öğrenme kabiliyetine sahiptir. Bunu tekrar etmemin sebebi çevresini araştırmaya yatkın bu grup gördüklerini ve öğrendiklerini çok iyi uyguluyorlar ve bu da aslında dünyanın en başarılı iyi/kötü insanlarını ortaya çıkarıyor.

Çevresi çok saldırgan bir ailede yetişen, takıntıları ile özel şiddet içerecek öğretiler kazanan veya şiddet ile karşılaşmış olanları psikopat veya farklı duygusal meyillere yöneliyor. Bunların hepsine zararlı olumsuz davranış öğretileri diyorum. Belki de Cengiz Han da bu kısımda yer aldı ve eşinin intikamı için dünyayı yaktı. Seri katiller ve benzeri psikopat kişiler de sosyal bağları olmadan bir şekilde zevk alacak iyi konuları bulup öğrenmemiş veya yönelememiş insanlar olarak söyleyebiliriz.

Sürekli baskı altında olan ve iyimser olan içe dönük kişilerde sosyal bağlantıları düzgün kuramama sorunu yüzünden içinde yapabildikleri ve yapmaya çalıştıkları üzerinden bir gel-git dönemi olmakta ve her başarısız öğretide kendi içinde yeni deneyimler sonucu egonun yok olması ve id ile yüksek egonun kutuplaşması sonucu bipolar durumuna geçer insan. Bu durum sonrası gerçeklik yerine tamamen yüksek egonun otorite ile başarılı şekilde bastırdığı insan tamamen kendi id’sinin egemen olduğu kendi iç dünyasına çekilir. kendi kendine beyninde kurmaya başladıklarını gerçek sanmaya başlar. Bu durum ise şizofreninin başlangıcı olan durumları ortaya çıkarır.

Nötr insanlar ise sosyal bağlantıları kopuk olur ve hastalığın veya algılama güçlüğünün derecesine göre Asperger sendromu yada Otistik olarak değişir. Asperger sendromu sosyal ve benzeri şeyleri algılama sistemi olarak bozuk beyin seviyesi diğer insanlara yakın olan insanlardır.

Algılamalarının bozukluğu yanında beyin sınırlarının bazı durumlarda fazla yorumlama kabiliyetinin olmaması sonrası otizm olur. Bu tipler genelde davranışlarında çok başarılı olmayan bir kısmı vardır ve diğer kısımlarda yoğunlaşmıştır. Genelde çok maddi yönelimler veya insanlığa katkı sağlayacak durumlar olmadığında hastalık olarak tabir edilir. Sorunlu kimlikleri yüzünden diğer insanlar tarafından akılları da eksik veya normal derecede görüldüğünden nötr demekteyim bu durumlara.

Bir de içe kapanık olup da kendini ifade eden pozitif gruplar vardır. Bunların durumu hastalıktan çok başarıya yöneliktir. IQ seviyeleri yüksek olup bir konuda daha etkin beyinleri vardır.

Duygularını fark eden ve bunu ifadelere dökebilenler ya ressam yada şarkı ritm duyguları ile şarkıcı yada kafasında oluşturduğu hayalleri bir şeylere aktaran ressam olabiliyor.

Eğer ki hayallerinde matematik sembolleri ve dünyanın fark edilmesi yatıyorsa onlar da bilim adamı veya dahi denilen grubu oluşturur.

Bazı insanlar ise çalışma yerine çevresini araştırmaya yönelir ve ütopik dünya için uğraşır ve çalışır. Onlar da o dünya hayallerini konuştukça Felsefeci olur ve o konuda başarılı olur.

Dünyada içe dönük insanlar insan evriminde bir üst neticeye gelebilecek başarılı çalışmalar yaparak insanlar tarafından başarılı olarak düşünülüyor. Eski dünyada Homo sapiensler nasıl diğer nesillerden üstün ve başarılı olduysa duygusal insanlar da iyi yetiştirilmeyler çok iyi yerlere gelip diğerlerinden daha iyi yerlere gelecektir ve yeni dünyaya hakim olan varislerin ataları olarak anılacaklardır.

Düşündüğünüzde platon’da karşılıksız eğitim vermiş, Tesla da fakirlikten başını kaldıramıyordu, keşişler dünyaya duygu yüklü mesajlar taşırken, da vinci de hayallerini kaleme dökmüş ve dünyada yüzyıllar sonra gerçekleştirilebilecek obje tasarımlarına ilham kaynağı olmuştur.

Aslında dünyanın en başarılı insanları onlar olduğu kadar üreme konularında da başarılı olursa rahat biçimde nüfus üstünlüğü durumu olacaktır.

Otistik ve benzeri insanlar sosyopat olduğu için duygusal olarak sevdiği kişiden öğrenebileceği şeylerde de başarılı olacaktır. Uygulamada bir otistiğe satranç stratejilerini teker teker duygusal bakımdan temas sağlayarak öğretirseniz o çocuk kısa sürede diğerlerinden daha usta bir satranç ustası halini alacaktır. Aynı şekilde Dinsel kitaplar öğretilirse onu da en iyi o uygulayacaktır.

Bir otistik veya başka içe kapanık insan türü sosyal öğrenimleri kendi kazanmadığı için her şey onlar için kurallar ve prensipler ile sınırlanabilir. Diğer türlü her duruma yönlenebilecek bir saatli bomba olabilir. Tabi duygusal bağ sahibi kişi haricinde öğretmek isteyen için de kuralların neden ve nasıl geçerli olduğunu gösterildiği taktirde başarı sağlanacaktır. Diğer türlü kuralsız bir kişi nasıl her şeyi mübah görürse onun gibi her şeyi yapabilecek duruma gelebilir. Bunu da sevgiyle açıklanması ve sürekli o konuyla ilgilenilmesi durumunda olur.

Özellikle dikkatimi çeken bir durum vardır. O da küçük olan bu tip çocukların hislerinin sınırları ve duygusal etkileşimlerinin sınırı yüksek perdeden olduğu için karşıda olan insan büyük mutluluk veya büyük şiddet içerdiği şekilde hisler sahibi olduğunu hissettiği davranışları hissediyor.

Kendini tırmıklayan, ısırmaya kalkan birisi bunu kendi duygularını fazla hissetmediği için yapmaktadır. Gerçekte başkalarını tırmaladığı, sertçe ısırdığı veya saçını çektiği zaman kendi duyu organları tepkimeye girip başkalarının duygularını da hissettiği için bunlardan zevk alıp mutlu olmaya başlıyor. Uygulamada ve sinirsel başarılı her temas aynı şekilde bunda etkili oluyor.

İçe kapanık insanların pek çok çeşidi olduğu için bu insanları say say bitmez. İnsan gruplarında sonsuz özgürlük kavramı sırasında yetişebilecek çoğu içe kapanık insanın çok iyi karakter yanında psikopat davranışları içerisine girme ihtimali bulunmakta.

Ve Evrim…

Geleceğin nesilleri için belki de prensip örgüsü olan Dinsel kitapların kuralları duygusal sebepleri ve karşıdaki ile empati kurma yeteneği fark ettirilmeli. Ardından uygulamalı öğretilmeli. Bu öğretilerin de yanında yetenekleri araştırılmalı ve ona göre hareket edilerek ona uygun bir yaşam stili hazırlanmalıdır. Bu sayede dünyada bulunan hastalıklı, potansiyel hastalıklı durumları önleyip geleceğin insanlarını geleceğe emanet olarak bırakabiliriz.

Evrim denilen milyonlarca yılda değişmeyi ve mutasyonlar dışında zaruri ihtiyaçlara göre dualar sonucu değişimleri veya o gün olan şartlara göre Allah (nam-ı diğer ateistlerce doğanın) hikmetleri üzerine istekler ve irade dışında değişmesi sonucu olan pozitif gelişmelerdir.

Her zaman yetenekler değil bazen kendinin keşfedemeyeceği ölçekte farkındalıklar veya fizyonomik değişmeler ile olur. Örneğin köpekbalığı ilk defa üreme organları ve hamile kalma durumu yaşayan balıktır. Bu ise normalde mutasyon ile açıklanamaz. Tek taraflı mutasyon olsaydı o zaman karşısında olan balık ya hamile kalmayacak yada hamile bırakamayacak olacağından bu nesil üremeden yok olurdu.

Anlaşılacağı üzere eğer köpekbalığı eşi ile beraber üreme organlarına kavuşabiliyorsa kendi hayal gücünde bile olamayacak bir yetkinliğe ulaşıyorsa o zaman doğa denilen olguda üst akıl denilen bir olgu vardır. Bir tasarımcı yani diğer adıyla Yüce varlık olarak adlandırılan bir olgu. O da dinlerde Allah olarak bahsedilmektedir.

Bir ara din bilim ile açıklanamaz görüşünden bir agnostik gibi düşünüyordum. Sonra fark ettim aslında irade ile olamayacak ve tek başına gerçekleştiğinde başarılı olunmayacak olayların açıklanamaz biçimde olması beni aslında bir üst aklın bilimsel kanıt sunduğunu düşünmeme yol açmaya başladı.

Eğer siz böyle düşünmüyorsanız bile en azından bu şartları yumurtlayan bir balık ile penis sahibi olan bir köpekbalığı yada rahmi olan ve hamile kalan bir köpekbalığı ile suya yumurta bırakıp döllemeye çalışan balık anlaşıp vücut içinde bu işi gerçekleştirebilir.

İşin en garip yanı da balık bir sonra olacak gen havuzunda bu üreme organ şekillerini ve üreme biçimlerini nasıl düşünerek yapmıştır?

Tabi ki düşünmemiştir. Tasarımları aynı anda ve birbiriyle uyumlu yapan ise sadece O’dur. Dışarıda yumurtlayan bir balık gel dememiş veya yumurta görmeyen balık da ben ne yapacağım demiştir. Sadece içgüdüleri (Allah’ın yönlendirmesi) sayesinde onlar bir şekilde onu yapınca rahat olacaklarını fark etmiş ve yapmışlardır. Sonrası da malum. Nesilden nesile yaşam şartları değişmiş ve yaşam gelişmiş ve insan denilen grup ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında da içe dönük olanlar ise dünyada sözü dinlenilen insanlar olmuştur ve neslini devam ettirme konusunda ayrıcalıklı durumlara sebep olmuştur. O yüzden de zaman ile değişim o yöne kayacaktır.

Özellikle dinsel öğelerin kurallar bütünü olması da sıcak bölgelerde çıkması da dünyanın sıcak olduğu küresel ısınma dönemlerinde ne yapabileceği hakkında yani gelecek ile ilgili bilgileri ve uygulamaları göstermekte. Bu açıdan bakıldığında daha diyecek pek bir şey bulunmamakta. Tabi bu son paragrafta yazdıklarım tamamen hipotez olacak az kanıtlı varsayımlar olarak ele alınabilir. Bu şekilde düşünerek okursanız sevinirim.

Neandarthal ve İnsanlık Tezi ile ilgili tekrarlama ve insanların Oluşumu

Bilim insanları neandarthallerin yok olması ile ilgili o kadar araştırma yaparken ve homo erectuslar hakkında o kadar zaman buluşlar ararken insanların hala son 10000 senede büyük gelişmeler yaşadığını iddia ediyorlar. Evet haklılar bazı şeylerin kullanımı son dönemde çok daha düzgün biçimde ortaya çıktı ama bilinmeyen tarihlerde daha keşfedilecek çok şey var. Mesela bu görüş açısında olan insanlar şu soruların da sorulması gerekir bilim dünyasında:

–  Aynı beyne hatta daha büyük beyne sahip insanlar nasıl oluyor da bu şeyleri daha önceden keşfetmemiş?

– Neandarthallerde ırkçılık, kendini üstün ırk sayma ve neslinin devamı yerine eğlenceye düşkün bir durumda mıydı?

– Homo Erectus denilen insan da bizim gibi beyne sahipse ve keşifleri varsa dünyada “en azından” 2 milyon yıl içerisinde kaç kere medeniyet kurdular ve bu medeniyetler yıkılma ile karşı karşıya geldi?

Şimdi bu sorulara günümüz dünyasından örnekleyerek cevap vermeye çalışacağım.

1) Bizden önceki insanlar bizden önce çok şey keşfetmiş olmaları çok mantıklıdır. Özellikle Neandarthaller ruhani (spiritualist) bir bakış açısına ve şamanizm kültürünün temellerinde büyük katkıları vardır. Yaşadıkları toplumda çok yüksek kültürlere sahip olduğu (sanatçı) ve bu insanların savaşçı bir toplum oldukları çok belirgindir. Gökyüzü ile ve zamanlamalar ile çok uğraştıkları belirgin. Sonrasında gelen toplumlarda kültürlerinin bir kısmını kızılderili, arap ve şimdiki avrupalılara aktardıkları çok belirgin. Dil yapısının bu kadar değişik olması için eskiden iki büyük toplumun farklı adımlar atması gerekir. Esas dil Moğolcaya benzer olan bir dil Homo Sapienslerde ve bu Neandarthaller ile karşılaşılınca tersten çekim ve ek alma olayına dönmüş. Yani büyük bir kültür olmalı ki son dönem toplumlarında bu kadar büyük bir dil değişimi meydana gelsin.

2) Neandarthaller de yüksek ihtimal ile savaşçı ve sanatçı olan bu toplumlar şu an olan Avrupa toplumları gibi eğlence ve zevk-ü sefa ya düştükleri için üremeye pek önem vermemişler zamanında. Bir yandan şu an yaşayan Avrupa insanları gibi çok gelişme sonucu üstün ırk iddialarına girmişler. Bunun sayesinde diğer toplumlardan kız alma olmadığı gibi onlar da kız vermemeye çalışmışlar. Tabi o dönemde etkileşime giren homo sapiensler de onların nufus oranına göre çok hızlı arttığı için belirli süre sonra onların kızlarını kaçırmış veya savaşlar sonrası yenmeye başladığında kızlarını almış, böylece neandarthal soyu da tükenme noktasına gelmişti. Bazı Neandarthaller Avrupa’da sıkışmış ve belki oradan izlanda yolu ile batı kuzey amerikaya gitmiş olabilirler. Aynı şekilde rusya bölgesinde yaşayanları ise Alaska tarafından Kuzey Doğu Amerika’ya girmiş olabilirler. Sonra o toplumların da karışması sebebiyle R ve Q genleri Orta Asya civarlarında oluşmaya başlamış olabilir. Yani tahminimce şu an olan Avrupa halkının geleceği de neandarthaller gibi. Çünkü onlar da üreme şansları varken üremedikleri için sonradan gelişen topluluklarca kısır diye addedilebilecektir.

3) Homo Erectus’lar da bizim gibi konuşan insanlardı. Belki de dünyanın en saf dilini konuşuyorlardı ve bu dil ile anlaştıkları için de sorunları yoktu. Bu insanlar gelişme yapsa bile şu an hepsi toprak altında. Dünyanın her bir yerine yayılmış olduklarına ait izler olduğuna göre bu insanlar denizden karşıya geçmeyi ve her türlü iklime adapte olacak şekilde beslenme şartları ve yaşamında çöl iklimlerini aşabilecek güçleri ve yemeklerini saklama şartlarını sağlayacak bilgiye sahip olduklarını gösterir. Bu insanlar bizim gibi tuzlama yöntemi kullanmış belki de sandallar ile denizleri aşmışlardır. Bilmediğimiz kısım bunlar olmakla birlikte 1,8 Milyon yıl dayanamayacakları için bu aletler de zamanla kayıplara karışmıştır. Ama bildiğim bir şey varsa o da Homo Erectus insanları şimdiki dönemde olduğu gibi eskiden de insanların bizim gibi yaşadığına bir delildir. Tabi bu bizim yaşam şartlarımıza uyup uymadıklarını belli etmez.

Ayrıca Homo Erectuslar döneminde yaşayan insanlara bakıldığında şöyle bir durum ortaya koyuluyor. Bazı insanlar o dönemden sonra bazı kafataslarına bakıldığında maymun cinsi olarak adlandırılacak şekillere bürünmüş oluyorlar. Yani bir nevi maymunlar ile çiftleşmiş insanlar veya maymuna dönmüş insanlar olabilir o dönemlerde. Tabi diğer bir bakış açısı da bazı insanların daha yüksek düzeyde olunca diğerlerine maymun gözüyle de bakıyor olmaları. Yani bir nevi maymunlaşma olaylarını örnek alarak diğerlerine itiraz etmiş olabilir.

Bir yandan da insanların hala gerçekten maymundan gelip gelmemeleri de meçhul bir gerçek. Bakıldığında darwin’in teoreminde olan gelişim insanlar için geçerli olabilir. Bizim beyin mekanizması harici başka her vasfımız memeli hayvanlardan farklı değil. Tabi bu konular da ileride bilimin ilerlemesi ile keşfedilecek şeyler olacaktır. Her ne olursa olsun Darwin teoremi olsa da olmasa da farketmez. Çünkü teoremde insan maymundan gelmiş olsa bile manyetizma olarak idrak kapasitesi yanında fikir ve düşünme yetisi sadece ona verildiği için bu bir bakıma dinlerdeki Ruh’un sadece insana üflenmesi olayının ve bunlar sonucu tercihlerinden sorumlu olacağını hiçbir şekilde reddetmiş olmuyorsunuz. Çünkü Büyük yaradan ruhundan üflediği taktirde düşünebilmemiz ve o ol dediğinde hücrenin bile olabileceği mantıklıdır. Çünkü dna değişimi aynı anda insanların kontrolünde olmadan sadece evren ve onun üst mercilerinin yapabileceği bir iştir.

İnsanlık Tarihi Tezi

Modern insan tipine çok benzeyen insan tarihine bakıldığında geçmiş 1.8 milyon – 2 milyon yıla kadar dayanıyor. Bu insanlar hem neandarthallerin hem de modern insanların kökeni olduğu için insanların maymunlardan gelmediği ihtimalini güçlendirebilecek bir olay olarak kabul edilebilir. Çünkü toplam değişim 2 milyon yılda çok az. Tabi 300 milyon yıllık tarihinde çok küçük bir bölge olduğu halde yine de çok uzun bir sürede bu kadar az değişim olmasına bakılırsa 300 milyon yılda pek bir değişim yaşanacağa benzemiyor.

Geçmiş ile ilgili tezlere bakıldığında Homo Erectuslar ki şu anki insanların atası şu anda Amerikada yaşayan yerli halkının çoğuna benzer tipleri barındırdığı için son işlemlerde bir yerden dünyaya yayılan (Avusturalya’dan Avrupaya ve Amerika’ya kadar) insanlar bir felaket sonucu tür değişimleri yaşamış ve tekrar Amerika bölgesinden neandarthaller ile Asyaya oradan da Avrupa’ya yayılmış ve Afrikaya ulaştığında ise son insan türü tekrar geri yayılmaya başlamış veya direk o bölgelerde insanlar değişime uğramış ve bazı kabileler daha maymunsu haller almış olabilir ve yeniden insan kabileleri oralara egemen olmuş olabilirler.

Şimdi gel gelelim neden Amerika’dan yayılma diyorum. Son dönemde Mu kıtası ve dil yapıları ve halkları ikinci kez incelediğimde ortaya çıkan sonuç şu oldu. Mu kıtası denilen yer 64 milyon nufuslu insan yaşanılan yer diye geçtiğine göre orası Amerika’nın olması çok mantıklı. Kaynaklarda Amerika dillerinde Ma-Ya (yas tutulan topraklar) anlamına geldiğine göre eski dillerde de MU (toprak anlamına geldiğine göre) şimdiki Mayalılar mu dilini kullandıklarını ortaya çıkartıyor. Ve söylenen topraklarda Ra-Mu yönetimi hakim olduğundan bahsediliyor. (Bazen eski dillerde tersten okumalar veya fonetik olarak değişimler, kelime yerleri değişimi gerçekleşebiliyor. Örneğin Asya Asia ->Ayşe Aisa dönüşümü, Uzbey -> Özbek dönüşümü veya alas -> sala dönüşümü gibi dönüşümler pekala olmaktadır) Bu kelime R-M ve M-R kökenli olduğunu düşünürsek Amir-Arme*ni*-Amerini-Roma-Ramu-Rami-Emir gibi kelimelerin kökeni olduğunu düşünüyorum. Amerika bile aslında M-R kökenli bir kelime. Yani bugünkü Hint-Avrupalıların ve Amerikalıların kökeni Q ve R genlerine aynı zamanda dil yapılarına sahip olduğunu gösteriyor. Tabi aynı zamanda burada ortaya çıkan Moğolların orta Asya’da hakim olması sonrası Amerika tarafına da hakim olmaya başlarken küresel ısınma neticesinde hakimiyetlerinin çoğunu iki kıtaya bölündüğü için Amerika tarafında kaybetmiş olduklarını düşünüyorum. Ondan sonra o bölgedeki insanlar ise Güneye doğru akın ederek o bölgede şimdiki Türkçeye benzer bir dil yapısını oluşturduğu bellidir. Sonra batıdan göç eden I ırkı Araplar ile aynı kökene sahip insanlar da Amerikayı belki ilk defa keşfeden insanlar olarak tarımı orada yaymışlardır. Hatta Azteklerin inandığı bir tanrı öğretmiş insan halinde sonra doğuya açılmış. Sonra batıdan destek getireceğini söyleyip gitmiş.

Şimdi dönelim Roma Ramu hadisesine. Ra mu toplumu piramitler yapan ve o halkta bilim üzerine gelişmeler yaparken dünyanın dengesini bozacak hava şartları sebebiyle deniz paralelinden 100 metre üste kadar bulunan şehirlerin hepsini yutan denizler oralardaki asıl gelişme merkezlerinin hepsini denize gömdü. Düşünün şimdi 100 metre sular yükseldiğinde neler olacağını. Pekin, İstanbul, New York gibi şehirler yok olunca dünyanın düzeni hepten değişecek tekrardan ve tüm medeniyet yarı yarıya gerileyecek bir anda. O gibi bir durum olduktan sonra Ra-mu topraklarından batı kısmı yine o zamanki uygur türkleri (karasuk kültürü) olana kadar batıya göç edenlerin hakimiyetinde batıya doğru yol almıştır. Bunlar da iskit toplumları ve ermeni, roma gibi devletlerin kuruluşunda rol oynayan insanlardır. Tabi onlar arasında karasuk kültüründe bulunan ve batıya doğru kabileleri yönetmek için giden topluluklar da kaynamış ve dil etkisi altına girmiştir. Örneğin t-r-c t-r-k t-r s-r y-r kelimelerini barındıran Troya-Thrace-Troika-Turku-Sur-Assuriye(Aşura), Yoruba gibi devletlerin de C kökenli dilin devamı olan R geninde de şaman kültüründe ve türk diline yakın dilde devam ettirmiştir. Şu an bile bazı kelimeleri birbirine benzemektedir. Sonra Araplar ile etkileşime giren bazı halklar tarım kültürü ile beraber dil yapısı önden eklemli dile dönüşüp hint avrupa dillerini oluşturmaya başlamıştır. Aynı şekilde Çindeki toplumlar ile etkileşen Moğollar gibi doğu kesim halkları da onlardan kelimeler alıp vermeye başlamıştır.

En çok dikkatimi çeken şey R1b geninin batı avrupa ve batı orta afrikada egemen olması. Bir nevi buzul çağı sona erene kadar Atlantis kıtasından seferler düzenleyen toplumlardan bahsedilirken bu Amerikadan göç eden toplumlardan bahsediliyor olabilir. Yani bu halklar önceden Amerikada yaşayıp batı tarafından o toprakları egemenliği altına sokmak için saldırmış ve o bölgelerde nufuz sahibi olmuş olabilir. Tabi bu ihtimalleri platonun Mısırlı bilgeden aldığı bilgiler ışığında yazıyorum. Bir yandan o dönemlerde Nuh tufanına kadar yaşayan devlerden bahsedilirken belki de bahsedilen o tek gözlü devler de onlar ile ilgili olabilir. Çünkü Şu anda da eski Amerika topraklarına sahip olan insanlar şimdiki Amerika topraklarına sahip ve paralarında bile piramit üstünde göz işareti koyuyorlar. Tabi eski insanlarda görsel algılama at üzerinde giden insanları bir görmek veya kurt başlıklı adamları da kurt adam diye yorumlamaları gibi tek göz devleti olarak kurulmuş devleti de aynı şekilde cyclopslar olarak tanımlayabilirler. Bu efsaneler tüm kafkas (kaf dağının güneyindeki halklar) ve yunanistandan asyaya her halkta söylenilegelmiş hikayelerde adı geçen varlıklardır. Homo erectus (1,75 o zamanki ortalama boyu ve fiziksel yapısı kaslı) homo sapiens’e (1,65 ortalama) göre büyük olduğu için devler olarak anıldığı için Amerikadan gelenler onlara çok güçlü ve aptal olarak gelmiş olabilir.

Amerikadan gelen toplumların bir diğer inceleme yapısı da demokratik yönetilmesi. Mu kıtası hakkında bahsedilirken 7 konfederasyon ve her birinden seçilmiş bir insan yönetime gidiyor diye. Bu yapı sadece Step ikliminde yaşayan iskitler ve hunlarda mevcut bulunan bir sistemdi avrasya kıtası üzerinde.

Mu->Ma olduğuna göre belki de türkçe dilindeki Ma = Su demenin de belki suya batmış kıta olarak Ma’yı gördüklerinden böyle demiş olabilirler. Tabi dil teorisinde şöyle bir iddia da ortaya atacağım. İlk Homo Erectus da dahil olmak üzere her insan konuşmayı biliyordu. Sadece bu insanlar konuşurken başka alet edevatları geçirirken ya dünya battı diye kayboldu yada yeni insanlar ile keşfedene kadar kayda geçiremediler. Sonra bu insanlar arasında Homo sapiens türü çıktı. Şimdi nasıl Amerikalı Afrikalı insan tipi varsa o dönemde de vardı. O tip de daha çalışkan, üreyen ve akıllı davrandığı için de nufus olarak alt edip diğerlerine nazaran daha çoğunluk haline geldi. Dev yapılı ve cüce yapılı insanlar hala daha mevcut değil mi ki zaten? İnsanlar her gen tipi değişiminde kendi çoğunluk yapıları da değiştiğinden izole edilmiş yerlerde daha farklı lisanlar kullanılmaya başlanıldı. Bu lisanlar da İlk olarak Ademden gelen dilin daha farklı versiyonları olarak sonraları ortaya çıktı. Tabi bu dil yapısı her gen değişiminde değiştiği için ilk avrasya halkı olan C geni insanları yani moğolların dili de en saf hale yakın olanı olmalıdır. Sonraki E gen yapısındaki ön-türk kültürü ve afrika insanları da aynı şekilde ikinci çeşit olarak gözükebilir. Tabi Denisovanlar ile karşılaşan D ve O tipi gen insanları Çinceye yakın dil ve Neandarthaller ile karşılaşanlar da Araplar gibi önden eklemeli dillere sahip oldu. Bir yandan da Avrasyada Homo erectus olarak adlandırılan diğer insanlar (ön tür demiyorum bakın normal sizin bizim gibi insanlar) da moğolcadan daha sade dillere sahipti. Belki de iki harften oluşan bebekler gibi bir dil üzerinde konuşuyorlardı. Ama belki bizden daha anlaşılabilir haldeydi bu kelimeler. (Tabi yazıtlar olmadığı için olmayan dil ancak tüm dillerin ortak kelimeleri karşılaştırma yaparak veya ortak kelimeleri bulunarak oluşturulur.) Bu açıdan bakıldığında Hint Avrupa dilleri son 7000 yılda tarım devrimi sonrası kaynaşma sonrası ortaya çıkmış diyebiliriz. Arapların daha eski kökenlere dayanıyor gibi.

Sonuç olarak şu anki bildiğimiz tarih sadece 12000 sene civarında sürünen küçük bir avrupa kökenli tarih. İnsanların yaşamı ise en az 2 milyon yıl. Buna göre daha öğrenilecek ve ortaya çıkarılacak tarih var dünyada. Tüm bunlar soyut kavramlara dayandığı için somut deliller çıkana kadar ancak yarım asır en azından geçmesi ve o sırada gelişen teknolojik ve iklim koşulları sonrası yeni yerlerin bulunmasına bağlı. Onlar da çıkınca dünyamızda çok daha iyi bir tarih öğretileceğinden eminim…

bu yazı tamamen bana ait olup yazılar izinsiz veya kaynak gösterilmeden kopyalanamaz. Bunlar internete giriş kayıtları tutulduğu için her türlü delillendirilmesi de yapılmaktadır. O yüzden her türlü resmi internet bağlantı yazımın yayınlanmasından itibaren benim yayın haklarımı başka kaynaklar ile de delillendirdiğim için kaynakların orijinal tarihleri de sağlama alınmaktadır.

resmi yayın tarihi: 15.01.2014 saat 23:45