Modern insan tipine çok benzeyen insan tarihine bakıldığında geçmiş 1.8 milyon – 2 milyon yıla kadar dayanıyor. Bu insanlar hem neandarthallerin hem de modern insanların kökeni olduğu için insanların maymunlardan gelmediği ihtimalini güçlendirebilecek bir olay olarak kabul edilebilir. Çünkü toplam değişim 2 milyon yılda çok az. Tabi 300 milyon yıllık tarihinde çok küçük bir bölge olduğu halde yine de çok uzun bir sürede bu kadar az değişim olmasına bakılırsa 300 milyon yılda pek bir değişim yaşanacağa benzemiyor.
Geçmiş ile ilgili tezlere bakıldığında Homo Erectuslar ki şu anki insanların atası şu anda Amerikada yaşayan yerli halkının çoğuna benzer tipleri barındırdığı için son işlemlerde bir yerden dünyaya yayılan (Avusturalya’dan Avrupaya ve Amerika’ya kadar) insanlar bir felaket sonucu tür değişimleri yaşamış ve tekrar Amerika bölgesinden neandarthaller ile Asyaya oradan da Avrupa’ya yayılmış ve Afrikaya ulaştığında ise son insan türü tekrar geri yayılmaya başlamış veya direk o bölgelerde insanlar değişime uğramış ve bazı kabileler daha maymunsu haller almış olabilir ve yeniden insan kabileleri oralara egemen olmuş olabilirler.
Şimdi gel gelelim neden Amerika’dan yayılma diyorum. Son dönemde Mu kıtası ve dil yapıları ve halkları ikinci kez incelediğimde ortaya çıkan sonuç şu oldu. Mu kıtası denilen yer 64 milyon nufuslu insan yaşanılan yer diye geçtiğine göre orası Amerika’nın olması çok mantıklı. Kaynaklarda Amerika dillerinde Ma-Ya (yas tutulan topraklar) anlamına geldiğine göre eski dillerde de MU (toprak anlamına geldiğine göre) şimdiki Mayalılar mu dilini kullandıklarını ortaya çıkartıyor. Ve söylenen topraklarda Ra-Mu yönetimi hakim olduğundan bahsediliyor. (Bazen eski dillerde tersten okumalar veya fonetik olarak değişimler, kelime yerleri değişimi gerçekleşebiliyor. Örneğin Asya Asia ->Ayşe Aisa dönüşümü, Uzbey -> Özbek dönüşümü veya alas -> sala dönüşümü gibi dönüşümler pekala olmaktadır) Bu kelime R-M ve M-R kökenli olduğunu düşünürsek Amir-Arme*ni*-Amerini-Roma-Ramu-Rami-Emir gibi kelimelerin kökeni olduğunu düşünüyorum. Amerika bile aslında M-R kökenli bir kelime. Yani bugünkü Hint-Avrupalıların ve Amerikalıların kökeni Q ve R genlerine aynı zamanda dil yapılarına sahip olduğunu gösteriyor. Tabi aynı zamanda burada ortaya çıkan Moğolların orta Asya’da hakim olması sonrası Amerika tarafına da hakim olmaya başlarken küresel ısınma neticesinde hakimiyetlerinin çoğunu iki kıtaya bölündüğü için Amerika tarafında kaybetmiş olduklarını düşünüyorum. Ondan sonra o bölgedeki insanlar ise Güneye doğru akın ederek o bölgede şimdiki Türkçeye benzer bir dil yapısını oluşturduğu bellidir. Sonra batıdan göç eden I ırkı Araplar ile aynı kökene sahip insanlar da Amerikayı belki ilk defa keşfeden insanlar olarak tarımı orada yaymışlardır. Hatta Azteklerin inandığı bir tanrı öğretmiş insan halinde sonra doğuya açılmış. Sonra batıdan destek getireceğini söyleyip gitmiş.
Şimdi dönelim Roma Ramu hadisesine. Ra mu toplumu piramitler yapan ve o halkta bilim üzerine gelişmeler yaparken dünyanın dengesini bozacak hava şartları sebebiyle deniz paralelinden 100 metre üste kadar bulunan şehirlerin hepsini yutan denizler oralardaki asıl gelişme merkezlerinin hepsini denize gömdü. Düşünün şimdi 100 metre sular yükseldiğinde neler olacağını. Pekin, İstanbul, New York gibi şehirler yok olunca dünyanın düzeni hepten değişecek tekrardan ve tüm medeniyet yarı yarıya gerileyecek bir anda. O gibi bir durum olduktan sonra Ra-mu topraklarından batı kısmı yine o zamanki uygur türkleri (karasuk kültürü) olana kadar batıya göç edenlerin hakimiyetinde batıya doğru yol almıştır. Bunlar da iskit toplumları ve ermeni, roma gibi devletlerin kuruluşunda rol oynayan insanlardır. Tabi onlar arasında karasuk kültüründe bulunan ve batıya doğru kabileleri yönetmek için giden topluluklar da kaynamış ve dil etkisi altına girmiştir. Örneğin t-r-c t-r-k t-r s-r y-r kelimelerini barındıran Troya-Thrace-Troika-Turku-Sur-Assuriye(Aşura), Yoruba gibi devletlerin de C kökenli dilin devamı olan R geninde de şaman kültüründe ve türk diline yakın dilde devam ettirmiştir. Şu an bile bazı kelimeleri birbirine benzemektedir. Sonra Araplar ile etkileşime giren bazı halklar tarım kültürü ile beraber dil yapısı önden eklemli dile dönüşüp hint avrupa dillerini oluşturmaya başlamıştır. Aynı şekilde Çindeki toplumlar ile etkileşen Moğollar gibi doğu kesim halkları da onlardan kelimeler alıp vermeye başlamıştır.
En çok dikkatimi çeken şey R1b geninin batı avrupa ve batı orta afrikada egemen olması. Bir nevi buzul çağı sona erene kadar Atlantis kıtasından seferler düzenleyen toplumlardan bahsedilirken bu Amerikadan göç eden toplumlardan bahsediliyor olabilir. Yani bu halklar önceden Amerikada yaşayıp batı tarafından o toprakları egemenliği altına sokmak için saldırmış ve o bölgelerde nufuz sahibi olmuş olabilir. Tabi bu ihtimalleri platonun Mısırlı bilgeden aldığı bilgiler ışığında yazıyorum. Bir yandan o dönemlerde Nuh tufanına kadar yaşayan devlerden bahsedilirken belki de bahsedilen o tek gözlü devler de onlar ile ilgili olabilir. Çünkü Şu anda da eski Amerika topraklarına sahip olan insanlar şimdiki Amerika topraklarına sahip ve paralarında bile piramit üstünde göz işareti koyuyorlar. Tabi eski insanlarda görsel algılama at üzerinde giden insanları bir görmek veya kurt başlıklı adamları da kurt adam diye yorumlamaları gibi tek göz devleti olarak kurulmuş devleti de aynı şekilde cyclopslar olarak tanımlayabilirler. Bu efsaneler tüm kafkas (kaf dağının güneyindeki halklar) ve yunanistandan asyaya her halkta söylenilegelmiş hikayelerde adı geçen varlıklardır. Homo erectus (1,75 o zamanki ortalama boyu ve fiziksel yapısı kaslı) homo sapiens’e (1,65 ortalama) göre büyük olduğu için devler olarak anıldığı için Amerikadan gelenler onlara çok güçlü ve aptal olarak gelmiş olabilir.
Amerikadan gelen toplumların bir diğer inceleme yapısı da demokratik yönetilmesi. Mu kıtası hakkında bahsedilirken 7 konfederasyon ve her birinden seçilmiş bir insan yönetime gidiyor diye. Bu yapı sadece Step ikliminde yaşayan iskitler ve hunlarda mevcut bulunan bir sistemdi avrasya kıtası üzerinde.
Mu->Ma olduğuna göre belki de türkçe dilindeki Ma = Su demenin de belki suya batmış kıta olarak Ma’yı gördüklerinden böyle demiş olabilirler. Tabi dil teorisinde şöyle bir iddia da ortaya atacağım. İlk Homo Erectus da dahil olmak üzere her insan konuşmayı biliyordu. Sadece bu insanlar konuşurken başka alet edevatları geçirirken ya dünya battı diye kayboldu yada yeni insanlar ile keşfedene kadar kayda geçiremediler. Sonra bu insanlar arasında Homo sapiens türü çıktı. Şimdi nasıl Amerikalı Afrikalı insan tipi varsa o dönemde de vardı. O tip de daha çalışkan, üreyen ve akıllı davrandığı için de nufus olarak alt edip diğerlerine nazaran daha çoğunluk haline geldi. Dev yapılı ve cüce yapılı insanlar hala daha mevcut değil mi ki zaten? İnsanlar her gen tipi değişiminde kendi çoğunluk yapıları da değiştiğinden izole edilmiş yerlerde daha farklı lisanlar kullanılmaya başlanıldı. Bu lisanlar da İlk olarak Ademden gelen dilin daha farklı versiyonları olarak sonraları ortaya çıktı. Tabi bu dil yapısı her gen değişiminde değiştiği için ilk avrasya halkı olan C geni insanları yani moğolların dili de en saf hale yakın olanı olmalıdır. Sonraki E gen yapısındaki ön-türk kültürü ve afrika insanları da aynı şekilde ikinci çeşit olarak gözükebilir. Tabi Denisovanlar ile karşılaşan D ve O tipi gen insanları Çinceye yakın dil ve Neandarthaller ile karşılaşanlar da Araplar gibi önden eklemeli dillere sahip oldu. Bir yandan da Avrasyada Homo erectus olarak adlandırılan diğer insanlar (ön tür demiyorum bakın normal sizin bizim gibi insanlar) da moğolcadan daha sade dillere sahipti. Belki de iki harften oluşan bebekler gibi bir dil üzerinde konuşuyorlardı. Ama belki bizden daha anlaşılabilir haldeydi bu kelimeler. (Tabi yazıtlar olmadığı için olmayan dil ancak tüm dillerin ortak kelimeleri karşılaştırma yaparak veya ortak kelimeleri bulunarak oluşturulur.) Bu açıdan bakıldığında Hint Avrupa dilleri son 7000 yılda tarım devrimi sonrası kaynaşma sonrası ortaya çıkmış diyebiliriz. Arapların daha eski kökenlere dayanıyor gibi.
Sonuç olarak şu anki bildiğimiz tarih sadece 12000 sene civarında sürünen küçük bir avrupa kökenli tarih. İnsanların yaşamı ise en az 2 milyon yıl. Buna göre daha öğrenilecek ve ortaya çıkarılacak tarih var dünyada. Tüm bunlar soyut kavramlara dayandığı için somut deliller çıkana kadar ancak yarım asır en azından geçmesi ve o sırada gelişen teknolojik ve iklim koşulları sonrası yeni yerlerin bulunmasına bağlı. Onlar da çıkınca dünyamızda çok daha iyi bir tarih öğretileceğinden eminim…
bu yazı tamamen bana ait olup yazılar izinsiz veya kaynak gösterilmeden kopyalanamaz. Bunlar internete giriş kayıtları tutulduğu için her türlü delillendirilmesi de yapılmaktadır. O yüzden her türlü resmi internet bağlantı yazımın yayınlanmasından itibaren benim yayın haklarımı başka kaynaklar ile de delillendirdiğim için kaynakların orijinal tarihleri de sağlama alınmaktadır.
resmi yayın tarihi: 15.01.2014 saat 23:45
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.