Fırsatlar ile dolu dünyadayız ve toplumda herkes denktir.

Her şerde bir hayır her hayırda bir şer vardır kelimesi aslında gerçeklerin ne kadar tek açıdan bakılmaması gerektiğini anlatan bir sözdür. Şer sözü kötülük ve hayır ise iyilik ile bağdaşlaştırıldığında bu kelimelerin aslında bir olayın ne kadar iyi gözükse de ileride oluşacak durumlara karşı pozisyonlarınızı değiştirip zarara sokabileceğini aynı şekilde önceden yaşadığınız bir sıkıntının ileride size avantaj sağlayacak bir konumda olmasını sağlayabileceğini görebilirsiniz.

Seneler evvel Osmanlı büyüdüğünde tüm ticaret yollarını ele geçirmiş dünyanın en büyük devleti halindeydi. Sonra Avrupa halkı ise deniz kıyısında kapana kısılmış halde olduğunu düşünülecek bir bölgedeydi. Batıya doğru doğu hindistanı aramaya çalışan insanlar sonrası tekrar bulunan Amerika kıtası sonrası Avrupa’da yaşayan insanlar kapana kısılmış halden çıkıp fırsatlar bölgesine dönüştü. Aynı şekilde Araplar’da çöl topraklarında tüm yaşamlarını eziyetler ile geçirirken bir anda petrol bulununca fırsatlar ülkesine döndü.

Aslında zor olan her şey bir yandan çok büyük fırsatlar barındırıyor insanlarda. Bu zorlukları fırsata çevirmek herkesin elinde. Örneğin okumuş insan kariyerini normal yollardan sağlarken okumamış insan cehaleti ile daha özgür olarak hareket ettiği için kötü yoldan tüm okumuşlardan daha üstün bir vazifeye geçebiliyor. Tabi her insanın okuması ve dünyada şiddetin durması taraftarı bir insan olmama rağmen dünya gerçeklerini de görmezlikten gelemez durumdayım. Okumuş insanın kafası sürekli çalıştığı için bazı şeyleri gözden kaçırırken bazı cahiller onların tamamlayıcısı olarak görmedikleri noktalarda uyarma fırsatına sahip olabiliyor. Şu an toplumda cahil insanların çoğunlukta olması yüzünden daha kolay yönetildiği için çok riskli bir yapıda. İnsanları hayallerini satan kişiler harici birisi başa geçtiği vakit çok fazla eleştiri okları ile yönetiliyorlar. Okumamış insan kafası rahat ve yapacağı belli insan olmakla birlikte okumuş insan da geleceği gören ve gerçekleri bilen insan olmuştur. Herkesin de kendine göre bir kimyası, davranışları ve kültürün devamı vardır.

Okumamış insanlarda cahil olanlardan farklı olarak bir de okuyamamış olan insanlar vardır. Bu insanlar okumak istese de kafası matematik hesapları yerine sözel olarak çalışan insanlardır. Her insanın kendine has özellikleri vardır. Hesap kitapları yerine sözcükleri kuvvetli veya sezgileri güçlü olan insanlar vardır. Tabi üstün yönleri çok olan insan olsa bile onun da eksiklikleri vardır. Eğer şimdi az olsa bile geçmişte çok olduğu için böyle iyi hale gelmiştir. Bir yandan da Okumuş insanların mesleki hastalıklarına da bir çare bulmak gerekir. Bazen bu vasıflar yüzünden diğer insanlar onlara karşı tavır alıyor. Tabi istisna olan veya her iki kültürü bilen insanlar harici durumlarda geçerli.

Toplum gerçek bilimi kendi gibi gördüğü insanların başarı kazanması ve eğitimi övmesi ile ancak ileri adıma gidebilir. Bu da çok az dönem içerisinde olmuş ve sonrasında çok uzun vadede başka vahşi bir toplum tarafından istila edilerek kendileri yok edilmişlerdir. Tarımı bulan topluluğu iskit istilası gibi veya çin ve müslüman uygarlıklarını moğolların istilası gibi. O toplulukların hiç birisini yermiyorum yanlış anlaşılmasın. Her toplum üstün özellikleri ile belirgin olur demek amacındayım. Bu toplulukların da kötü yönleri olsa da ileride diğerinin yerine geçme durumu söz konusu olabilir. Burada önemli olan madde hangi toplumun diğerinden daha üstün olduğunu seçebilmesidir. İskit toplumunun akınlarında dillerini araplardan aldılar ve kültürleri kendilerinde kaldı. Moğol istilası sırasında da kültürlerini gittikleri yerden aldılar dilleri kendilerine kaldı. Böyle düşünün. Toplumların kaynaşması ve her toplumun dengeli olması için sürekli istilalar olacak ve okumuş kesim de bunlara karşı önlemler alacaktır. Küçük olanlar kolay bir şekilde atılabildiği halde güçlü istilalar durumunda yapacak tek şey sadece onları kendileştirme hareketini düzgünce yapabilmek. Tabi zamanında imparatorluklar bunu yapmaya çalışmış ve en güçlü devirlerinde toplumsal düzeni kendileştirmeye çalışırlarken dengeyi bozdukları için de gerilemeye başlamıştır. Onun yerine o cascavlaklara karşı denge sağlayacak bir alternatif getirilseydi belki toplumun ilerlemesi devam edebilirdi. Bizans devleti de bunu uyguladığı için 400 lü yıllardan 1400 lere kadar yaşamını sürdürdü. Roma da aynı şekilde asırlık düzenini devam ettirebildi.

Yani diyeceğim O dur ki. Toplumda herkesin bir değeri var. Önemli olan kime karşı nasıl davranabileceğini bilmek ve toplumu hem cahil gibi cesaretli hem de eğitimli gibi dirayetli hale getirmek ve her kesimin dengesini haklarını gözetmek gerektiği belirgindir. Bu da toplum mühendislerinin ilgi alanında olmasına rağmen liderlerin kontrolünde yapılması gereken bir durumdur. O da zamanında yanlış veya doğru tartışılır olmak üzere çok yakın bir zamanda denenmiştir. Şu anda insanlar arasında hala onun hakkında kötü/iyi tartışmaları olsa da o kendince toplumun kıyamete kadar yaşaması için bu adımları yapmıştır. Yaptıkları çok sert olduğu için eleştirilebilir ve kınanabilir fakat bu gerçeği değiştirmez. O kişi kim mi? Atatürk tabi ki.

Atatürk ile ilgili Ekstra. Tepki göstermeden okuyunuz:

Osmanlıyı da Müslümanlığı da savunduğum unutulmasın. Roma’nın medeni kanunlar, yapılaşmalar hakkındaki attığı medeniyete katkıları da unutulmasın. Tepki göstereceğinizi biliyorum ve en azından insanlık tarihini incelerken yapılmaya çalışılanları farketmiş birisi olarak diyorum. Biliyorum çok kişi asılmasına neden oldu ve toplumda batı kültürüne adapte etti. Geçmişteki büyük arşivlerin okunamamasına ve devlet tecrübelerin hiç olmasını sağladı. Ama bu devlette zaten okumamış insanlar dolu olduğu için heceleri daha anlaşılır kılan alfabeye geçti. Daha iyi okunaklı bir alfabe varsa onu da öğretebilirsiniz. Arapça bilmeyen için alfabe çok farklı manalara çekilebilecek durumdaydı. Siz t-r-k (te-ra-kef) ile ne kelimeler üretebilirsiniz onu düşünün. türk-tarık-tereke-terk-terakki-töreke-tarak. bu kelimelerin hangisi olduğunu anlamak için ya sonuna ekstra her harf için sesli harf niyetine sessiz koyacaksınız yada cümleden çıkartacaksınız sonucu. mesela türk kelimesi (te-vav-ra-kef) harflerinden oluşuyor ki bu şu anda tuareg olarak bildiğimiz halkların tevariklerin de türkler ile aynı şekilde okunabildiğini gösteriyor. Bir tanım hakkında hangi harfler ile anlatacağınızı seçemezsiniz böyle. Bazıları vav eklerken bazıları da diğer türlü aynı manada okuyabilir bunları. Cümle olarak baktığınızda bunların hangisinin ne olduğunu anlamanız da çok yorucu bir olay. çok uzun yazılarda bu olayın nasıl olacağını düşünürken kafayı bulabilirisiniz. Bu yüzden alfabe olarak her kelimenin dominant ve stabil (durağan) olması çok önemli. sessiz harf dominantlığı yüzünden arap alfabesi her ne kadar kuran-ı kerim alfabesi olsa da kutsallığı dini vecibeler yerine getirilirken kalmalı. Toplumun gelişmesi ve çevresini anlayabilmesi bu konuda her şeyden önemlidir.