Küçük Asya – Orta Asya – Büyük Asya – Laurasia

Küçük Asya – Orta Asya – Büyük Asya – Laurasia

Asya kıtasına baktığımızda burada birbirini tekrar eden yapılar görüyoruz. Geçenlerde basit mantıkta bunu araştırdığım Küçük Asya Türkiye değil Tibet adlı yazımdan sonra burada daha derin inceleme sonrası oluşan şekillerden daha geniş çaplı inceleme yaptım

Burada a-b-c-d-e-f-g-h-i-j harfleri bölgesel benzerlikleri tanımlıyor. 1-2-3-4 rakamları ise genişliğe göre boyutları ifade ediyor.

2- Tibet

1- Asya

3- Laurasia

4- Dünyasal

boyutta benzerlikleri temsil etmektedir.

Asya bloğu kıvrılırken 4 yandan oluşan baskılar benzer şemalarda şekilleri oluşturdu. Düzlük ve yükseltilerin en çok karşı karşıya kaldığı alanlar birbirine oranlı şekildedir.

B grubundaki olan harita ölçeklerinden size örneklendirme yapacağım:

B2 bölgesi = Qinghai denilen bölgenin orada Hainan ve Haixi bölgelerini kaplayan plato bölgesini temsil etmektedir.

B1 bölgesi = Uygur bölgesi ve İç moğolistanın batı yarısını temsil etmektedir.

B3 Bölgesi = Azak denizinden Mançurya’da olan Tatar denizine kadar gitmektedir.

B4 bölgesi = Tüm Laurasia bölgesini temsil etmektedir.

Bütün b bölgelerinin hepsi dağlık arazilerin kenarındaki plato ve ova gibi düzlüklerin olduğu bölgelerdir dikkatinizi çekerse. Ortalama yükselti farkları olsa da hepsi benzer kıvrımlara sahiptir. Kuzeydoğusunda A tipi denilen küçük ve yüksek noktalar ve Güney ve Batısını da kaplayan koca bölgede ise C tipi adlandırdığım dağlık ve yükselti noktaları bulunmaktadır. Ayrıca sağ son köşesine yakın bir H boşluğunda su veya alçak bir yapı olup ardından tıkanık şekilde bir aşağı sarkan J tipi yeni ortalama yükselti oluşturan kıvrımlar bulunmaktadır.

C yapısının yükseltisinden daha az ama yine alpin şekillerde olan iki yapı bulunmaktadır sağında ve solunda. Solda olan sağ sol kıvrımlı yapısına G yükseltileri sağ ve aşağı sarkar gibi gözüken yükseltileri ise D yapısı olarak belirttim. Ayrıca D yapısının devamında da dağların daha seyrelmiş ve gerekirse numarası yükseldikçe denizde kalacak bir yapısı da mevcuttur.

D2 yapısının solundaki dağlara isim vermesem bile orada küçük bir üçgen dağ silsilesi vardır Hindistan – Birmanya ve Bangladeş sınırı arasında. Bu küçük üçgen D1 diye bahsettiğim Malezya’yı da kapsayan 200 metre derinliğe kadar olan çinhindi kıta sahanlığı ile çok uyumludur. Ve onun solundaki Hindistan ile D2 nin yanındaki dağ silsilesi de i2 olarak adlandırılabilir. Hindistan’a da i1 olarak adlandırma yaparsak doğru karar verilmiş olur.

Harflendirdiğim noktaların diğerine göre olan farklılıklarına bakıldığında Asya topraklarının ne yöne doğru büzüşme ve hareket ettiği de tarihsel gelişimde daha net ortaya çıkıyor.

Üstten büzüşme dümdüz aşağıdan baskı ile büzüşmüş durumda gibi gözükmektedir. Aşağıdan büzüşme daha çok sol üste doğru kayma olduğunu göstermektedir. En çok kaymanın soldan sağa olduğu ve Sağda olan kıtasal sıkışma ise Kore ve Malezya gibi çıkarımları olan j3 ve d2 bölgesini içe doğru kıvrım yaptırmış olarak gözükmektedir.

G2 ile G3 arasında olan benzer değişim noktalarına bakıldığında G2 İtalya ve Sicilya arasında olan Atlas dağlarını da alan bu tümsekli bölgeye göre daha aşağı bükümlü gözükmektedir. Tahminen Afrikanın güneyden baskısının etkilediği yer Asya’da etkilememiş gibi gözükmektedir.

c2 ile c1 in güneyi arasındaki olay sizi şaşırtmasın. Çünkü İran’da olan dağ silsilesinin ortalama yükseltisi daha az sıkışma olduğunu ancak Tibet içerisinde olan yükselti oranının yüksekliğinin sebebiyle Hindistan’ın ortalama yükseltiyi çok daha fazla sıkıştırdığını ve önündeki okyanus tabanını Tibet dağları gibi ekstradan 4000 metre yükselttiğini göstermektedir.

Aynı şekilde A2 bölgesinin yüksekliğine rağmen A3 ve A4 bölgesinin çukur olması o bölgelerin normalden çok daha derin bir çukurdan yükselmiş olduğunu göstermektedir.

Dünyada olan deniz seviyelerinin neden çok yükseldiği de Kuzey Kutup noktasında olan büyük bir değişimden kaynaklanan bir batma sebebiyle olabileceği yönünde bir iddiada bulunabiliyorum bunun üzerinden. Aslında araştırılması gereken nokta oralarda bir kutup değişimine hem de çökmeye neden olabilecek bir dış etkenin çarpma durumunun nerelerde olabileceği araştırılmalıdır. Tabi kutuplar buzullarla örtülü olduğu için buzların altındaki deniz tabanını araştırmakta biraz zor olacağından şimdiye yapılamayabilir. O yüzden ileri tarihlerde bunun araştırılmasının da gerekliliğini bahsetmem de yararlı olacaktır.

Asya bölgesinin bu kadar benzer yapılarda olması aslında bir açıdan da dünyanın magma sonrası oluşan faylarla nasıl yoğrulduğunun da açıklaması olmaktadır.

Gerçek Küçük Asya – Tibet

Gerçek Küçük Asia – Tibet

Asya topraklarına bakın. Hint kıtası ve Arağ kıtası arasında sıkışmış dağ silsilesi göreceksiniz. İşte bu dağ sırasına Alp ve Toroslar gibi isimler vermişler. Eski çağlarda Anadolu’ya küçük asya tabirinin kullanıldığı bilinse de pek gerçek bir coğrafi tanım olarak kullanılamıyor. Yükseltisinden denilse bile o kadar net bir şekilde asya’ya benzemiyor.

Batmış bir kıta ortaya çıkarıldı son dönemlerde. Afrika ve Kuzeydeki atlantik civarından aşağılara stepler ve ovalar şekline olan yer ile aralarında içte kalmış olan batmış Akdeniz Kıtası bilinen bir tanesidir.

Batmış kıtalardan bir başkası da Asya tarafında Tibet civarlarında olmaktadır. İki kıta levhası arasında paralel çizgilerden oluşan bir kıta görünümü vardır ve dış tabakası asyanın çoğu bölgesini kapsamaktadır. İç kesimi ise tibet dağlarının olduğu bölgedir.

Yüksek ihtimal ile Asyanın tam ortası Tibet olan bir kıta zamanla diğer 4 bölgeden gelen sıkıştırmalar sonucu böyle bir yükselme ve Alp tipi yapı oluşturdu.

Asya kıtası dışında Afrika hakkında bir bilgiden bahsetmek istiyorum. Afrika kıtası ise sürekli parçalanma ve adalar halinde başka kıtalara baskı yapma durumunda halen daha. Swahili sahilleri ve Etiyopya bölgesi Afrika’dan ayrılmak üzere. Aynı durum Afrika’dan ayrılmış Madagaskar, Hindistan ve Arap Levhası için de geçerliydi zamanında.

Dünya magma akışı manyetik baskılama neticesinde hep Afrika tarafına doğru ayrılma yapması da sürekli bir şekilde o kıtanın dağılmasına sebep oluyor. Afrika’dan en uzak noktanın Mariana Çukuru olması da bir yandan şunu açıklıyor. Dünya Afrika tarafında yükselmesi diğer tarafta alçalması üzerine bir baskı yaşıyor demektir.

Süpernova patlamaları Dünya’nın şekil değiştirmesi ile benzer bir durumda olaydan kaynaklanmaktadır. Yıldızın iç akıntı döngüsü bir taraftan kutup gibi alırken diğer taraftan attığı için yıldızın tek tarafı üzerinden çökme başlamaktadır. Dünya da aynı şekilde Afrika üzerinden kendini yenilemekte ve Pasifik Okyanusunda olan zemini de yiyerek kendi dengesini sağlamaktadır.

Aslında bu çok değersiz görülse de ileride hangi toprakların su altında kalacağı hangi toprakların daha çok yukarı çıkacağı ile ilgili hesap hataları varsa bu haritada eksik kısmı tamamlamak ve bu dünya üzerindeki yaşamın dışında yer altında ve yıldız sisteminde neler olabileceğini anlatmak için güzel bir çalıştay kurulması için de zemini hazırlayacaktır.

Türk ve Asya Tarih Tezi / Asia History Thesis

First of all this thesis writing turkish. Especially you translate english and read it. This thesis writing attented those ages cultural dynamics and climate changes. In this article cultural mixes and paternal genotypes in maps answering is below there.

India – European Culture = Pink & name Hint Avrupa & R Haplogroup

American Indians = Light Pink & name Kızılderililer & Q Haplogroup

Mongol, Tunghus Athabaskan = Red & name Moğol Tunguz, Athabaskan C3 y dna

Manchu, Korea, Japan, Tibetian  = Cyan & Mançu, Kore, Japon, Tibet & D y dna

Finns, Chinese = Yellow and parlement Blue & Finliler, Çinliler & N y dna

Swedish, Norwegian, Croatian, Ukranian, Old/Ancient Europeans = Green & Eski Avrupalılar & I Haplogroup

Arabics = Green and Orangreen & Araplar & J1 y dna

Persians = Farsiler & J2 y dna

Turks = Light Orange & R1a, R1b, J2 mixed originally

Dravidians = Purple & Dravidians and Tamils & H Haplogroup

Africans = Dominant Orange & Afrikalılar & E Haplogroup

(Hataları mevcut onları da yazacağım)

MÖ 40.000 sene evvel Afgan dağlarından yayılan Hint Avrupalılar (Kuzey) ve Araplar (Batı) kendi güçleri ile egemenliklerini oluşturmaya çalışıyorlardı.

Doğuda ise Asya bozkırlarından şu an bulunan Çin bölgesine yayılmış 100.000 senedir çöl ve dağ yolcuları olarak göçen Mançu,Kore,Japon,Tibetlilerin ortak akrabaları mevcuttu.

Sahillerden Çine ve kuzey taraflarına gelen Moğol Tunguz ataları ise Çin saldırılarından kaçarak kuzeye doğru gelmişler ve Kore Japonya ve Mançu diyarlarına hakimdi.

Stabil durumda olan Yağmur ormanları tarafından güvence altına alınan Dravidler dokunulmadan yaşarken Gürcüler de araplar tarafından dağlara sıkıştırılmış olarak o bölgelerde yaşam mücadelesine devam ediyordu. Bir yandan gürcülerin kaçan bir kolu da Alp civarlarına sığınmıştı.

Toplumsal göçler ya iklimsel değişikliklerden yada savaşlar sonucu yaşam mücadelesi için bir yerlere göçlerden ibarettir. O dönemin yüksek kültürü olan Hint bölgesinden yayılan tüm insanlar saldırgan diğer insanlar ise bölgelerini korumak için çalışan insanlar olarak görülüyor.

HAK = (Hint Avrupa Kızılderili Kültürü Kurucularının Ataları kısaltması)
MKJT = (Mançu Kore Japon Tibet Kültürü Kurucularının Ataları)
ÇF = (Çin ve Fin Kültürü Kurucularının Ataları)
MT = (Moğol Tunguz Kültürü Kurucularının Ataları)
EAAF = (Eski Avrupa, Arap ve Fars Kültürü Kurucuların Ataları)

Aşama 1+

MÖ 30.000 – 20.000

HAK ISSIK gölü tarafından başladığı yolculuklarında MKJT’nı Orta Asya dağlarından kovarak doğuya göç ettirmiş ve oralara hakim olmuştu. Bir yandan da ÇF daha MKJT nın yeni yerleştiği bölgenin GUANGXI, GUANGDONG, YUNNAN ve SICHUAN kısmına saldırdı. O bölgede seyrek yaşayan MKJT’ları ormanlık ve dağlık kısımlara saklandı (Tibet, Mançurya Ormanları ile Çin’in orta kesimleri) MT ise sahil kesiminde kalanlar MKJT kültürü etkisinde kalırken kuzeyde ise Mançurya ormanlarına yayılıyordu. EAAF ise batıda ilerlerken Ortadoğu, sahil, nehir ve dağlarında yaşayan Afrikalılar ile karışmaya başlamış Gürcü kültürünü domine etmiş bulunmaktaydı.

(Bu haritadaki hata Moğolların Japonların atalarının sahip olduğu Moğol steplerini onlarda göstermiş gibi olmam. Japon atalarının da sahillerde tek oranın sahibiymiş gibi gözükmesi)

Aşama 2

MÖ 20.000 – 10.000

HAK grubu’ndan Hint Avrupalı olanlar daha güney bölgelerde yaşarken Kızılderililer daha kuzey bölgelere yayılıyordu. HA kültürü grubu doğudaki insan akımı sebebiyle Arap ve Hint taraflarına saldırıyordu. Kuzeydeki etkisi güçlü olsa da güneyde kısmi olarak toprak elde etmişler ve ilk farsileri egemenlikleri altına almışlardı.

EAAF ataları karadeniz çevrelerini ele geçirmiş ve gürcülerin izinden giderek tatlı sular aracılığıyla Fransa ve İngiltereye kadar varmıştı. Afrikalılar ile birleşen kesim Arap, Yunan ve İtalyan kültürlerinin temellerini atacaktı.

ÇF grubu ise MKJT’nin egemenliklerini daha iyi nüfus artışı ve yüksek kültür düzeyleri ile egemenlikleri altına aldı. Fin kısmı şu an bulunan İç moğolistan eyaleti civarındaki dağlar yoluyla şu an bulunan Daqing ve Chita civarlarına yayılmıştı. Çin kısmı ise şu an bulundukları ora çin bölgelerine doğru saldırıya geçiyordu.

MKJT ise o zamanlar oldukça soğuk bölgeler olan kuzeye ile tibet civarlarına yayılıyor ve oralarda yaşamaya çalışıyordu. İlk japon adasına adım atmaları da bu dönemde oldu.

MT Fin saldırıları ve MKJT göçleri sebebiyle Amur nehrinin iç taraflarına ve kuzeye doğru göç etmeye başladı. Orada da tutunamayıp imha olmak suretiyle seyrek nüfuslu yaşayan kızılderili topraklarına saldırdı.

Aşama 3a

MÖ 10.000 – 5.000

Eski Avrupalılar küresel ısınma sebebiyle daha kuzeylere göç etmeye başlamıştı. Farsiler Hint Avrupa kültürü etkisi altında Doğu Türkistan İran ve Türkmenistan civarlarında yaşamaya devam ediyorlardı. Hint Avrupa kültürüne aşina olan bu grup düşman kültür olarak gördükleri Arap kısımlarına doğru saldırmaya başlamışlardı. Araplar ise Afrikalılar tarafında ilerleyerek onların denizcilikleri ile tanışmışlardı. Kendileri çöl kısımlarında yaşadıkları halde gerektiği zaman deniz kısımlarında da koloniler kurmaktaydılar. Akdeniz’e oradan da deniz ticareti ile batıya doğru ilerliyorlardı.

Hint Avrupalıların bir kısmı hindistanın kuzeyi gibi bölgelere hakimdi. Kızılderililer ise Tunguz ve Fin akınlarından kaçarken bir az bir kısmı batıya çoğu doğuya kaçmak suretiyle ilerledi. Moğollar Çöllerin üzerindeki ormanlık alanlarda dokunulmayacak kadar izbe noktalarda yaşamlarını sürdürürken Tunguz ve Athabaskan ataları da Fin, Kore ve Japon kültürü ataları sebebiyle Kuzey dağlarına ilerledi. Japon adası civarlarında yaşayan Ainular da korunaklı olarak yaşamaya devam etti.

Çinliler Hint Avrupa kültürü insanlarının saldırıları sonrası Bengal ve doğusuna göç etti. Bir kısmı Tibet bir kısmı Fin bir kısmı da Kore Japon bölgelerine bir kısmı da güneydeki diğer Mallacca ve Malezya halklarına doğru ilerledi. Finliler ise güneyden gelen saldırılar sonucu ormanlar yoluyla kuzeye ilerledi. Orada bulunan Tunguz ve kızılderililere doğru saldırdı.

(At’ı ehlileştirme işi olduysa belki Ruslar kısmı da doğrudur.)

Aşama 4

MÖ 5.000 – 1.000

Eski Avrupa Halkları Karadeniz’de oluşan sel nedeniyle güçlerinin çoğunu kaybetmiş ve nüfus olarak güçsüz duruma düşmüştü. Bir yandan kuzeye ilerleyen bu halk Sonradan gelen Batı Avrupalı akınları sebebiyle toprak kaybetmiş ve o bölgede yeni bir kültür olan Slavlar oluşmuştu. Araplar ise Afrikalılar ile birleşmiş iki ayrı ırk tek bir kültür inşa edilmişti. Farsiler ise Hint Avrupa ırkı insanları ile birlikte Hindistan ve Arap topluluklarının olduğu kuzey bölgelerinde hakim olmuşlardı. İlk defa Basra bölgesine gelen bu farsilerin torunları ileride tarihteki ilk yazıyı bulan Sümer devletinin kuruculuğunu yapacaktı. Farsiler de aynı zamanda Basra körfezinde olan topraklara yerleştiği için sonradan küresel ısınma neticesinde o bölgenin sular altında kalması sebebiyle kuzeye kaçmıştır. O da nuh tufanı’nın kökünü oluşturan sel hikayelerinin sebebi olmuştur.

Hint Avrupalıların büyük kısmı Farsiler ile birlikte batıya göç etmesi sonucu Anadoluda kültür değişimi meydana gelmeye başladı. Kuzeyde oluşan Slavlar ise doğuya ve batıya saldırarak ilerlemeye başlamıştı. Avrupalı Hintler ise o bölgede hakim olmuş ve ilk dravidlere saldırıları da gerçekleştirmişti. Kızılderililerin bir kısmı batıda Ural dağları civarlarında sığınma yerleri bulurken diğer kısmı da Amerikaya ilerlemeye devam ediyordu. Bering boğazı ortaya çıkınca saldırılar kesilince kızılderililer kendilerine has yollar ile güneye inmeye devam etmiş ve Amerikanın geneline hakim olmuşlardı.

Çinliler her ne kadar Tibet Kore ve Japon topraklarına girmiş olsa da o bölgelerdeki insanların kültürü etkisine girmeye başlamıştı. Oralarda ırktan çok kültür durumu oluşmaya başlamıştı. Bir yandan da Kendi bölgelerini Mançurya ile Singapur’a kadar ilerletmişti. Finliler ise Kuzey ormanlarında ilk dayanışma örneği ve devlet tarihi açısından ilk olan bir örgütlenme biçimi olan konfederasyon sistemini oluşturmuştu. O bölgede yaşayan halklar (Moğol, Kore, Japon, Mançu, Fin) kabileleri/klanları diğer kültürlerin tüm çevredeki toplum ve kabileler ile savaşan tavırlarından farklı olarak birlik halinde savunma yapmaya başlamıştı. Bu sayede Çinlilere karşı başarılı savaşlar yapan Finliler yeni yeni Orta Asya’ya yerleşen Slav halkları ile eski Batı Avrupa halklarının bir kısmını domine ederek ilk Türk kültürünün oluşmasına sebep olmuştu.

Moğollar Finliler ile ortak oldukları için bir yandan çöl ve dağlarda yaşarken o kısımda ele alındı. Bu ortak ataların bir kısmı Bering’in ötesine geçtiği için o bölgede Athabaskan kültürünü oluşturdular. Kızılderililer verimli arazilerde gücünü korurken Athabaskan kültürü ise daha güçsüz olduğu için dağ ve çöl civarlarında yaşamlarını sürdürüyorlardı. Japonya’nın kuzeyinde olan Ainu’lar ise hala daha orada yaşamlarını sürdürüyorlardı. Japon bölgesinde olan halk suların yükselmesi ile kara ile aralarındaki bağlantı kesilmişti.

Aşama 5

MÖ 1.000 – M.S 100

Slavlar Eski avrupalıların topraklarını işgal ederken Ukrayna ve Polonya gibi bereketli toprakları ele geçirmiş ve Almanya Doğusuna gelmişti. Batı Avrupa halkı ise Anadolu üzerinde Kelt kültürü oluşturmuş ve onlar da Batıya göç ederek İrlanda’ya kadar ilerlemişti. Farsiler ise Güney kanadı olarak Ortadoğunun kuzey kısmını işgal etmiş ve oradan da denizler aracılığıyla italya ve İspanyaya doğru hareket etmiştir. Avrupalı Hintler Türk saldırılarından kaçan Slav kökenli grupların saldırıları sonucu güneye göç etmişler ve Sri Lanka kısmına kadar dar bir koridorda yeni yaşam alanları elde etmişler. Slavlar ise o dönemden itibaren Kuzey Hindistan’ın Sindh kesimlerinde yaşamaya başlamıştı. Gürcü, Eski Avrupa, Arap toplumlarının birleştiği Doğu Anadolu göller yöresi Hint Avrupa ve Fars egemenliğine geçmişti. Ermeniler o dönemde oralara sonradan yerleşmiş olsa da ileride öyle olacağı için şimdiden öyle yazmıştım. Normalde gerçek isimleri ne hiç bilmiyorum.

Finliler kuzey topraklarında yayıldıkça yayıldı ve Finlanditadan Bering’e kadar olan yerlerde hakim oldu. Tunguzlar da o kültürden ayrı olsa da onlar ile birlikte ele aldım. Türkler Orta Asyanın merkez kısımlarında hakimiyet kurmaya başlamışlardı.Ortak olarak hareket eden bu topluluklar kendi kültür alanlarında yaşayıp ortak tehtidlere karşı savunma sistemi oluşturmuştu. Bu kültür gruplarında Türkler Doğu Türkistan kısmında bulunan Batı Avrupalıları, Farsileri ve orta asya ortalarındaki Slavları da kültürüne katarak yollarına ilerliyorlardı. Kore ve Mançu halkları da Fin Moğol ve Türkler ile dayanışması neticesinde halkının yarısı Çin ırkına sahip olsa da kültürlerini korumayı başardılar. Japonlar ise Ainulara doğru genişlerken bir yandan Çin, Ainu ve Japon kültürlerinin karması olarak yollarına devam ettiler. Başlarında Çin yöneticiler olan karma bir kültür oluşturdular.

Çinliler Doğu Türkistan kısmında ipek yoluna ilk defa gitmeye başlamışlardı. Bir yandan da Tayvan taraflarında deniz ticareti ile kabileler oluşmaya başladı. Farsiler ve Hint Avrupalıların yazıyı öğretmesi sonucu o bölgede yaşam koşulları değişmeye başladı. Zülkarneyn iskender peygamber dedikleri kişi de bu dönemde oralara uğramış olması muhtemel. İç tarafında ise Kuzey Çin’de yaşayan Konfüçyus sonrası oradaki halk içerisinde düzen sağlanmış ve ardından ilk defa otoriter bir Çin Devleti kurulmuştu. Bu Devlet o bölgede nüfus değişimi yapmış ve yeni bir insan topluluğu meydana getirmiştir. Onlar da aynı şekilde güney kısımlarına saldırıp ilerlemiş. Her değişen imparatorluk da kendi neslini domine etmeye çalışmıştır.

Eski Avrupalılar İsveç, Danimarka gibi soğuk ülkelere ve Bosna, Hırvatistan, Doğu Anadolu gibi dağlık kesimlere kaçmış, Bir kısmı da İtalya gibi güneye ilerlemişti az bir kısmı da Ukrayna civarında Slav hakimiyetini tanımış ve vergi vermeleri karşılığında yaşamlarını sürdürmüştü. Araplar ise İspanyaya kadar ulaşmış ve Arabistana hakim olmuşlardı. Mısır yönetiminde yaşayan bir grup tekrar filistin civarına ilerlemişti. Farsiler ise Toroslar/Zağroslar kısmına yerleşmiş ve bir kısmı da Filistin tarafına kadar ilerlemişti. Eski Arap ve Afrika kültürü egemenliğinde olan Anadolunun iç bölgelerindeki Hatti bölgesi tamamen Hin Avrupa ve Fars yöneticiler ve Arap ve Afrikalı halk egemenliğinde olmuştu. Bir yandan da Sümerler Mezopotamya’da hakim olmuş ardından çökmüş ve o bölgede onun benzeri dünya imparatoru ünvanlı devletler çıkmaya başlamıştı.

Tarihler ve sınır çizmelerde hatalarımın olduğunu kabul ediyorum yalnız genel taslak olarak Toplumsal kültürel değişimler böyle olma ihtimali yüksek. Tez araştırmaları ancak bilimsel inceleme sonrası daha çok ortaya çıkacaktır. Bu araştırma tamamen kültürel, iklimsel, neden-sonuç ilişkisine dayalı toplumların geçmiş birikimleri değerlendirilerek oluşturulmuştur.

Çöl, Nehir ve Hayvancılık Ustaları Japon/Tibet insanları

Afrikada ve Aden Bahçelerinden Umman’a kadar bölgede yaşayan bir grup insan sonraki dönemlerde iklim değişimi ile Basra körfezindeki Irmaktan kuzeye çıkarak Mezopotamyanın ilk sahipleri oldu. Sonraları Azerbaycan tarafından Hazar denizinin büyük olduğu dönemlerde doğuya giderek aral gölüne gelen bu kabileler yine nehir aracılığı doğuya yola çıkmayı göze alan birisi sayesinde Japon ve Tibet toplumu ve kültürünün temelleri atıldı.

d ilk
Aral gölü’ne giden OX (Öküz) nehri aracılığıyla da Kırgızistan topraklarına kadar gittiler. Bu nehri bu isimde seneler sonra kullanılması bile aslında o dönemlerde buraya ilk ad verenlerin hayvancılığa başladığının küçük bir kanıtı olarak sunulabilir. Sonra Buradan Kırgızistana ve orada o dönemde göl ve nehirleri bol bulunan Tarım havzasına ilerlediler. Burada uzun süre tutunan kabileler ileride doğuya doğru ilerleyip buradan Tibet’e uğradılar.

Tibetin Khoko noor bölgesi üzerinden doğuya giden bir kısmı Sarı Irmak aracılığıyla Pekin ve civarı topraklara ulaştı. Buradaki insanlar gelişerek doğuya doğru ilerlemeye devam ederek ilk Japon toplumlarının temellerini attılar

Diğer bir kesim ise güneye Sichuan olarak bilinen Dağlar arasındaki ovaya yerleştiler ve oradan nehirler aracılığıyla Birmanya/Burma/Myanmaar bölgesi olarak bilinen bölgeye oradan da kara bağlantısı aracılığıyla Andaman adalarına kadar da vardılar.

Tibetliler o dönemde çoğu Çin bölgesini ve değerli alanlarına yayılmışlardı. O dönemde de Hint toplumları çok fazla yayılmış ve ganj deltasına kadar inmişti. Moğolların ataları ve Malakka topraklarına ismini vermiş ve Aborojinlerin kökü olan bu insanlar ise Hint toplumu tarafından güçsüz diye doğuya doğru sürülüyorlardı. İlk defa o sıralarda Hint toplumu ile karşılaşan Tibetliler ile savaşlarda Tibet toplumu o dönemde nüfus ve idare olarak fazla güçlü olmadıkları için yenildiler ve kısa sürede dağlara ve doğu tarafına doğru karadan gitmeye başladılar.

Çinliler tibetlilerin topraklarını alan hintlilerin torunlarıdır. Kısa sürede şu anda Guangzhi olarak bilinen alanlara yerleştiler ve orada geliştiler. 1000 sene içerisinde ise o bölgede tarım benzeri bir durum avantajı dolayısıyla hızlı nüfus artışına bağlı olarak Çin merkezi ve deniz kenarlarını aldılar. Bir yandan da Çinlilerin bir kısmı da Kuzeye gidip Tibetlileri Sichuan dağları civarından sürdüler.

Tibet halkının büyük bir kısmını öldüren bu grup bir kısmını tibetin ıssız plato ve dağlar tarafına sürerken bir kısmını da japon akrabalarının olduğu yere götürdü. Sonrasında ise bu ülkeler ve Finliler yine Çinlilerin torunları sebebiyle o bölgelerde de devletlerini koruyamadılar ve Çin hakimiyetinde kendilerine has kültür ve isimler ile adlandırıldılar. Yöneticiler Çinli oldu ve halk ise Japon/Tibet kültürünü devam ettirdi. Bu Mısır’da Firavun ve Hint kökenli toplumun egemenliği ve toplumun Afrikalı kültürünü devam ettirmesi ve Yunanlıların yöneticilerinin Titanlar olarak Hint kültürüne ait olması ve halkın Afrikalı kültüründe olması bunlara en güzel örnek olarak gösterilebilir.

Bir yandan da kızılderililer ve şu an bulunan Avrupalıların akrabaları Aral gibi batı topraklarından onları kovarak Tarım havzası bölgesine oradan da dağlara sürdü. yerleşim yerleri çok düşük nüfusa sahip olduğu için kısa sürede çok yer kaybeden bu halk o dönemden beridir o bölgelerde yaşıyor. Özellikle iklimler ısınınca kimsenin gitmedikleri yerlerde yaşamlarını sürdürdüler.

Bu halkların genel özelliği zor bölgelerde soğuk kış ve ılık yaz yaşanan yerlerde yaşadıkları için fazla güçlü olamadılar. 100000-60000 sene evvelsinden o bölgeye varan toplum aslında çok hızlı yayıldıkları halde diğer toplumların kısa sürede hızlı yayılması sonucu kendi topraklarını koruyamadılar. Kültürlerinde yaşam stillerinden kaynaklanan gece yaşamadan dolayı ana tema Ay ve avcılık sonrası içten içe onlar ile iletişim halleri sebebiyle hayvanlara sevgi ve insanların yaşam değerleri sebebiyle her bir kişiye bile saygı ve değer verdiler. Toplumları bu saygı yüzünden sonraları Konfüçyus gibi bir insanın çıkmasına sebep oldu o bölgelerde. Bu Çin kökenli bozguncu yöneticileri gören bir japon/tibet kültürü insanının devlet yönetme ahlakı olarak insanlara sunmasından kaynaklanmaktadır.

Şu an Afrikanın çoğunda yaşayan halklara bakıldığında bunlar ile ortak bağlar olduğunu görürsünüz. Bu halkın en net özelliği barışçıl olmaları ve üstün ahlaklarıdır. Bu halkların tüm isimleri Koreli, Tibetli, Mançu, Japon ve Andaman halkları olarak bilinir. Çinliler her ne kadar kendi toprakları olarak iddia etse de o toprakların hepsi zamanında Tibet ve Japonlara aitti. O yüzden ikinci dünya savaşı sırasında Japonyanın aldığı her Çin toprağı aslında onların kendi topraklarını özgürleştirmeleri olarak da adlandırabiliriz. Söyleyeceklerim bu kadar.

Göbeklitepe, Atlantis ve İnsanlık Doğuşuna ait küçük bir yazı

Medeniyetler ilk zamandan beri kurban sunma ve sonrasında da tanrı inancına sahip oldu. Bu inançların ikisi de insanların yaşadıkları zor dönemlerde daha da bilinçlenmiş olmasından kaynaklanıyor. İnsanlık özellikle ilk olarak yok olan ormanlardan yeni ormanlar arayana kadar geçen sürede yaptıkları yolculuk esnasında aç kalmaları sonucu diğerlerini yemeye başlamasıyla ortaya çıkmıştır. Bunu yaparken de en güçlü bireye topluca hücum etme ve sonrasında onu kesme adetlerinden kaynaklanmıştır. Sonraki devirlerde bu insanların en güçlüsü olarak kadın kurban etme veya minos uygarlığındaki gibi kadın yönetimlerinde en güçlü erkeği kurban etme şeklinde ayinler ve hatta islam inancındaki gibi koyun kurban etmeye dek gitmiştir. Bu kurban merasimleri belirli bir alanda yapılmış ve oralara da tören yeri denilmiştir.

Göbeklitepeye baktığımızda orası büyük bir tapınak arazisi olarak gözüküyor ve orada T başlı iki sutun yanında bol miktarda T sutun daha kısa şekilde duruyor. Bu sütunlarda arkeolojistlerin görmediği bir detay var. Bunlar bacaklarını birbirine bağlamak için alttan tutmuş meraklı bir izlenimde oturan insanların görünüşleri. O sütunların orada diğer iki sutunun üçte biri boyutunda olması bununla açıklanabilir. Ayrıca orada bulunan taşların bir tanesinin üzerinde görülen üç kilit gibi gözüken detay üç mağara olabilir. Oradaki yaşayan insan plato gibi mağara felsefesi yapan veya mağaralara sahip insan veya üç mağara ailesi olan insan tasviri olabilir. Göbeklitepede dikkatimi çeken diğer hususta şu. hz ibrahim’in oğullarından birisinin bir tepede kurban edilecekken ona koyun verilmesi. Belki de o tepe bu tepe olabilir.

Bir de Atlantis kıtası hakkında düşündüklerimi söylemek istiyorum. Atlantis kıtası denilen yer bilinen dünyanın toplam uzunluğunun yarısı kadarı kadar daha yol gidildiğidir. Bu platonun bir mısırlıdan aktardıkları kadarıdır. Bu mesafeye baktığınızda ki o dönem hindistandan fas a her yer biliniyordu ki bu uzaklığı ölçtüğünüzde yaklaşık olarak Amerika kıtasına eş değer oluyor. Belki de Tufan öncesi (buzul çağı sonrasına kadar) yaşayan veya bilinen o kişiler ki mö 12.000 senesinde orada yaşıyorlardı çok daha eski bir tapınak kültürünü söylemiş oluyor. Şimdiden söylüyorum insanlık tarihi ile dinazorlar çağı ile alakalı bir buluntu olarak bir şeyler bulunursa o da bundan kaynaklı olur. Son insan dönemi 200.000 yıl diye söylenirken insanlar bu kadar zamanda amerikanın güneyine kadar yayılacak zamanı bulamamışlardır o kadar sürede yaşanan felaketler sonucu. Ve Amerikada yaşayan insanlar olmalı ki önceki insanlık devrinde bu insanlar da bildikleri yoldan ilerleyip nufus olarak değişime gitsinler. ve cro-magnon denilen insanın da amerikaya ulaşmış olması gerekiyor önceden. Bir insan diğer toplumdan kaçarken bile en azından orada medeniyetin kurulması ve ticaret ağı kurulması için 120-140 sene geçmesi gerekiyor. Bu cesur ve dağ arkalarına bile korkusuzca ilerleyen insanlar için geçerli bir tez.

Bir yandan bakıldığında insanlar hep ejderlere karşı savaşlardan bahsediyorlar. Ejderha tanımı da boyutu olarak çok büyük görünümlü timsah benzeri, kanatlı ve nefesinin çok sıcak olduğu içni alev çıkartmış gibi hissettiren bir varlıktan bahsediyorlar. Bu varlık tam olarak Dinazor tanımlarına uyuyor. Varlığın en çok bahsi geçen yer de Çin ve Tibet bölgesindeki toplumlar. Belki Dinazorlar Amerika tarafında küresel kutup değişimi gibi devasa bir olay olduktan sonra kendilerini daha verimli ovalar olarak ortaya çıkan Çin bölgesine yerleşmiş ve orada insanlar gelene kadar yaşamış olabilirler. Tabi bu da insanların 2 milyon seneden daha uzun süre yaşadığına da küçük bir kanıt olabilir. Çünkü dinazorlar tek kıta zamanında yaşamış ve Amerika ile Afrika ayrıldıktan sonra da zaten yaşamları bitmiştir tezi şu an mevcut. Bu tez üzerinde memeli hayvanların o dönemlerde dahil yaşadığı ve canlı kaldığı söylenilmekte. Belki de insanlar bu dönemde maymunlar ile beraber yaşadı ve ilk cro magnon (adem) da o felaketler sırasında ortaya çıkıp Tayland bölgesi olmasa bile Afrika’da bir yerde yaşamaya başlamış olabilir.

Diğer taraftan bakıldığında inanç sistemi son dönemlerde gelişmiş olduğu halde insanlar arasındaki bazı ritüeller çok geçmişlerden geldiği gibi devam ediyor. Örneğin göbeklitepe de bir ritüel geçmişinin geleceğe yansımasıydı şu anda olan ritüeller de öyle. Teknolojinin gelişmesiyle de bazı ritüeller gerçekler görüldüğü anda terk edilmeye başlanılıyor. Toplumun tarihi izini tutarken dalların köküne ilerleyerek adım atılabiliyor ancak ve bu da ritüeller ve destanlar ile oluyor. İslamiyet ve yahudi gibi tek din inançlarının da söylenen sözleri araştırdığınızda o toplumun tarihini de öğrenmiş oluyorsunuz. Mesela siyah bayraklı mesih dedikleri olay Emevileri yıkmak için gelmiş Abbasilerin horasan bölgesinde çıkan isyan birliklerinin olduğunu görürsünüz. Böyle böyle insanlar efsaneler ve destanlar üreterek tarihi geçmişlerini gelecekleri ile karıştırarak bir yandan kültür diğer yandan geçmişin izini belirlemiş oluyorlar. Bu da tarih bilimcilerin yazdıkları geçmiş karalamalar şeklindeki bilgiler ile kesinlik sağlanıyor.

Şimdi baktığımız üzere göbeklitepe her ne kadar ilk tapınak olarak belirlenmiş olsa da şu an olan dinlerin ilk tapınağı olabilir. Afganistan bölgesinde çok daha eskilere dayanan bir tapınak olma ihimali çok yüksek ve ondan önce de çok sunaklı bölgeler olduğu. Piramitler Mısır’a gelmeden evvel Amerika’da yapılmış olduğunu da dikkate alarak bilinen medeniyetlerde ileri seviyede diye gördüğümüz medeniyetlerin bile daha önce başka medeniyetler tarafından geçilmiş olabileceğini de aklımızdan çıkarmayalım. Bilinen tarih sadece tarihin 100 milyonda bir büyüklükte kesimi. Amerika kıtası ve Atlantis bağı ve Mu kıtası ile Avusturalya/Hindistan/Amerika arası bağı çözüldükten sonra bir kesim daha belilenmiş olacaktır. Ama bilinen bir şey var ki maymunların yaşadıkları coğrafyaya bakıldığında Amerikadan Japonyaya, ve Hindistandan Afrika savanalarına kadar bölgesi var. Bu da insanların aynı yeme kültürüne haiz olduğunu düşünürsek şu anda tek kıta döneminde bu maymunların yaşadığı ve bizim de onlar ile birlikte dünyaya dağıldığımızı söyleyebiliriz. Bu şekilde Pangea adasındaki tarimizi aslında 130 Milyon yıla dayanmış ve bir çok kez kutup değişimi ve Buzul çağı ve ısınma çağları hesaba katıldığında bir çok medeniyetin yok olup onlar arasında yaşayan bir yada iki kişi ile yeniden oluşan medeniyetlerin yeniden yaşamaya başladığını bu yol ile de daha dayanıklı ve güçlü bireylerin daha akıllı ve daha becerikli olmaya başladıkları ve bu yolla diğer insanları maymun olarak gördüklerini ve böylelikle de insanların daha geniş kesimlere yayılabildiklerini söyleyebiliriz. Bu da insanlık tarihinin doğuşuna küçük bir ışık tutar. Tabi bu durum çok daha mantıklı tezler ile daha da kanıtlar keşfedilince iyi bir şekilde ortaya çıkacaktır. Yani şu anda dünyada oluşan insanların geçmişte yaşadıkları felaketlerden ders çıkartarak böyle günlere geldiğini var sayarsak yakında yine bir kutup dönmesi bir küresel ısınma sonucu dünyanın eksen kayması veya bir buzul çağı yaşanırsa ona karşı başarılı olanlar bir sonraki aşamaya gideceklerini de şimdiden söyleyebiliriz. Bunlar da ileri dönemdeki kültürlere efsaneler ve inançlar üzerinden anlatılmaya devam edilecektir.