Levha Levha Üstüne 6 Levha Anadolu Üstüne

Levha Levha Üstüne 6 Levha Anadolu Üstüne


Kıtaların oluşumu rüzgarlarının yağmur getirmesi gibi magmanın akıntısının yön değiştirmesine bağlı olarak nereden ivmelendiyse o bölgeden bir çember şeklinde yayılmaya bağlı hareketlenmelere bağlı olarak gelişmektedir. Türkiye’de bulunan çizgilere bakılırsa 6 bölgeden Anadolu’ya doğru kıtasal magma akıntısının oluştuğu görülebilir.

Levhalar üst üste bindi ve adına anadolu dendi. Anadolunun üzerindeki çizgilere bakılırsa en çok sıkışma alanlarının üzerinden gidildiğinde Çoğu bölgenin eski Gondwana’dan çıktığını net anlarsınız. Arap ve Akdeniz alanları ile benzer bir çizgide ilerlemektedir.

Çizgilere bakarak size kaç magma akıntı eğrisinin Anadolu’yu şekillendirdiğini net şekilde söyleyebiliyorum.

1) Laurasia’nın Asya Levhası

2) Gondwana’nın Afrika Levhası

3) Gondwana’nın Laurasia ile kesişiminden oluşan Arap Levhası

4) Laurasia’nın Avrupa Levhası

5) Laurasia’nın Karadeniz kesiti

6) Laurasia’nın Akdeniz ve Arap Levhası ile kesişiminden oluşan Anadolu Levhası

1) Asya Levhası

Asya kıtası bölgesinden olan sıkıştırma bölgesi olduğundan bu adı taktım. Sinop, Ankara, Niğde ve Adana hattından güneye doğru kavis çizen bu hat asya levhasının tektonik şemalarının tüm merkezinin göstergesidir.

Ön kırılma noktasına da karadeniz levhası ve anadolu levhası dediğim bölgeyi oluşturmaktadır. Akdeniz levhası ve Asya levhasının ayrım noktası Istıranca dağları, Eskişehir, Antalya ve kuzey kıbrıs üzerindeki faydan geçen noktalardan Suriye’de bulunan Dürzilerin yaşadığı bölgeye kadar giden koca bir kütleyi temsil etmektedir.

Asya levhasının batı noktası ise Karpatlar, Eflak ovasının batısı ve Bulgaristandaki Doğu Rumeli dağlarından Burgaz’a oradan da istanbul çatalcaya giden noktadadır. Istıranca masifi asya levhasının avrupa levhasıyla birleştiği son noktadır.

2) Afrika Levhası

Akdeniz dalma batma zonu diye tanımladığım yer Afrika kıtası ile ilgili bölge ve Eski batmış Alp kıtasının olduğu bölgeyi temsil etmektedir. Afrika kıtasının kuzey bölgesi ayrıca Gondwana’nın tüm sınırı Kuzey anadolu fay hattının geçtiği noktalar ve Güney Marmara fayı üzerindeki noktalar olarak belirlenebilir.

Afrika levhasının Arap levhasından ayrı battığı yerler ise Edremit, Balıkesir, Bursa, Eskişehir, Antalya ve Kıbrıs üzerinden geçen bölge olarak belirleniyor yukarıdaki şemaya göre.

Arap levhasıyla bir kesişim noktası ise Rodos Kütahya Antalya arasındaki bölge gözükmektedir. Akdeniz’in yoğun kütleli bölgesi olduğu için orada anadolu levhası sıkıştırma yaptığından fazla hızlı hareket edememiş ve antalya körfezi ortaya çıkmıştır. Rodos bölgesi ve Meis adası arası şu an Maraş depremiyle bu ivmelenme neticesinde çok sıkışmış durumdadır.

3) Arap Levhası

Arap levhasının üst kısmının İdlip, Antep, Bingöl, Hakkari üzerinde bir rotası üzerinden iran güneyine iniyor. Ayrıca bu levha’nın ikincil sıkıştırma noktası ise Kıbrıs, Kayseri, Ağrı ve İran’ın Khoy (köy) ili yada farslaştırılmış adıyla maku ili ile giden nokta. Bu ikisi de sürtünmenin etkisiyle oluşan levhaların klasik denkleminde sıradağlar oluşturan büzüşme noktalarıdır.

Arap levhası ayrıca üçüncül bir kırılma sekansı göstermektedir. Bu sekansta diğer sekanslara göre çok daha geniş ve akdeniz levhasıyla ortak oluşturduğu noktalar Rodos, Ankara ve Erzincan üzerinden geçmektedir.

4) Avrupa Levhası

Batıdan sıkıştırma noktası çemberine bakılırsa bir de Avrupa’dan bir çizgi çıkmaktadır. Bu çizgi ise Girit açıklarındaki noktaya kadar giden Rodos, Kütahya, Ankara, Kastamonu ve Safranbolu’dan kuzeye sivastopola gitmektedir.

Büyük etkileme bölgesi ise Moranın kuzeyinden başlayıp Eğriboz adasının tam ortasından geçip Güney Marmara Fayına giden koridordan Düzceye oradan da Karadeniz levhası dediğim bölgeye bağlanmaktadır.

Ayrıca ikincil kırılma sahası ise Preveze, Eğribozun kuzeyi, ve Kuzey Marmara Fay hattı ile birlikte düzcenin kuzey fayına oradan da karabük zonguldak üzerinden sivastopol şehrine dönen bir kıvrımdaki Karadeniz batı levhasını oluşturmaktadır.

5)Karadeniz Levhası

Karadeniz levhası Avrupa ve Asya’nın karşıt hareketlerinden oluşan anadolunun yükselmesine karşılık diğer yerlerden oluşan açılma ile kendine paye edinmiş yeni bir levhadır. Anadolu 6 ivmelenme merkezi etkisiyle yükselirken burası Marmara denizi gibi açıldığı için sürekli derinleşmektedir.

Anadolu levhasının yani Gondwana kıtasının sıkıştırdığı Kuzey Anadolu bölgesi yüksek dağlara sahip olmuş ama geri kalan noktası derin çukurlardan oluşmuştur. Hatta Romanya da Eflak ve Boğdan bölgesi bu karpat dağları oluşumunda karadeniz levhasının bölgesinde kaldığı için çukurlaşma eğilimi göstermektedir.

Istranca üzerinden Prens Adaları (İstanbul) Kocaeli üserinden Kuzey Anadolu Fayına geçerek oradan da Karadeniz üzerinden Samsuna ve Ahiska bölgesindeki Kafkasların kuzey noktasından da ilerleyen fay hatları ile çizgisi devam etmektedir.

Ayrıca ikincil büküm alanı da vardır. Dimetoka, Marmara Ereğlisi, Bursa, Eskişehir, Ankara, Tokat, Erzincan, Erzurum, Kars, Gori ve Osetya üzerinden de kuzeye doğru gitmektedir.

6) Anadolu Levhası

Balkanlar, Türkiye, Suriye, İran’ın azerbaycan topraklarına kadar olan bölgedeki tüm yükselme noktalarına Anadolu levhasının devamı diyebiliriz. Çünkü hepsi karma kıtasal akıntılar etkisiyle oluşmuş kıvrımlardır.

Çizgisel olarak bakıldığında net sınırları ise Preveze körfezi (Arta şehri), Eğribozun kuzeyi, Kuzey Anadolu Fay Hattı ve oradan Doğu Anadolu Fay hattı üzerinden Güney kıbrısa, Rodos güneyindeki yükselmeden Girit güneyine oradan kavisle tekrar Preveze körfezine giden noktayı tanımlamaktadır.

Bazıları sahil şeridinden öteyi yunan kıtası diye tanımlamış olsa da Bursa üzerinden güneye Antalyaya giden kavis Akdeniz sahasını bastırdığından orada da Ege mikro levhası oluşması adı verilse doğrudur.

Ege mikro levhası diyorum çünkü ana bindirme etkilerinden uzak başka bindirme sahasının eklenmesiyle oluşmuş büyük kırıklar içerisinde olan bölgeyi tanımlamaktadır.

Adana mikro levhası da bunun örneğidir.

Gondwana ve Laurasia Kıtası merkez noktaları

Girit, Rodos üzerinden Kütahya, Güney Ankara, Tokat, Erzincan, Erzurum, Kars, Gori ve Ermenistan kuzeyindeki bölgeden Mahabad’a kadar giden bölgede iki tarafın ying yang gibi birbirini sıkıştırma akslarının merkezini göstermektedir.

Ayrıca tekrar ediyorum burada Maraş depremi batıya bindirme yaptığı için şimdi en büyük tehlike Rodos ve Muğla güneyinden kaş’a kadar olan arasındaki bölgededir. 100km derinlikte olan depremler orada sıkışmanın derinleştiğini göstermektedir.

İkinci büyük etki de Erzincan karlıova’da deprem olduğu taktirde Güney Marmara fayında ve Kuzey Marmara fayında aşırı birikime neden olacaktır.

Küçük bir detay olarak vereyim bursa, eskişehir, niğde, göksun, maraş arasında da bir hat vardır ama o hattın ne hattı olduğunu bilmemekteyim. küçük faylanma çizgileri olmuş ama fazla güçlü hareketler oluşturmamaktadır. 7 şeklindeki çizginin kuzey noktasının olduğu bölge belki de karadeniz levhasının diğer bir çemberi olabilir bilemiyorum.

Sırtını Allah’a ve onun kurallarına dayarsan sırtın yere gelmez.

Sırtını Allah’a ve onun kurallarına dayarsan sırtın yere gelmez.
 
Eskiden duyduğum bir sözün değişmiş ve güncellenmiş hali olarak söyleyebilirim.
 
Ağaç devrilir, ev yanar, duvar yıkılır, insan kaçar fakat Allah her daim her yerdedir.
 
Onun verdiği ilhamı ve o güven hissini içinde hissettiğinde anla ki o da seninle.
 
İnanıp inanmamak herkesin kendi elinde. Yaşanan değerler içerisinde tekrar tekrar fark ettiğim için bunu yazmak istedim.
 
Nice haksız davranışlar olabilir. Bunlar geçmişte farkında olmadan/olarak yaptıkların veya gelecek ile ilgili dileklerin ile alakalı bir durumdan kaynaklanıyordur.
 
Ne kadar onun doğrularına yaklaşırsan o kadar dünyanı da rahata erdirirsin. Bu bazen bilim ile bazen de ahlak ile gerçek oluyor.
 
Ülkelerde yaşanan acıları düşündüğümde hep insanların yanlışı tercih etmesinin sonuçları olarak görüyorum.
 
Ülkemizin çoğunluğu dahil tüm müslüman aleminde demek ki Allah’ı anmak dışında icraatler var ki sorunlar silsilesi üzerimize geliyor.
 
Tabi mesele sadece Allah’a sırtımızı yaslayıp dinlenmek değil.
 
Gideceksin ve o süre içerisinde hep kendini geliştireceksin. Çalışacaksın, çabalayacaksın, gerekirse elden ayaktan düşmüşlere yardım edip masumlara korunma yollarını öğreteceksin.
 
Allah Dostu da bunları yapanlara denilmiyor mu zaten.
 
Onun istediklerini yapıp istemediklerini yapmayanlar da bu demek değil mi?
 
Bilimsel keşifleri yalanlamak yerine onları da dünyada olan gerçekler ile karşılaştırıp doğru olanları aldığınızda siz de Allah dostu olmaya bir adım yaklaşmışsınızdır demektir.
 
Ülkemizde sadece Allah dostu sadece dua edenler için geçerli ya. Bir de bu bakış açısıyla bakmanızı isterim.
 
Fizik kanunları aynı zamanda Allah’ın kaderi (kadri – ölçüsü – mikdarı) olarak görülebilir. Biyolojik dönüşümlerimiz de hakeza.
 
Neler yaşanılırsa yaşanılsın bu ölçüleri keşfedip onlara göre yaşayıp ilerlemek de bizi kurtaracak esaslı bir yol olacaktır.
 
Bilimsel her duruma inançları yanlış algılama sebebiyle karşı çıkanlara sözüm.
 
İyi günler dilerim.

Dönüştürebilme Gücü

Dönüştürebilme Gücü
 
İnsanların yaşadıkları hayatlarındaki en büyük amacı bir şeyleri dönüştürebilmektir.
 
Farkında olsanız da olmasanız da kendi çevrenizi bir şekilde etkiliyor ve dönüştürüyorsunuz.
 
Nefes almak, hareket etmek, dua etmek, çalışmak, yatmak hatta uyumak bile dönüştürebilme gücünüzün farklı versiyonları olarak karşınıza çıkabilir.
 
Hani sevaplardan günahlardan bahsederken ne küçük çalışma bile ibadettir sözü var ya. İbadet dediğimiz dünyayı Türkçeye dönüştürebilme gücü olarak çevrilebilir.
 
İbadet aslında Allah’a saygı ve kulluk etmek olarak anlatılıyor. Allah’a en büyük saygı da onun istediği şekilde yaşamak ve onun istediği şekle dünyayı dönüştürmektir.
 
Arayı bozanlar kötüye dönüştürür, kandıranlar kötüye dönüştürür, savaş çıkartan kötüye dönüştürür, hak yiyen kötüye dönüştürür, aldatanlar kötüye dönüştürür.
 
Aynı zamanda mağdur olana yardım eden iyiye dönüştürür, kavgalıları gerçekten samimi şekilde barıştıran iyiye dönüştürür, masum olanı koruyan iyiye dönüştürür, dünyaya katkı sağlayan iyiye dönüştürür.
 
Bizim dünyada olan amacımız iyilikleri etrafa yaymak ve çevreyi iyileştirmeye dönüştürmektir.
 
Bazı sıkışık dönemlerde açlıkta veya zaruret halinde ister istemez çözüm bulamayanlar ehlileşmemiş kısımları çıkar ve birbirini yiyebilecek kadar vahşileşebilir.
 
Bu zamanlarda da vahşi olanlar gelişir ve gelecek nesillerde daha güçlü olur.
 
Arkadaşlar dönüştürme gücünü ne zaman ne şekilde davranacağını bilirsen o zaman Allah’ta o dönemlerde karşılığını daha iyi yerlere gelmeni sağlayarak verir.
 
Dönüştürme Gücünün Geçmiş Örnekleri
 
Dünya bir tarih kitabı gibi katman katman geçmişi önümüze jeolojik yapılar olarak önümüze sürüyor ki geçmişi bilelim ki geleceği anlayalım diye.
 
Bir dönem sürüngengiller sıcak çöl gibi kavurucu ortamlarda yaşadılar ve tüm dünyaya egemen oldular. Fakat en zalim oldukları ve tekamüle erdikleri dönemde diğer varlıkların nefes alamayacağı anda yok oldular.
 
Yerlerine kimler geçti biliyor musunuz? Fareler. Şimdi Hamam böcekleri nasıl pislik ve ezik görülüyorsa onlar mağrur oldular ve nesilleri yayıldı.
 
Siz Evrimi reddetseniz de inanın şu an bile pek çok konuda örnekleri gözüküyor. Din içinde olan durumlar bile dönüşümün ve dönüştürme gücünün etkisini gösteriyor.
 
Bakın. Çevrenizdeki hayvanlara bakın. Her birisi birbirine benziyor. Hatta eşek ve at ne kadar farklı tür olarak görülse bile birbirleri ile çiftleşebilecek kadar akrabalar.
 
Bunlar hep yaşayan evrim örnekleri.
 
Ayrıca dinde bile evrim üzerinden örnekler var.
 
Siz tembellik yaparsanız, ve gerçek Allah’ın size verdiği amaçtan saparsanız sonunuz orada yazıyor. Maymun olmak.
 
Maymun olmak nedir biliyor musunuz?
 
Bir insanın diğerini aşağılık görmesidir.
 
Şu an bile bu evrimsel süreci farklı kültürler arasında yaşıyoruz.
 
Bakın çevrenize.
 
İnsanlar diğerlerini aşağılık görüyor, ötekileştiriyor, hatta ülkeleri aşağılıyorlar. İkinci dünya ülkesi veya üçüncü dünya olarak batının bu memleketleri aşağılaması demek onları maymun gibi aşağılık ırk veya kültür olarak tanımlamasından geliyor.
 
Adem ve Havva (a.s) olayına da girmek istiyorum.
 
Bilimsel kanıtlar eşliğinde açıklayacağım bu olayı.
 
İnsanlar Adem ve Havva a.s.’ı insan olarak gördüğünde nasıl yaratılacağını bilemediklerinden sağ kaburga kemiğinden oldu diye kendileri mantık yürütmüşlerdir.
 
Peki ya Hz. Adem’i bir prokaryot hücre olarak görürsek ne olur?
 
O zaman taşlar yerine oturur.
 
Hz. Ademin kendisinden birisi olur ve adı Havva olur. Her ikisinin de binlerce çocuğu olur, İşin garip yanı da her birisi de mitoz bölünme gibi çifter çifter doğar.
 
Ardından habil ve kabil olayı olur ve kabil ilk katliamı yapar.
 
Peki kim habil’in soyu kim kabil’in soyu düşündünüz mü?
 
Ben düşündüm.
 
Açıkçası tüm şu an prokaryot olmayan tüm hücreler kabil’in soyundan gelmektedir.
 
Kabil’in soyundan geldiğimiz sonucunda hep başkalarını yiyerek yaşıyoruz.
 
Şu an bitkiler konuşamaz filan diyorsunuz ya yalan.
 
Onlar da yaşıyor, hissediyor ve belki de bilmediğimiz lisanlarda konuşuyor.
 
Hayvanlar onu yerken onların canlarının yandığını düşünmez, hatta umursamaz. Çünkü zero point (farkındalık noktası) onlara uzaktır.
 
Şu an dünyada tüm hayvanlara sorarsanız şeytan kimdir diye insanları gösterirdi.
 
Neden biliyor musunuz?
 
Her yeri yakan, yıkan, yiyen, sömüren hatta dünyayı değiştirme güçleri ile şu an küresel ısınma gibi bir problem ile pek çok neslin tükenmesine yol açan da biziz.
 
Şeytanın kıyamete kadar amacına bakarsanız dünyaya egemen olacağına ve diğer her şeyi sonuna kadar kendine bağlayacak, taptıracak hatta böyle böyle saptıracağından bahseder.
 
İnsanların evcilleştirmesine bakarsanız, Diğer varlıkları egemenliğine almasına bakarsanız aslında ne kadar da doğru düşündüğümü anlarsınız.
 
Bizim kıyamete kadar olan vaktimizde yapabileceği kötülükleri yapanlar egemen olacak ve helak olacaklar en sonunda da.
 
Tıpkı dinazorlarda olduğu gibi.
 
Kedilerin savaşçı yapısı besin zincirinde en üst seviyede olmasına rağmen farklı bir durumu temsil ediyor.
 
Bu kadar güzel vücut özellikleri ve karaktere sahip olmasının sebebi de geçmişte yaptığı şeylerdir.
 
Çizgi film yapımcıları farkında olmadan ortak dnamızın bilinçaltında olan geçmiş ile ilgili bilgileri hayal gücü olarak görüyorlar.
 
Ejderhalar ile savaşan kahraman hikayeler pek çok yerde işlenmiştir.
 
Fakat ne ejderha ne de dinazor gibi varlıklar ile insanlık karşılaşmamıştır.
 
Karşılaşmışsa da bizim bilgimiz yoktur.
 
Fakat kedilere baktığımızda geçmişte karşılaştığını görebiliyoruz.
 
Kedinin yanına salatalık koyduğunuzda fark ettiği anda havaya fırlaması da bu bilinçaltı yüzündendir.
 
Geçmiş düşmanları dinazorlar ile savaşlarından arta kalan bir reflekstir.
 
Hz. Muhammed’in ibadete durduğu sırada bir yılan gelmiş ve o yılanı da kedi öldürmüş olduğunu da bilirsiniz.
 
Pek çok kedi yılan veya onun gibi oynayan herhangi yeşil ve pul potansiyeli olan avlarını görünce saldırma refleksi ile hareket ediyor.
 
Tabi memeli hayvanların korumasını yapan bu canlılar ellerinde sürüngenler ile olan savaşı kazanınca beslenememekten kendi türüne saldırmaya başlamıştır.
 
Ne olursa olsun insanların bir kısmı kedileri el üstünde tutup değer vermesi de bu geçmişim borcunu ödeme olarak görüyorum.
 
Arkadaşlar din ve bilim bana göre olabildiğince paralel fakat bizim yorumlamalarımız hep yanlış oluyor.
 
Belki geçmiş çağın keşfedilmiş bilgileri şu an ve gelecekte keşfedilene kadar mitolojik kahramanlar gibi hikayeleştirilerek gelecekte yeniden keşfedilmesi için bize miras bırakılmış olabilir.
 
Dönüştürme Gücünün Toplumsal Hayattaki Örnekleri
 
Algı operasyonları da bir dönüştürme gücüdür.
 
İnsanları kendi istediği yöne götürmek için yapılan ısınma turlarında genellikle kullanıyorlar.
 
Zamanla dönüştürme adımlarını sizlere sevdiğiniz şeyleri olumlu değiştirerek başlayıp sonra bağladıkça farklı durumlarda da değişikliklere gidiyorlar.
2002 senesi sonrası engelli kavramı ortaya çıktı.
 
Sizin pek umursamadığınız veya bazılarının olumlu destek verdiği bir dönüştürme gücü olduğundan toplum tarafından kabul gördü ve bazı kelimeler yerine farklıları kullanılmaya başlandı.
 
Kör -> Görme Engelli
Sakat, Özürlü -> Bedensel Engelli
Enerjik Hissetme -> Titreşimi Yüksek Olma
 
Daha sonra kavramların daha ağır olanları değişmeye başladı:
Faiz, Riba -> Kar Ortaklığı, Kar Payı
Zam -> Güncelleme
Dönme -> Travesti
O.os.u -> s.ks. işçisi
Hırsız -> Dolandırıcı
 
Bir yandan da ak koyun ile kara koyunu ortaya çıkaracak dönüştürme işlemlerine koyuldular:
 
Akp -> ak parti (başka her partiye kimse üç harften farklı söylemiyor, CHP, MHP, HDP, DYP…)
Esad -> Esed
Rabia işareti
Amerika Derin Devleti -> Üst Akıl
 
Son olanların amacı kendi tarafında olanları anlamak, koyun gibi güttükleri akılsızların veya kendi yemlerinin ortaya çıkması ve güdülmesini sağlamak için bunu yaptılar.
 
Arkadaşlar siz farkında olarak yada olmayarak sürekli bir yerlere güdülmeye çalışıyorsunuz. Severek gidiyorsunuz fakat aklınızı kullanmadan böyle giderseniz olacaklar sizin aşağılık görülmeniz ve insanlıktan ayrılmanızdır.
 
Musa, Firavun’a karşı savaşında sadece tek bir neslin üstün olmadığını herkesin Adem’in neslinden geldiğini söylediği için böyle bir şey yapmıştır.
 
Sizler köleleşirken mazlumların daha mazlum, egemenlerin ise daha çok sizi kandırıp egemenlik alanlarını genişletmesini sağlıyorsunuz.
 
Sonra da neden aç kaldık, ulan piyasada para yok, zenginler harici tüm esnaf kan ağlıyor dersiniz.
 
Çünkü gerçekte tüm para belirli bir zümre etrafında dolaşmaya başlıyor ve siz fark bile etmiyorsunuz. Hatta gelip onlara zenginler diye köpeklik etmeye başlıyorsunuz.
 
Etrafa bakın.
 
Dizilerde gördüğüm bir durumdan bahsedeceğim.
 
Geçen bir dizide “paraya değer vermeyen kimseye değer vermez” ifadesi geçmişti.
 
Bu ifade insanları zenginlere köpek etmek için kullanılmış bir sözdür.
,
Ben paraya filan değer vermem fakat insan olana karşı da tavrım nettir. Öyle zengin diye adama değer vermem, Fakir diye de hakir görecek sebebim olmaz.
 
Çok yanlış bir ifadeyi dizide söyleyerek onu izleyenlerde algı oluşturma çabaları var onların.
 
Siz farkında olmadan böyle kelimeler ile bir şekilde sizi değiştiriyorlar.
 
Hükumette, Amerika’da ve Hollywood tarzı yapımlarda bunlara çok rastlarsınız.
 
Çünkü aynı grubun işini size yansıtırlar.
 
Hepsinin amacı kendi menfaatleri uğruna esas para ve gücü ele geçirme çalışmasında olanlara hizmet etmek ve bir yer kapabilmek.
 
Arkadaşlar uyanın. Köpek olmayı mı tercih ediyorsunuz?
 
Atatürkçüleri de sevmeme nedenleri Amerika hizmetkarı veya Yunanlıları Anadoludan attıkları için sevmiyorlar.
 
Müslümanları da sevmiyorlar fakat nedense bizim Müslümanlar Amerika’yı tüm dünyanın egemeni olarak görecek kadar da onlara hizmet etmeye de hazırlar.
 
Yahudiler Peygamberimizi hiç sevmezdi. İsteyen herkes kontrol edebilir tüm Müslümanlar solcu dediğiniz komunizm fikri ile daha yakın durmuşlardır.
 
Amerika sürekli Türkiye, Mısır ve benzeri bölgelerde sürekli darbeler ile adam değiştirdiler ki kendilerine yakın birilerini getirdiler.
 
Geçen ne kadar Müslümanız diye söylediğim haritada Filistin ve İsraili tanıyan devletlerde görülen durumlar size daha açıklayıcı bir durum olarak gösterebilirim.
 
Sizi Müslümanlık adı altında şeytana hizmet ettiren gruplar da kölelik düzenini ve üstün ırk durumunu düşünen yahudiler tarafından olduğunu da anlayamıyor musunuz?
 
O yüzden diyorum tarikatlerde gerçek müslümanlar ile diğer müslümanımsı oluşumların arasında büyük fark olduğunu ve tarikatleri yahudilerin ele geçirdiği iddiasını.
 
Bunu yazarken de tarikatlerden bağlantılı olanların da okuduğunu, gizli örgütlerden kişilerin de okuduğunu hatta Erdoğan’a yakın kişilerin de okuduğunu bilerek yazıyorum.
 
Çünkü onların dönüştürme güçlerini kullanma amaçlarının hatalı olduğunu ve insanları yanlış tarafa doğru dönüştürdüğünü söyleyerek bir şekilde değişebileceğini düşünmek.
 
Fakat gördüğüm sadece farklı şekilde -mış gibi ifadeler ile söylediklerimin iyi yanlarını kılıf olarak uygulamaları ve diğer kesimleri de asla değiştirmeden kendi bildiklerini okumaları.
 
Bu yüzden bunu da özellikle sizin de okuyacağınız şekilde belirtmek istiyorum.
 
Çünkü değişime açık insanlar oldukları kadar sadece kendi menfaatine değişime açık olmaları bir şeyi değiştirmediği gibi kendi yapacakları güçlerine güç katmaları ve baskılarını arttırmalarına sebep olur.
 
Şu an gördüğüm kadarıyla gücü ele geçiremediği için iyi davranışlar içerisinde olduğudur.
 
Hatta bir atasözü bu konuda çok iyi anlatılabiliyor.
 
“Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek”
 
Gerçekten de halis niyetler ile bir şey yapıyor olabilir bilemem. Fakat sürekli güvensiz hareketleri görünce böyle yapıyorum.
 
En son algı operasyonu da Milli Gelirimiz “Zengin Ülkeler” klasmanına çıkmış olması.
 
Fiyat güncellemeleri, Enflasyon sepetinde güncellemeler ve benzeri durumlar sonrası zaten Türkiye değil Amerika fiyatları ile enflasyonu ölçmeye başladık.
 
Bir de Zengin ülke diye geçmemizin saçmalığını size bahsetmeye ihtiyacım yok. Ülkenin %60’ından fazlası fakir ve 1800 TL açlık sınırına 1300 TL maaş verildiğinde sanırım zengin ülke olmamız herkesi zengin ediyor.
 
Necmeddin Erbakan’ın dediği gibi size Siyonistlere düşmansınız diye diye dediklerini yaptırırlar. Bizi de bankalar ile fiyat oynamalarıyla kağıttan kaplan gösterseler de bilinen bir gerçek var ki biz hala yerimizde sayıyoruz.
 
Çevremizde savaş oldukça değişmez bu durum.
İnsanlar zenginden hakkını aramadıkça değişmez bu durum.
 
Bir de zenginler ve kanunsuzluklar ile bir şekilde güç elde edenlere karşı hakkını savununca sana ara bozucu derler.
 
Güçlü olduğu için sen düşman olursun, sen haksız olursun.
 
Neden biliyor musunuz?
 
Çünkü algıları değiştirerek iyiyi kötü, kötüyü iyi göstermeyi iyi bildikleri için.
 
Ateşten gömleği giyerek yazdığım bu yazılarda anlamak isteyen anlar durumu. Anlamayan ise zaten çoktan o yolun yolcusu olmuş ve köleliği kabul etmiştir.
 
Kendinizi iyiye dönüştürmeye ve çevrenizi de iyiye dönüştürmeniz lazım. Bunu da başkalarının hakkını gasp ederek yapanları engelleyerek, masumları koruyarak ve iyi gelecek dileklerini yaparak başlayabilirsiniz.
 
İyi olabilecek olanlara denerim ve mazlumlara da yardım etmeye çalışırım fakat dönüşme imkanı olmayan ve her iyilik yapıldığında daha azan, ara bozan veya farklı şekillerde iyiliği anlamayıp ilişkiyi kesen veya dinlemeden, anlamadan laf edenlere karşı da tavrımı koyarım.
 
Sizin de en azından her zaman iyilik ile bir şeyleri değiştiremeyeceğinizi bilmenizi isterim. Ebu Cehil’in Ayetlerinin oluşması da bundan dolayıdır. İyilik yaptığı halde, iyiliği emrettiği halde üstünlük taslayıp zulmedene söylenebilecekler ve yapılacaklar bellidir.
 
Hatırlayın ki ileride siz de başka dünyalara göç edeceksiniz. Bu dünyaların iyi olması da sizin şu an yaptığınız iyiliklere, çevrede saygıyı koruma, sevgiyi koruma ve iyiye dönüştürme gücünüz ile olacaktır.
 
Nede olsa şöyle bir söz vardır. Herkes kendi cehennemine odununu kendi hazırlar, Kendi cennetine köşkünü kendi yaptıkları ile hazırlar.
 
Umarım Anlamışsınızdır.
 
İyi günler dilerim.

Bilimsel Analiz Yöntemleri ve Ahlaklı Yaşam

Yaşam bir süreçtir. Her süreç belli fonksiyonlar ile ifade edilir. Her insan ve her madde bir yerlerde sürekli çevrelerinde olanlar ile etkileşim halinde.

Doğal olarak bilim adamları, hakimler, savcılar ve yazarlar hayatta olan gerçeklikleri araştırırken kendi doğrularından yola çıkmaya başlarlar ardından bu gerçek için gerekirse bu doğruların yanlış olduğunu savunurlar. Ön yargılarını o işi yaparken kapıda bırakırlar ve içeri tamamen dinleyici, analiz edici ve karar verici olarak girerler. Tarafsızlık durumunun tehlikede olma ihtimali olacak her türlü olaydan da kaçınırlar. Bu yüzden o kişilerin akrabaları ile ilgili olan davalara, ameliyatlara veya konuşmalara o kişileri tarafsızlık ilkesi gereği katmazlar.

Bir insan gerçekten nasıl tarafsız ve herkese karşı aynı davranabilir? Bir insan kültüründen arınıp nasıl tarihi yazı yazabilir? İşte bundan bahsedeceğim.

Kanıtların en önemlisi görülebilir kanıtlardır. Dünya üzerinde bunlar çok nadir elde edilir olduğu için insanlık hukuku ve tarihsel gerçeklik için bakılacak en önemli nokta karşılaştırma ile olur. Her iki, üç veya çoklu taraf incelenir ve olayın faillerinin doğruları incelenir.

Her insan sözleri söylenirken ve davranış bilimi olayın önemli ikinci noktasıdır. Sözleri söylediği anda yapılanlar, olay dönemi yapılanlar, olayın kültürel şartları, insanların o tip insanları görünce yapacağı davranışları, çevredeki insanların o insanlara komplo kurma ihtimalleri, olayın gidişatı, olayın sonuçları, gelecekte oluşan bu olayın tetiklediği başka olaylar, olaydan menfaat sağlayan, olayda kaybeden, olayın tarafları baskılama durumları, başka yerde bunu tetikleyebilecek şartlar ve benzeri pek çok açıdan bakmak lazımdır.

O kadar çok durum var ki insanlar bu şartları gördüğünde ve bir kağıda döktüğünde az buçuk gerçekler ortaya çıkar. Polisiye dizilerde yapılmaya çalışılan analiz yöntemi aynen budur. fakat olay ve olay sırasında olan etkileşimleri sadece esas alır.

Her bakış açısında bir de insan kendini sorgulamalıdır. Her kararı verirken hangi kültürel arka plana göre karar verdiğini düşünmeli. Her ne kadar insan bir durumdan arınmış olsa da bir taoist ile bir müslümanın davasına bakan birisi kendisinin daha çok bildiği gördüğü kişiyi anlayabilecektir. Bu yüzden gerekirse o kişinin arka planını da öğrenecek yapılarda bulunmalı.

Mesela insanlık alemi yazılı çağ öncesi de vardı. Çanak çömlek dönemi öncesi de vardı. Bir insan neden etiyopyada yaşamına alışmışken neden kuzey kutbunda yaşamaya başlasın ki. Soğuklarda az üreme potansiyeli varken ve zor şartlar altında yaşadığı için fazla da uzun süre yaşama gücü yokken. İşte bunların her birisinin sebebi var. Bir şeyler onu orada bırakmış ve bir daha dünyayı keşfetmeye başlatmamış.

Baktığınızda en önemli göreceğiniz durum bu örnekte ani küresel ısınma ve soğuma dönemleri. Bu dönemlerde insanlar en iyi yaşamı sağlamak için uğraşıyorlar. Bu uğraşılar sırasında bazıları güç merkezi oluyor ve bazıları da onlara saldıran/savunan güçsüzler oluyor. Baş elemanları da yenildikleri taktirde ya sürülüyor yada öldürülüyor. Bazıları da toplum suçluları olarak görüldüğü için uzaklaşıyorlar, bazıları da tamamen o aralarda kendi medeniyetini kurmak için farklı yerlere gidiyorlar.

Değişim dönemlerinde akrabalarını kaybetmiş veya kaçıp da yaşamayı başarmış insanlar orada havalar soğuk olduğu için hareket kabiliyetleri de kısa oluyor. Bilmedikleri yerlerde avlanma potansiyelleri de olmadığı için bölgesel olarak yaşıyorlar. Dışarı kapalı bu toplum da bir süre sonra yeni nesillerde dünyayı buzlar ülkesi ve insanlığı da sadece kendileri olarak düşünüyorlar. Böylece o bölgelerde yaşayan insanlık sadece yaşamı sürdürüp geleceğe aktarabilmek için kendi durumlarında yaşamlarını iyileştirecek durumlar yapıyorlar ve bu süreçte de eskimo kültürü ortaya çıkıyor.

Sizler de hayatlarınızda böyle izole yaşamaya başlıyorsunuz eğer tek kültür egemenliğinde olduğunuzda. Her doğan kültürel baskı içerisinde yetişiyor ve eskimo gibi sadece kendi dünyalarından bakıyor evrene. Kapalı hiç bir sistem yaşayamaz. Dünya bile kutup ışımaları olarak bildiğimiz elektromanyetik enerji dalgalarını alarak kendi manyetik alanını güçlü tutuyor, Güneşten aldığı ısı ile bir şekilde içeride bulunan canlılar da bu düzen içerisinde yaşıyor.

Güneş sistemi, galaksiler, atom parçacıkları, insanlık her birisi açık sistem örnekleridir. Diyelim sümüklüböcekler olmasaydı biz ne domates yerdik ne salatalık. Onların yediği yaprakları gördükçe biz onları örnek almış ve onlar gibi yiyerek hayatta kalmışız. Bazı savunma sistemi güçlü hayvanları örnek alanlar gitmiş zehirlenmişler ve bazı otçul hayvanları örnek alanlar da midesi dolu olduğu halde yaşarken sindirim sıkıntıları yaşamıştır.

Bilimsel analizlerde çevrede bulunan tüm maddeleri değerlendirmeye tutmak gerekir. En gereksiz düşünülen ayrıntı bile bir gün koca bir olayı çözümleyecek bir yolu oluşturabilir. İnsanlar kendi içlerinde yok dünya düzdür imkanı yok yuvarlak olacak diye düşünenler gibi belli bir kalıbı şartlamamalılar. Evren esnek bir yapıda olduğu gibi kafalar da değişimlere açık olmalı.

Kültürel geçmiş ve başkalarının dayatmalarından uzak olarak düşününce insan ilk başta zor ve alışkanlıklarından kaçamaz gibi gözükse ve alışkanlıkların doğru olduğunu düşünse de sonradan başka insanlar ile karşılaşıp konuştukları taktirde ayrımı fark etmeye başlıyorlar. Evrenin doğrularını gören her insan kendi arka planında bulunan doğrulardan sıyrılarak biraz daha tutarlı olmaya başlıyor. Bir de her şeyi konuşup her eleştiriyi kendine ve başkalarına yapabilecek kadar sorgulayıp araştıran bir toplum ile karşılaşınca da karşılıklı farklı görüşler ile daha gerçekçi bir yapıya kavuşabiliyor insanlar.

Sığ düşünceden kurtulmak ilk adımda dünyanın en zor işi. Eğer niyetlenip bir kez harekete geçmeye başlarsanız bu yolun ilk yarısını halletmişsiniz demektir. Dünyada çoğu insan özellikle kadınlar her şeyi kolay elde edebildikleri için düşüncelerini derinleştirmeyi düşünmüyor bile. Sadece kendi menfaatleri uğruna iki erkek/kadın daha baksın iki lira daha çok kazanayım, iki prestij sahibi olayım, iki evim daha olsun düşünceleri ile hareket ediyorlar.

Kadınlar özellikle cinsel obje olarak düşünüldükçe, onlar kendi bazı uzuvlarını değerli görüp onlar üzerinden menfaat sağladıkça da gelişmeleri mümkün olmamakta.

Bazı kadınlar erkek egemen toplumdan sadece dinci! (din ile alakası olmayan kültürel baskılar) kültür egemenliğinde olan Osmanlı sonrası ortaya çıkan sadece mantığa dayanan ikinci dengesiz bir yapı olan Atatürkçü Türkiye gibi feminizm akımını savunmaktadırlar. Evet Atatürk beynin bir tarafını çalıştırmayı öğretmiştir fakat dünyada asıl gerçeklikleri beynin iki tarafı ile yaşayabilirsiniz. Çünkü her insan yine kolaya kaçıp sadece menfaatleri için uğraşıp toplumsal ilerlemeyi ve kendi yaşamlarında huzurlu ve refah içerisinde yaşanma ihtiyacının ortaya çıktığını unuturlar.

Kadınlar da statükoda bir yere gelse emin olun Atatürk sonrası devrim ve halk için devlet değil yönetici için devlet egemenliği ortaya çıkacak bir kadın baskıcılığı ortaya çıkacaktır. O zaman da erkeklere zulüm ve sürekli faili mechul cinayetler ortalıkta kaynayacaktır.

Bilimsel analiz yapmak için her şartı değerlendirmeli insan. Geçmişe bakınca gelecekte olabilecekleri öngörebilecek tahminler yapılabilir. En azından vizyonu biraz genişler. Şu an 1000 sene içerisinde buzul çağına gireceğimizi ön gördüğümde herkes der ki bu ne arkadaş? Sen neyin kafasındasın şeklinde. Bilimsel araştırmalara bakılınca sarkıt dikit ve buzullardan alınan CO2 konsantrasyonundan dünyanın hava sıcaklık tahminleri yapılabiliyor geçmiş yıllara ait.

Dinci kesimi de görüyoruz. Özellikle tarikat ehli olan birisi sadece kendi kaynaklarını okuyor. Başka kaynaklar yanlış o yola gitmeyin diyen tarikat imamları da bilerek gerçekleri görmesin diye önünü kapatıyor. Kafanızı karıştırmasın demelerinin sebebi ise kafanız karışır da düşünürsünüz. Mazallah biriniz gerçeği görür de tüm bizim tanrı-şeyh olarak davranıp sizi kullandığımızı farkedersiniz şeklinde düşünürler. Kafanın karışması sırasında bir insan gerçekten doğru yolu bulana kadar yanlış yollara sapma ihtimalleri de vardır. Ta ki azmi ile tüm gerçeklikleri araştırmayı devam ederken belirli bir seviyeye kadar.

Yanlışlar yaparken bazen insan fark ediyor ki insan ölçüyü kaçırıp aşırı tepki vermeden araştırma sonuna kadar gittiğinde başarılı oluyor. Mesela sadece tarikat şeyhlerinin kaynakları ve onların düşüncelerini görseydim müslümanlığı yalanlamaya kalkardım. Allah’ı sezip inanmasaydım herhalde araştırmamı orada kesip yarı yolda bitirirdim.

Hz. Muhammed hakkında gördüğüm kadarıyla o dönemde zulümleri uzaktan da olsa görmüş, duygusal olduğu için mazlumdan tarafa olmuş, bu sırada sistemin yöneticilerinin akrabaları olurken bir anda sistemi sorgular hale gelmiş insan. Bu araştırmaları yaparken bir anda asıl gerçeklikleri fark etmiş ve bir bilim adamı olarak farkındalıklarını yazmaya başlamış. Belki de tarihte okuma yazma bilmeyip gerçeklikleri fark eden nadide insanlardan birisidir. Onun mucize göstermediği ve sadece ona gelen bilgileri aktardığını söylüyor. Yani bir nevi bu da anlatmak istediğinin bir göstergesidir.

Herkes ya onu ilahlaştırmış mucizeler peygamberi yapmış yada yermiş ya o 9 yaşında çocukla beraber olmuş şeklinde. Söyledikleri yerine hayatını ön plana atmış gözüküyor. Empati yaptığımda şöyle görüyorum. Bir insan değerli olduğunda küçük kızlar da hayran olur. Şu an 5 yaşında olan bir çocuğa bile idol tipi olarak gördüğü insan ile yan yana yaşayacaksın deseler havada karada atlar. Eğer bir erkek duygusal ise de onu sadece menfaati için kullanıp atmayacağı için de evlenir olur biter.

Bazıları hatasız olduğunu düşünür bazıları ise hataya batmış olarak. Hem iç hem dış gözlemci olarak bakan birisi görecektir ki peygamberin en çok yaptığı şeyin tövbe ve dua olduğunu görür. O zaman peygamber de tövbe ettiğine göre hata yapmıştır. Fark etmiştir ve ilk önce tövbe edip düzelteceğim deyip sonra da düzeltmiştir. Bir daha yapsa o zaman zaten günah olduğunu bile bile yapar ve zaten kuran’ın prensiplerine karşı çıkmış olur. Bu da zaten onun için özü sözü bir olmamış demek olur. Ki doğru dürüst olduğu yazdıkları ve uygulamaları ile bellidir.

Yaşanan durumlar hep çağımıza göre düşünülüyor. Sadece yaşadığımız kültüre göre karar veriliyor. Her insan ölçüsüz biçimde yargılıyor ulaştıkları sonuçları veya bencil tavırlar ile ulaşmak istedikleri sonuçları başkalarına dayatmaya çalışıyor. Her görüşten insanların bir kısmı dürüsttür. İnanmadıkları şeyleri zorla kabul eden ikiyüzlülere benzemezler. Diğer bir kısmı da sadece geçmiş kültürleri ve bakış açılarını düşünmek istemedikleri için inat eder araştırmadan hareket ettikleri için cahilliklerinden o görüşü devam ettirirler. İki yüzlü kesim ise zaten menfaati için bunu yapar.

Atalar kültü ile din birbiri ile zıt durumdadır. Hz. İsmail’den doğan birisi peygamber oldu diye herkes mi ondan doğmak zorunda. Aborojin birisi doğduğunda sadece Arap kültürünün baskısı altına mı girmek zorunda. Her kültürün belirli farklılıkları vardır. Kültürden arınmış tüm dünya üzerinde bir insani değerler olduğunda sıkıntı ortadan kalkacaktır. Herkesin bilim insanı gibi araştırma yapacak ve herkesin eşit seviyede birbirini sorgulayacak bir sistem olduğunda ancak gerçekten gelişmiş seviyelere gelir. O da kültürlerden arınmış fakat kültürlerin faydalı kesimlerini almış bir toplumda ancak geçerli olur.

Bilinen bir şey var ki o da şu: Eskimo toplumunda olduğu gibi kültürler hayatta kalma mücadelesi içerisinde olan insanların keşifleridir kültürler. Bazıları ve bazı durumlarda sapabilir. O kültürler ise zamanla diğer kültürler tarafından yok edilmeye mahkumdur. Bu yüzden her kültürün zorunluluk sebepleri ve sebep-sonuç üzerine yapılan durumlarda olacak şartlar kültürlerden arınmış (aklıma radyoaktif maddeden temizlenmiş bölge tabiri geldi) insanlar tarafından oluşturulduğu taktirde en güçlü kültür ortaya çıkacaktır.

İnsanlar cahil oldukları müddette mizanı kaçırıyorlar. Gerçekleri göremeyen bir insan gerçekleri göremeyen bir insanı sorgulayınca şiddete başvuruyor. Yok etmeye çalışıyor. Düşmanın gelecekte dost olabileceğinden, eski dostlarından daha sağlam dostları olabileceğinden haberi olmuyor genelde. Ölçülü saldırı ölçülü savunma ölçülü korkak ölçülü cesur olduğu taktirde insanların hayatı çok daha iyi olacaktır.

İçerisinde biraz korku olan insan saldırırken insanların saklanacağı yeri bilebilir. İçerisinde biraz cesaret olan insan aptal saldırılar yapmaz gerektiğinde de iradesini kullanıp karşı tarafa saldırabilir. Böyle düşünün. Her olayda aşırılık zararlıdır. Her durumun yokluğu da öyle. Ateizmi sorgulayan insan dini de sorgulamalıdır. Gördüğünüz gibi insanlar ekleme çıkarma yapmaktadır. Farkında olmadan bir şeyhin her dediğine evet derseniz o zaman görüyorsunuz her tarikat dünyada tek doğru yolun kendi tarikatleri diyebilecekleri seviyeye gelir. Sen de inanır diğerlerine düşman kesilirsin.

Ahlak konusunda yaşanan en önemli sorunlardan birisi de dini kullananlarda geçerli. Dini lider olarak kendini uygun görüyorsan kendini keşfetmen gerekir. Eğer Din devleti yapacaksan da keşfettiğin ve bildiğin günahlardan uzaklaşman ve tevbe etmen gerekli. Şu an bazı din ve devlet adamlarına bakıyorsunuz günah işleme özgürlüğüne dem vuruyorlar. Günah bilincine vardığında hala işliyorsan o zaman pişkinliktir. Bir insan bir şeytan örneği verilen kuran kıssalarında buna dem vurulmakta. Adem günah işlemiş ve tövbe edip bir daha yapmamıştır. Şeytan ise günah işlemiş hem yapmaya devam etmiş hem de gerçekler yüzüne vurulduğunda ise daha da pişkinlik yapıp bir de doğru yola oturup oradan insanların geçişini engelleyip saptıracağım demiştir.

Din adına çalışanların da çoğu bu şekilde kendilerini ilah gibi gördükleri için olabildiğince sağlam şekilde herkesi buna inandırmak için uğraşmakta. Şirk koşanlar haricinde ikinci bir seviye daha var o da günahları bilip işleyen kişiler. Kendi vücudunun kimyasının yaptıkları yüzünden yaptıklarından Binlerce kez tövbe edip aynen devam edenden ve bunu düzeltmek için araştırma yapmayanlar ve zorlamayanlardır. Yaptıkları hatanın sorumluluğunu kabul etmezler ve bilincine varmayarak aynen devam ederler. Bir de bunların ikinci versiyonu vardır onlar da yaptıkları günahları fark edip sadece daha da iyi yerlere gelmek için kullananlardır. Onlar da münafık sıfatına sahiptir. Yaptıkları ile sadece insanlardan salt fayda sağlamaya yöneliktir.

Psikolojide her şey insan menfaatçi olması üzerine dayalıdır. En düzgün insan menfaatlerini koruyup ihtiyaç piramidi çevresinde en çok şey yapmış olanı etkin insan olarak görürler. Bu piramit baştan hatalıdır. İnsan ihtiyaçlarını gidermelidir. Çevresinde olan insanların üzerinde baskıcı bir hale gelmedikçe de sürdürebilir. Fakat komşusu açken sadece kendi ihtiyaçlarını sürdüren insan duygusal olamaz. aklı evvellik yapıp aynı şartlarda olan insan menfaatleri için tehlikeli işlere bulaştığında da aynı durum geçerli. Toplumda birileri ve onların köpekleri olmayı tercih eden insanlar hep düzeni ve adaleti bozmuştur.

Duygularda ölçülü olmalı ve iyilik ile enayilik yapma ayrımını da ortaya koymalı insan. Her yaptığı iyiliğin nereye ve ne amaçla gittiğini görmelisiniz. Yardım kurumlarına giden paraların çoğu devletlerin kirli ticaretlerine gidiyor. Fakir aç ise onu doyurun fakat para ile değil ekmek ile. Allah rızası için bir ekmek diyene verin fakat Allah rızası için bir ekmek parası diyene ekmek vermeyi teklif edin. Eğer istemiyorsa zaten o yalancı fakirdir. Kolay yoldan zengin olmayı düşünmektedir veya birileri tarafından zorla dilenci yapılmıştır.

Kapitalizm ve komunizm sistemleri uç sistemler olarak ortaya çıkmıştır. Kapitalist ekonomi ve komunist yardımlaşma fikirleri alındığında ise hem müslümanlığı hem de düzgün bir sistemi göreceksinizdir.

Aslında olay iyi kötü veya bir gerçeği iki bakış açısından kutuplaştırıldığında sıkıntı var. Dünyada her şey ne kadar dengesi bozulursa o kadar şiddetti cahilleşme ortaya çıkar. Bu dengeli tutum da süper mükemmeliyetçi ve düzen takıntısı olmasına sebep olmasın. Dengeli olma durumu düzen ve düzensizlik durumunun da dengesini getirir.

Araştırınca gördüğüm en önemli noktalardan birisi de şu. Statüko kraliyetçileri ile değişim savaşçıları da dengesiz tavırlar takınıyorlar. Geçmişin kültürel faydalı birikimleri ve yeni fikirler bir arada olmadan insanlar asla kalıcı başarıyı elde edemez. En yeni versiyonun iyi olmadığı gibi en eskiler de iyi değildir. Klasik araba tercih eden de vardır en yeni marka jeep kullanan da. Gerçeklerde ise Belki hem klasik olmayan hem de yeni olmayan bir jeep dünyada en iyi şekilde sürülebilir olarak bulunacaktır. Herkes sadece konfor değil araç yaşam performansına bakarsa görecektir ki son yapılan araçların kalitesi düştü ve eski araçların da makineleri çok büyük ve hantaldı. En iyi çare yeni motor ve eski araç dayanıklılığında yapılanlarda bulunabilirdi mesela.

İran’ın Avesta metinleri ve belk binlerce sene evvel benzeri düşüncelerde olan insanların iyi kötü ayırmaları sebebiyle başlayan hayatımızdaki kutuplaşma eğilimleri insanın gerçekliklerinden uzak tutup iki yüzlü veya birbirine düşman olmasına sebep oluyor. Ahlak değerleri de parçalandıkça parçalanan toplum iyice bir takım menfaatleri için uğraşan yöneticilerin eline kul köle oluyor. Asıl ahlak yapısı bunların olmadığı bir dünyada olacaktır. Belki de yahudi diye bahsedilen asıl bu ayrımcı kişiler de bu insanların kafasında olan tanımlarda gösterilmektedir.

Bilimsel analiz yapmak olabildiğince kendine ve herkese özü sözü bir, dürüst ve kendi açısından olabildiğince dışarı çıkarak doğru bir sonuca varabilir. Ahlak olarak da insanlar ayrımcı olanları değil birleştirici olanları tercih etmeli ve ilerlemelidir.

Eleştirirken bile dozunda olmak gerekir. Bazen hayal dünyasında bazen mantık içerisinde düşünürken gerçekleri düşünemeyebilir insan. Kendini geri çekip olayın sebep sonuç bağlantısını ve tepkilerinin sebep sonuç bağlantısını tanımalı ve ona göre kendini tanıyarak hareket ederken yanlışlarını görüp düzeltebilmelidir.

Ahlaklı insan faydalı olur, bilimsel araştırma yapan da ahlaklı olduğunda gerçekten doğru sonuçlara ulaşır. Bir insan olarak gerçekten toplumun iyiliğini düşünüyorsan o zaman yapman gereken çalışman, araştırman, keşfetmen olmalı.

Bir insanın kulu kölesi olmadan bir yandan da duygusal bağlar ile yaşamalı insan. Doğruların işine gelen bir kısmını gösterip diğer kısmında köle edecekleri sistemi yerleştirmeyi düşünen insanlar onların sistemlerin sorgulanmasını istemez ve duyguların verdiği etki ile şevke gelenleri de üzerlerine salmayı düşünürler. Hemen ilerleyen bu tip insanlar en tehlikeli özgürlük düşmanları ve onların yöneticileri de onlar gibidir.

Her sözün nereye gidip nereden geldiğini bilmekte faydalıdır. Yanlış diye görüp engellemek de saçmalıktır doğru diye sonuna kadar ilerlemek de saçmalıktır. Herkesin görüşü farklı olacaktır elbet. Bu toplumun ilerlemesi için bir fırsattır.

Mesela özgürlükler ülkesi diye bildiğimiz bir yerde insanların yönetimde haklarını savunmak ve eylemler ile sistemi eleştirmek yasaktır. Aynı şekilde özgürlükler ülkesi denilen yerde din üzerinden herkesi tanrı-peygambere inandırıp onun aracılığıyla insanlara bağlama amacı vardır. İşte asıl şeytan denilen insanlar bunlardır. Çünkü felsefelerinde düzgün kelimeler barındırır ama uygulamada yoktur.

Ülke refah ülkesi olarak bilinir ama en çok evsiz ve yoksulu barındırır. Sosyal yardım ve ırk dostluğu denen bir mevzu yoktur. Sadece filmlerde izlediğimiz kadar hayranlık uyandırıcıdır. Oraya giden insan aslında yaşadığı hayatın çalıştığın taktirde oradan çok daha zor olmadığını ve özgürlüğün de sadece kendi istedikleri kadar olduğunu görecektir.

Asıl özgürlük anlayışı içerisinde olan kişi görecektir ki devlet kavramı sorun teşkil etmektedir. Bir görüşü temsil edip diğerlerini düşman olarak düşünmek sıkıntıdır. Evet devletler karşıtları olduğu müddetçe var olacağı için gerçek bir özgür düzen ortaya koyan devlet tüm her yere sistemini hakim kılan federasyonlar şeklinde dünya egemenliği içerisinde olmadıkça insanları sömürmek isteyenler her zaman çıkacaktır.

Devlet olarak din, dil, ırk gibi insanların karar veremediği durumlarda ve sataşma olmadıkça insanların birbirlerine güven duydukları ortam bozulmadıkça bir yere müdahele etmesi saçmadır. Herkes istediği görüşü savunabilir. Zaten gerçekten para asker ve birisinin köpek gibi peşinden koşanları bulunmadıkça da federatif bir yönetimler topluluğu sadece para toplama, bilim, fakirleri doyurma, toplumun gelişmesine katkı sağlayan büyük bir kar amacı gütmeyen kuruluş gibi çalışacak ve herkes için çalışacaktır.

Evet iyi ve toplumları, ahlakları koruyan devletler vardır fakat çoğu devlet sadece iktidar için bir görüşü kutuplaştırıp insanları kendileştirmek için kullanılmaktadır. Sistemler için egemen olan durum çok kısa bir dönem hakim oluyor ardından yine bir aklı evvel menfaatçinin peşinden sürüklenenler tarafından dünya savaş alanına dönüyor. İşte asıl nokta burada başlıyor. Birisi o sistemde o mekanizma içerisinde devletin kontrolünü değiştirmeden o vahşi insanları yok etmekte sadece o sistemin en büyük sorunu olmaktadır. Bu yüzden islamiyetin 30. senesi sonrası arap kültür emperyalist devleti kurulmuş ve ardından krallık şeklinde ilerlemiştir. Bu sistem sorunu düzeltildiği taktirde 1000 yıllık barış dönemi her insanın hayalinden çok daha öte gerçek olabilecektir.

İnsanlar bir yandan bu fikirlere aşina olabildiği gibi bir yandan da böyle köleleşme yatkınlıkları yok edilmeli. Hem kültürel hem de genetik olan bu problemin en sıkıntılı kısmı ise o düzelme sırasında kültür ve öğretilerin genlere işleme kısmında olacaktır. Her insan tek bir vizyondan bakmak yerine cismi dört bir yandan bakmasını öğrenene kadar da bu sistemin sürmesi lazımdır.