Birbirinden Uzak Diyarlarda Yaşayan Atlantisliler : Mauriler – Maoriler

Birbirinden Uzak Diyarlarda Yaşayan Atlantisliler : Mauriler – Maoriler
Kültür adları seneler geçse de dillerden düşmez. Bir kültür gelişim ve değişim yaşamadıkça nasıl yaşıyorsa öyle hayatlarına devam ederler.
Asırlar öncesinde yaşayan Atlantis halkı hakkında pek çok iddia bulunmaktadır. Yunanistan’da Santorini adasının hikayesi diyen mi dersiniz, Aslında fantastik kurgu diyenler mi dersiniz. Evet belki de kurgudur. Bilemem ama size onun ile ilgili bir kaç kanıt sunmak istiyorum.
Geçen yazılarımdan birinde Atlantis’in Amerika kıtası veya Azor adaları civarında olabileceği iddiasında bulunmuştum. O sırada konu üzerine eğilmediğim için basit şekilde geçiştirmiştim.
Geçenlerde daha ilginç bir karşılaşma olunca bu durumu daha net inceleme kararı aldım. Başka birisi bu konuda Afrika kıtasını incelemiş ve burasının Atlantis olabileceği hakkında iddialar gündeme getirmiş. Ben bunu alıp bir üst seviyeye şu anda da yaşayan atlantislilere gözümüzü çevirerek ilerlemek istiyorum.
İddia edilen o harita noktası:
400 metre derinlikte dünya
Burası Oval şekilli ve dağ oluşumları arasında tanımlanamayan ve sonradan şekillenmiş bir cisim gibi gözüküyor. Seneler evvel baktığımda bu kadar büyük maden sahası mı olurmuş diye dikkatimi çekmişti. Sonradan da nasıl bir dağmış şekli insan eliyle yapılmış gibi demiş bırakmıştım.
atlantida53_01
Aşağıda görülen görselde de geçmişe ait Atlantis ile ilgili bir betimleme görüyorsunuz. Daha bu yapı ortaya çıkmadan ve uydu görüntüleri daha keşfedilmemişken ortaya çıkan, çizilen bir görseldir bu.
Bir iki sene evvel “Su göllerinden Kum çöllerine” adlı yazımda da göreceğiniz alanlar eskiden su ile dolu olduğunu ve sonradan orada olan canlıların petrolleştiğinden bahsetmiştim. Özellikle Batı Afrika civarında bundan bol miktarda bulunduğunu söylemiştim.
su göllerinden kum çöllerine
Deniz seviyelerinin değişimleri hakkında da pek çok kanıtlar vardır çevrede. Bir anda buzul erimeleri ile yüksek miktar yükselme ve soğuma ile de su çekilmeleri yaşadı dünyamız. Şu an Basra denilen bölge de 5000 sene evvel sular ile kaplıydı mesela.
basra körfezi
İşte asıl mesele de burada başlıyor. Binlerce senedir denizcilik ve savaşçı bir toplum olan Atlantislilerin hikayesini anlatan bu kıyamdan kurtulan toplumlar kimlerdi?
Maoriler
Yeni Zelanda, Polinezya civarında yaşayan bu savaşçı halk aynı zamanda denizci özellikleri ile nam salmışlardır. Çinlilerden daha evvel Çin’in sahil kesiminde yaşamış ve son dönemlerinde de Portekizlerden evvel Madagaskar’a varmış bir toplumdan bahsediyoruz. Vikinglerin öncesinde onlardan cesur ve savaşçı denizciler olarak tarihte yer almışlardır.
Tek farkları vardır. Başkalarını, bazen de aç kaldıklarında kendi toplumlarında birbirlerini yiyebilecek kadar vahşi bir topluluk bunlar.
Şu an Yeni Zelanda’nın nüfus olarak %60’ını oluşturan bu halk adaları deniz olmadan evvel belki de Batı Afrika’da yaşıyorlardı. Ardından Siyahiler geldiğinde onların bölgelerini almışlar fakat adlarına sahip çıkmışlar gibi bir durum görülmektedir.
Bu iddiama kanıt olarak ise daha medeni kültürleri sahiplenme işleminin Türklerde olan örneğine geçerek anlatacağım. Diyar-ı Rum olarak bildiğimiz Anadolu aslında Roma’dan alındığı için bu adları almıştır. Hatta şu an bile Trakya ve batısı olan Balkanlara Rumeli dememizin de asıl sebebi hala daha bu durumdur.
Moors yani batılıların deyimiyle Berberler aynı zamanda siyahi genlerine sahip. Bizde Fas denilmesi ve Morocco olarak Fas’ın adlandırılması devlet kültürünün şehir devletlere ayrılmasından kaynaklanmasından ileri gelmektedir. Ancak Moors tabiri o bölgede olan kavimlerin topluca kendilerine verdikleri isimlerden alıntıdır.
Fransa Batı Afrika’yı sömürge altına aldıktan sonra Mali imparatorluğu ve Songhai topraklarını ele aldıktan sonra o bölgeye Mauritanya demesi de aslında Mooritanya yani Mauri bölgesi adını vermesi demektir.
Yani o bölgede yaşayan halkın bölgeye verdiği bir coğrafi terimdir bu Sahra Altı yaşamda Mauritanya.
Aynı zamanda Atlantis kralı olarak Atlas’ın da geçmesi de bir şekilde bu bölgenin Atlantis olması hakkında iddiaları güçlendirmektedir.
Bu geçerli kanıt olmasa da yunan efsanelerinde geçen Poseidon’un oğlu Atlas’ın Atlantis kralı olduğundan bahseder. Pek çok mitoloji dışında Yunan kültüründe de bunun izini görebilirsiniz.
Geliyoruz haritamıza. Burada gördüğünüz gibi Fas’tan Tunus’a kadar bölgeyi kaplayan Atlas dağları karşımıza çıkıyor. Biraz daha güneyde Anti – Atlas dağları karşımıza çıkıyor.
Atlantis
Peki ya bu kadar yüksekte nasıl bir liman şehri olmuş ve batmıştır?
Buzulların tamamen erimesi ve Yeni Zelanda topraklarının daha yüksek bir rakımda olması ile açıklanabilir. Yeni Zelanda kıtası olarak bilinen bölge Dünya’nın doğusuna kaydığı müddet içerisinde aynı zamanda Batı kıyılarını da yükseltmektedir.
Özellikle bu sürecin halen daha sürdüğü rahatlıkla söyleyebilirim. Endonezya civarında Dünya’nın diğer taraflarına göre deniz yükseltisi hızlıca yükselmektedir. Avrupa ve Grönland bölgesinde ise buzul erimelerine rağmen daha az yükselme gözlenmektedir.
Bu açıdan baktığınızda Yeni Zelanda, Avusturalya ve Endonezya topraklarının hepsinin 20000 sene evvel daha yukarıda olduğunu ve Afrika’nın da onun yarısı kadar aşağıda olduğunu düşünürsek böyle bir durum ortaya çıkabileceği görülüyor.
üç batan kıta
Tabi bu kadar 400 metre Afrika’yı yukarı götürecek ve Avusturalya’yı aşağı götürecek bir güç Dünya’da eğer İnsan eliyle olmadıysa mümkün değildir. Ancak Mu kıtası hikayesinde olduğu gibi büyük bir silah kullanılırsa ancak böyle bir iddia olur.
newzealand2-ejo-021817_5fd18170ea1b4e692cfa00f5704a68da.fit-760w
Aynı zamanda bugün tüm buzullar erise dünyada yine de o seviyeye yükselemeyeceği görülmektedir.
O yüzden bu ancak başka bir kıtanın aşağı gömülmesiyle ancak o seviyeye çıkabileceğini göstermektedir.
atlantis şehir büyüklüğü
Atlantis ile ilgili iddialarda ise çok büyük bir şehir olduğundan bahsetmektedirler.
Yuvarlak görünümlü bu bölgeyi incelediğinizde 25 km çap olduğu görülmektedir. Bunu İstanbul’un bulunduğu yarı çember’in içine aldığımızda devasa boyutlar ortaya çıkmaktadır. Böyle bir şehir nüfusu ise yine istanbul kadar olması da çok olasıdır.
25 km çap
Mauriler (E ve D genleri) yada C geni olmak üzere zamanında çok geniş bir alana yayıldıkları ve bu tarihsel iz düşüm sonrası sadece E geninin Yunan ve Afrika civarında kaldığı, D geninin Tibet ve Andaman adaları bölgesinde hapsolduğu ve diğer Maori halkının yani C genine (Mool ve Mal toplumları) ait olanların ise Yeni Zelanda’ya kadar gittiklerini düşündüğümüzde ne kadar devasa bir yönetimin olduğunu görmüş olacaksınızdır.
Dünyanın iki ucunu da birbirine bağlayan bu toplumun aslında dünyanın kabuklarının ne kadar kaygan ve gerektiğinde insanları nasıl yok edecek şekilde güçlü değişimlere uğrattığını da göstermektedir. Tabi insanlar arası çatışmaların da böyle olabileceğini düşünmek de ayrı bir konudur.
Bildiğim bir şey varsa o da bugün altımızda toprak var diye güvenmememiz gerektiğidir. Başka bir gün dünya döner ve toprak tamamen farklı bir katmanı su üstüne bunu görebiliyoruz.
Maoriler ve Mauriler ile ilgili bağlantıya da esin kaynağını merak ediyorsanız aşağıda olan videoyu izleyin.